Hekimoğlu bir hafta ara verdi ve o arada izleyici özlem duymuş olmalı ki reytingleri -survivor’a rağmen- yükseldi. 32. bölümü reytingleri Total’de 4.08 reytingle 12., AB’de 5.12 reytingle 5. ve ABC1’de ise 4.92 reytingle 9.oldu. Bölüm yorumu konuk yazarım Buke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar ^^
Hekimoğlu 32.bölümüyle ekranlardaydı bu hafta. “Özel Olmak” etiketine yakışır bir bölümdü. Özellikle konuk olan çocuk oyuncumuz Alihan TÜRKDEMİR kocaman bir alkışı hak ediyor. Otizmli Emir’i o kadar güzel canlandırdı ki yüreklerimize dokundu.
Bölümün en beğendiğim sahneleri Emir ve Ateş’i karşılıklı izlediklerimizdi kesinlikle. İki bölümdür çocuklarla Ateş’in iletişimi vurgulanıyor. Geçen hafta da Ersin Bey’in oğluyla sahneleri dikkat çekiciydi. Orhan biyopsi yapacağı sırada panik olan Emir üzerinde Ateş’in sakinleştirici etkisi çok güzeldi. Şahit oldukları olay Orhan’ı da aileyi de etkiledi. Anne oğlunun Ateş’e güvendiğini söylerken, baba da ikisinin konuştuğunu savundu. Ateş ise durumu tam kendine yakışır şekilde cevapladı.
“Maymun çilek yemez ta ki başka bir maymunun çilek yediğini görene kadar. Maymun görür, maymun yapar.”
Emir’in ailesi çocukları için bütün hayatlarından, işlerinden vazgeçmiş, tüm plan ve programlarını Emir’e endekslemişler. Onun evde eğitimi için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Ateş’in deyimiyle bu onların çocuğu normalleştirme çabaları. Ellerinde çocuklarıyla ilgilenmek için maddi güçleri var, zamanlarını da kendileri yaratmışlar. Emre, Emir’i şanslı bulanlardan. Ne olursa olsun ailelerinin çocuklarının yanında olması, onları önemsemesi, onlarla ilgilenmeleri gerektiği taraftarı. Zeynep’le evde olay yeri inceleme yaparken ki sözleri içindeki aile özlemini ortaya çıkardı yine. Emre’nin kanayan yarası olarak kalacak ailesi ve babası maalesef. Dizinin en sevdiğim yanı da bu zaten. Vakalar sayesinde doktorlarımızın hayatlarına dokunulması.
“Ayrıcalıklı insanlar kendi etraflarına bir çember çizerler. Şık, ayrıcalıklı bir çember. Bu çemberin içindekiler normaldir. Dışarıdakiler, o dışarıdakileri bir güzel dövmek lazım, eğip, bükmek lazım, ezmek, hor görmek lazım. Baştan yaratmak lazım ki çemberin içerisine sığabilsinler. Yok yine sığamadılar mı dışarıda kaldılar, o zaman direkt akıl hastanesine… Meğer en güzeli, orada kalsınlar, biz de onlara acıyalım.”
Ateş, bu sözleri Emir’in ailesi için kurdu belki ama kendisini diğer insanlardan farklı hisseden, kendisinden, diğer insanlar gibi olması beklenen herkesin duygularına tercüman olan sözlerdi. Oysa marifet herkes gibi olmak değil, kendin olarak bu dünyada kendine bir yer edinebilmek. Ama insanlara çizilen sınırlar, insanlardan beklenenler buna engel oluyor çoğu zaman. Emir gibi “Özel Çocuklar” aslında bu dünyanın özgür insanları Ateş’e göre… Acınılması gereken değil imrenilmesi gereken bireyler onlar.
“Hayattaki bir sürü gereksiz, manasız, samimiyetsiz, ıvır zıvır formaliteden kurtulmuş bir çocuk bu. Düşünsene, bu ıvır zıvırla ilgileniyormuş gibi davranmak zorunda olmayan birisi. Beynimizi uyuşturan bu gereksiz, sahte inceliklerden arınmış bir hayat. Ya… Ne kadar özgürleştirici, öyle değil mi? Müthiş bir şey. Ben acımıyorum bu çocuğa, imreniyorum, kıskanıyorum.
