Eşref Rüya 3. Bölüm analizi
Gözde nin kaleminden… Keyifli okumalar ^^
Eşref Rüya bu haftada çok iyi bir bölümle ekrandaydı. 3. Bölüm bana göre şu ana kadarki en iyi bölüm oldu. Dizideki hikayenin temposu gittikçe yükseliyor, olaylar artıyor ve yeni bölüme olan merak da tavanda. Özellikle yeni karakterlerin gelişiyle hikaye bir hayli canlandı.
2. Bölümü İzzet’in Eşref’in planı sonucu camdan düşerek ölmesi ve bu ölümün Nisan’ın gözünün önünde gerçekleşmesiyle noktalamıştık. İzzet’in nasıl camdan düştüğünü görmedik ancak bence o kendisi camdan atladı. Çünkü böyle bir aşiretin oğlu olan, erkek olmasından dolayı değerli addedilen bir adam cinsel organının kesilmesini erkeklik gururuna yediremez. Nisan’ın bu ölüme tanık olmanın ardından delirmiş gibi bakışları, kimseyi duymayıp Eşref’e kitlenişi tam da olması gerekendi. 1-2 hafta önce sıradan bir hayatı, herkesinki gibi geçim derdi vardı; şimdiyse silahlar, cesetler dört bir yanında. Nisan delirmiş gibi nefret içinde Eşref’e bakarken Eşref ise tam tersi sessiz, sakin, rahat, sebep olduğu şeyden gururluydu. Birbirine bu denli zıt iki karakter… Bu iki zıt insanı birbirine eş yapacak şey ise aşk olacak. Gerçek bir enemies to lovers, en sevdiğimiz. ^^
Nisan: “Senin kalbin falan yok.”
Eşref: “Var, sadece atmıyor.”
Nisan’ın Eşref gibi bir adama diklenip hesap sorması büyük cesaret. Onun böyle cesur olmasını seviyorum ancak bu cesareti başına bela açmasa bari. Ne yazık ki onda bu potansiyel var. Girdiği dünya çok tehlikeli, artık bir adım atarken on kere düşünmek zorunda. Eşref’in yerinde başkası olsaydı ona çok farklı davranırdı ancak Eşref bayağı alttan aldı. Nisan gibi biri için yaşananların aykırı olduğunu biliyor ancak ondan etkilenmeye başlamış olmasının da etkisini yok sayamayız. Bu adam basbayağı Nisan’ın yanından gitmesini istemiyor ve bunun nedeni öyle hakkında çok şey bilmesi falan değil. Ayrıca Eşref bir konuda haklı. Onun vurulmasına tanık olduktan sonra pekala otelde çalışmaktan vazgeçebilirdi.
Eşref, Nisan’a “Küçük kızlarla yatağa giriyordu.” Dediğinde Nisan’ın onları yaptıkları için tebrik etmesini beklemiyordum ancak içten içe sevindiğini ya da bu durumun onda geçmişe dair bir şeyleri tetiklediğini görmedik. Daha sonra Eşref “İlk cinayetimi 14’ümde işledim.” deyince de bu ona bir şey anımsatmadı, sadece şaşırdı, korktu ve tiksindi. Nisan çocuk yaşta taciz veya daha ilerisine maruz kalmış biri. Normal şartta bu duyduklarının onda yankıları olmalıydı. Ancak ne az kalsın Afra tecavüze uğrayacağı zaman ne de şimdi Nisan’da hiç travmadan eser göremedik. O olayın ardından Nisan neler yaşadı da sanki hiç başına böyle bir şey gelmemiş gibi davranıyor öğrenmek istiyorum. Aksine fazla neşeli, enerjik, pozitif biri. “O çiftlikte yaşamaya devam ettiler mi, yetimhaneye mi düştüler, Nisan hastanede tedavi mi gördü, bugünlere nasıl geldiler, benini aldırmış olmasıyla o olayın bir ilgisi var mı, ona bunu yaşatanı öldürenin kim olduğunu biliyor mu?” gibi birçok sorunun cevabını alacağımız flashback’leri dört gözle bekliyorum. Seyircinin Nisan ile tam bir bağ kurabilmesi için bunları bilmemiz gerekiyor. Nisan şu anki haliyle çoğunlukla romantik komedi karakteri gibi yazılıyor. Yani ben onun henüz karakter olarak tam açılmadığını düşünüyorum. Onun da bir kırılma noktası olacak ve karakterin evrimini seyredeceğiz. Belki kaçırılmadan sonra bu gerçekleşir.
