Bölümün fragmanları- hani epey geç gelen fragmanlar var ya, işte onlar, diyordu ki bu Çukur bölümü keyifli bir seyir vadediyor. Öyle de oldu. Serzeniş yok mu? Elbette ki var, âdettendir. Ama öncelikle en sevdiğim sahne ile olumlu bir girizgâh yapayım;
Konu mankenimiz Sena’nın Akşın’ı amcalarının yanına getirdiği sahne. Konu mankeni derken, oyunculuk itibariyle (*) , yoksa Sena konu mankeni olur mu hiç, aileyi bir araya getirecek karakter olarak hikâyenin merkezine yerleşmiş bile. Ama hakkını vermek lazım, sonunda bir kişi Akşın’ın bir uzmandan destek alması gerektiği konusunda ilk adımı attı. Tebrikler Sena! Ve yine aile ile ilgili, hatta sağlıkla ilgili bir konuda Yamaç konuyu ikinci plana attı. Pes Yamaç!
Dedim ya fragmanlar keyifli bir seyir vadediyor, bu sahneden büyük bir kesiti izlemiştik zaten. Ama en güzel yerlerini izlememişiz ki; Yamaç’ın Akşın’a sarılması, Akşın’ın ‘Nerdesin sen?’ sorusu – aklı bambaşka yerlerde olsa da ne kadar da yerinde bir soruydu, Salih’in odadan çıkması, Cumali’nin tepkisi ve ‘Kahraman’ın kokusu’ ile iki kardeşin göz yaşları…
İstediğimiz kadar nedenleri sıralayalım alt alta, günün sonunda Salih yine Kahraman’ın infaz emrini veren kişi, Medet yine tetiği çeken kişi… Madem bu hesaplaşma Çukur’u geri alana kadar rafa kalktı, o zaman yazıya taşımanın anlamı da yok. Ve sahnenin devamı; öldü bildiği Saadet’in yaşama ihtimalinin olduğunu duyan Salih. Öğrendiği bilginin ateşi ile yüzünü yıkarken, saçlarını geriye attığı sahneyi durun bir kez daha izleyin. Aynaya bakan karakterde önce Salih’i ardından da Vartolu Saadettin’i göreceksiniz. Sadece gözlerine bakmanız bile yeterli. Oyunculuk budur!
Gelelim geçen bölüm sahnenin kesilmesi ile söylendiğimiz Selim’in sorusunun cevabına; Baba Oğul Yüzleşmesi. “Beni niye istemedin hiç?” Selim’in Çukur’u ele geçirdiği yüzleşmede cevabı alamadığı soru. İlk bölümden bu yana izledik; Selim’e ne Sultan Ana ne de İdris Baba sevgi kırıntısı gösterdi, hep bir iteleme, hep bir aşağılama… Mirastan men etmeye kadar… Ölümün kıyısındakini hariç tutalım, o da Yamaç’a siper olduğu içindi besbelli. Tam da sorunun cevabı geliyor derken… İdris Baba başladı hikâyeye… Sonunu bilemeden de uyuya kaldı Selim. Hevesi kursağında kalanlar? Ben! Sosyal medyada oğluna metresini anlatmasından rahatsız olanlara rastladım. Belki bildiğimiz bir hikâye olduğundan belki de Sultan’a geçmişten gelen gıcıklığımdan sohbetin gidişatı değil sonlanmaması rahatsız etti beni. Bu diyalogda en sevdiğim yer neresiydi derseniz; “Sen hiç sevdiğini öldürdün mü?” – Ah be İdris Bey’imiz belki de Selim’in en büyük yarasına bastığını bilseydin…
İdris’in Meliha’yı fiilen öldürmeye teşebbüs ettiğine hiç ihtimal vermemiştim. “Sen hiç öldürdün mü sevdiğini? Sorusuna mecazi anlam yükleyen bir ben miydim? Resmen öldürmek için sıkmış İdris Koçovalı. Bu mermilerin hikayesi “Ya benim olacaksın ya toprağın” çıkmaz umarım. Sonra ne olmuş, Meliha ölü rolüne bürünmüş. Sihirbaz Şanar Bey’in de katıldığı bir cenaze töreni ile de resmen ölmüş. Peki bunları kim organize etmiş? Paşa! Düşünsenize musalla taşındaki konan tabuttaki kefene sarılı beden bile Meliha değil – peki kim? Ardından tedavi, ardından yıllar boyu bakım evi. Ama Paşa’nın da gözü üzerinde…
