Kemalettin Tuğcu’yu bilir misiniz? İçinde bulunduğum kuşak ağlamayı onun romanları ile öğrendi. Bir roman boyunca karakterin başına gelmeyen kalmaz. Elimi Bırakma ’da varsın Kore’den uyarlama olsun bazı sahneler tam da Kemalettin Tuğcu kalemine uygun.
Valizinin karışması sadece minik bir talihsizlikti. Eve dönüşünü takiben babası öldü. Parasız kaldı. Otizimli kardeşi ile birlikte üvey anne tarafından sokağa atıldı. Babasının can dostuna sığındı, bodrum katında bir yer gösterdiler. Otizmli kardeşine atılan tokadı affetmedi ve yardımcılarının yanına gitti. Eve destek olmak için gecenin köründe nohut-pilav sattı, taciz edildi, kavga çıktı, pilav arabası devrildi. Eve döndüğünde kardeşinin kayıp olduğunu öğrendi. Kardeşi öldü mü kaldı mı diye endişe içindeyken bir kez daha sığındığı evden ayrıldı. Yardımcı ola başını sokacak bir gecekondu buldu. Yolda hafızasını kaybetmiş yaşlı bir kadın gördü, evine aldı. Gözleme satmaya başladı. Üvey annesinin babasından kalan hayat sigortasına konduğunu öğrendi. Zar zor bir iş görüşmesi ayarladı. Eve aldığı kadın kendince sınav yaparak onun önceliklerini tartmak istedi, bu saçma sınav nedeniyle iş görüşmesini kaçırdı. Kardeşinin ölmediği kaçırıldığını öğrendi. Kaçırılmış kardeşini alıkonulduğu yerden kıl payı kaçırdı. Yaşlı teyze sınavlara devam etti, ev sahibinin oğlu geldi. Hafızası yerine gelen yaşlı teyzenin sınavının son aşaması olan kemik suyuna çorba pişirilirken hayırsız evlat çorbayı döktü, çorbayı yeniden yapmak zorunda kaldı. Bu sırada hayırsız evlat dayak yiyince başını soktuğu gecekondudan da oldu. Ne çektin be Azra…
Ben yazmaktan yoruldum… En iyisi dramı bir kenara bırakalım. Azra ile Cenk Ne güzel omuz omuza uyudular değil mi? <3 <3 <3
Gelelim bölüme;
Zavallı minnoş Mert. Yine de hastalıklı bir psikolojiye sahip olan bir kadının yanında olsa da Sumru’nun onu yaralı bıraktığı yol kenarından kurtulmasına sevindim. Kötünün iyisi derler ya… Yaralı bir şekilde orada ölümü bekleyebilir ya da çocuk istismarcısının vb. eline düşebilirdi. O evde bir çocuk olmadığını bildikleri halde çocuk çığlığı duyan komşuların, kadının saklandığı arkadaşının polise haber vermemeleri de manidar. Bölüm sonunda yola gelse de Sumru’yu aramak Mert’i bambaşka bir belanın içine sürükleyecek.
Sumru demişken, Dolunay Soysert öyle güzel canlandırıyor ki karakteri, ayağının kırılma sebebinin ilk bölümden bu yana karakter için edilen bedduaların yolundan sapıp gidip oyuncuyu bulmuş olması diye düşünüyor insan. İstemsizce… Ama Sumru yatacak yerin yok, ciddiyim… Mert’in sessizliğe büründüğü sahnede bambaşka pislikleri olduğunu da görmedik mi?
