ÇUKUR – Seninle Başım Dertte , Ne Yapsam Bilmiyorum

Bu hafta Seninle Başım Dertte başlığını seçerken hiç zorlanmadım. Yamaç’ın sürpriz ziyaretinden etkilenmiş olabilirim elbette ama düşünsenize bu dizide herkesin biriyle başı dertte. Yamaç’ın Vartolu’yla başı dertte olduğu gibi ‘Beyefendi’ ve Çukur’un 3 kilit adamından kim olduğunu hala bulamadığı ihanet eden kişi ile de dertleri malum… Ne de olsa, ‘Çukur Evimiz Yamaç Babamız’. Bununla kalmadı bir de Sena’mız var tabii, ama onun durumu farklı: Başının derdi değil de başının belası daha çok ^^

“Kendine iyi bak. – ki aklım kalmasın sende…”

Sena’nın en büyük derdi Çukur’la olarak görülse de aslında en büyük acılarının gizli olduğu geçmişiyle… Ve üzgünüm, ben hala Sena’nın geçmişini zerre merak etmiyorum.

 

Aileden ilerleyelim; Selim. Sevdası ne Çukur ne de ailesi. Hatta bırakın sevdayı derdi kesinlikle Çukur ve ailesi, hatta özellikle babası… İhanetinin nedenini bugüne kadar hep itilmesi, hor görülmesi, Çukur’un kendi benliğini yaşamasına izin vermeyişi olarak izledik ama çok daha derin bir neden olmalı?

Kendi hataları affedilmeyen Selim’in babası ve Yamaç arasındaki bu konuşmaya şahit olması ne acıdır.

 

“ –  Baba ben büyük bir hata yaptım,

– Olur oğlum, hepimiz hata yaparız. İnsanız sonuçta…”

Selim’in ailesinden devam edelim: Ayşe’nin en büyük derdi Selim’le, kızı Karaca’nın ise, ancak vurulduğunda anne-baba sevgi görmesini bir kenara bırakıyorum en büyük derdi Celasun nedeniyle Akşın’la… Alışığız aile içi üçgenlerine…

 

Celasun’un derdi malum, babasının katilinden öcünü almak… Kendi başına hareket ederek daha ne ölçüde başarılı olabilecek merakla bekliyorum.

Medet’in derdi Ağa’sının can sağlığı…

Metin ile Kemal’in büyük bir dertleri var mı bilmiyorum ama bu ikiliyi çok seviyorum <3

Bir sevdiğim de Aliço… O derdi tasayı zihninin gerisine gömmüş, en güzeli…

[wp_ad_camp_1]

Bu bölümde ilk defa bir Koçova kadınının çok ince bir oyuna imza attığını izledik. Aşkın. Karaca’ya hazırladığı tuzak süper değil miydi? Onun derdi Karaca’yla. Nedret’in derdi ise kızını eli silah tutan bir adamdan uzak tutmak idi ama anlaşılan bölüm itibariyle en büyük derdi Mücahit olacak. Emmi değil Mücahit.

Şimdiye kadar ismi geçen kadınların hepsinin Sultan Hanım’la derdi var. Olmaması mümkün mü? Bir kaşık suda boğulası bir kadın. Sultan Hanım’ın ‘güncel’ derdi Mihriban’ın kayıp oğluyla, yoksa genel olarak otorite sorunları nedeniyle dertleniyor Hanımefendimisss…

Sadiş’in en büyük derdi daha düne kadar pilavın lapa olması iken bir göktaşı düştü hayatına: Salih. Salih’in tek gözünün altındaki kırmızı sürmeden Salih=Vartolu Sadettin denklemini kurması ve daha da kötüsü Salih’in babasının İdris Koçovalı olması gerçeğini hatırlaması en büyük derdi.  Allah’ım krizzz; yeni bölüm ön izlemeye göre mükemmel(!) Sena Salih ile Sadiş’i bir araya getirmeye çalışıyor. Bu bölümdeki ‘dert anası’ sahnesi neydi öyle? SPDS (Sena Psikolojik Destek Servisi) hayırlı uğurlu olsun. ‘Fildişi kulenizin duvarlarında çatlaklar var’ cümlesindeki ‘çatlakları BEN sıvıyorum, BEN BEN BEN’ alt mesajını okuyan yalnız ben olamam değil mi? Ben Sena’nın eriyip yok olmasını dilerken sahnesi artıyor.