Peki ya Eşref hapisten çıktığında Rüya’sına ne olduğunu nasıl öğrenemedi, neden elinde kızın boynundaki ben ve yüzünün hayalinden başka bir detay yok? Aşık olmasından cinayeti işlediği geceye kadar geçen süreçte onun hakkında hiç mi bir şey öğrenmedi çiftlikte? Aptal bir adam değil, mutlaka araştırmış olmalı. Onu ilk gördüğü gün tamir etmekte olduğu eski model arabayı sahiplenmeyi biliyor. Ben açıkçası Nisan’ın ismini değiştirmiş olmasından da şüpheleniyorum ya da ona ait kayıtlar başına gelenler nedeniyle bir hayli gizli tutulmakta. Çiğdem bir emniyet mensubu olduğu için her türlü bilgiye ulaşması çok kolay, o yüzden onun bu kadar kolay her şeyi çözmesine şaşırmadım. Eminim senaristlerimiz bu boşlukları en iyi şekilde dolduracaklardır. Ethem Özışık bu konuda oldukça iyidir, kendisine güveniyorum.
Unutmadan, Afra saçma sapan işler yapmayıp Nisan’ın sözünü dinlediğinde tahammül edebildiğim bir karakter oldu. Afra neden psikolojisi için ilaç kullanıyor? Sadece bu son yaşadığı olaydan dolayı mı yoksa önceden de kullanıyor muydu? Nisan’ın çocukken başına gelenlerden ne kadar haberdar?
Açıkçası ben Eşref’in Nisan’ın muhbir olma ihtimalinden şüphe duyup duymadığına emin olamıyorum. Bazen öyle bir hisse kapılıyorum. Örneğin yetimhaneden önce araba içinde Nisan ses kaydı alırken Eşref fark etti gibi geldi. Ancak ne o sahnede ne başka sahnelerde şüphe diyebileceğim durumların devamı gelmiyor, Eşref bir aksiyon almıyor. O yüzden bu ihtimali aklımda tutarak şimdilik rafa kaldırmayı tercih ediyorum. Ancak Irmak karakolda net bir şekilde Nisan ile Çiğdem konuşurlarken onlardan şüphelendi. Irmak Çiğdem’in muhbir çıkmasıyla yaşanan hayal kırıklığının ardından bu gördüklerinin ardını kolay kolay bırakmaz. Hele Eşref’in Nisan’a olan zaafı arttıkça bir abla korumacılığıyla mutlaka adımlar atacaktır. Ama ben Nisan ile dost olsunlar istiyorum, imkansız mı artık?
Sahiplenici erkek tutuşu ^^
Mesela Eşref de karakol çıkışında Nisan ile Çiğdem’in konuşmasına tanık oldu. Ancak yüzünde zerre şüphe ifadesi yoktu. Tam tersi duruma Çiğdem’in Nisan’ı sıkıştırması gözüyle yaklaştı ve Nisan’a karşı korumacı davrandı. İtiraf etmeliyim bu sahnede Eşref’in Çiğdem’e ayar vermesinden memnuniyet duydum. Polis ve iyilerin tarafında olduğu için Çiğdem’i desteklemem gerekse de hem görevini kötüye kullandığı hem de 2. bölümdeki o çirkin repliklerinden sonra kendisinden hazzetmiyorum. Bir kadının başka bir kadın için kurduğu o cümleler çok ama çok çirkindi. Eşref Nisan’a Çiğdem’in onu tekrar arayıp aramadığı sorarken de muhbirlik şüphesinden ziyade Nisan’ı rahatsız ediyor olup olmadığını merak ettiğini düşündüm. Bir de Eşref Nisan’ın muhbirlik amacıyla değil de bireysel olarak nefret ettiği adamdan kurtulmak için ses kaydı alma peşinde olduğunu düşünmüş olabilir.
“Birdenbire değişir hayat. İnsan birdenbire büyür, birdenbire çocuk olmaktan çıkar. Depremler birdenbire olur, sağanak birdenbire yağar. Birdenbire insanın içi mutlulukla dolar sebepsiz yere. En büyük nefretler birdenbire aşka dönüşür. İnsan birdenbire aşka düşer. İşte o gece Nisan Eşref Ağabey’e henüz kendi fark etmemiş olsa da böyle aşık olmuştu. Birdenbire… Tanıdığı bu zalim adam birdenbire bir merhamet deryasına dönüşmüştü. Nisan ilk defa Eşref Ağabey’in kim olduğunu merak etti o gece. İlk defa onu tanımak istedi. Ve hala Eşref Ağabey’imin yıllardır onu aradığından habersizdi.”
