Dünyada Karşılaşmış Gibi oyununu okuma provalarının başladığı haberini alır almaz radarıma almıştım. Kasım’daki prömiyerini hedeflesem de yakalayamadığım bileti Aralık ayında ta Şubat’ın 6’sına bulabildim. Bir süredir yanan uçak biletleri, kaçırılan konser deneyimleri sonunda uzun soluklu planlar yapmama kararı alan ben sırf bu oyun için küçük bir esneklik yaptım ve ‘gidemezsem de kısmet’ diyerek ‘satın al’ı tıkladım. Biletleri buradan satın alabilirsiniz, tabii yer varsa ^^
Berkun Oya’nın yazdığı ve yönettiği oyunun kurgusu aynı zaman dilimine başka açılardan bakmak üzerine oturtulmuş. Daha önce uygulanmış mı bilmiyorum ama ben bu tarzda bir oyun benim için ilk. Oyunculardan – onlara ayrı ayrı paragraf açmak lazım- ve hayatın içinden diyaloglardan bağımsız bu kurguyu beğendiğimi belirtmem gerekir. Hele ki bu iki farklı bakış açısının eş zamanlı ilerlemesi ve sahnelerin zaman zaman kesişmesindeki matematik çok iyi hesaplanmış. Açıkçası bilet alırken Blok 1 / Blok 2 seçeneklerini görünce açık sahne diye düşünmüştüm. Alakası yokmuş ^^
Kurguyu biraz açmak gerekirse; Salonda sizi bir cam oda karşılıyor. (Bu benim izlediğim ilk Krek oyunu, Krek’in önceki oyunlarında da cam oda ve kulaklık olduğunu bu oyundan sonra öğrendim) Cam oda paravan ile ikiye bölünerek iki oda haline getirilmiş. Bir yönü sizin olduğunuz salona diğeri ise oyunun ikinci yarısını izlediğiniz salona bakıyor. Cam Oda demişken; oyuncular için çok zor olmalı bir akvaryum içinde oynamak. Panik atağı olan giremez mesela… Her iki perdede de aynı zaman dilimini izliyorsunuz. Ama farklı açılardan, farklı kişilere empati yaparak… Oyunun sonunda hikayedeki bütün eksik parçalar yerine oturmuş oluyor. Aynı zaman dilimi detaylandırmak isterim; oyuncular aynı oyunu iki kere oynuyorlar, ezberde kolaylık ^^
Oyunu kulaklıklarla dinliyorsunuz. Teknik açıdan nedeni her iki bölmenin seslerinin karışmaması olmalı ama emin olmadan dile getirmek yanlış olur. Tabi bu ses sistemi ile oyuncunun nefes alıp verişini duyacak kadar işin içine giriyorsunuz. (Serkan Keskin sen ne yüce bir oyuncusun). Her ne kadar kulaklıklar bile olsa sizin gözünüzden yaş gelirken eş zamanlı karşı salondan yükselen kahkahalar dikkatinizi dağıtmıyor değil…
Ben ilk perdede 2. Bloktaydım. Bilmeden ama iyi ki; size de tercihinizi bu yönde yapmanızı tavsiye ederim. Çünkü ikinci bölüm ile temelleri attığınız hikayedeki boşluklar ilk bölüm ile tamamlanıyor. Şansa seçimim blok 1 olsaydı aynı zevki alamayabilirdim bile…
Oyundaki karakterlerin her birinin ayrı ama dopdolu, güçlü bir hikayesi var. Suç, aşk, pişmanlık, acılar… Hepsi yaralı, hepsi yaşıyor yaşamasına ama sadece nefes alıyor. Ferdi Tayfur’un şarkısında dediği gibi ‘kendi kendini arıyor’. Karakterleri canlandıran oyuncuların her biri, istisnasız mükemmel performans sergiliyorlar.
Yazının Devamı Spoiler İçerir
Serkan Keskin, polis memuru Naci karakteri ile yürüyen bir canlı bomba, karakteri üzerine öyle güzel giymiş ki… Gerçi hikaye açısından düşünürsek 6 koca yıl için yaşadığı travmanın yükünü hala taşıyor ve hala polisliğe devam edebiliyor olması enteresan ama karakter Serkan Keskin’in üzerine tek kelime ile ‘cuk’ olmuş. Düşünsenize adamın nefes alıp verişinde bir karakterin içine daha da girebiliyor izleyici.
Alican Yücesoy, sakalını neden kesti ki hayıflanmakla birlikte tam bir ‘Laz uşağu’ oluvermiş. Öyle ki Karadeniz kökenli biri olarak şivesinde en ufak bir yapaylık göremedim. Tam dalgalı Karadeniz gibi, sinirine hâkim olamayan tipik bir Karadenizli.
Settar Tanrıöğen, babacan ama disiplinli bir amir karakterinde ustalığını konuşturmuş. ‘Size baba diyebilir miyim?’ sorusunu sorduracak cinsten…
Fatih Artman, tek bir cümle ile anlatabilirim: ‘öyle doğaldı ki…’
Okan Yalabık, ‘bir adam bu kadar severken nasıl olur da sevdiğini sevgisi ile boğduğunu fark edemez’ sorusunu sorduracak kadar aşık. ‘Saçlarıyla alnının birleştiği o çizgiye kıvrılıp yatmak istiyorum.’ Dedi, ötesi var mı? Ben inandım aşkına, hatta acısı ile ağlattı, o derece ^^
Oyunun en parlayan ismi ise Öner Erkan. Bu yılın tiyatro ödüllerini hak edecek bir performans sergiliyor. Tüm güncel ve manidar repliklerine alkış tutmakla birlikte “bunlar Fetöcü mü Reisçi mi?” efsaneydi.
Oyunun tek kadın karakterini canlandıran Defne Kayalar ise film haricinde (bu da sürprizi kalsın) öyle az göründü ki, bu oyun için özel olarak değerlendirme harici kalsın…
Oyuna sadece sesleri ile katılan (telefon konuşması) isimler de sürprizli, dikkat etmeyi unutmayın ^^
Emeği geçen her bireye teşekkürler…
[wp_ad_camp_1]
Son olarak spotify’ına Ferdi Tayfur ekleyenler? Ben.
Sanma ki Yaşıyorum
Sanma ki ben çok mutluyum
Tek tesellim hayallerim
Kendi kendimi arıyorum
Unutmadan, ilgili diğer yazılar için blogun SAHNE SANATLARI kategorisini mutlaka ziyaret edin.
Yazıda kullanılan görseller Tiyarolar.com.tr‘den alınmıştır.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.