Emir ve Ateş’in sevdiğim bir diğer sahnesi ise Ateş’in ona evde ne yediğini sorduğu sahne idi. Atarideki “Oyun Bitti” sinyaliyle çocuğun dikkatini çeken, kendisine yardımcı olmazsa öleceğini söyleyen Ateş’in tavrı aileyi şaşkına çevirmiş olsa da çocuk Ateş’le iletişim kurup kum havuzunu işaret etti. O sırada bir anda çocuğun gözünün dönmesiyle Ateş yeni bir tıbbı tanı koymak için ekibi bir araya topladı. Ve bölümün bence en eğlenceli sahnesi yaşandı.
Ateş’in bu toplantıyı halka açık yapmaya karar vermesi ekibi şaşırtsa da Mehmet Ali ve Emre duruma kolay uyum sağladı. Ateş’in “Çocuğun gözünün dönmesine sebep olan şey ne olabilir?” sorusuna oradaki teyzenin el kaldırması, öfkeden olabilir cevabı, Emre ve Mehmet Ali’nin eş zamanlı olarak kadına dönüp bakmalarına çok güldüm. Mehmet Ali’nin micro tümör teşhisi çok mantıklıydı. Tüm belirtileri de karşılıyordu. Tek risk çocuğun gözünü alınma ihtimaliydi ki zaten göz teması kuramayan bir çocuk için bu çok zor bir durumdu. Biyopsi için ameliyathane hazırlanırken Ateş çocuğun odasındaki oyuncaklarını inceliyordu. Ve orada çocuğun sorunun ne olduğunu, bağırmalarının nedenini, tahtaya çizerek anlatmaya çalıştığı şeyi anladı. Dürbünle tahtaya baktığında hastalığa sebep olanın solucan çıkacağını anladım ben de. Neyse ki ameliyat başlamamıştı ve Ateş ışıkları kapatıp çocuğun gözüne baktığında yanılmadığını anladı. Emir’in gösterdiği kum havuzu fotoğrafıyla solucan birleşince hastalık tespit edildi ve tedaviye başlandı.
Bölümün diğer olayları iki ayrı poliklinik hastası, Ateş’in geçen hafta Adison hastalığı teşhisi koyduğu ama İpek’e kabul ettiremediği için tedavi edemediğini düşündüğü Ersin Bey’in İpek’in odasında Zeynep’e yakalanması, böylelikle de Ateş’e yalan söylediklerini anlaması, İpek ve Orhan’ı Ateş’le konuşmaları gerektiği konusunda uyarmasıydı. Bir de Ateş’in artan ağrılarının kaynağı psikolojik mi yoksa ameliyatın başarılı olmamasından dolayı mı sorunsalı vardı gündemimizde. Sonrasında da buna bir de Ateş’in kanepesi eklendi ki ne ekleniş.
İlk poliklinik hastamız kızıyla birlikte gelmişti. California’dan döneli bir hafta olmuştu ve belirtiler nezleyi gösteriyordu. Reçeteyi yazıp onları gönderdi ama adamın kızı Cansu’dan kurtulması pek de kolay olmayacaktı. Kız Ateş’e muayene olmak için yeniden geldiğinde, ağrının kalbinde olduğunu söylediğinde, Ateş tam göğsünü dinlerken Mehmet Ali’nin bu manzaraya şahit olması komediydi. Mehmet Ali’nin bu şaşkın hallerini seviyorum. Kız Ateş’e aşık olduğunu sanıyordu. Ateş de onun ilgisinden hoşlanmış gibiydi. Kızın takıntılı tavrı İpek’i rahatsız etti. Ateş’e ulaşmak için on beş kere hastaneyi araması normal değildi ona göre ve hastaneye gelirse direkt güvenliği devreye sokacağını açık açık söyledi İpek. İpek Ateş’i kıskandığı için mi böyle davrandı yoksa gerçekten de kızın hasta olduğunu düşünüp, ondan gelecek bir tehlikeye karşı Ateş’i koruma içgüdüsüyle mi davrandı emin değilim ama ilk etapta kıskanmış olma ihtimali ağır bastı sanki. İpek’in onu kıskanması Ateş’in hoşuna gitti ve bu oyuna devam etmek işine geldi. İpek kızın evine kadar geldiğini, hasta olduğunu söylediğinde onu sevgi dolu bir kişi olarak gördüğünü söylemesi, telefon meselesini açtığında “aşkımıza engel olamayacaksan” sözleri hep bu yüzdendi. Ateş ve Cansu’yu hastane önünde gören İpek’in duruma el koyması, kızı bir nevi tehdit etmesi ve Ateş’i sahiplenir tavrı gözlerimizden kaçmadı. Sonunda Ateş kıza birlikte olamayacaklarını söylediğinde, kızın gözyaşları, California’da deprem sırasında havadaki sporlara maruz kaldığını ortaya çıkardı. Kız bu yüzden Ateş’e aşık olduğunu sanıyordu. Ateş durumu kıza kendince özetledi.