Nisan’ın Eşref’e bu kadar hızlı aşık olmasını, üstelik yaşananlar bu kadar tazeyken hiç beklemiyordum. Tam anlamıyla “Birdenbire” düştü aşka. Gerçi şu an kendisi de aşık olduğunun farkında değil, kendini şu an Eşref’in bambaşka bir yönünü keşfeden ve onunla ortak noktaları da olan biri gibi hissediyor. Ama artık ona Çiğdem görevlendirdiği için değil, kendi kalbi istediği için yakın davranmak istiyor. Onu görev icabı kendine aşık edebilmek için değil, keşfetmek istediği için tanımak istiyor. Eminim Çiğdem ile buluşabilselerdi son anda o ses kaydını vermekten vazgeçecekti. Çünkü aşk henüz aşık olduğunun farkında olmasan bile kolay kolay vazgeçebileceğin bir duygu değil.
Nisan yetimhaneye gidene kadar Eşref’i sadece korkunç bir canavar, cani, psikopat olarak görüyordu. Haksız da değildi, onun baktığı tarafta sadece bu Eşref vardı. Şimdiyse içindeki o hiç büyüyememiş çocuğu, anne babasız olduğu için eksik hissettiğini, kalbinin bir odasında aslında çok büyük bir merhamet deryası olduğunu görebiliyor. Eşref yetimhanedeki o çocuklarla kendisini sevsinler diye ilgilenmiyor, Eşref onları gerçekten kalpten sevdiği için onlarla ilgileniyor. Onları mutlu etmek, yüzlerini güldürmek, kendi yaşayamadıklarını onlara yaşatabilmek, eksikliklerini bir nebze olsun kapatabilmek istiyor. Kendine kuramadığı temiz geleceği onlar inşaa edebilsinler diye tüm çabası. Onlarla olan iletişimi o kadar samimi ki kendimi Nisan gibi istemsiz sahnelere erirken buldum. Hele o bölümün neredeyse tamamında korku salan adamın ufaklığa bir baba edasıyla pasta yedirmesi yok mu… Eşref’in acilen baba olması şart, yetkililer göreve. ^^ Nisan da onlar gibi yetim olunca, aynı acılarla büyüyünce göz yaşları kaçınılmaz oldu…
Yalnız Nisan’ın Eşref’e yakışıklı, karizmatik, güçlü, korumacı, zengin bir adam olduğu için değil merhametli ve aslında hiç büyüyememiş bir çocuk olduğunu gördüğü için aşık olması on numara olay. Böylece Nisan’ın aşkı da Eşref’in aşkı kadar değerli olacak seyirci için. Bir de Nisan da Eşref’in içindeki çocuğa, yani bir nevi çocuk Eşref’e aşık oldu; tıpkı Eşref’in de çocuk Nisan’a aşık olması gibi. Nisan’ın yetimlere söylediği “Küçüğüm” de Eşref ve Nisan’ın şarkısı oldu artık. Çünkü ikisi de özünde hala küçük birer çocuklar, zaman onlar için ilerlese de yaşayamadıkları çocuklukları kalplerinde buruk bir acı olarak duruyor. Ne kadar büyüseler de içlerinde hala sevilmek isteyen bir çocuk var. Bence Demet Özdemir Küçüğüm şarkısını güzel söylemiş, yumuşak ses tonu beni bir hayli duygulandırdı.
