Gönül Dağı entrika ve üçgenler olmadan, hayatın içinden karakterin olduğu ve bu karakterlerin hayallerinin peşinden koştuğu, samimi bir dizi . Ve üstüne üstlük rakiplerini geride bırakıyor. Total’de 8,22 reyting 16,31 izlenme oranı, AB’de 7,94 reyting ve 16,25 izlenme oranı ve ABC’de 8,35 reyting ve 16,14 izlenme oranı ile bu hafta da her üç kategoride zirvede. Dizinin 8. bölüm yazısı konuk yazar Naim Baycan‘ın kaleminden. Keyifli okumalar…
Evet, bu hafta da Gönül Dağı bize dopdolu bir bölüm izletti. Her hafta papağan gibi tekrarlamak istemiyorum ama Gönül Dağı’nın her bölümü apayrı bir karakterin hikayesine yer verilmesi ve bu hikayeye bizi ortak etmesi ne harika… Bu bölümde Sefer’in hikayesini dinledik. Sefer de çok beğendiğim ve ilk bölümden beri hikayesini merak ettiğim karakterlerden, o zaman hiç uzatmadan Sefer’i yorumlamaya geçelim:
“Ne kadar hızlı koşarsan koş, ne kadar çabalarsan çabala, hayat sizden her zaman daha hızlıdır. Ve her zaman geç kalırsınız.”
Bölümün başından sonuna kadar incik incik işlenmiş bir kurgu izledik. Aslında dizi için de bunu diyebiliriz. 8. bölüme kadar Sefer’in kim olduğunu, ailesini, evini, neden minibüsünün adının “Badegül” olduğunu bilmiyorduk. Hikayesinin derinlerine hiç inmemiştik. Tek bildiğimiz Zahide’yi sevdiği idi. Bu bölüm yukarıdaki soruların her birine yanıt bulduk. Gözlerimiz doldu Sefer’i izlerken, gözlerimiz doldu ‘Kendim ettim, kendim buldum’ un eşliğinde Sefer’in hikayesini dinlerken… Küçük yaşta ailesini kaybettiği için kimsesiz çocuklarla ilgilenen, Zahide’nin adına oyuncakları bağışlayan, daha küçük yaşta “Badegül” isimli atını çok sevdiği için yılkıya bırakmayıp, ayağı kırıldığında vurulduğu için hala pişmanlık duyan; kalbi temiz, naif ve iyilikle dolu biri.
Sefer’in şu sözlerinin güzelliğine bakar mısınız?
“Meğerse en büyük geç kalmışlığım sanaymış Zahide. Yıllar önce Badegül’e binip, kasabadan gitmek istediğinde; gitme diyeydim. Kal Zahide diyeydim. Ben varım diyeydim. Belki de… Benim hayatta senin hiç tahmin edemeyeceğin kadar yüklerim oldu. Hiçbirinin altında ezilmedim. Ama o gece, o adamla kasabadan gittiğin gece, işte ben o geç kalmışlığın altında ezildim Zahide! Bu da bana yeter.”
Sefer’in bu anlattıkları, Zahide’nin çaresizliği ile bakalım nelere şahit olacağız… Bu kadar naif sevmek, bu kadar güzel sevmek, Sefer’e ne çok yakışıyor.
“Aşka inancı kalmamışların izlemesi gereken bir dizi.”
Bu söz bu dizi için çok doğru ve anlamlı. Bu sözün altında Taner ile Dilek’ten, Cemile ile Veysel’den ve Asuman ile Ramazan’dan ve gönül hikayelerini yorumlamak isterim. Bölüm hashtag’i de Gönül Hikayesi idi.
Bir önceki bölümde Dilek Taner ile buluşmaya gidememişti. Bu yüzden Taner bir kez daha yıkıldı demiştim. Fakat Taner, amcaoğullarına Dilek’e bir sürpriz hazırladığını söylediğinde merak etmeye başladım. Bir de fragmanda Dilek’le Taner’in sarıldıklarını izleyince; Taner’in sürprizi neymiş diye bekledim. Tabii siz de beklediniz. “Ay ve Yıldız’ın” hikayesini anlattı Taner. Hikaye, görsel ve sonunda ki Taner’in Dilek’e gönderemediği mektup hediyesi, hepsi harikaydı. Taner böylece tam anlamıyla açılmış oldu. Bir de cevap beklediğini söyledi. Her şey iyi giderken bir de Serdar yetmiyormuş gibi babası çıktı. Hemen burada başka bir konuya değinmek istiyorum.
