Hekimoğlu 29. Bölümde Total’de 3,93 reyting ile 14., AB’de 4,94 reyting ile 5. , ABC1’de 4,54 reyting ile 8. oldu. Konuk yazarım Buke ‘nin kaleminden Hekimoğlu değerlendirme yazısına göz atmak ister misiniz? Keyifli okumalar ^^
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet NECATİGİL ‘Sevgilerde’ şiirinde ne de güzel anlatmış, sevgilerin açık açık, geciktirilmeden gösterilmesi gerektiğini. Günümüz dizi ve filmlerinde en çok işlenen konulardan biri sevgisiz büyüyen çocuklar, sevgisini gösteremeyen ebeveynler. Seviyorum demek ya da sevdiğine sarılmak, başını okşamak mesela onu takdir etmek, yüzüne gülmek o kadar da zor olmalı şu hayatta.
Hekimoğlu duygu yüklü 29.bölümü ile ekranlardaydı. Geçen hafta Mehmet Ali’yi karantina odasında bırakmıştık. Tüm uğraşılarına rağmen Murat’ı hayata döndürememişti. Mehmet Ali için Murat’ın yaşaması kendisinin yaşamasının da tek yolu, anahtarıydı. Biraz da bunun içindi o çırpınışları. Mehmet Ali’nin, ölüm gerçeği ile yüzleştiği andan itibaren hem kendisinin hem de ekibin yaşadığı çaresizlik çok gerçekçiydi. Tüm oyuncular rollerinin hakkını verip, duyguları seyirciye çok net bir şekilde aktarmayı başardılar.
Fragmanların etkisiyle duygu yoğunluğu yüksek bir bölüme kendimi hazırlamış olsam da Mehmet Ali acı çekerken, ölüm korkusu yaşarken, Ateş çaresizce bir çözüm ararken, otopsi yapma talebi İpek tarafından engellendiği gibi, bir de onun tüm hastane çalışanlarını sıkılaması sonucu cesede ulaşmak için tüm yolları kapanmışken, ekip eli kolu bağlı meslektaşlarının adım adım ölüme yaklaşmasını izlerken ekran karşısında ben de gerildim, ruhum sıkıldı. Ama Mehmet Ali’nin ailesiyle tanışacak olmanın heyecanı da vardı ekran karşısına geçerken.
Emre ve Zeynep’in Mehmet Ali’nin ailesine ulaşıp haber vermek istemeleri doğru bir karardı. Orhan’a bu durumu anlatıp onun onayını almaları da. Teşebbüsleri amacına ulaşmadıysa da denediler en azından.
Tuna Orhan’ı ilk olarak Elveda Rumeli’de izlemiştim. Sevdiğim bir oyuncudur kendisi. Bu hafta Mehmet Ali’nin babası Salih Bey olarak konuk oldu ve dizimize renk kattı.
Salih Bey’i hastaneye getirten olay Mehmet Ali’nin canının belki de en çok acıdığı anda dayanamayıp babasını araması ve iyi olmadığını söylemesi oldu. Her çocuk gibi en zor zamanında sığınacak liman olarak babasından medet umdu. Ama hastaneye geldiğinde oğlu için endişeli olan o adamın yerini Mehmet Ali’nin yanında bambaşka bir adam aldı. Aynı şekilde acılı anında babasını çağıran çocuğun yerinde de bambaşka bir Mehmet Ali vardı. Baba oğul arasındaki mesafe ve soğukluk o kadar barizdi ki konuşan iki yabancı ya da uzaktan akraba var gibiydi karşımızda. Geçen hafta Mehmet Ali ve babasıyla ilişkisiyle ilgili tahminlerimin hiçbiri tutmadı. Babası ne ölü çıktı ne felçli ne de oğlunu evlatlıktan reddetmiş. Mehmet Ali’nin babası da çocuğunun başını o uyurken gizlice okşayanlardan muhtemelen. Babasından göremediği sevgiyi, oğluna da gösteremeyenlerden. Mehmet Ali, babasından güler yüz ve takdir beklemiş yani kısacası bir sevgi belirtisi yıllarca.
“O çöplükten kurtuldum. Okudum, doktor oldum. Bir kere bile yüzüme gülmedin, helal olsun demedin. Şimdi ölürken de bir şey demeyecek misin baba?”
Hala da ölüme yaklaşmışken babasının ağzından güzel bir söz çıksın diye onu konuşturmaya çalışması üzdü. Ondan beklediği sözler “Kokma, dik dur” değildi belli ki.
“Ölürken korkmayacaksam ne zaman korkacağım baba?”
Gerçi sadece bunları söylemedi adam. Soğuk dursa da hiçbir anne babanın evlat acısıyla baş edemeyeceğini de ekledi sözlerine. Tek tesellisinin oğlunun gideceği yerin bu dünyadan güzel olması olduğunu vurguladı. Bunlar Mehmet Ali’yi avutmaya yetmedi tabi ki.