Nisan’ın Eşref’e aşık olmasının üstüne sahil ve salıncak sahneleri de benim için oldukça beklenmedikti. Onun daha 3. Bölümden ucundan da olsa Rüya meselesini öğreneceğini de beklemiyordum. Eşref gibi çok az konuşan, gerekmedikçe sadece yanındakini dinleyen bir adamın yeni tanıdığı birine bu denli güvenip değer vermesi ve az daha olsa hayatındaki en özel şeyi anlatabilmesi mucize gibi. Çünkü Nisan’ın yetimhane ziyareti nedeniyle döktüğü gözyaşlarının gerçek olduğunu, ona meraklı meraklı sorular sorarken sahiden sorduğu şeyleri merak ettiğini hissetti. Nisan o ana kadar hiç bu kadar içten bir şekilde ona hakkında merak ettiği bir şeyi sormamıştı. Soruş şekli daha düzdü, sesinde böyle samimiyet yoktu. Eşref benim için analiz etmesi kolay bir karakter değil. Çünkü fazla konuşmadığı için bakışlarındaki anlama, mimiklerine, söylediği en ufak kelimeye çok dikkat etmem gerekiyor. Ve Eşref de sadece gözleriyle, ses tonlamasıyla aynı anda onca şeyi yansıtabilen bir karakter. Çağatay Ulusoy’un bu oyunculuğuna şapka çıkartmak gerek. Öyle bir bahsetti ki çocukluk aşkından, öyle bir “Yok.” dedi ki Nisan bile Eşref’in hayal kırıklığına hüzünlenirken buldu kendini. İstemsiz aslanda kendine duyulan aşka imrendi. Birazcık da şu an hayatında kimse olmadığı için sevindi.
Tabii biz şu an Nisan’ın Eşref’e yeni yeni filizlenen aşkını görsek de Eşref’in Rüya’sını bulduğunda kalbindeki tüm korkuların, tüm şüphelerin silineceğini biliyoruz. Ancak yine de Eşref’in bu tedirginliğini anlayıp onun için üzülebiliyoruz. Eğer Rüya Nisan’ın ta kendisi olmasaydı belki de Eşref’i asla istemeyecek, onu böyle kabul etmeyecek bir kadın olarak karşısına çıkacaktı, kim bilir? Nisan ise tam onun hayal ettiği gibi, onu bataklık diye niteliği suç ve kötülük dünyasından çekip çıkartmak isteyecek kadın. Eşref, yıllar önce ona açılamadığı için, onu bir daha göremediği için, yaşayamadıkları aşk için deli gibi üzülse de asla bilemeyiz o gece hiç yaşanmasaydı bugün o salıncaklarda yan yana olabilecekler miydi? Ama bilebileceğimiz bir şey varsa o da bu aşkın kaderlerine yazılı olduğu ve kaderin onları yeniden bir araya getirdiği. Eşref’in o esiri olduğu aşkın adım adım Nisan’ı ona çektiği. Bu arada Nisan’ın Rüya olduğunu anladığında aşkı eksilmez değil mi? Hani Nisan geçen bölüm konuşurlarken “Kavuşamamak daha güzel değil mi?” diye sordu ya, kavuşunca aşkın güzelliği azalmaz değil mi? Ben tam tersi Eşref’in aşkının daha da alevleneceğini düşünüyorum.
Eşref’in Nisan’a olan ilgisi bence bayağı gözle görülür derecede fazla. Hatta o kadar fazla ki iki de bir Eşref’in yanında yöresinde Nisan’ı görüyoruz. Bu dikkat çekici durumu Eşref’in dostları kadar onu iyi tanımayan Kadir bile fark etti. (Maalesef…) Bence dostları bu ilgiden çok memnunlardır, ne de olsa Eşref’in takıntı seviyesindeki aşkının senelerdir en büyük tanıkları kendileri. Gürdal Eşref’e bu konuda şaka yollu takıldı, yakın zamanda ciddi bir konuşma olsa da Eşref’in ne hissettiğini dudaklarından dökülen kelimelerle duyabilsek… Muhtemelen kendini Rüya’ya ihanet ediyor gibi hissettiğini duyacağız. Ben Nisan ile Gürdal’ın iletişimini de çok sevdim. Hatta onlardan ilerisi için Yargı’daki Ceylin ile Eren’in ilişkisine benzer bir hava sezdim. Gürdal da Nisan’ın erkek kankası olur. Ablacığım yerine yengeciğim dediği aşamaya bir an önce ışınlanmalıyız.
Diziye yeni katılan karakterleri bayağı beğendim. İzzet’in babası Nusret Ağa, kızı Nimet, sağ kolu Seyfo ve Nusret’in eşi çok başarılı. Hem oyuncu seçimleri çok iyi hem de oyunculuklar. Gerçekten de zorlu birer düşman olduklarını dibine kadar hissettiriyorlar. Nusret Ağa rolündeki Hüseyin Soysalan’ı en son Hudutsuz Sevda dizisinde seyretmiştim, o da önemli bir mafya babasıydı ancak Nusret’in ne konuşma şekli ne ses tonu ne de vücut dili o karaktere benziyor. Nimet rolündeki Neslihan Arslan’ı birçok projede seyrettim, yine çok ses getirecek bir rolde. Erkek gibi kadın dediğimiz karaktere cuk oturmuş. Seyfo henüz sadece başarılı bir sağ kol gibi görünse de Eşref ile karşı karşıya geldikleri ilk sahneden bu karakterin bir hayli dikkat çekici hale geleceğini düşündürdü.
