Ana akımda yeni bir heyecan: Eşref Rüya. Bu yeni heyecana bölüm yorumları ile Gözde eşlik edecek. Keyifli okumalar ^^
Uzun süren bekleyişimiz sona erdi ve nihayet Eşref Rüya ile buluştuk. Açıkçası dizinin ilk başrolü Çağatay Ulusoy ve ardından partneri Demet Özdemir belli olduğundan beri diziyi o kadar büyük bir heyecanla bekliyordum ki ilk bölümü seyretmiş olmanın verdiği sevinci tarif etmek imkansız. Doğrusu bir an dizi hiç başlamayacak sanmaya başlamıştım. ^^
Eşref Rüya başarılı sayabileceğimiz bir ilk bölümle başladı. Elbette kusursuz bir bölüm değildi ancak sezonun en iyi işlerinden biri olacağının sinyallerini şimdiden verdiğini söylemek mümkün. Senarist Ethem Özışık ve Lokman Maral bizlere yine oldukça merak uyandıran bir ana hikaye ve kalplerimizi çarptıracak büyük bir aşk hikayesi vaat ediyorlar. Yönetmen Uluç Bayraktar ile görüntü yönetmeni Veysel Tekşahin bir araya gelince ortaya film tadında bir iş çıkmış. Ben kurulan dünyayı ve dizinin havasını sevdim, ancak bizim seyircimize kasvetli gelmiş olabilir. Nisan ve çiftimizin keyifli sahneleri artarsa bu kasvet dağılır. Asıl beni en çok rahatsız eden şey temponun yer yer bir hayli düşük olması oldu… Bunun sebebinin de 2 saat 17 dakikalık süreyi doldurmak olduğunu düşünüyorum. “Yerli dizi yersiz uzun.” diye senelerdir boşuna demiyoruz… İlk bölüm karakterlerin tanıtılması, Eşref ve Nisan’ın siyah ile beyaz kadar bambaşka olan dünyalarının birbirine bağlanması üzerineydi. Çok fazla olay ve aksiyon sahnesi yoktu. 2. Bölüm itibariyle bizi çok daha fazlası bekliyor.

Dizi beklenmedik bir şekilde hikayenin finali olan sahneyle açıldı. Bu riski bir tercih olsa da neden bir ters köşe olmasın, değil mi? Ben bunun seyirciyi uzaklaştıracağını düşünmüyorum, sonunu veya gidişatını önceden bildiğimiz kitap ve yabancı dizi uyarlamaları birçok kez yapıldı ve pekala içlerinde fenomen işler de var.
Açılış sahnesine göre bizi 4 yıl 7 ay sürecek, içinde büyük bir aşkın da yaşanacağı bir hikaye ve Çağatay Ulusoy’un muhteşem oyunculuğu bekliyor. Çağatay Ulusoy, gerçekten de karakterini benimsemiş, adeta Eşref olmuş, yaşayarak oynuyor. Karaktere özgü vücut dili, ses tonunu kullanışı, mimikleri olsun rolüne bayağı iyi hazırlanmış. Son televizyon işinde aynı hisse kapılamamıştım. Daha ilk sahneden Eşref’e düştüm, yalan yok. <3 Aşkından deli divane olmuş, ihanete uğramış, bile isteye ölmeyi seçen bir adam vardı karşımızda ve ben ilk dakikalardan itibaren Eşref’in bu hüzünlü dünyasına kapıldım. Dizi içinde anlatıcı kullanılması ise bu işe yakışmış. Bu şekilde dozunda olduğu sürece beni rahatsız etmez.


