Hayat Şarkısı… Gözbebeğimiz, biricik dizimizde bir şeyler oluyor. Bir süredir anılarınızın (tekrar tekrar izlediğiniz sahnelerin) yok edilmeye çalışıldığını siz de hissediyor musunuz? Soru işaretleri beynimin içinde karınca gibi dolanıyor ve bu soru işaretlerine bulamadığım yanıtlaradır küsmelerim…
Belki bu bir deney… Bilimkurgu projelerinde olduğu gibi doğaüstü olayların normal insanlar üzerindeki etkisi başarılı şekilde seyirciye sunuluyor, biz de ekran karşısında izliyoruz.
Belki de ana omurgası ‘insanlıkla iletişime geçme’ olan uzay filmlerinde sıklıkla karşımıza çıktığı gibi dizimizi ele geçiren uzaylılar bize bir şekilde haber ulaştırmaya çalışıyorlar.
Cem Darende’nin Mükemmel(!) Planı
Cem Darende’nin mükemmel planının mantığının çözümüyle çok yönlü evrenin çözülmeyen sırrına yanıt bulacağız belki. Bu planda birden fazla ‘neden?’ olduğuna göre planın çözülmesinde mutlaka bir gizem olmalı. ‘ÖLÜMSÜ’lükten resmi kayıtlara göre ‘ÖLÜ’lüğe teşrif eden bir adam para hırsı için Filiz’i tehdit edebilir elbette ama hali hazırda ölü ve dolayısıyla herhangi bir suçla itham edilemeyecekken neden canlanmayı seçer? Neden canlandığını gönderdiği videolu mesajlarla dünyaya ilan eder? Eğer ortaya çıkmayı zaten planlıyorsa neden mezarda onun yerine yatan bedeni yok ettirir? Neden Teksas’ın yarısına sahip Filiz’in teklifini kabul edip yeni bir kimlikle zengin bir adam olarak hayatına devam etmektense önceliğini dünyanın gözüne soka soka Mehmet Cevher hariç tüm Cevher sülalesini ortadan yok etmeye verir? Amacı sadece intikam ise Nurgül’de olduğu gibi onu vuran Hüseyin’den, kaçıran Bayram Cevher’den, öldürülmesi için kötü adamlara teslim edilmesine ses çıkartmayan Kerim’den ve bütün yaşadıklarına sebep olan Hülya’dan sessizce öcünü alabilecekken bunca çaba neden?
Biliyoruz ki Hayat Şarkısı hikayesini bugünlere getiren, olay örgülerini incelikle işlediği belli olan, karakterlerin bugününü ve geçmişini detaylarıyla planlamış, bugüne kadar çatışma ilmeklerini hızlıca atan, ilerlemesini ve çözümünü yeteri şekilde içimize sindiren kalem değişmedi. Bu bilgi ışığında aynı kalem böylesi bir plana Cem Darende karakteri için bile imza atmış olamayacağına göre bu planı mantık çerçevesine oturtabilmemizin içinde büyük bir gizem olduğu muhakkak. Dan Brown’un ‘Melekler ve Şeytanlar’ ile başlayan serisindeki ana karakter Robert Langdon’ın hislerini artık daha iyi anlayabiliyorum.
Benim tanıdığım Süheyla Cevher’e ne oldu?
Bilimkurgu sinemasındaki örnekler gibi karakterleri de uzaylılar ele geçirmiş olabilir mi? Antika gondolu kırıldı diye küçük gelinini en can acıtan yerinden, kocasının bağlılığından vurmaktan çekinmeyen kadının (bölüm 35) tüm yaşananlar karşısında sessiz kalması olası mı? Aile arabalarına bomba konularak oğlu ve torunu öldürülmeye çalışılacak, bunun üstüne canından parçalar Cevher biraderler kaçırılacak ve Cem Darende’yi hayatlarına ‘kötü adam’ olarak sokan Hülya’ya tek bir laf edilmeyecek… Benim tanıdığım Süheyla Cevher’e ne oldu? Dilini mi yuttu? Ya patavatsızlığıyla ünlü Hatice Hala nasıl laf sokmadan durabiliyor? Bu sessizlikte de bir gizem var, kesin uzaylılar ^^
Uzaylı etkisi demişken Hülya’da radyoaktif bir sızıntıya maruz kalmış olabilir mi? İzlediğiniz filmlerden hatırlarsınız, bu maddeye ilk temas edenler ilk değişenler oluyor genelde. Sırayla önce Hülya, ardından Mahir, sonra da Kerim 180 derece değişim göstermedi mi? Karakterlerin davranışlarında ve söylemlerinde gitgide artan tuhaflıkları olay örgüsünde başlarına gelenlerle ilişkilendirmektense bu şekilde neden/sonuç ilişkisi kurmak daha mantıklı değil mi?
Hayatının en zor dönemlerinden birinde bile (bölüm 37) karnında bebeğiyle kocasını terk etme kararı verirken “Çocuğum için gideceğim ablamın yanına, bir süre sonra da Bahar’ı da alıp tek başıma yaşayacağım.” kararı alan kadın ancak ruhu uzaylılar tarafından ele geçirildiyse kucağında Bahar varken Melek’e ‘annesi’ olarak seslenir (bölüm 44).
Ben sırf bir sonucum olsun diye bütün soru işaretlerimin yanıtının uzaylılar olabileceğine yordum ama belki de sana göre tüm okudukların ‘saçmalık!’. Belki de soru işareti yok, sadece ekran karşısına şahit olduğumuz sahneleri aslında hiç yaşanmamış olarak kabullenerek oturmamız isteniyor, kim bilir… (ki bu ihtimal bence daha büyük bir ‘saçmalık’.)