“Aşkımız bitti ama iyi haber yaşayacaksın.”
Ateş bir anlığına da olsa kızın ilgisinin hastalıktan olmasına üzüldü mü, hayal kırıklığı mı yaşadı yoksa bana mı öyle geldi?
Diğer poliklinik hastamız Serdar Orçin’in canlandırdığı Mahir karakteriydi. Serdar Bey’i yeniden izlemek büyük bir keyifti. Kendisi beğendiğim bir oyuncudur. Rolünün tek bölümle kalmayacak olmasına memnun oldum kendi adıma. Fragman sonrası karakterin kim olabileceği konusunda üç teori oluşturmuştum kafamda. Üçü de tutmadı. Ateş’in tavrından İpek’in baba adaylarından biri olabileceğini düşündüm önce, sonra da kız arkadaşının ağabeyi olabilir dedim. En son bölüm resimlerinden Emir’in babası demek ki derken adam diğer karakterlerden bağımsız bir poliklinik hastası olarak çıktı karşımıza.
Ateş odaya geldiğinde Mahir’in ilk tavrı hoş değildi ama sonrasında da Ateş çok ileriye gitti. Her müessesede olduğu gibi hastanelerde de müşteri her zaman haklıdır sözü gereği hastalar bazen sinirlere dokunsa da doktorların sabırlı davranması gerekir. Tabi ki dizimizin kurgu olduğunu unutmadan izliyorum ama bölümdeki bazı sahnelere de yok artık bu kadar da olmaz demeden de geçemiyorum. Termometre sahnesi bunlardan ilkiydi bu hafta. Hasta muayene ve test istemekte haklıdır, doktor buna gerek görmese de görevi gereği o muayeneyi yapacak ki daha önce kaç hastanın bir şekilde suyuna gidildiğini gördük eski bölümlerde. Ateş’in hastanın ateşini ölçmek gerekçesi mantıklıydı ama adamı bırakıp gitmesi, üstüne Aysel hemşireye söyledikleri kabul edilemezdi. Adam da tavrında tamamen haklıydı diyemem ama. Ateş’i kışkırtmak için elinden geleni yaptı. Sözlerinde haklılık payı olsa da doktora her türlü şiddete karşıyız. Ateş bu sefer başına büyük bir bela aldı. Bakalım ilerleyen bölümlerde Mahir mi yoksa Ateş mi amacına ulaşacak? Mahir Ateş’ten özrü alıp kendi deyimiyle onu rezil mi edecek, yoksa Ateş özür dilemeden bu işten sıyrılacak mı?
Bölümün ilk sahnelerinde Ateş’in ağrılarının artmasını, koşmaya hazırlanmışken hissettiği ağrı yüzünden vazgeçip ilaç almasını ve hastaneye motorla gelmesini, bunu kendine yediremeyip Orhan ve İpek’e yalan söylemesini, merdiven yerine asansör kullanmasını, ağrısını inkar etmeye çalışmasını, yaşadığı denge kayıplarını üzülerek izledim.
Ersin Bey’i tedavi edememiş olmak, o vakada yanılmış olmak Ateş’i etkiledi. İpek Orhan’ın aklına uymayıp olayı çözdüğünü ve haklı çıktığını Ateş’e söylemeliydi. Ateş ilaçların etkisinde olmadan ilk kez bir tanı koydu. Haklı çıktığını bilseydi ilk ağrı hissettiği anda ilaçlara sarılma gereği duymayacaktı belki. İlaçsız ve bastonsuz da hayatına devam edebileceğine, ağrıyla baş edebileceğine dair kendine güvenecekti. Ama hastayı tedavi edemediği için kendinde eksiklik gördü Ateş ve ilaçlarıyla birlikte bastonundan da güç alarak eski haline, kafasının çalıştığı hale dönmeye karar verdi.
İpek: “Pes mi ediyorsun? “
Ateş: “Nerede duracağını bilmen gerek.”