Baba oğul konuşmasından Mehmet Ali’nin bir de ağabeyi olduğunu öğrendik. Onun aksine yanlış yollara sapmış ağabeyi. “Ömrüm onu aramakla geçti.” demesi, hep arkasını toplayan kişinin kendisi olduğunu düşündürttü bana. Gittiği yerde onu bulup, her defasında eve getiren ama onu evde tutmayı başaramayan. Pandemi öncesi evsiz bir kadın vakanın geldiği bölümü anımsadım bu sahneyi izlerken. Mehmet Ali kadının hasta olduğuna inanmamış, yatacak yer ve sıcak yemek için hasta numarası yaptığını savunmuştu. Vakanın Mehmet Ali ile bağı mı çıkacak diye düşünürken, bölüm sonunda Orhan’ın kayıp ağabeyini öğrenmiştik. Belki Mehmet Ali’nin ağabeyi de sokakta yaşayanlardan, daha doğrusu her seferinde sokağa kaçıp kaybolanlardandır.
Salih Bey Emre ile yaptığı konuşmada oğluna yeteri kadar babalık edemediğini itiraf etti. Komaya sokulmadan önce de evladına teselli veremedikten sonra yanına gitmenin ne kadar zor olacağını söylediğinde, oğlu için ne kadar endişelendiğini ne kadar çaresiz kaldığını hissettirdi. Emre, sözleriyle, “Evlatlar için babalarının yanında olduğunu bilmesi önemlidir, onun desteğini hissetmesi yeterli olacaktır” diyerek Salih Bey’i içeri girmeye ikna etti. Keşke oğlunun yanında güçlü durup onun yanından ayrılınca üzüntüsünü açığa çıkaracağına, oğlunun yanında gösterseydi endişesini, korkusunu. Yine de Mehmet Ali anladı babasını komaya girmeden önce. Babası ona her şey yoluna girecek derken, onun şimdiye kadar türlü zorluklarla baş ettiğini, bunu da atlatacağını söylerken, Allah bize senin yokluğunu göstermesin derken, Mehmet Ali “Ben de seni seviyorum baba” diyerek sevgisini anladığını gösterdi babasına.
Baba oğul sahnesinden daha etkileyici olan sahne kesinlikle anne oğul sahnesiydi. En son Babil dizisinde izlediğimiz Funda Eskioğlu Mehmet Ali’nin annesi olarak dizimize konuk oldu ve renk kattı bu hafta.
Mehmet Ali’nin “Çok özledim annemi” demesinden anneye babadan daha yakın olduğunu hissetmiştim. Alzheimer olduğu, gelse bile Mehmet Ali’yi tanımayacağı, hastalığını öğrense de unutacağı, unutmazsa da bu gerçeği kaldıramayacağı için kadını hastaneye getirmek istemese de Salih Bey, Orhan onu ikna etti. Mehmet Ali’yi görmek annesine iyi gelebilir, onu belki hatırlayabilirdi Orhan’a göre. Hatırlamasa bile Mehmet Ali’nin annesini belki de son kez görme şansı elinden alınmamalıydı. Annesini göremese de sesini duydu en azından Mehmet Ali. Kadın onu tanımadı, babası sandı. Oğlunun doktor olduğunu, onu iyileştireceğini, torununun ona çok benzediğini söylediği anlar, Mehmet Ali’nin gözyaşları, annesinin gitmesini istememesi duygu doluydu.
Mehmet Ali Ateş sahneleri her zamanki gibi çok iyiydi. Murat’ın ölümü üzerine Mehmet Ali’nin “Ne olacak şimdi? Ölecek miyim?” demesi üzerine Ateş’in bir cevap verememesi, İpek’ten otopsi onayı alamayınca, Mehmet Ali’yi eski yöntemiyle beyinden parça alması için yönlendirdiği sırada, görmediğini fark etmesi üzerine hastalık hızlı ilerlediği için endişe duyması, Mehmet Ali’nin ekipten, Ateş’in her türlü tedavi için ilaç başlattığını öğrendiğinde, onun ne kadar çaresiz kaldığını anlaması.
Önce itiraz etse de Mehmet Ali ilaçları aldığında bir süre sonra tedavi işe yaradı ve Mehmet Ali tekrar görmeye başladı. Bu sahnede Mehmet Ali’nin Zeynep’in sağlığını merak etmesi samimi geldi bana. Yaptığının yanlış olduğunun o da farkındaydı ve suçluluk duyuyordu. İlaçlar körlüğü tedavi etmekte faydalı olsa da pankreas iflas etme noktasına geldiğinde Mehmet Ali’yi zor bir seçim bekliyordu. İlaçlara devam ederek 4 saat sonra ölmeyi mi tercih edecekti. Yoksa ilaçları bırakıp 14 saat acı ve körlükle yaşamak, ama aynı zamanda ekibe hastalığı bulmak için zaman kazandırmayı mı tercih edecekti. Önce ilaçların azaltılmasını istedi Mehmet Ali ama sonunda ilaçların kesilmesini kabul etti.
