Kategori: İzledimHekimoğlu

HEKİMOĞLU – Benim Can Kırıklarım Var

Hekimoğlu 38. bölüm reytingleri Total’de 3,65 reytingle 14., AB’de 4.54 reytingle 5. ve  ABC’de 4.39 reytignle 10. oldu. Bölüm yorumu konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar ^^

 

Hekimoğlu bu hafta 38.bölümüyle ekranlarımızdaydı. Önceki iki haftaya göre daha durgun, daha ağır akan bir bölüm izledik. Verilen mesajlar güzeldi ama…

Geçen hafta mahkemede, İpek’in verdiği yalan ifade ve sunduğu sahte rapor sayesinde Mahir’in Ateş hakkında açtığı uyuşturucu davası düşmüş ve Mahir’e veda etmiştik. Ateş ise mahkemeye itaatsizlikten geceyi nezarethanede geçirmişti. Orada iki ziyaretçisi olmuştu: Orhan ve İpek… İpek haklı olarak kızgındı Ateş’e ve ona artık avucunda olduğunu, ne isterse yapmak zorunda olduğunu çünkü ona borçlu olduğunu söylemişti. Ama bölümün asıl sürprizi Ateş’ten gelmişti.

Yalan yok, 37.bölüm boyunca Ateş’in gerçekten ilaçtan kurtulmak istediğini düşündüm. Ve Ateş’in başındaki robot İhsan’ın ona ilaç sağlıyor olabileceği hiç aklıma gelmedi. Orhan ve İpek’ten af dileme konusunda da samimi gibiydi. Emre’den de özür dilemesini bekledim açıkçası ama sözcüklere dökmese de Ateş’çe bir özür geldi diyebiliriz.

“Sen de bana vur bir tane.”

Nezarethane Orhan’ın Ateş’in kendi ilacını aldığını fark ettiğinde, n başından beri hiçbir şeyin değişmediğini anladığında yaşadığı hayal kırıklığını ben de yaşadım.

 

 

Yeni bölümü İpek’in Ateş’e ültimatomları ile açtık. O sahnede İpek, Ateş’in ilacını kullandığından, oyun yaptığından haberdar sanmıştım, yalancı şahit, sahtekar muhabbeti üzerine ama meğerse Orhan ona gerçekleri söylememiş. Şaşırdım doğrusu. Ateş yalan söylememenin bedeli olarak bir hafta süreyle sadece poliklinik bakmakla cezalandırıldı İpek tarafından.

 

Ateş: “Bu kadar çok insanla haşır neşir olunca, bir şekilde insanlara inanmaya başlayacağıma dair bir umut besliyorsan.”

İpek: “Ateş’çiğim. Ben umudumu hiçbir zaman kaybetmeyeceğim. Senin bir gün insanlara inandığını göreceğim.”

 

“Cumanız mübarek olsun- esselemün aleyküm vessellem”

 

Poliklinik hastalarının nezle bahanesi ile gelip asıl dertlerinin zührevi hastalık kapma ihtimali olmasına Ateş’in tepkisi komikti. Mahir ve termometre meselesi geldi aklıma ve ilahi adalet mi bu demeden edemedim.

Poliklinikte Ateş Ateşliğini yapmasa olmazdı. Önce gerçekten nezle olanları eve gitmeye ikna etmeye çalışırken, sonradan da gerçekten ciddi bir rahatsızlığı olmayanları yüz lira karşılığında evine gitmeye ikna ederken İpek engeline takıldı. İpek son çare olarak Ateş’le dokunmadan muayene oyununu oynamayı teklif etti ona. Tabi ki dizi olduğu için hastaların kendi kendini muayene etmesini gülümseyerek izledik ama ilk defasındaki gibi keyif vermedi kendi adıma. İpek gibi hastanenin adına leke gelmesinde, hastaneye dava açılmasından korkan bir hastane sahibinin böyle bir muayeneye göz yummasına da dizi deyip geçiyoruz…

Ana vakamız polikliniğe zührevi hastalık kapmış olma ihtimaliyle gelmiş olan Ece’ydi. Test sonucunda kızın korkusunda haklı olduğu ortaya çıktı. Ona ilk vermek için yaklaştığında, kızın “dokunma” çıkışıyla, Ece’nin tecavüze uğradığını anladı Ateş. Ateş, İpek’e gidip kızın durumunu anlattı ve onunla bir psikoloğun ilgilenmesinin daha doğru olduğunu söyledi. İpek ve psikoloğun konuşmaları kar etmedi, kız Ateş’i istemekte, Ateş kızı hasta olarak almamakta ısrar etti.

Ece’nin intihara kalkışması ile Ateş onunla ilgilenmek konusunda sorumluluk istedi. Bölüm boyunca Ateş kıza neden onu istediğini sordu, kız ise sadece konuşmak istiyorum dedi durdu ama bölümün son sahnesine kadar ne kızın neden Ateş’i istediğini anlayabildik, ne de kızla Ateş doğru düzgün muhabbet etti soru cevap sahnelerini saymazsak.