Eşref, İzzet’in cinsel organını kestirip ölümüne neden olurken bunun bir savaş başlatacağını çok iyi biliyordu. Çünkü İzzet’in yaptığı şey onun yumuşak karnına dokundu ve Eşref’in gözü hiçbir şeyi görmedi. O dakika savaş mı başlıyormuş, çok kan mı dökülecekmiş, gerekirse canını mı alırlarmış hiçbirini umursamadı. Eşref’in yumuşak karnı da elbette Rüya. İzzet de tıpkı Rüya’ya o kötülüğü yapan leş herif gibi en ağır şekilde cezalandırılmalıydı. Açıkçası İzzet bu başına geleni fazlasıyla hak ettiği için seyirci olarak ben Eşref’in yaptığının sonuna kadar arkasındayım.
Nusret: “Buraya kadar böyle yalnız geldiğinize göre ya ya çok cesur bir adamsınız ya da delinin teki!”
Eşref: “İkisi de!”
Eşref ile Nusret Ağa’nın karşı karşıya geldiği tüm sahnelerin havası müthişti. Aynı şekilde birbirlerine karşılıklı adımları da öyle. Racon kesmeler, gözdağı vermeler, büyük bir savaşın yaklaşmakta olduğunu gösteren ilk adımlar… Eşref’in Nusret Ağa’nın evine yaptığı taziye ziyaretiyse en bombasıydı. Öldürdüğü adam helvasını iştahla ve ölünün fotoğrafına baka baka yiyerek verilen mesaja hayran olmayalım da ne edelim? Adam düpedüz “İzzet’i ben öldürdüm, zerre pişmanlık duymuyorum, oğlunuz başına gelenleri hak etti, sıra sizde, sizin helvanızı da böyle afiyetle yiyeceğim.” mesajı verdi ve karşı tarafla iyice dalgasını geçip meydan okudu. Vallahi Eşref helvayı o kadar iştahla yedi ki canım çekti. ^^ Açıkçası Nusret Ağa ve kızının racon tanımazlığından hiç hoşlanmadım. Benim bildiğim raconda kadına, kıza, çocuğa dokunulmaz ancak Nusret Ağa bir kadın şarkıcının dilini kestirirken, Nimet de Nisan ile kardeşini kaçırtırken racon macon tanımadılar. Hatta böyle olacağını çok iyi bildiği halde Nisan’ın ismini Nimet’e veren Kadir de racona uymadı. Ben Eşref’in İzzet’in cinsel organını Nusret Ağa’nın kahvaltı sofrasına yollama karşılığını da çok tuttum. Tiksindirici, iğrenç bir sahne değildi, aksine çok klas bir intikam alma şekliydi. Yalnız lütfen artık racon kesme aşamasını geçip adam akıllı aksiyona girebilir miyiz? Bu gözler dövüş görmek istiyor, çekilen silahlardan çıkan mermiler havalarda uçsun istiyor, patlama görmek istiyor, çok şey istemiyor.
Bölümde gördük ki Nusret Ağa’nın adamları hepsinin ensesinde. İlk kurban Eşref’in sevdiği şarkıcıydı, sırada Nisan var. Bir sonraki hikayesini açmak için Müslüm’ün babası veya annesi olabilir. Gürdal cephesinde Gonca’ya zarar verebilirler. Bir ihtimal onun Ceren ile yakınlaşmasını hızlandırmak için bu kişi Ceren olabilir. Irmak ve Faruk için zarar verilecek sevdikleri henüz görmedik. Faruk eski eş bu vesileyle diziye dahil olabilir. Belki de Irmak ile Faruk arasında bir ilişkinin başlangıcına tanık olabiliriz. Fark ettiyseniz onların araları biraz limoni gibi.