Eşref Tek, küçük yaşta öksüz yetim kalmış, üstüne çocuk denecek yaşta ilk cinayetini işleyip hayatın bambaşka bir yöne savurduğu bir adam. İki ayrı Eşref var diyebiliriz. Biri ağır ağabey dediğimiz türden bir mafya, Yetimler adlı suç örgütünün oldukça başarılı bir üyesi ve yetim babası; diğeriyse Rüya’ya olan aşkıyla yanıp tutuşan bir Mecnun. İlk Eşref ne kadar tehlikeli ve korkutucuysa, diğeri pamuklara sarıp sarmalamalık küçük bir çocuk gibi. Elbette Eşref bu ikinci halini sadece en yakınlarına, en güvendiklerine gösteriyor. Belli ki illegal işlerinde tuttuğunu koparan, aşk hayatında bir türlü dolduramadığı boşluğu işle doldurmuş bir adam.
Eşref çevremizde çok nadir görebileceğimiz türden bir aşık. Bir insanın neredeyse 20 senedir aynı kişiye, üstelik tekrar göremediği birine, aynı derecede büyük bir bağlılıkla aşık kalması mucize gibi bir şey, düpedüz delilik hali. Aşk zaten temelde hormonal bir duygu değil mi? Birini görürsün ve içinde tanımlanamayan bir his gelişir, kalbin başka türlü atmaya, iç organların başka türlü çalışmaya, gözlerin ışıldamaya başlar tıpkı çocuk Eşref’te olduğu gibi. Eşref’in hiç tanışmadığı, adını bile öğrenemediği birine bu denli tutkun olmasının bana göre en büyük nedeni Rüya yani Nisan’ın onun çocukluğundaki masum günlerinden kalan tek güzel şey olması. Aynı şekilde arabası da onu tanıdığı günlerin hatırası olduğu için Eşref’in kıymetli bir parçası. Eşref, eğer Rüya için ilk defa elini kana bulamasaydı belki şu an bambaşka bir hayatı olacaktı. Rüya onun hayatındaki kırılma noktası. Onun bu illegal dünyaya adım atmasının ilk adımı Rüya için hapse girmesi.
Eşref’in kendisi gibi yetim olan bir çocuğa futbol sahası hediye ettiği, birbirlerine sarıldıkları sahne bölümde en duygulandığım sahne olabilir. Çocuğun da Eşref’in hapse girdiği yaşlarda olması dikkat çekiciydi. Belki içten içe o çocuk da kendisi gibi suça bulaşmasın, çocukluğunu yaşayabilsin diye ona bu denli cömert bir yardımda bulundu ve mutlaka eğitim almasını istedi. Her ne kadar karanlık işlerin içinde olsa da yetimler Eşref’in aydınlık tarafını temsil ediyor.

Eşref’in biricik Rüya’sı Nisan… Kardeşiyle birlikte yaşadığı onca zorluğa, acıya rağmen dimdik ayakta kalmış, başarılı olmak için var gücüyle çalışan, yeri geldi mi lafını esirgemeyen, her şeye rağmen neşeli, güler yüzlü, bıcır bıcır konuşan, enerjik, tatlı biri. Tabii nahif, duygusal bir yanı da var, tıpkı adını aldığı nisan ayı gibi. Nisan ayı ilkbaharın başlangıcıdır, doğa uyanır, insana tatlı bir sevinç verir. Bir yandan yağmurları meşhurdur, çoşkuludur, hüzünlüdür tıpkı Nisan’ımız gibi. Demet Özdemir, Nisan rolüne çok yakışmış. Adım Farah’tan sonra yine çok doğru bir seçimle aramıza döndü. Onu seyretmeyi özlemişim. Dizide bir müzisyeni, ses sanatçısını canlandırıyor. Ben onun ses rengini ve sesini kullanma şeklini sevdim. Duygulu, yumuşak bir sesi var. Dizide en iyi şekilde şarkı söyleyebilmek için set dışında devamlı eğitim alıyor, kendini geliştirmek için çabalıyor ve bu bence çok takdir edilesi. İşini her açıdan önemsediği ortada, onun bu huyunu çok seviyorum.

