Geçen sezon salı gününün zirve adaylarından Hekimoğlu bu hafta Total’de 3.49 reytingle 7. AB’de 4.83 reytingle 4. ABC1’de ise 4.70 reytingle 5.oldu. Reyting savaşında zorlu bir rakibi var, Masumlar Apartmanı.
Konuk yazarım Buke ‘nin kaleminden Hekimoğlu 18. bölüm değerlendirme yazısına göz atmak ister misiniz? Keyifli okumalar ^^
(For my foreign followers, please go to select language section for google translate. On the top right side of the screen for desktop, Last line on the hamburger menu bar for mobile)
Hekimoğlu 18. Bölümüyle “Yaşama Tutunmak” etiketi ile ekranlara geldi.
Küçücük bir kız çocuğu, yer yer gülümseten, yer yer duygulandıran hayat mücadelesi ile yüreklerimize dokundu bu hafta.
O mücadelede cesaret vardı, olgunluk vardı, kurulmaktan vazgeçilmeyen hayaller, her şeye rağmen gelecek için yapılan planlar, kendinden vazgeçip, sevdiklerinin mutluluğu için yaşamaya devam etme arzusu vardı. Kısacası bu hikayede herkesin mutlaka kendi ile ilgili çıkaracağı bir ders vardı.
Bölüme çok çarpıcı bir giriş yaptık. Dokuz yaşındaki son dönem kanser hastası Elif kızın, bir anda beyninde yaşadığı deprem, çok gerçekçi bir şekilde yansıdı ekranlara. Banyoda bir yandan şarkı dinleyip ilaçlarını alıp, bir yandan hazırlanırken, tam kendine iğne yapacakken bir anda etrafın dönmesi, fayansların patlaması, sarsıntının etkisiyle eşyaların yerlere devrilmesi, açılan pencereden esen rüzgar ile eşzamanlı olarak lavabodan suyun fışkırması…Elini uzatıp bir anda bu görüntüyü durdurması ve o sırada eliyle aynayı kırdığını fark etmesi… Bir kırılan aynaya, bir kanayan eline bakarken olanlara anlam verememesi…
Elif’in Orhan’ın hastası olduğunu öğrendik diğer sahnede. Hekimoğlu’nu bu dosyayı almaya ikna etme çabasındaydı yine. Dört yaşından beri türlü tedaviler, kemoterapiler görmüştü. Orhan’ın gözünde tam bir savaşçıydı Elif ve şimdiye kadar girdiği her savaştan çıkmayı başarmıştı. Kızın gördüğü halüsinasyonun kanserle ilgisi olmadığını söyleyene kadar Orhan, Hekimoğlu bu dosyayı almaya yanaşmadı.
Dosya artık Hekimoğlu ve ekibindeydi. Elif kendisiyle ilgilenecek doktorun Emre olmasına pek sevindi.
Elif: Yaşasın! Benim de filmlerdeki gibi bir doktorum oldu.
Emre: Nasıl?
Elif: Yakışıklı, genç…
Hekimoğlu bir yandan Elif’in dosyasıyla ilgilenirken, bir yandan da saman nezlesiyle boğuşuyordu. Bunu kullanarak poliklinikten kaçmaya çalıştı ama İpek oralı olmadı. Dolayısı ile bu hafta iki adet poliklinik hastamız oldu. Vakanın biri fıstık alerjisi olan bir çocuktu. Fıstıklı bir şey yemediği halde alerjinin yeniden nüksetmesinin, fıstık fabrikasında çalışan bir komşunun arabasıyla her gün okula gidip gelmesi olduğu anlaşıldı. Fıstıktan değil fıstık kokusundan dolayı yeniden alerjisi başlamıştı çocuğun. İkinci vakamızdaki gencin de sevgilisi ile piknikteyken kene yüzünden rahatsızlandığı anlaşıldı. Hekimoğlu gerekli müdahaleyi yaptı. Rahatsızlık devam ederse kırım Kongo teşhisi olup olmadığını anlamak üzere hastaneye başvurmasını istedi.
Elif’in beyninde enfeksiyon olma ihtimalinin araştırılması için Emre gerekli işlemleri yaptı ama enfeksiyon olmadığı anlaşıldı.