Bu bölüm Gürdal bana göre geri planda kaldı. Gürdal’ın ona buna Osmanlı tokadı çakmasını aradım yalan yok. Gürdal’ın çapkınlıklarıysa tam gaz devam etti. Belli ki Gürdal Ceren ile çift olacak. Ancak ben Gürdal’ı Gonca ile daha uyumlu buldum. Aralarındaki dinamik çok eğlenceli, birbirlerine hakaret edebilen bir çift, nefis. ^^ Aslında Gürdal ile Nimet harika bir ikili olabilirler ancak Nimet’in dizide kalıcı olabilmesi pek mümkün görünmüyor. Gürdal’ın çapkınlıklarının komediyle güzellendiğini de düşünmüyorum, tam tersi adam kendinin ne kadar değmez bir adam olduğunun farkında. Cidden kadınlar bu Gürdal’da ne buluyorlar? Hayır adam Eşref gibi yakışıklılıkta zirve biri de değil. Herhalde kadınlara kendilerini çok özel hissettiren biri, anladınız siz. ^^ Gürdal’ı çapkınlık maceralarını komik bulsam da onu aksiyon içinde seyretmek daha keyifli, bunu da eklemek isterim.
Çiğdem’in Eşref’e hislerini olduğunu biliyoruz. Bunu yalnız olmadığı sahnelerde ustalıkla gizleyebilen biri. Bence Eşref, Çiğdem’in kendisini yakalayamayıp sürünmesinden ve bunu onun yüzüne vurmaktan zevk alıyor. Onu prensipleri gereği öldürmeyip salmış ve hala kendisini yakalamayı başaramamış olması, Çiğdem’in bu hali egosunu okşuyor. Çiğdem’in sözde Yetimler’i çökertmek isterken aslında sadece Eşref’e bu denli kin duyması dikkat çekici. Eşref örgütün bel kemiği olduğunu bildiği için de olabilir ama daha çok bu davayı şahsileştirmiş. Serdar Amir’den Nisan’ı saklama nedeni de aslında bu. Yoksa operasyonu kendisinin başarmasının bir önemi yok. Ayrıca ondan destek görebilecekken bunu harcamak da manasız. Bence Çiğdem güçlü görünse de başarısız bir polis, koskoca üç sene geçmiş, hala yerinde sayıyor. Serdar Amir ondan daha fazla potansiyel vadediyor şu an.
Serdar’ın final sahnesinde Atatürk fotoğrafı önünde kestiği racon beni karaktere karşı çok ümitlendirdi. Eşref’in sürekli ensesinde gezer bu. Eve polisler geldiğinde tavırlardan neredeyse bugüne kadar pek polisle işleri olmamış izlenimi aldım. Bu adam Nisan – Çiğdem ilişkisini de çok geçmez öğrenir, zaten Nisan’dan şüphelendi. Bakalım Nisan’ın kaçırıldığını öğrenecek mi, yoksa Çiğdem onu da mı saklayacak? Bence ilki olacak ama Çiğdem’den değil bir şekilde kendisi öğrenecek.
Kadir tam anlamıyla bir ailenin ilk çocuğu tavırlarında. Hani kardeşi doğunca ilginin, sevginin ona kaydığına inanıp kardeşini sevsen de içten içe nefret edersin ya, Kadir’in Eşref’e duyguları da o hesap. Halbuki Eşref, Yakup Baba için apaçık daha başarılı diye gözde evlat. Masaya herkesin kaç katı para koyan da bir zahmet gözde olsun yani. ^^ Diğerlerinin duyguları da böyledir belki ancak henüz sezdirmiyorlar. Zaten Yetimler’in diğer üç üyesi hala pasif yazılıyorlar. Kadir Eşref’i o kadar kıskanıyor ki hiç tanımadığı masum bir kızı bile ateşe atabiliyor. Eşref’in sevgilisi olduğunu düşünüyorsun diye o kız zarar görmek zorunda mı? Senin derdin Eşref’le, git işini onunla gör. Bu Kadir o kadar salak ki Eşref İzzet’i öldürür, Yakup Baba da arkasında durmaz, Eşref’ten kurtulur sandı. Hırs gözünü o kadar kör etmiş ki tam tersi olacağını öngöremedi bile. Bu kafayla asıl Eşref değil, bu Kadir çok yaşamaz.
Yeni bölüm fragmanları mükemmel bir bölümün habercisi gibi. Dört gözle çarşambayı bekliyorum. Aksiyon, racon, ilk sarılma, kıskançlık ne ararsan var, sabırsızlanıyorum doğrusu.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?