Daha sonunda vizyonda. Fakat ne üzücü bu filmin bu kadar az sayıda salonda gösterime girmesi… İstanbul Anadolu yakasında sadece 3 salonda gösterimdeydi ilk hafta dile kolay. Ahmet Mümtaz Taylan’ın dediği gibi: ” DAHA “bağzı sinemalarda”! Meselesi olan bir film yaptık. Gösterimi meseleydi, ona ulaşmanız da mesele olacak. Ama çabanıza değecek. Hepimize kolay gelsin.”
Benim için büyük bir mesele olmadı filme ulaşmak. Reks Sineması, neredeyse burnumun dibi. İlk hafta, ilk deneme; son dakikalarda sinemaya gidince ön sırada bilet kalıyor tabii, bir de salon küçücük, girmedim. Kısmet değilmiş, ikinci hafta yeniden denerim diye düşünürken film kapısı caddeye açılan sinemalardan en sevdiğim Kadıköy Sineması’nda gösterime girdi. Bir elin parmakları kadar (Çok üzücü ama hafta içi, gün ortası bir seans için çok şaşırtıcı değil) izleyiciyle kocaman salonda izledim filmi. İyi ki o gün o küçük salondaki ön koltuğa mahkum etmemişim kendimi. Neticede bu film klostrofobi yaratabilecek cep salonlarında izlenebilecek bir film değil(miş). Gelelim filmin ‘mesele’ sine;
Gaza 14 yaşında olan bir gençtir. Küçük bir sahil kasabasında yaşayan Gaza, buradan ayrılmayı, öğrenimine büyük şehirde devam etmeyi hayal eder. Fakat babası onu hayallerinden çok uzak bir dünya ile tanıştırır. Babası onu insan kaçakçılığı şebekesinin içerisine dahil eder. Burada göçmenleri gözetlemekle görevlidir. Hayatını babasının baskıları ve gözetlemek zorunda olduğu göçmenlerle geçirmek zorunda kalan Gaza’nın iki seçeneği vardır; ya bu suç dolu dünya üzerine yeni bir hayat kuracak ya da o da bir göçmen olacaktır.
Kitabı okumadım. Ama Hakan Günday’ın kalemini bilirim. Bu romanında bildiğimiz ama duymazdan geldiğimiz, yok hükmünde kabul ettiğimiz gerçekleri kaleme alıp okuyucuyu sarsmış, zihnini yormuş, yordukça daha da derinden etkilemiş hatta bir an için bile olsa insanlığından utanır hissetmesine yol açmıştır, eminim. Yine de edebiyat ile sinemayı tüm bağlantısına karşın aynı dinamiklere sahipmişçesine değerlendirmek olmaz. Benim yorumum kitaptan esinlenerek (filmin jeneriğinde uyarlama yerine esinlenme yazıyordu, yanılıyor muyum?) ortaya çıkan film hakkındadır : Bu film beni oturduğum koltuğa hapsederek, 2 saate yakın (seansta ara yoktu) yarattığı dünyanın içine çekmeyi başaramadı.
‘Filmi anlamamışsın, sen git Daha yerine Deliha izle!’ sesleri yükselmeden açıklama yapmam gerekebilir. İyi bir sinema izleyicisiyim. İzlediğim filmler arasında popüler gişe filmleri sayıca daha çok olsa da Başka Sinema gösterimlerini kaçırmamaya çalışır, film festivallerini takip ederim. (Yeri gelmişken Film Ekimi’ni İstanbul Film Festivali’nden daha çok seviyorum <3 ) Dolayısıyla bağımsız sinema örneği bir film izleyeceğimi bilinciyle ‘izleme’ kararı verdim. Ama nihayetinde izlemeyi beklediğim bütünsel bir doğruda ilerleyen bir ‘sinema filmi’ idi. Ne ile karşılaştım? Giriş – kesit – kesit – kesit – kesit … sonuç.
Tüm kesitler çekimiyle oyuncu performansıyla tam bir şölen o ayrı… Ahmet Mümtaz Taylan ve Hayat Van Eck, yönetmen koltuğunda Onur Saylak ve görüntü yönetmeni Feza Çaldıran çok iyi iş çıkartmışlar o da ayrı. Ama yaratılan atmosfer çarpıcı bir gerçeklik sağlasa da sinematografideki bütünsellik olarak beni etkilemeyi başaramadı. Uzun ve birbirinden kopuk sahneler, detaylar, detaylar…
Detaylar ama eksik detaylar… Çünkü ben her bir mültecinin Ahad açısından bir insan değil ticaretini yaptığı bir ‘kelle’ olduğunu, oğul Gaza’yı giderek bu düzenin içine çekerken, gün geçtikçe bu durumun Gaza’nın ruhunu giderek daha çok yaralamasını daha detaylı izlemek isterdim. Film ‘İnsanın kullandığı ilk alet başka bir insandır’ gibi bir cümleyle ‘sert’ bir şekilde başlıyor. Bu nedenle özellikle Ahmet Mümtaz Taylan’ın canlandırdığı Ahad karakteri için çok daha ‘sert’ bir film izlemek isterdim. Gaza’nın nefret edilesi bir karaktere evrilmesini ancak finalde görmek yerine adım adım izlemek isterdim. (Maç haricinde bir sahne vardı da ben mi kaçırdım?) Yoksa süreç hızlı olsa da kötülük tohumları ekilmiş ruhun iyi olması zaten imkansız mıdır? Günün sonunda ‘Gardiyanı olduğu hapishanenin Tanrısı olmaya karar veriyor’ Gaza, ama süreci tam içselleştiremediğim için ani bir karar olarak havada kalıyor.
Sonuçta film -benim için tüm eksikliklerine rağmen, bize dünyanın bütün pisliklerini sunuyor: Bir tarafta yerlerinden yurtlarından olanlar, acıyı çekenler, diğer yanda acıyı çektirenler… Ve bu sunumu çarpıcı bir gerçeklikle yapıyor.
Meselesi olan her film gibi Daha’nın da gişesinin bol olması dileğiyle, yazıya filmin fragmanı yerine çok sevdiğim müziği ile veda edelim: … Alt tarafı bu dünya kaç sayfa, al bu duvarı vur şu duvara, bir vur bin say…
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.