Bölüm boyunca türlü tetkikler yapıldı, kalp kapakçıklarının sesi bile dinlendi. Kalpte tümör tespit edildi. Tümör bulundu alındı ama iyi huylu çıktı. Ameliyat sırasında gözde kanama olunca beyinde bir pıhtı olma olasılığı üzerinde duruldu. Kıza yapılan anjiyoda pıhtıya rastlanamadı. Ateş’in deyimi ile pıhtı saklambaç oynuyordu ve her an bir yerlerde patlayabilirdi. Kız zaten iyileşirse 1 yıl daha yaşayabilecekti. Eğer pıhtı bulunamazsa en fazla 1 hafta içinde kız ölecekti. Ateş Orhan’dan bu haberi kıza vermesini istedi. Kıza öleceğinin haberi verilirken bunu izlemek istediğini, bu haberi duyduğunda da cesur olup olamayacağını merak ettiğini söylediğinde Orhan ona kızdı. Ama tabi ki Ateş bunu boşu boşuna istemiyordu. Kafasında hesapladığı bir şeyler vardı.
Elif, öleceğini öğrendiğinde ağlamadı, isyan etmedi, yıkılmadı. Aksine, gözyaşlarını tutamayan ve bu haberle yıkılan annesini teselli etti. Elif’in küçücük rağmen gösterdiği olgunluk ve cesaret, ekip ve Orhan’ı hayran bıraksa da kendine, Ateş’i tedirgin etti. Kız gerçekten de olgun ve cesur mu yoksa bu bir semptom mu anlamak için ekiple yine beyin fırtınası yaptı. Ona göre halüsinasyona sebep olan pıhtı beynin korku merkezini etkilemiş ve duygularını alt üst etmişti. Bu nedenle aslında korktuğu halde bunun farkında değildi. Mehmet Ali beynin o kısmına anjiyo yapılamayacağını, pıhtı varsa ancak otopside ortaya çıkabileceğini söylediğinde, Ateş çılgınca bir karar verdi: Yaşayan birine otopsi yapmak. İpek önce bu isteğe karşı çıksa da kızın annesine her detayın ve operasyonun tehlikelerinin anlatılıp onay alınması karşılığında otopsi yapılmasını kabul etti. Anneyle konuşan Orhan onayı almıştı almasına ama baba faktörü hesaba katılmamıştı. Anne- baba Elif 2 yaşındayken ayrılmıştı yani Elif’e kanser teşhisi konduktan sonra. Anneye göre babanın karar verme hakkı yoktu ama baba operasyonun yapılmaması için gerekli mahkeme kararını almıştı bile.
Bölümün sürprizlerinden biri Mehmet Ali’nin öğrenciyken para kazanmak için bahis oynadığı, hatta oynamakla kalmayıp ringe çıkıp boks yapmasının ortaya çıkması oldu. Bu konu özellikle Emre’nin çok ilgisini çekti. Mehmet Ali’nin boks geçmişi sayesinde, Orhan ve Mehmet Ali Elif’in boksör olan babasını buldular. Orhan, babaya Elif’in bu zamana kadar yaşadıklarını, verdiği mücadeleyi anlattı.
“Onda bir sürü yetişkinde olmayan muazzam bir cesaret var. Cesaretini benden aldı diyebilirsiniz, buna lafım olmaz ama onda biraz daha fazlası var. Çünkü o çıktığı her maçta ölümle savaştı ve hep kazandı.”
Ama belki de adamın pes etmesini sağlayan, kızının Orhan’ın resmini çizmiş olmasıydı. Baba olarak kızının hayatında bir yeri olmamıştı ama kız o yere bir doktoru koymuştu. Kızıyla geçirecek zamanı olsun istiyordu, kaçırdıklarını telafi etmek. Orhan’a istediği imzayı verdi baba.
Otopsi hazırlıkları başladı ama önce manken üzerinde prova yapıldı. Bıçak sırtı bir operasyondu ve en ufak bir hata hastayı öldürebilirdi. Prova ve hazırlıkların tamamlanması üzerine Elif ameliyata alındı. Önce vücut ısısı düşürüldü, kanının yarısı boşaltıları geçici olarak öldürüldü. Ardından beynindeki pıhtı arandı. Yerini Mehmet Ali’nin bulması ile beyin doktorları ameliyatı tamamladı. Elif hayata döndürüldü. En büyük sevinci yaşayan tabi ki annesi ve babasıydı. Babası yıllar sonra kızı ile o hastane odasında baş başa kalıp konuştu. Kızına aldığı hediyenin ardından ilk sarılarak birbirlerine güç verdiler.