Yıllar sonra…
Çağatay Ulusoy ve Demet Özdemir’in partner olarak görsel uyumlarını ben çok beğendim. Karşılıklı sahnelerdeki enerjileri ve paslaşmaları da oldukça iyiydi. Ekran bölümden önce gelen fotoğraf ve kamera arkalarında gördüğümüzden fazlası geçti ekrandan. Birbirlerinin oyunculuklarını besleyen partnerler vardır, onlarda da bunu gördüm. Eşref ve Nisan’ın küçüklüklerini oynayan oyuncuları seçen cast direktörünü de tebrik ederim. İki oyuncuya da birebir benzeyen çocuk oyuncular seçilmiş. Eşref ve Nisan’ın ilk bölümde karşılıklı sahneleri yeteri sayıda olmaz sanıyordum ama bayağı fazla sahneleri vardı.
Eşref’in yıllardan sonra sadece Nisan’ı gördüğünde aynı duyguları hissetmesi adeta “Bir kalp bir kere sever.” cümlesini doğrular nitelikteydi. Yıllar sonra ilk karşılaşma için mekan olarak asansörün seçilmesi de yerinde olmuş. Daracık bir alan, neredeyse karşındakinin nefesini hissedebileceğin, kokusunu içine çekebileceğin kadar yakın durabileceğin bir yer. Daha parmakları birbirine değdiği an Eşref’in kalbi aynı duygularla çarpmaya başladı. Kalbinin gümbürtüsü, o heyecanı, döktüğü soğuk ter, kaçamak bakışları, Nisan onunla konuşurken zorlanarak cevap vermeye çalışması etkileyiciydi. Nisan’ın Rüya’sı olmadığını düşünse de karşı koridorda bile aynı hislerinin devam ettiğini gördük. Bence Nisan da Eşref’ten henüz farkında olmasa da etkilendi. Tanımadığı bir adam olmasına rağmen bıcır bıcır konuşabilmesi, koridorda geriye dönüp arkasından bakması nedense onda da bir şeylerin ilk adımları gibi geldi.


Her ne kadar Eşref Nisan’ı görünce ona karşı duyduğu hislerden pişmanlık duysa da içten içe onu kendine yakın hissetmiş olmalı. Yoksa görüşmesinin nasıl geçtiğini merak etmez ve ikilimiz ilk tanıştıkları günden didişmeye başlamazlardı. Eşref istediği kadar pişmanlık duysa da aşiret düğününde Nisan’ı sahnedeyken büyülenmiş gibi seyretmekten, onu otelde her gördüğünde konuşmaktan, evine götürmek için yardımcı olmaktan kendini alıkoyamadı. 20 senedir içini yakan duygu istemsizce onu Nisan’a çekiyor.

Bir küçük ben meselesi
Eşref tuttuğu adama Rüya’yı aratırken tek kriteri boynundaki ben olmuş. Halbuki öyle iri ve dikkat çekici bir benin aldırılmış olma ihtimalini düşünebilmeliydi. Nisan’ı bu nedenle ilk karşılaşmalarında kafasında elemesi hataydı. Hem Rüya’nın bu şehirde bir yerlerde olduğuna ölesiye inan hem bir kere seven bir adam ol hem de kalbini çarptıran bu kadının geçmişini Çiğdem gibi araştırmaya kalkışma. Aşk aptallaştırıyor herhalde başka açıklaması olamaz. ^^ Bak Çiğdem bir gün içinde Nisan’ın Rüya olduğunu, hayatının nerelerde geçtiğini, beninin olduğu gençlik fotoğrafına kadar buldu. Haydi Eşref ilerleyen bölümlerde senden de bunu bekliyorum aslanım.