Mert’in bulunmasına vesile olmasa da bir şeyleri harekete geçirmesi adına Şeker Teyze’nin tam sayfa gazete ilanı vermeyi akıl etmesini sevdim. Kedi olalı bir fare tuttu. Peki ya Azra’nın bunu Cenk yapmadıysa Tarık yapmıştır diye düşünmesine ne demeli? Cenk’in kahraman pelerinli Tarık’tan çekeceği var belli ki… Bu ilk kıskançlıklar be Cenk’ciiim…
“Cenk iyi ki yanımdasın”
Gerçekten de iyi ki yanında diyebiliriz Cenk için. Tüm sıkıntılara tampon etkisi yapıyor. Tamam, sonuca ulaşmıyor olabilir ama elinden geleni yapıyor çocuk, çabalıyor… Bunca felaket içinde birinin elini tutup ‘Her şey çok güzel olacak’ diye moral vermesi bile bir şey sonuçta… Acılar üst üste geliyor. Bu zorlu yolculuğu el ele aşacaklar…
Çelen ailesi için kim kime kim duma dersem yanlış olmaz sanırım. Evin küçük oğlu Arda madde bağımlısı, kimsenin fark ettiği yok; evin küçük kızı servet avcısının pençesine düşmüş, kurtulma ihtimali var mı? Cenk’in müdahaleleri ile umudumuz var – bulaşıkçı esprisine babaannenin de ayak uydurması şaşırttı doğrusu; anne kayınvalide baskısından yakında patlayacak ama ne zaman; ve Cenk, evin deli dolu sorumsuz büyük oğlu, velihat. Annesinin göz bebeği…
Tarık’a sinir olan bir ben değilim herhalde. Kanatsız melek Azra’yı kızın bunca derdinin içinde partiye davet etmesine ne demeli? Fırsatçı pislik! (Kusura bakmayın, hak etti)
Azra ve Cenk’in birbirlerinin yaralarına merhem olabildiklerine şahit olduk. Azra Cenk’in içindeki ‘iyi’ ve ‘sakin’ adamı ortaya çıkartacak, Cenk ise Azra için bir destek alacağı bir omuz olacak… Çok tatlış bir çift olarak yaşayıp gidecekler… Birlikte sabahladıkları nice sabahlara şahit olacağız birlikte…
Cenk’in şiddet eğilimi olduğu konusunda hepimiz hemfikirizdir herhalde. Şiddet kötü şey. Babaannesine hak vermek lazım: “Şiddetin olduğu yerde gurur da olmaz adalette” Ama Cenk neden sorunlarını şiddetle çözüyor? Konunun derinine inip ve nedenlerini öğrenmek isteyen var mı? Yok. Neden dövdün bulaşıkçı çocuğu? Soran yok. Hadi babaanne yaşlı toprak, biraz da dediğim dedik, kendi doğrularından taviz vermez. Sormaz, soruşturmaz. Peki ya ‘neden dövdün ev sahibinin oğlunu?’ diye soran var mı? Bahsi bile geçmiyor. Of Azra, off…
Şeker Teyze, pek de şeker değil sizce. Hatta ‘şeker’ değil ‘beter’! Kadın kafayı sınav ile bozmuş dersek pek de yanlış olmaz değil mi? Azra’ya yaptığı eziyet – gece gece yastık kabartmalar, tam iş görüşmesi öncesi hastalanma numaraları, yeterli olmadı baksanıza… Yeni bir sınav: ‘Kemik suyuna çorba yapmak.” Hem de kazanla…
“Kızın derdi başından aşkın, kadının istediği şeye bak, ben olsam yapmam çorba falan.” Diyen kaç kişiyiz?
-Sen ne yapıyorsun burada?
-Kemik çorbası
-Sebep?
Sebep? Aaa, insanlıkta, önceliklerini belirlemede sınavı geçti, bakalım elinin lezzeti de karakteri kadar iyi mi…
Cenk ile Azra kemik suyuna çorbayı AŞK ile pişire dursunlar, bir başka mekanda Tarık ile Cansu merakla bu ikilinin davete neden icabet etmediğini merak ediyordu. Tarık olayı hızlı çözdü. Azra telefonlarını açmıyor, Cenk telefonlarını açmıyor. 2+2=4. Ama biz de çözdük değil mi sevgili okuyucu?
“Adını koyamadığım bir şey var beni buraya bağlayan”
Ben adını koyabiliyorum ya siz? <3
Azra böylesine bir kriz ortamında -kardeşi kayıp ötesi var mı? kendine ulaşılamama hakkı tanıyorsa bize laf düşmez! Aman Cenk aramasın, sesini duymayayım. Ne çabuk siliniyormuş hafızasından onun için çabaladıkları… Onun için adam mı dövmüş, ‘tüü – kaka’ (Bu cümlelerle şiddeti tasvip ettiğim sayılmasın, sadece şiddet uygulamanın nedenleri de masaya yatırılsın derdim o!)
Cenk’in ‘para için dövüşmem, ilkelerim var benim.’ çıkışından sonra, sadece Azra için ringe çıkması çok anlamlıydı. Malum koskoca Çelen ama kaynak babaannede, Azra’ya aile imkanlarıyla maddi destek çıkmak ne mümkün – ki kabul etmez o ayrı!
Para kazanması bir yana tüm sinirini ringde bıraktı, bu iyi ama beyaz atlı prensciliğe soyunan can dostu(!) Tarık’a da biraz ayırsa mıydı? Ne dersiniz?
Tarık’ın Cenk’in Azra’ya ilgisini bildiği (bildiği demeyelim de anladığı) halde Azra’ya evinde kalmasını teklif ettiğini arkadaşına söylememesine ne diyeceksiniz? Ben tek kelime ile fırsatçılık derim. İşte bölüm sırasında yaptığım anketin sonuçları:
Evet diyenler kim? Yorumlarda ses verin ^^
Ve gelelim finale… Gün be gün uyuz olduğum Tarık’ın istemeden de olsa sevenleri kavuşturmasına ne diyeceksiniz? Güzel, çok güzel… Hatta buna yol açanın Tarık olması kavuşmadan bile güzel ^^
Gerçi fragmana göre oturup konuşmayacaklar besbelli ama olsun, aynı mekanda olmaları bile ‘alev aldı buralar’ dedirtiyor insana.
Yeni bölümde görüşmek üzere…
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.