Prime Time ekranlarını kapsayan Gülseren Buğdaycıoğlu dizilerinden -ki Masumlar Apartmanı’nı ayıla bayıla izliyorum-, bol çatapatlı mafya dizilerinden -ki 4 sezondur Çukur izleyicisiyim –, ağa dizilerinden, dramdan ve özellikle de iki saati aşan uzunlukta dizilerden bunaldıysanız size mükemmel bir kaçış noktası tavsiye ediyorum: Emily in Paris (netflix)
Öyle ekrana mıhlayan, her bölüm geçişinde meraklandıran bir konu beklemeyin: Emily Şikago’da büyük bir pazarlama şirketinde çalışmaktadır. Şirket evliliği nedeni ile Paris’e gitmesi gereken yöneticisi hamile olduğu için seyahat edemeyince bir yıl süreli bu özel görev asistanı olan Emily’e kısmet olur. Tek kelime Fransızca bilmeyen Emily hem yöneticisini hem de Amerika’daki şirketini temsil edecektir… İşini, sevgilisini geride bırakıp, butik reklam ajansında bir yıl çalışmak üzere Paris’e gitmesiyle başlayan hikaye; Emily’nin yeni bir şehre, kültüre ve Amerikan bakış açısından oldukça farklı iş hayatındaki kriz yönetimine ayak uydurmasını anlatıyor. Tabi bu anlatım sırasında izleyici oturduğu koltuktan Paris’e doyuyor… Özetle; bölüm sürelerinin kısalığı, kafa yormadan hatta başka bir işle meşgulken izlenebilir kolaylıkta olması ve güzel Paris manzaraları eşliğinde ilk sezonu hızlıca biten Amerikan yapımı Netflix kadın dizisi diyebiliriz…
Peki Emily in Paris’i neden tavsiye ediyorum? Öncelikle karantina nedeni ile evlere kapandığımız şu günlerde dizi sayesinde Paris sokaklarında dolaşmak ilaç gibi geldi. Her bölümde arka fonda Coşkun Sabah’tan ‘Anılar, anılar; şimdi gözümde canlandılar’ çaldı benim için, özlem o kadar ağır bastı ki, pandemi sona erer ermez ilk gideceğim şehir olabilir. Yol üstü cafelerde, Lüksemburg Bahçesi’nde ve Sen Nehri’nin kıyısında keyif yapmak ilk yapacaklarım…
Peki tam sezonu bir oturuşta bitireceğiniz, ya da çerezlik olması nedeni ile bunaldığınızda açacağınız, kafa dağıtmalık dizi Emily’nin Paris macerası neleri anlatıyor. Öncelikle dizi adını Emily’nin Paris’e adım atması ile açtığı Emily in Paris instagram hesabından, daha doğrusu instagram günlüğünden alıyor. Onun maceralarını takip eden takipçi sayısının ve dolayısı ile beğeni sayısının artması ile aranılan bir influencer olmasına giden yolculuk, profil, paylaşılan fotoğraflar, gelen kalpler, dijital olarak rejide hikaye içine çok güzel yedirilmiş.
Fransız butik reklam ajansı çalışanlarının Amerika’dan gelmiş, pazarlama gurusu edasında hemen hemen her şeye bir fikri olan Emily’e kucak açmasını bir sıcak kanlı Emily bekliyordu sanırım. Yoksa hemen hemen herkes Fransız kibrine dair bir şeyler bilir… Ofis arkadaşları ile atışmalar ile başlayan ardından birbirlerine destek olmalarına giden yolculuğu da sevdim.
Anlayamadığım çok temel bir konu var. Nasıl oluyor da jr. bir asistan olmasına rağmen en güzel, en kurtarıcı fikirler ondan çıkıyor? Düşünsenize her sorunu ya çözebiliyor ya da anından çözebilecek doğru kişilerle bir şekilde tanışmış oluyor, şansın da böylesi… Sektörden biri olarak Emily’nin ana konusu içerik yönetiminin ne kadar önemli olduğu biliyorum. Dizi bu önemin altını sırf sözde değil, örneklerle de çiziyor. Emily’nin başarısını biraz pratik zekası biraz da çabuk pes etmemesine bağlayıp, sevimliliği ile şeytan tüyünün olmasını da değerlendirme alıp ‘mümkündür’ diyelim…
İki bavul ile geldiği Paris de nasıl oluyor da her gün bambaşka kıyafetler giyiyor sorusuna ise hiç yanıt bulamadım. Ama ilk günden son güne kıyafetlerindeki değişim dikkat çekici; kareli gömlek siyah denim pantolondan Chanel’e hızlı bir geçiş oldu doğrusu… Nereden, nasıl sorusuna mantıklı bir yanıt bulmaya çalışmazsak renkli, eğlenceli kıyafet ve aksesuarlar diziye renk veriyor. Şapka ve bereler Emily’e Parizyen hava katmak için özellikle seçilmiş.
Herkes Paris AŞK şehri diyor – benim için olmadı ama – Amerikalı çekiciliğinden midir nedir bilemedim ama herkes Emily’e aşık… Gerçi Emily’nin aşk hayatının çok da mükemmel olduğunu söyleyemeyiz ama komşu Gabriel’e kalp kaptırılmayacak da kime kaptırılacak… (spoiler) Finalde; sevgili Antoine, Gabriel’e yatırımcı olarak destek olmasına kalpten teşekkür; Camille’e değil ama Camille’in ailesini kendini ezdirmesine izin vermediği için.
Emily in Paris hikayesi birkaç ana karakter çevresinde dönüyor, Emily, parkta tanıştığı ve en yakın arkadaşı olan dadı Mindy, kader bu ya Gabrielle’in sevgilisi çıkan tatlı mı tatlı Camille, dizinin kötü kraliçesi müdür Slyvie, ofis çalışanları ve Gabriel… Ve hiçbiri hikaye içinde sırıtmıyor, bu da izleyiciyi bunaltmayan bir diğer nokta…
İlk sezonu yaklaşık 30’ar dakikadan 10 bölüm. Kendinizi yormadan, çerez niyetine bir dizi arıyorsanız, tavsiyemdir Emily in Paris’i izleme listenize mutlaka alın. Paris sokaklarında gezindiğinizi hayal etmek benim kadar size de keyif verecektir…
Emily in Paris ikinci sezon müjdesi verilmiş ama ne zaman başlayacak henüz belli değil. İlk sezonu tavsiye etsem de ikinci sezonunu merakla beklemiyorum ama izlerim, net!
Dizinin Emily’si Lily Collins’e Ashley Park, Philippine Leroy Beaulieu, Lucas Bravo, Samuel Arnold, Camille Razat, Bruno Gouery, Kate Walsh, William Abadie ve Arnaud Viard eşlik ediyor.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.