Gökhan Horzum Bey’cim (senarist) diyorum ki Sena ile Yamaç hikayesinde ‘Apollonia  – Michael Corleone’ den esinlenseniz ne güzel olur <3.

 

Mücahit’in derdi Nedret ve eli silah tutan ortamda olmasıyla, Paşa’nın derdi ise geçmişten kalan pürüzleri (Vartolu’da ne pürüz ama^^) halletmek için can dostuna ihanet ediyor olmasıyla… Bu iki örnek de gösteriyor ki seninle başım dertte ile başladık ama unutmayalım: ‘En büyük dert hiç beklemediğin zamanda hiç beklemediğin yerden gelir.’

Hikayemize yeni dahil olan Kasım Helvacı’nın tek derdi Salih’in elinden nasıl kurtulmak için çözüm bulmak iken, bulduğu çözüm yeni derdi oldu.  Hoş geldin Turgut Tunçalp, iyi ki geldin…

İdris Koçova’lının ise en büyük derdi Koçova… Bunu anlattığı masalda çok iyi anladık.

“Ben yuvamı kaybettim. Buraya öyle bir yuva kuracağım ki kapısı herkese açık olacak. Bir tek o kapıyı kırmaya kalkan hariç.”

 

detaylar, <3 <3 <3

[wp_ad_camp_1]

 

Ve Beyefendi’nin de en büyük derdi Koçova bu belli. Ama ‘Mahalle mi? Koçova ailesi mi?’ belli değil.

‘Hedefi bölgeyi rant için ele geçirmektir.’  teorim her bölümde biraz daha çürüyor. Aksi halde tapular neden yeniden İdris Koçovalı’ya verilsin değil mi? Bir çürüyen teorim de ‘Meliha= Mihriban, yazar Mihriban türküsünü işin içine dahil etmek için küçük bir isim değişikliğine gitmiştir’. Yazım ekibine saygım sonsuz da birçok uzun soluklu projede ne değişiklikler gördü bu gözler, fotoğrafı da flashback’deki Salih’in annesine benzetince ^^

Gazeteci kızın Meliha’nın kızı olduğu kesin de, Bülent Ersoy’a hüzzam makamından “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır” söyleten, İdris’i ağlatan Meliha kim?

Beyefendi’nin Nazım, Selim ve Vartolu’ya nutuk çektiği sahnede Vartolu’ya dikkat ettiniz mi? Hani lise yıllarında bir belaya karıştığınızda müdürün odasına gönderilirsiniz; O da sizi ayağa diker, anlatır da anlatır ama sizi alır bir gülmek, bilirsiniz ki gülerseniz disiplin cezası garanti bu nedenle içinize içinize gülersiniz. İşte o sahne geçmişteki bu sahneyle birebir aynı bana göre…

Unutmadan Avukat Nazım’ın derdi de onu evlat olarak görmeyen babasıyla…

Sirkeci Gar Lokantası (Orient Express Restoran) Vartolu – İdris buluşması için ne güzel bir mekan olmuş. Bu sahnede ilk Vartolu’nun İdris Koçovalı’dan ‘aferin’ aldığındaki yüz ifadesi dikkatimi çekti. Ama asıl kalbimi buran;

“Bana masal anlat…  (İçine içine söylemek zorunda kaldığı ‘baba’ …)

Babam bana hiç masal anlatmadı, bana bir masal anlat, hepsini al…”

 

Gelelim Salih’e nam-ı diğer Vartolu Sadettin’e… Onun derdi ise biri ya da birileriyle değil hayatla…

 

Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz  Çukur kategorisini ziyaret edebilirsiniz.

Çukur 14.Bölüm Fragman