Nisan’ın Eşref’e mafya olmasıyla ilgili sorular sorduğu sahneden bahsetmemek olmaz. Nisan tam bir şaşkın, mafya adama durduk yere “Siz mafyasınız galiba?” diye sorulur mu? Yine de Nisan’ın zaman zaman böyle biri olmasını sevdim, ağırbaşlı, olgun Eşref ile birbirlerini tamamlıyorlar. Açıkçası Nisan sordukça Eşref ondan şüphelenecek diye tedirginlik duydum ancak Eşref bu soruları muhtemelen çalışacağı yerin sahibini merak etmesine bağladı. Aslında bu sahne temelde Eşref’in ihanet edenleri cezasız bırakmadığını Nisan’ın öğrenmesi için yazılmış. Bize de ilerisi için tüyo niteliğinde. Eşref her ne kadar “Bir kadına silah çeken adam her türlü muameleyi hak eder.” dese de bir gün Nisan’ın ona ihanet ettiğini öğrendiğinde bu cümleyi yutabilir. Bölümde polise muhbirlik eden çalışanını nasıl soğukkanlılıkla infaz ettiğini gördük.

Çiftimiz EşSan’ın ilk bölümden birlikte aksiyona girmelerine çok yükseldim. Olaysız bölüm geçirmeyelim mümkünse. ^^ Yavrum Nisan Lorke Lorke söyleyememekten nerelere geldi. Cidden bu başına gelenlerden sonra kendisini şanssız olarak görmesine hak verdim. Ancak bence Eşref ile yaşayacakları dillerden dillere yayılacak bir aşk da büyük şans olacak sonu nasıl biterse bitsin. Bölüm sonunda Eşref’in yaralanmasıyla birlikte ikilinin geçmişte neden hiç tanışamadıklarını öğrendiğimiz flashback’in girmesi şık bir ters köşe oldu. O geceden sonra Nisan ve kardeşi o çiftlik evinden ne zaman ayrıldılar? Nisan bu travmayı nasıl atlattı ya da atlatabildi mi? Hiç aşık oldu mu, bir erkeğin ona temas etmesine karşı vereceği reaksiyon nasıl? Ona bunu yapan adamı kimin öldürdüğünden haberi var mıydı? Eşref’in hapis süreci ve Yetimler örgütüne girişi, yükselişi nasıl oldu? Tüm bunları mutlaka görebilmeliyiz.
Nisan: “Yaralısın.”Eşref: “Uzun zamandır.”
Dizinin bölüm sonu replikleri de gerçekten anlamlıydı. Özetle Eşref diyor ki bu yara hiçbir şey, ben Rüya’mı kaybettiğim o geceden beri, uzun yıllardır yaralıyım.