İpek: “Ateş sen durmazsın ki. Pes etmezsin. Sonuna kadar gidersin. Bir kere de kendin için inat etsen olmaz mı?”
Bu noktada İpek’ten o beklenen itiraf geldi. Ateş haklı çıktığını ama bu gerçeğin kendisinden saklandığını öğrenince kızdı haliyle. Ben yine de bu ağrıların tamamen psikolojik olmadığını düşünüyorum. Öyle olsa haklı çıktığını öğrendikten sonra ağrıların geçmesi ve bastonu bırakması gerekirdi. O yüzden Ketamin tedavisinin faydalı olmama ihtimali hala var gibi görünüyor. Tabi Ateş beyne PET çekilmesini kabul etmediği için gerçekleri öğrenemiyoruz. Ersin bey konusunda Orhan’la da yüzleşti Ateş. Onu o kadar iyi tanıyor ki bu işin altında Orhan’ın olduğunu hemen anladı. İpek’e akıl verenin o olduğunu bildi. O andan itibaren de ikisini yıldırma çalışmalarına başladı.
Bu kadar da olmaz dedirten diğer sahneler ise Ateş’in hastaneyi herkese dar ettiği anlardı. Gerek Aysel hemşirenin yanını gerek Orhan’ın odasını gerek toplantı odasını, İpek’in odasını en son da hastane koridorunu kendine çalışma alanı ilan etti. Neden? Odasındaki kanepeyi geri istediği için. Malum kanepedeki kan lekesi ve kurşun deliği yüzünden İpek o kanepeyi kaldırıp yerine koltuk koydurdu ama bu değişiklik Ateş’in hiç hoşuna gitmedi. Belki de yaşadıklarını unutmamak, kendine acı çektirmek için kanepenin orada kalmasını istedi. Belki de yaşadıklarıyla barışık olduğu ve İpek’e dediği gibi o kanepede kendinden bir parça var gibi gördüğü içindi bu ısrarı. Bana asıl sebep İpek’e Ersin Bey yüzünden kızgın olduğu için, öfkesini kanepe meselesinde ısrar ederek çıkardı gibi geldi. Yalnız İpek’in odasındaki Ateş Mehmet Ali sahnesi çok iyiydi. Mehmet Ali orada olmanın normal olmadığını söylerken Ateş’in ondan oturmasını istemesi, Mehmet Ali’nin tereddüt etmesi, Ateş’in onu korkaklıkla suçlaması üzerine Mehmet Ali’nin kendini kanıtlama çabası ve kapının açılıp İpek’in içeri girmesiyle Mehmet Ali’nin yüzünün aldığı ifade… Çok eğlenceliydi.
Bölümün en beğendiğim sahnesine gelelim. Emir’in taburcu olduğu anlardı bu sahne. Öncesinde Orhan’ın Ateş’e söyledikleri, yaptığı durum analizi.
“Sen otizmli değilsin. Asberger Sendromun da yok. Ama olmasını isterdin. Tabi… Neden? Çünkü bu seni özgür kılardı. Sorumluluklarından muaf tutardı. Genç kızlarla rahatça takılabilirdin. Ve en önemlisi bir pislikten ibaret olmadığını gösterirdi, yaptıklarını meşrulaştırırdı. Değil mi?”
Ve Ateş’in Emir’in ailesi için söyledikleri.
“İlk öpücük kaç eder doktor mutluluk cetvelinde? 8. Sekiz eder. Ölümün kıyısından son anda kurtarılan bir çocuk… 10. Çok rahat 10 eder. Ama onlar, olsa olsa 6,5. Çünkü onları nasıl bir hayata dönmek zorunda olduklarının farkındalar.”
Tam da bunun üzerine Emir’in Ateş’e yaklaşıp oyuncağını ona vermesi. Sadece o kadar da değil, onunla göz teması kurması, Ateş ve Orhan’ın bu durum karşısında duygulanması, Emir’in yaptığı şey karşısında ailesinin duyduğu mutluluk… O aile için çocuklarının gösterdiği en küçük bir gelişme bile mutluluk cetvelinde 10 numara edecektir. Ateş de anladı belki o an bunu.
Ve Orhan’ın son sözleri…
“Ah be… İnkar edemezsin doktor. Bu da 10 numara eder.”
Ateş’in bu olaydan etkilendiği çok belli oluyordu. Daha iki gün önce Orhan’a çocuk hastalarından gelen hediyelerle dalga geçerken belki de hayatının en anlamlı hediyesini aldı o an. Sevginin en saf haliyle edilmiş bir teşekkür.