 

Ateş: “Neden bana güveniyorsun?”                                                                                                                                             

Ece: “Bilmiyorum. Sadece konuşsak?”

Ateş: “Hayır, olmaz. Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum. Rasyonel değil. Madem edebiyat okudun.”

Ece: “Hiçbir şey rasyonel değil bu hayatta.”

Ateş: “Hayır. Bu hayatta her şeyin mantıklı bir sebebi olmalı, söyle bakalım şimdi.”

Ece: “Hayır her şeyin mantıklı bir sebebi olması gerekmiyor.”

Ateş: “Hayır efendim. Her şey bir şekilde akla uygun olmalı.”

Ece: “Hayır her şey akla uygun olmak zorunda değil. Bak ben tecavüze uğradım. Bunun neresi mantıklı. Akla yatkın geliyor mu ha! Söyle!”

Ateş: “Geliyor. Niye biliyor musun? Çünkü bu dünyadaki en bencil, en vahşi hayvan biziz. İnsanlar da o yüzden. Öyle bakma… Aklımız var diye bazen öyle kötülükten hallice şeyler yapabiliyoruz. Aldatmasın seni.”

 

Kız sessizlik yemini etmişti sanki, daha doğrusu tek isteği Ateş’in onu ciddiye almasıydı. Ateş’in kızla ilgilenmek istememesinin sebebi, onunla duygusal bağ kurmaktan korkmasıydı bence. Kızın sorularından kaçması, soruya soruyla karşılık vermesi, kendisiyle ilgili anlatacak bir şeyi olmadığını ısrarla vurgulaması hep bu yüzdendi. İpek, Orhan ve ekip de bunun farkındaydı o sebeple Ateş’e kıza yardım etmesi konusunda baskı yaptılar zaten.

 

 

 

“Peki sen. Senin başına hiç kötü bir şey gelmedi mi? Ha… Hiç mi yaralamadılar seni. Derin mevzulardan bahsetmek isteyen sendin. Anlat o zaman. Anlat”

 

Ece’nin Ateş’ten kendi hayatında yaşadığı önemli bir olayı anlatmasını istemesi üzerine, Ateş’in sırayla Orhan ve ekiple konuşması, hepsinin fikrini alması beğenerek izlediğim bir sahneydi. Ama tomografi odasında aletin içinde İpek’e yakalandığı sahne favorimdi.

 

İpek: “Ateş ne yapıyorsun burada?”

Ateş: “Düşünüyorum.”

İpek: “Neyi düşünüyorsun?”

Ateş: “Doğru cevabı düşünüyorum.”

 

 

Ateş sonunda başına gelmiş korkunç bir anısını anlattı Ece’ye. Kız gibi ben de Ateş’in yalan söylediğini düşündüm, “Aileme söylemeye korktum, bana inanmazlar, ciddi bir yaramazlık yaptığımı zannederler diye korktum” deyince. Kızı konuşturmak için böyle konuşuyor, kızı korkularıyla yüzleştirmek istiyor dedim ta ki kızla sahilde yaptığı konuşmaya kadar. Öncesinde Ateş’in önemli bir görevi daha vardı: Ece’ye hamile olduğunu söylemek. Kız hamile olduğunu öğrenince bebeği doğurmak istediğini, her hayatın kutsal olduğunu, kürtaja karşı olduğunu, nasıl biri olacağını bile bilmediği bir cana kıyamayacağını söyledi. Ateş’in bakış açısı farklıydı. Kızı kürtaja ikna etmeye çalışıyordu. O bir tecavüz bebeği olacaktı ve ona her baktığında o anı hatırlayacaktı. Günü gelip de annesine babasının kim olduğunu sorduğunda verecek bir cevabı olmayacaktı.

Bu konuşmada kime hak vereceğimi bilemedim. İkisi de kendine göre haklı çünkü. Ama tabi ki asıl kararı verecek olan bebeği taşıyan annedir. Bir cana kıymak elbette ki günahtır ama o can dünyaya geldiğinde ona sevgisini veremezse anne, o bebeğe yine yazık olmaz mı?

Bu sahnede, seneler önce izlediğim bir diziden bir konuşma aklıma geldi. Adam çocuk sahibi olamayacağını sevdiği kadına söylemiş ve onun elinden anne olma hakkını almamak için ayrılmaya karar vermişti. En yakın arkadaşına durumu anlatırken savaş muhabirliği yaptığı dönemlerden örnek vermişti. Tecavüz mağduru kadınlarla röportaj yaparken, o kadınların, yaşadıklarını anlatırken tecavüz sonucu dünyaya getirdikleri bebeklerinden güç aldıklarına şahit olduğunu söylemişti.  Gerçekten de büyük bir ikilem. Nefret ettiğin adamdan olan çocuğa tüm sevgini koşulsuz verebilmek.

Ateş’in Ece’yi sahile götürmesinin ardından, orada kızın kaderci yaklaşımıyla başlayıp, ona bunu yapan kişinin hislerini merak etmesiyle devam eden muhabbette Ateş’ten önem verdiğinin adamın hisleri değil, onun hisleri olduğunu duyunca, Ece de sonunda Ateş’i seçme sebebini söyledi.