Eşref’in dostlarını ben çok sevdim. Gürdal, Faruk, Müslüm üçü de nevi şahsına münhasır karakterler. Dizinin komedi yönünü bu üçlü sağlıyor, o yüzden onlara bol bol bu yönde sahneler yazılmalı. Necip Memili’nin canlandırdığı Gürdal, imajı ve tarzıyla Cumali Koçovalı’yı andırıyor. Bunun bilinçli olduğuna, bu karakteri seven seyircileri çekmek için yapıldığı besbelli. Örneğin bu benzerlik benim gibi bir Çukur fanını çok mutlu etti. Gürdal bir hayli çapkın ancak anladığım o gördüğümüz kadın da daimi sevgilisi. Patlamaya hazır bomba olduğu söylendi, cidden de Eşref onu dizginlemeseydi adam dövdüğü sahnede o adamı öldürene kadar durmayacaktı. Gürdal, Eşref’in en yakını olarak gerektiğinde onun canını yakmaktan bile çekinmeyen biri. Ne de olsa dost acı söyler. Eşref’in Rüya’ya olan aşkını yaşama biçiminden, bu aşkın onu yiyip bitirmesinden o kadar bunalmış ki ister istemez ona gerçekleri ara ara dile getirdiğine tanık olduk. Belli ki bu patlama zaman zaman aralarında yaşanıyor. Onun yerinde olsak çoğumuz aynı şeyi yapardık, çok azımız da Eşref üzülmesin diye Faruk ve Müslüm gibi susar, ona üzülmekle yetinirdik. Açıkçası ben üçünün de Nisan’ın Rüya olduğu ortaya çıkıp Nisan da Eşref’e aşık olduğu zaman ne tepki vereceklerini merak ediyorum. Eşref’in bu depresif hallerinden kurtuldukları için Nisan’ı bağırlarına basmaları lazım. ^^
Tolga Tekin’in canlandırdığı Müslüm içlerindeki en mülayim karakter. Onun da biraz daha renklenmeye ihtiyacı var. Oyuncunun bir önceki dizisindeki gibi yine bir siyasal islamcı karakteri oynaması dikkatimden kaçmadı. Yalnız faiz haramdır deyip çatır çutur adam öldürmesine ne demeli? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
Ahmet Rıfat Şungar’ın canlandırdığı Faruk, bu üçlüdeki en özgün karakter olabilir. Özellikle Türkçeyi düzgün konuşmaya, kelimeleri doğru telaffuz etmeye önem vermesi çok hoşuma gitti. Bu günlerde buna özen gösteren o kadar az ki sosyal medyada bile noktalama işaretlerine dikkat eden biri olarak böyle bir karakter görünce sevindim. ^^ Faruk’un öldürmeye kıyamadığı eski eşini dizide görür müyüz, yeniden bir hikayeleri olur mu, bir araya gelirler mi merak ediyorum.
Eşref ve dostlarının onca lüks içinde malikanenin bir odasını hapishane koğuşuna çevirip orada yatıp kalkmaları onlara dair en dikkat çeken detay oldu. Bunun nedeni hapishanede ettikleri yeminmiş. Acaba farklı farklı odalara dağılmanın onların arasındaki o samimi koğuş arkadaşlığını bozacağını mı düşündüler de bu yemini ettiler? Evlerinde çalışan teyzeyle diyalogları da çok şekerdi. Bu sevimli teyze Nisan Eşref’in evine geldiğinde onu da bağrına bassın.

Yetimler örgütünü tasarım açısından bayağı başarı buldum. Aylık rutin toplantılarını yapma şekilleri kendilerine özgü. Yer sofrasında birlikte yemek yemeleri, özgün kuralları, vicdanlarını aklamak için topladıkları paralardan kendileri gibi yetimleri doyurmaları gibi ince düşünülmüş detayları var. Sadece şimdilik Yakup Baba ve Kadir dışında örgüt çok pasif bir imaj çizgi. Örgütün diğer 3 üyesi bende hiçbir duyguya neden olmadı, onları ciddiye alamadım desem yeridir. İstanbul’un en büyük suç örgütü denilen örgüt eminim ilerleyen bölümlerde daha iyi yansıtılacaktır.
Örgütte eşrefin en büyük rakibi Görkem Sevindik’in canlandırdığı Kadir. Kıskançlık ve hırsla hatalar yapan, hatayı başka bir hatayla kapatmaya çalışan biri. Kardeşim dediği Eşref’i aslında hiç de öyle görmüyor. Halbuki öyle görse böyle yanlış adımlar atmaz, Eşref’in desteğiyle daha iyi yerlerde olur. Kadir, Eşref’ten yardım istemek yerine fırsatını kullanıp arkasından iş çeviren bir yılan. Diyelim Yakup Baba öldü ve o Eşref’i ortadan kaldırtmayı başarıp örgütün başına geçti, bu kafayla örgütü ayakta tutamayacağı kabak gibi ortada. Çok belli Kadir bu gidişle örgüt kurallarına aykırı hareket ettiği için bir gün örgütten atılacak ve Eşref’e daha da bilenecek. Kadir ile dikkat çeken diğer bir ayrıntı da aşiret düğününde sahnede seyrettiği Nisan’ı beğendiği. Tabii ki hırslanıp Eşref’in aşkta da rakibi olacak, alın size nur topu gibi bir üçgen. Hatta Çiğdem’i de sayarsak nur topu gibi bir dörtgen, hayırlı uğurlu olsun.