Ve günün sonunda hem çocuk iyileşti hem de Ateş İpek’e karşı başlattığı mücadeleyi kazandı ve kanepesi odaya geri getirildi. Mehmet Ali’nin kanepedeki kanlı kısma bakması ve görmemek için belki de üzerine yastık atması dikkat çekiciydi. Ateş o anları unutmak istemiyorsa bile ekibin unutmak istediğinden eminim.
Mehmet Ali demişken Emir’le ilk sahnesinde bayağı şaşırttı beni. Hastalara karşı genel olarak sakin ve sabırlı iken Emir ve ailesine karşı olan tavrı agresif idi. Belki de çocuğun ailesi tarafından şımartıldığını ve durumunun abartıldığını düşündü. Ya da ilk kez otizmli bir vakayla karşı karşıya kaldı bilemiyorum ama sonunda hatasını anladı ve aileden özür diledi. Sonraki sahnelerde çocuğa karşı sabırlıydı.
Zeynep’in misyonu vakayı çözmekten çok Ateş’i analiz etmekti sanki bu bölüm. Orhan gibi o da Ateş’in çocukta kendini bulduğuna inanıyordu. Çocuğun ailesiyle ilgili yaptığı analizlerde de kendi ailesiyle bir karşılaştırma yaptığını düşünüyordu. Ateş bunun farkında olduğu için Zeynep’i susturmayı tercih etti zaten bölüm onu. Konuyu kendisinden vakaya çevirmek için elinden geleni yaptı ki olması gereken buydu. Zeynep Ateş’i analiz etmeyi iş dışına bırakıp vakalara odaklanmalı. Ateş’i yalnız bulduğu yerde pekala sadece ona söyleyebilir düşüncelerini.
Gelelim son sahneye… Ateş’in Mahir’e karşı tavrının bir bedeli olacaktı elbet. Hastanede adamın istediği özrü etmediği, adama istediğini vermediği için, Mahir durmadı ve eve giderken Ateş’in yolunu kesti. Böylelikle de polis olduğunu öğrenmiş olduk. Ben fragmanda hapları cebine Mahir koyacak sanmıştım ama Ateş kendi ilaçları yüzünden gözaltına alındı. Ateş ciddi ciddi ehliyet ruhsat taşımıyor mu acaba yanında? Yoksa adama inat olsun diye mi göstermedi merak ettim. İnşallah ikinci seçenektir. Hastane kurallarına uymasa da trafikte sorumlu bir vatandaş olarak davranmalı Ateş. Mahir’in kelepçeyi takıp, susma hakkını kullanmasını tavsiye etmesiyle bölüm sona erdi.
Fragmanlara göre Mahir Ateş savaşı devam edecek gibi duruyor. Ateş geceyi nezarette geçirmiş olsa da pes etmeyecek belli. Mahir de takıntılı bir polis gibi. Aklıma Behzat Ç. deki Ercüment ÇÖZER geldi bölümü ve fragmanı izlerken. O da ne yapıyorsa “SAYGI” takıntısı yüzünden yapıyordu. Mahir’in takıntısı da saygı mı yoksa başka bir şey mi anlarız yakında. Bu haftaki vakamız baba ve oğul. İkisi de hasta. Ateş yine kendi yöntemlerini kullanıyor, İpek yine bu duruma karşı çıkıyor. Konular tekrara giriyor gibi bir his oluşturuyor bu durum bende. Arada ortak noktada bulundukları bölümler izlesek fena olmaz yani. Ateş İpek’e tamam dese ve prosedüre uysa mesela bir hafta ve şaşırtsa herkesi, bir bölüm İpek Ateş’in tüm taleplerine tamam dese ve işi kuralına uydursa ve biz de şaşırsak güzel olur.
Bu hafta reytinglerdeki artış mutluluk vericiydi. İnşallah bu artışı devam eder.
Yazıyı bitirmeden önce Medya Oscarları Ödül Töreninde “Yılın En İyi Kadın Oyuncusu” ödülüne layık görülen Ebru Özkan Saban’ı tebrik ediyorum. Ekip ve oyuncularımızın başarılarının devamını diliyorum.
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle… Yorumlarda buluşalım mı?
Hekimoğlu dizi yorumlara göz atmak isterseniz tıklayınız
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.