Serdar’ın babası demişken, Dilek’in annesi Gülsüm öğretmen de diziye katıldı. Açık konuşmak gerekirse ben böyle masalımsı dizilerde dışardan gelen karakterle fazla ısınamam. Serdar geldiğinde -yani 3. bölümün başında- biraz psikopat, biraz takıntılı zengin çocuğu diziye girdi diye çok üzülmüştüm. Ve 3. bölümün ilk başlarını bu üzüntü ile izledim. Fakat 3. bölüm ve devam eden bölümlerde fark ettim ki; dizi hiç bozmadan, hikayesini koruyarak, konuyu bu konulara bağlamadan devam etti. Dilek’in annesi Gülsüm öğretmen karakterinde böyle bir sıkıntı duymadım ve karakteri çok beğendim. Hem eğlenceli buldum hem de Dilek için çok iyi olduğunu hissetim izlerken. Çünkü artık Dilek burada kalmaya karar verdi ama tek başına olması benim için izlerken gördüğüm bir eksiklikti. Evlerine taşındılar, bir aile olarak yerleştiler. Hem belki ilerde Taner, Dilek ve Gülsüm öğretmenle beraber bizi komik ve eğlenceli sahneler bekler, kim bilir? ^^
Devam edelim. Serdar’ın babası çıktı dedim. Dilek ile Serdar’ı barıştırmak için gelmiş fakat artık karşılarında başkalarının dediğini kabul eden kendi istediğini yapamayan bir Dilek yoktu. Doğru söylemek gerekirse ilk başta biraz korktum. Çünkü ben de özgürlüğe düşkün ve başkalarının dayatmalarına karşı çıkan biri olduğumdan Dilek’i tekrar Serdar ile barışmayı kabul ettirirler diye düşündüm. Fakat böyle bir şey olmadı. Tam Dilek cevap verirken Taner’in yanına geçiş yaptı sahne. İzlerken “İnşallah Dilek’in Serdar ile ilgili söyleyecekleri sahne ile Taner’e doğru sarılmaya gittiği sahneyi geçişli olarak verirler.” demiştim, öyle de oldu. Artık başkalarının değil de kendi istediğini yapan bir Dilek var. Ve Dilek’in Taner’e dediği güzel sözleri hatırlayalım:
“Taner, senin bir memleketin daha var artık; (Kalbini göstererek) burada. Hiçbir zaman gitmeyeceksin buradan. Hiçbir zaman.”
Yukarıda gördüğünüz yüz ifadeleri hem şaşkınlıktan hem de mutluluktan. Çünkü çok değer verdikleri Taner’in hayali gerçek oldu. Hep beraber çok güzellerdi. Bir tek içimi sızlatan Ramazan’ın yalnız olmasıydı. Evet şimdi sıra Asuman ve Ramazan’da. Ya da biz onlara Şanlı ve Dertli mi diyelim? ^^
“Kimileri şanslı doğuyor, kimileri dertli.”
Ramazan’ın köpeği Dertli Asuman’ın peşine takıldı ve Asuman da Dertli’ye Şanslı ismini koydu. Bildiğiniz üzere Asuman yanlış anlama yüzünden Ramazan’ın gururunu kırmıştı ve araları çok bozulmuştu. İlk Asuman yanlış anladığını öğrendi devamında da -yani bu bölüm- Ramazan Asuman’ın yanlış anladığı için bunu yaptığını öğrendi. Öğrendi öğrenmesine ama kalp bir kere kırılmıştı. Asuman’ın tek çaresi kalmıştı. İlk yazımda da kullandığım, Ramazan’ın cümlelerinde geçen “Ervah-ı Ezelde’yi” Ramazan’ın yaptığı gibi, hoparlörden tüm kasaba halkına söylemesiydi. Ben bunu da tahmin ettim fakat bu bölüm olmaz diye düşünmüştüm, yanılmışım. Asuman’ın bu yaptığı, “Ramazan ben de seni seviyorum” mu demek ya da özür mü dilemek bilemedim ama devamında neler olacak çok merak ediyorum…
Veysel, Cemile’nin duası olan ‘yuvasına bir kuş konsun’u öğrendi ve çocuk yapmaya karar verdiler. Fakat evde ailesi varken bu durum biraz zordu. Bu bölümde evi boşaltmak için planlar ve eğlenceli dakikalar izledik. Her yazımda yazmaktan vazgeçmeyeceğim: Cemile ile Veysel aşkına hayranım. Yukarıda da yazdığı gibi, aşka inancı kalmayanlar diğerlerini ve özellikle de Cemile ile Veysel’i izlesin.
Bizim amcaoğulları, babalarının yüzünden uçaklarını çaldırmışlardı. Siz de ben de uçağı kimin çaldığını biliyoruz. Dilek de tahmin etti ve Serdar’dan hesap sordu. Fakat Serdar’ın ‘ben yaptım’ diyecek hali yoktu, tabii ki inkar etti. Devamında uçağın bulunup ve her şeyin iyi gitmesi beni kuşkulandırdı. Bölüm finalinde gördük ki, bu kuşkum doğru çıktı. Meğer ki Serdar’ın planı, uçağın patentini alıp böyle bir zarar vermekmiş. Bu durumda bizimkileri çok zorlu bir süreç daha bekliyor.
Evet… Yazımız okuyanların gözlerine, dizi için emek veren herkesin emeğine sağlık. Haftaya 9. bölüm yazısında görüşmek üzere.
Yazıda kullandığım tweetler için Televizyoncu Adam ve zeyzeyy ‘a teşekkürler.
Gönül Dağı bölüm yorumları için tıklayın
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.