Dizide o kadar az kadın karakter var ki… Büşra Develi’nin canlandırdığı Çiğdem de onların başında geliyor. Büşra Develi soğuk, takıntılı, hırslı, işkolik Çiğdem rolüne çok yakışmış. Bir zamanlar Eşreflerin arasına sızabilmesi ve onlarla nasıl bir ilişkide olduğu merak konusu. Bana hem kadın olduğu hem de kendisinin de dile getirdiği gibi polis olduğu için deşifre olunca onu öldürmediler gibi geldi. Çiğdem’in duvarındaki fotoğraflara bakarsak dostlar grubuyla ve Eşref ile aşırı yakınmış. Kendini Rüya olarak tanıtmış olamaz, Rüya meselesini içlerine girdiğinde öğrenmiştir. Zaten Rüya yani Nisan’a göz, saç, ten rengi benzemiyor. Eşref’in Rüya’nın aşkına nasıl sadakatle bağlı olduğu aşikar, Çiğdem’e yan gözle bakmadığına eminim. (Eşref’im yapmaz. ^^) Çiğdem onları yetim olduğuna inandırmıştır, Eşref de onu kardeşi gibi benimsemiş olabilir. Çiğdem Eşref’i bitirmeye hastalık seviyesinde takmış durumda. Bu hem onun işine olan tutkusundan hem de -bunu yazmaktan nefret ediyorum ama- ona olan duygularından kaynaklı görünüyor. Şimdi kabul edelim Eşref de aşık olunmayacak gibi değil. Çiğdem’in de bu çok yakışıklı, ağırbaşlı, kadınlara karşı nezaketli adama kalbi kaymış olabilir. Belki de Rüya’sına olan aşkından etkilenmiş ve onun tarafından öyle sevilmeyi arzulamıştır. Akla bir de “Çiğdem’in bir yakını Eşref veya Yetimler yüzünden ölmüş olabilir.” düşüncesi geliyor.
Çiğdem’i kendi adıma pek sevemedim. Nisan’ı muhbir olarak kullanabilmek için görevini kötüye kullandı, Cevahir şerefsizin teki de olsa ölmeyi hak edip etmediğine o karar veremez. Ancak bir konuda Çiğdem gibi düşünüyorum. Eğer Nisan muhbirliği kabul etmeseydi Cevahir’in varlıklı ve nüfuzlu ailesi Afra ve Nisan’ın hayatını karartırlardı, nefsi müdafaa olmasına rağmen Afra suçlu ilan edilirdi. Çiğdem’in yeni amiri Serdar’ı ise tam tersi seveceğimi düşünüyorum.
Çiğdem’in Eşref’in yanına muhbir olması için Nisan’ı seçerken en önemli kriteri onun aslında Rüya’nın ta kendisi olması. Çiğdem o kadar ince bir plan yapacak ki onun istediği zamanda bu gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayıp Eşref’i zayıflatacak. Çünkü o da dostları da iyi biliyorlar ki Eşref’in en büyük zaafı Rüya.

Nisan’ın kardeşi Afra tam bir baş belası, ne yazık ki dizide en sevmediğim karakter oluverdi. Umarım dizi ilerledikçe Afra’nın karakter gelişimini görürüz de ablasının başına yeni belalar açıp durmaz. Gürdal’ın kardeşi Irmak’a ise hemen kanım kaynadı diyebilirim. Enerjisi çok pozitif bir kadın. Nisan ile yakın dost olmalarını bekliyorum.
2. Bölümden yayınlanan ilk fragmana göre bizi çok daha hareketli bir bölüm bekliyor. Eşref ile Nisan beklediğimden hızlı yakınlaşacak gibiler. Nisan’ın “Rüya kim?” sorusuna Eşref’in vereceğini yanıtı merak ediyorum.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler Eşref Rüya’nın ilk bölümü nasıl buldunuz?