Bölümün en beğendiğim kısımları arasında Ateş Elif sahneleri yerini aldı. İlk önce Ateş’in ona seçim hakkı tanıyabileceğini, isterse operasyonu kabul etmeyeceğini söylemesi üzerine kızın “Sırf yorulduğum için annemi terk edemem. Babam gitmiş ben de gidemem. Ben annemi çok seviyorum” sözleri, belki de ilk kez Ateş’in yanında ağlaması Ateş gibi beni de etkiledi.
Ardından da otopsi öncesi Ateş’i yanına çağırıp masadan kalkmayı başaramazsa, annesi için yaptığı resmi, ona vermesini istediği sahne. Ve tabi ki Elif’in taburcu edildiği sahne.
Elif’in hastaneden çıktığı sahne hem çok güzel hem de duygusaldı. Sırayla bütün personelle vedalaştı küçük kızımız. Ama Emre ve Ateş’le vedası ayrı güzeldi. Elif Ateş’e sarılırken belki de onun hayatına da dokundu. Ateş Elif’e dediği gibi uzun uzun yürüyüş yapacak durumda olmadığını söylese de bambaşka bir şey yaptı. Motorcunun yanından geçerken, test sürüşü yapıp yapamayacağını sordu ve motorla özgürlüğe kanat açtığı sahne ile bölüm sona erdi.
Ana hasta ve poliklinik hastaları dışında hastanede yaşananlara da bir göz atalım.
Selin de hastanedeki görevine başladı. Ateş bölüm boyunca alerjisine neden olan şeyin Selin olduğunu ima etti durdu. Fırsat buldukça laf sokmalar da cabası. Bu durum İpek’i rahatsız etti haliyle çünkü Selin’e iş verme meselesini Ateş’e açmıştı. Ateş için sorun yoksa Selin’in teklifi kabul edeceğini açık açık söylemiş, Ateş de onay vermişti. Selin’le ilgili bir rahatsızlığı varsa bunu kabul etmesini ve Selin’le konuşmasını istedi Ateş’ten. Orhan da bir yandan Ateş’i Selin’e en azından bir işe başladığı için bir hoş geldin demesi konusunda ikna etmeye çalıştı durdu. Sonunda da Ateş Selin’i çay içmeye davet etti hastane kantininde. Selin onu buna Orhan’ın ikna ettiğini anladı zaten.
Bölüm içinde de en sonunda Ateş Selin’e hastanede olmasından rahatsız olduğunu itiraf etti.
Ateş ve Selin olayın yeri inceleme tarafından geçen bölüm olduğu gibi bu bölüm de mercek altındaydı. Her konuşmaları, birlikte oturmaları, çay içmeleri ekibin gözünden kaçmıyordu. Özellikle Emre aralarında bir şey başlayıp başlamadığını merak ediyordu. Aslında meraktan çok belki de içten içe istediği şey bu Emre’nin. Bu şekilde Zeynep Ateş’ten vazgeçecek, belki de kendisini görecek, kabul edecek diye düşünüyor olabilir. Yine de evli bir kadınla hocasına böyle bir durumu yakıştırması ya da olabilirliğini düşünmesi Emre’ye yakışmadı.
Zeynep geçen hafta Emre’ye duyguları ile işi birbirine karıştırmamakla ilgili söyledikleri çok doğruydu. Emre Zeynep’e olan hisleriyle meslek arkadaşlığını birbirine karıştırıyor ve çoğu zaman objektif davranamıyor. Geçen sezon Vahap ile yaptığı iş birliği, asistan ile Zeynep’i kıskandırma çabaları, Zeynep’e olan ters tavırları, Zeynep’in işten ayrılmasında kendi payının da olduğunu bildiği halde, durumu düzeltmek için bir adım bile atmaması hep bu yüzdendi. Kendini sağlama almak için Zeynep’i ateşe atması reddedildiği için ki bu da nefretinin, yeri gelirse sevgisinden daha güçlü olabileceğinin sinyalini veriyordu. Sadece Zeynep meselesinde değil, herhangi bir durumda bu böyle olabilir. Ateş Selin konusunda Zeynep’i konuşturmaya çalışması da onun Ateş’ten hala hoşlanıp hoşlanmadığını anlamak içindi. Zeynep her ne kadar hocanın gönül işleri ile ilgilenmiyorum dese de onu kıskandığını geçen bölüm gördük. Hoca’nın Metin’in tedavisi meselesinde objektif davranmadığını savundu durdu bütün bölüm, onun verdiği kararlara karşı çıktığı da oldu. Bu bölümde de Ateş ve Selin’i çay içerken gördüğündeki bakışında yine aynı kıskançlığı sezinledim. Yine de Zeynep’in duygularını kontrol etmede Emre’den daha başarılı olduğu açık.