Ateş’in Mehmet Ali’nin hastalığını bulmak için kobay olarak bir fare kullanması, farenin hastalanmasını bekleme sürecinde bir ayda baktığından daha fazla poliklinik hasta bakması, hastalara bakarken bir yandan da gözünün bilgisayarda olup, farede oluşacak hastalık belirtisini beklemesi bölümün biraz olsun gülümseten sahneleriydi. Fare hastalanmadıkça ben gerildim tabi orası ayrı.
Hastaların yerinde olsam ben de Ateş’i şikayet ederdim herhalde yeteri kadar ilgilenilmediklerini düşündükleri ve doktorun aklının başka yerde olduğu belli olduğu için. Aklının kimde olduğunu bizler biliyorduk tabi ki
Ateş ve İpek arasında geçen hafta başlayan gerilim bölüm boyunca devam etti. İpek kendi doğruları için mücadele etti, Ateş kendi doğruları için. Ateş İpek’ten kuralları bir kez olsun esnetip inisiyatif kullanmasını istedi, İpek ise hastanedeki diğer hasta ve çalışanları riske atabilecek bir salgına sebep olabilecek bir karar almamakta kararlı olduğunu söyledi. Ateş onu ikna etmek için Mehmet Ali’nin babasını kullandı, psikolojik baskı uyguladı ama İpek kararlı duruşundan vazgeçmedi. İpek otopsinin hastanede yapılmasına izin vermedi belki ama adli tıp ile görüşüp otopsi sürecini hızlandırmak için elinden geleni yaptı.
İpek sadece Ateş’in değil Mehmet Ali ve Zeynep’in tepkisine de maruz kaldı. Doğruları yapmakla vicdanı arasında kalmak İpek için hiç kolay olmadı. Neyse ki yanında Orhan vardı, onu rahatlatan. Vicdanın rahat olması gerektiğini, elinden geleni yaptığını ona hatırlatan.
Orhan Ateş’e karşı da İpek’i korudu. Öfkesini İpek’ten ve ekipten çıkarmaması gerektiğini söyledi. İpek’in kurula karşı onun yanında durduğunu, Mehmet Ali’nin gönderilmemesi için elinden geleni yaptığını da ekledi.
Mehmet Ali’nin Zeynep’e hem makalesini çaldığı için hem de geçen hafta onu hasta etmeye çalışıp eve gitmeye zorladığı için. İyileştiği zaman etmesini beklediğim özür bu bölüm geldi Mehmet Ali’den. Zeynep’in özrü kabul etmemekte hakkı vardı. Onun yerinde olsam ben de aynı tepkiyi verirdim. Üstelik daha aynı gün ağrıları henüz yeteri kadar azalmamışken, Zeynep ile konuşma tarzı yine kaba ve iğneleyici iken, acısının en üst olduğu seviyede aklına özür dilemek gelmesi de Zeynep’in tepkisini haklı hale getiriyordu. Tıbbi vekili olmayı kabul etsin diye edilmiş bir özürdü bu belki de o an için.
“Seni affetmiyorum. Ölmekten korktuğun için özür diliyorsun. Önce bir seni iyileştirelim. Ondan sonra hala özür dilemek istersen ben buralarda olacağım”
Zeynep ne kadar seni affetmiyorum dese de Mehmet Ali komaya girmeden hemen önce dayanamadı ve Mehmet Ali “Seni affediyorum” sözleriyle uyutuldu. Zeynep de haklı, belki de bir daha uyanamayacak Mehmet Ali ve bu durumda Zeynep affetmediği ömür boyu vicdan azabı çekecekti.
Ateş her ne kadar hiçbir şey yapmıyor gibi dursa da aklı hep Mehmet Ali’deydi. Onun gösterdiği belirtileri dikkatlice takip ediyor, ne kadar zamanı kaldığını hesaplıyor, doğru müdahale için doğru zamanı bekliyordu.
Mehmet Ali komaya sokulmadan önce, Ateş ona yeni bir tedavi için ilaç getirdiğinde, Ateş’ten kendisine biyopsi yapmasını istedi. Ateş bunun tehlikelerinden bahsettiğinde Mehmet Ali çok büyük konuştu.
“Ölmektense engelli olarak yaşamayı tercih ederim.”
Bu sözler karşısında Ateş’in verdiği tepki ise çok yerindeydi.