Siz de merak ediyor musunuz Paşa can dostu İdris’den başka neleri gizledi diye? Ama her şey aile için, çukur için…
Sezon başına denk gelen dönemde Meliha, Türk Sanat Musikisi melodileri eksik olmayan bakım evinden hayattan ders çıkartarak, hatta hayattan çıkarttığı dersleri ders olarak anlatacak dinginlikte ayrıldı. Ve tam da anma günün de İdris’in karşısına çıkıverdi. Yaylı sazlardan ilk nameler duyulması ile İdris’in ayağa kalktığı an dedim içimden Meliha geliyor demiştim. Şaşırtmadı. Bu büyük yüzleşme bir gün yaşanacaktı. Keşke olayın taraflarından biri olan Paşa da hayattayken yaşansaydı o ayrı…
Şenay Gürler hoş geldi, hikaye açısından biraz geç geldi, biraz da genç geldi. Dizi kronolojisine göre 70’lerin başında sahne alan bir kadından bahsediyoruz, en basit hesapla 65 yaşında. Ekranda görülen kadın bırak 60 küsur 40’larında göstermiyor mu? Bakım evi özel bakımı yaramış anlaşılan; endamı kadar dekoltesi de yerindeydi doğrusu. Unutmadan, sesinin de kendi gibi genç olduğuna da bir parantez açmalıyım sanırım! Ama hakkını yemeyelim, fotoğrafa benzemiş mi? Evet.
Gönlümdeki Meliha anketi hiçbir katılımcının aklına gelmeyen bir ismin seçimi ile bu bölüm itibariyle kapanmıştır. Katılımcılarının %29’u Nazan Kesal, %21’i Zuhal Olcay, %19’u Zerrin Tekindor isminin gönlünden geçtiğini belirtmiş. Tam liste için buraya tıklayabilirsiniz.
Kapın her çalındıkça, o mudur diyeceksin
Beni kaybettin artık, sen çok bekleyeceksin
Hele bir yalnız kal da, nasılmış göreceksin
Beni kaybettin artık, sen çok bekleyeceksin
Beni üzen bir konu da Meliha hikayesi tamamlanınca İdris Baba’da hikayedeki misyonunu tamamlamış olacak… Sevgili Gökhan Bey’ciim, erken veda etmeyelim ona olur mu?
[wp_ad_camp_1]
Bölüm hashtaginin neden ‘aslanparçası’ olduğunu anlamamakla birlikte; bölümü sevdim dediğime göre, laf ağızdan bir kez çıkar, serzenişi bırakıp sevdiğim yerlere detaylı değineyim;
Yamaç Salih ikilisini seviyorum. Maceradan maceraya koşsunlar. Salih’in zincir detayını da pek sevdim taa en başından beri. Ama çatapatları bir yana entelektüel sohbetleri de pek hoş doğrusu. (Bu sahneye istinaden geçen bölüm yazılarından birinin altında Salih hiç yıkanmaz mı, haftalar oldu yorumunu yazan arkadaş, bak yıkanıyor işte ^^) Alaylı kimyagerle mektepli kimyagerin beyin fırtınası ne güzeldi değil mi? Sohbet ertesi durduk yere deliren Yamaç’a bir anlam veremesek de…
Delirmek deyince şu tweete bir göz atar mısınız?
Ona dışlanmış hissetmek demeyelim de Cumali Koçovalı’nın emir eri olmasından duyulan rahatsızlığın karakter tarafından dile getirilmesi diyelim. Daha şık! Şık oldu, şık olduğundan çok şık bir konuya bağlandı: Korku. Bir kardeş daha kaybetme korkusu.
“Benim bir kardeşimi öldürdüler. Ben seni öldürtmem!”