Yan karakterlerimizden Muz ve Aysel Hemşire iki üç bölümdür hikayede daha çok rol almaya başladı. Sanırım senaristler ekip içinde kimleri çift olarak belirleyeceklerine karar veremedikleri için bu misyonu Muz ve Aysel’e yüklemeye karar verdiler, en azından bir süreliğine…Geçen hafta Muço’nun sevgilisi olduğunu düşündüğü kızın varlığı Aysel Hemşireyi rahatsız etmese de Muço’nun sözde ayrılık hikayesinden sonra onu epey bir teselli etmişti. Bu hafta da Muz yine yalandan bir hastalıkla kızın ilgisini üstünde tutmayı başardı. Bu arada Muz biraz hastalık hastası mı, ya da hastalık konusunda takıntılı mı yoksa bana mı öyle geldi. Ateş her hapşırdığında, kendisini hasta edeceği düşüncesiyle ondan kaçtı durdu. Çayı bile neredeyse 1 metre uzaktan verecekti. Muza açık açık duygularından bahsetse de yalanlarla kızın etrafında dolanmasa daha iyi olur. Yoksa başlaması muhtemel olabilecek bir ilişki başlamadan son bulabilir.
Bölüm boyunca en çok güldüğüm sahnelerden biri Mehmet Ali’nin telefonda patlatma oyunu oynadığı sahneydi. Bölüm geçmek için can satın alan Mehmet Ali’yi kınayan Emre, bu yaptığını Zeynep’e anlatırken Zeynep’in verdiği tepki ile hayrete düşen Emre’nin hali çok komikti. Çünkü Zeynep de aynı oyunu oynuyordu ve Mehmet Ali ile aynı seviyedeydiler. Zeynep Mehmet Ali’yi hainlikle suçlarken onun Zeynep’e yani bölümü methedilişi, Emre’nin diyecek söz bulamaması…
Patlatma oyunu deyince benim de aklıma bir oyun geldi tabi ki… Zamanında oyun bağımlılığı batağına çok düşmüş biri olarak bu sahneyi çok samimi buldum. (Arada hala bir oyuna takılabildiğim doğrudur) Arkadaşlarla yaptığımız muhabbetler geldi aklıma…
Son olarak dizinin temposu ile ilgili izleyici olarak eklemek istediklerim var. Orijinal diziye bağlı olarak gidildiğini biliyorum ama sanki bir yerine iki yataklı hasta yani tanı konulup hastanede tedavi edilecek en az iki hasta ve birbirinden renkli poliklinik vakalarımız varken, bölümler daha hızlı akıyordu. Poliklinik vakaların azaltılması, tanı konulacak hastanın teke düşürülmesi dizinin temposunu düşürdü. Bu durağanlık bazen bölümden kopmama sebep olabiliyor. İnşallah daha tempolu bölümlere geçiş yaparız en kısa sürede.
Yeni bölümde buluşmak dileğiyle…
Hekimoğlu dizi yorumlara göz atmak isterseniz tıklayınız
Fragmanda İpek’in evine bir operasyon söz konusu. Ne oldu da Ateş böyle bir karar verdi merak ediyorum. Acaba gelen genç hasta ile İpek’in bir bağı mı var, yoksa vakadan başka bir durum mu söz konusu. Yeni bölümü merakla bekliyorum.
Anlık olarak ikinci fragmana vay vay vay demek istiyorum. Yoksa dizimizde çiftler mi belirleniyor? Selin niye birden Ateş ve İpek ile bu kadar ilgileniyor? Mehmet Ali’nin geçmişinden gelen muhtemelen eski sevgili sayesinde, Memoli’nin hikayesine giriş mi yapacağız? Yorumlarınızı paylaşırsanız sevinirim.
(link otomatik olarak oynamadıysa tıklayınız)
(link otomatik olarak oynamadıysa tıklayınız)
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.