“Ha size güzel bir şey gibi geliyor herhalde ha. Tabi önünüzde benim gibi bir örnek olunca size havalı geliyor değil mi, karizmatik geliyor herhalde. İnan bana hiç de güzel bir şey değil, kötü bir şey bu.”
Ateş eğer gerekirse, doğru bir zamanlamayla biyopsi yapacağına söz verdi Mehmet Ali’ye. Yanlış zamanlama hasara neden olabilirdi. Sadece Mehmet Ali’ye değil, Emre, Zeynep ve Orhan’a da bunu anlatmaya çalıştı Ateş. Zeynep tıbbi vekil olarak atandığı için Mehmet Ali’nin daha fazla acı çekmesini istemedi. Hemen biyopsi yapılmasını istedi. Ateş ondan eve bir daha gitmek ver ölü bir hayvan bulmak için bir saat süre istedi. Böylece biyopsiyi Mehmet Ali’ye değil, hayvana yapabilirlerdi. Zeynep süre tanıdı ama Mehmet Ali’nin değerleri hayatını tehlikeye atacak kadar düşerse biyopsiyi başlatacağını da ekledi.
Ateş’in eve koruyucu kıyafet giymeden gitmesi hataydı. Mehmet Ali de bu şekilde gitmiş ve hastalığı kapmıştı. Ateş Zeynep’i dinleyip kıyafetleri giymeliydi. Evde yaptığı araştırma sonucunda hastalığa sebep olan bakterinin çatıdaki kirli sudan kaynaklandığını tespit etti. Daha önce yanlış suyu test etmişlerdi. Ateş, hastalığı tespit edip Zeynep’i aradığında geç kaldığını anladı. Zeynep onu dinlememiş ve biyopsiyi yapmıştı.
Mehmet Ali’nin babası, Ateş ve ekip, Orhan ve İpek için uzun bir bekleme süreci başlamıştı artık. Beyni hasta eden bakterinin tedavisine başlanmıştı ama biyopsinin hasar bırakıp bırakmadığını anlamak için Mehmet Ali’nin uyanmasını beklemekten başka ellerinden gelen bir şey yoktu. Ateş o sessiz bekleyişte ekibine duyduğu sevgiyi bir bakışıyla hissettiriyordu ekran karşısındakilere. Ama o da işte biraz sevgisini saklayan ebeveynler gibiydi o sahnede.
Bekleme sürecinde Ateş, İpek’in yanına uğradı. Ona kendince iyi bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama ben kendi adıma ben söylemeye çalıştığını anlayamadım. Ama İpek anladı. Ona verdiği kararda az da olsa haklılık payı olduğunu ima etti, ama kendinin de haklı olduğunu eklemeden geçmedi. 3 gün dolmadan Mehmet Ali’nin tedavisi gerçekleştirilmişti.
Mehmet Ali uyandırıldığında herkesi büyük bir sürpriz bekliyordu. Biyopsi hasar bırakmıştı Mehmet Ali’de. Ayaklarını hareket ettiremiyordu. Bu arada sağ kolunu kaldır dediklerinde Mehmet Ali sol kolunu kaldırdı. Acaba bu senaryo hatası mıydı yoksa beyin yanlış sinyaller mi veriyordu tam anlayamadım. Bölüm bu sahneyle noktalandı.
Emre Zeynep açısından güzel gelişmeler vardı bu bölüm. Nihayet Emre Zeynep’e yanında olduğunu hissettirdi. Demek ki Emre istediği zaman bunu başarabiliyormuş. Zeynep’e destek vermek çok da zor değilmiş, haklı olduğunda onu savunmak da. Zeynep’ten bir teşekkürü kaptı Emre. Benden de bir aferin aldı. İnşallah istikrarlı bir şekilde davranmaya devam eder. Odada birlikte uyuyakaldıkları, Ateş’in üstlerini örtüp ışığı söndürdüğü o kısacak sahne çok güzeldi. İnşallah daha güzel sahnelerini de izlemek kısmet olur.
Yeni bölümde yeni maceralar bizi bekliyor. Fragmanlar dizinin orijinalini bilen izleyicileri çok heyecanlandırmış görünüyor. Ateş’i vuran adam kim, Ateş ile derdi ne Ateş’in bulduğu hata ne ile ilgili. Bu adam hastasını kaybetmiş ya da hastasında hasar kalmış bir hasta yakını da Ateş’i mi sorumlu tutuyor? Bu durumu Ateş’in hatası olarak mı görüyor?
Yeni bölümde görüşmek dileği ile…
Tweetleri ile yazıma renk veren gökçe – غيّم السعوديه – ???????? – sude ve a‘ya teşekkürler…
Hekimoğlu dizi yorumlara göz atmak isterseniz tıklayınız
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.