İçten çökertme, dıştan çökertme bilmem, Cumali günün sonunda haklı. Çeto ve Mahsun ölmeden – bakınız örnek Beyefendimiss ve oğulları, bu Karakuzuların sürüsü dağılmaz. Tam da bu nedenle Çeto ellerindeyken serbest bırakmak da mantık sınırları çerçevesinde pek tutarlı değil tabi. Ama iki çatapatla bitecekse bu iş biz bir sezon ne izleyeceğiz?
Çıyan’ın misyonu İdris’in babalığını ortaya çıkartmakmış belli ki. Peki niye Çıyan? Mantıklı bir açıklama geleceğine inanıyorum, bekleyelim bakalım… Ama ‘babalık’ misyonunun ortaya çıktığı dayak sahnesinde (şiddeti kınıyoruz tabii) paşanın lokasyonunda beliren Selim’e İdris’in bıyık altı gülümsemesi, dayak ertesi Selim’in babasıyla birlikte bir şey (bir şey de maça gitmek, birlikte balık tutmak falan değil ha) yapmış olma sevinci güzel detaylardı. Ciğeri sönmüş bir adama göre iyi dövüştü Selim. Aferin. Tam da dövüş ertesinde güzel bir noktaya daha parmak basıldı. Babasından şikayetli Selim’in de nasıl bir baba olduğu malum…
Çatı sahnesini çok sevdim. Çekimleri operasyon fikrinden daha çok sevdim. Güne hava henüz ağarmadan başlayanlardan ve o saatlerde ufku görecek açıklıkta yolculuk yapan biri olarak çekimlere fon olan o güzel ışık oyunlarına İstanbul puslu havaya sahip olmadığında sıklıkla rastlıyorum, ekrana yansıması da pek güzel olmuş.
Çeto’nun 3. Kişinin varlığını çözse de bu kişinin Vartolu olduğunu anlamadığını düşünüyordum ki tahmin ediyormuş. Çifte tuzak ile artık Karakuzular’da oyun kurucu konumuna yükseldiler. İlk iş 3.kişinin Vartolu olduğunu kanıtlamak. Ekran başında oturduğumuz yerden tahmin edilebilse de güzel kurgu.
Karakuzuların toz işi baltandı. Nur topu gibi bir düşmanlarının olması çok yakın: Bulgarlar. Teslimat olmamasının sonucu bakalım Mahsun’un korktuğu kadar kötü olacak mı? Belki de kötü olmaz. Ellerinde yeni malzeme alacak para olmasa da (Burada Aliço’nun bulduğu para devreye girebilir mi?) Saadet kozu ile kullanabilecekleri bir kimyagerleri var. Her şartta denklem çok doğru:
Saadet burdaysa Vartolu burda
Vartolu burdaysa Yamaç burda
Yamaç burdaysa Rambo Cumali burda
Rambo Cumali buradaysa bütün Koçovalılar burada
İkinci kurulan oyun ise tehditler ile Koçovalılar’ı bitirmek. Hem de içten çökertme. Yine keyifli bir çatı sahnesini takiben – efektli hikayesi de pek güzeldi, Celasun Cumali’yi vurur mu dersiniz?
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Çukur kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Yazıyı tweetlerini alıntılayarak renklendirdiğim Pınar , melanie ve koçovalı brothers ‘a teşekkürler <3
(*) Dilan Çiçek Deniz için sosyal medyada yazılanları öğrendim de, ne kadar kötü şeyler. Karaktere sevgisi olan azdır malum, sevilebilecek gibi de yazılmadı ki… Oyuncu da hali hazırda sevilmeyen karakterde alkışlanacak bir performans çıkartmıyor, o da doğru. Ama bu demek değil ki şahsı hakkında sınırları aşan cümleler kurulsun. Çok üzüldüm, çok…
Önce yerelim sonra övelim diyor Elif Dicle Yalı Çapkını 87.Bölüm Analizi için... Keyifli okumalar...
Yalı Çapkını 87. bölüme dair Svl in kaleminden... Keyifli okumalar!
Yalı Çapkını 86. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 11.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…
Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.