 

“Sen de yaralısın hissediyorum. Seni de incitmişler”

 

Bunun üzerine Ateş’ten itiraf geldi. Ece’ye anlattığı olay doğruydu. Sadece onu dışarıda uyumaya bırakan, buz dolu küvette banyo yaptıran kişi babaannesi değil babasıydı. Disiplinli bir insan olmak, evladına işkence etmek anlamına gelmemeli. Eğer çocukluğunda eziyet ediyorsan, büyüdüğünde de ondan saygı beklemeye hakkın olamaz. Ateş annemden değil babamdan nefret ediyorum derken haklıymış ne diyeyim. Annesine kırgınlığının sebebi de babasına boyun eğmesi, oğlunu kocasına karşı korumaması haliyle.

Ece, Ateş’in samimiyetine inandığı anda ona başına gelenleri anlatmaya başladı. Bölüm boyunca bunu kıza kimin yaptığını merak ettim. Bir yabancı mı, sevgili mi, kan bağı olan biri mi?  Ailesine, polise bir şey anlatmaması, kan bağı olan biri ihtimalini güçlendirmişti. Hatta Emre Ece’nin arkadaşıyla konuşup ağabeyinin zorbalığından bahsettiğinde, bunu kıza onun yapmış olabileceğini düşündüm ama eski sevgiliymiş. Kızla Ateş ayrıldıktan sonra, hastanenin çatısında Ateş- İpek konuşmasından kızın bebeği aldırmaya karar verdiğini öğrendik.

 

 

Bölümün diğer vakası polikliniği birbirine katan adamdı. Ateş bu hastayı kullanarak poliklinikten kaçmaya çalıştıysa da sonunda İpek’e yakalanmaktan kurtulamadı. Adam için istediği bütün testler göstermelikti, poliklinikten kaçmak içindi. Adamın tek sorunu kulağına kaçan hamam böceğiydi. Keşke hayvanı uzun uzun göstermeselerdi. Tiksindim izlerken.

İpek önce poliklinikte Zeynep’i sorguya çekti, ardından katta Emre’yi. Hastanın durumunun ciddi olmadığını, testlerin de Ateş’e zaman kazandırmak için yapıldığını itiraf ettiler. Böylelikle soluğu Orhan’dan öğrendiği parktan alan İpek Ateş’i buldu ve ona da poliklinik yolları gözüktü.

 

 

Üçüncü vakamız akciğer kanserinin son evresinde olan yaşlı, evsiz adamdı. Poliklinikte Zeynep ilgilendi hastayla. Adam bir gece hastanede kalmak istedi, Zeynep durumu İpek’e iletti. İpek de Zeynep’in onunla ilgilenmesini şart koşarak adamın hastanede kalmasına izin verdi. Adamın, babasına söz verdiği için ağrı kesici istememesi, acı çekerek ölmek istemesi Zeynep’i çok etkiledi. Adamın tek istediği ölürken akıllarda kalmaktı, bu yüzden acı çekerek ölmeyi seçmişti.

 

 

Bir an Zeynep’e ölen kocasından bahsedince, ben de onun kadar şaşırdım. Adamın çocukla bir bağı mı vardı acaba diye düşündüm. Meğerse hemşirelerden birinden öğrenmiş Zeynep’in hikayesini nasıl oluyorsa. Ateş’ten başka birine ölen eşini anlattığını düşünmemiştim Zeynep’in. Emre de Zeynep’le yaptığı konuşmada bu hastanın onun travmasını tetiklediğini söylediğinde, Zeynep bu konuyla ilgili konuşmaktan hoşlanmadığını belirtti. Emre’nin konuyu bilip bilmediğini anlayamadım.

Zeynep adamın bir yakınını bulmak, adam için bir şeyler yapmak istediğinde yanında Mehmet Ali vardı. Dizinin ilk bölümlerinde Zeynep ve Mehmet Ali’nin çift olacağını düşünmüştüm. Emre’den ziyade Mehmet Ali ile yakıştırmıştım onu. Arada hatalarından dolayı Mehmet Ali’ye kızsam da bu ikilinin arkadaşlıklarını seviyorum. Adam öldükten sonra adamın yaşadığı sokaktaki diğer evsizlere birlikte helva dağıtmaları güzel bir ayrıntıydı.

 

 

Bu hafta fragmanlara ek olarak yayınlanan internete özel videolar sürpriz oldu. Videolarımızın ana teması aşk ve Mehmet Ali’nin yalnızlığı. Bu bölüm 14 Şubat haftasına denk gelseymiş daha isabetli olurmuş. İlginç bir vaka ve eğlenceli bir bölüm bizi bekliyor gibi duruyor.

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle… Keyifli okumalar.

 

Göz atmanızı öneririz: Hekimoğlu Bölüm Yorumları

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Sanki Yeniden Doğar Gibi

Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen  Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Taze Başlangıçlar

Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

3 gün Önce

DEHA – Hayal Kırıklıkları

Deha 10.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

3 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Başka Bir Yalnızlık

Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı?  Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…

1 hafta Önce

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 hafta Önce