Hekimoğlu 33. bölümü reytingleri Total’de 3,83 reytingle 13., AB’de 5.34 reytingle 5. ve ABC1’de ise 4.55 reytingle 10.oldu. Bölüm yorumu konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar ^^
Hekimoğlu 33.bölümüyle ekranlardaydı bu hafta. Geçen haftayı Mahir’in Ateş’i göz altına aldığı sahneyle noktalamıştık. Bu hafta bölümü hastanede İpek’in ekibe Ateş’i sorduğu sahneyle açtık, ardından nezarethanedeki Ateş’le devam ettik.
Mahir tuhaf yıldırma teknikleri olan bir adam görmüş olduk nezarethane sahnesinde. Ateş’in şarkıyla imtihanı komik olsa da düşününce aslında katlanılması hiç kolay değil. Özellikle de bülbül (!) sesli biri hiç durmadan dön dolaş aynı şarkıyı bir gece boyunca söylediyse. O sahnede Ateş’in bacağının ağrısına vurgu yapılıp yapılmayacağına dikkat ettim. Sonuçta saatlerdir ilacını almamıştı Ateş, bacağının ağrıdığına işaret aradım, bacağını tutma, yüzünü acıyla buruşturma gibi. Sadece agresif bir Ateş gördüm o sahnede. Bu durumda ağrının etkisi mi vardı yoksa Mahir’e hazırlıksız yakalanmanın etkisi mi tam olamadım ama ikincisi daha baskın gibi geldi bana. Acı çektiğine dair çok belirgin bir işaret göremedim ama çıkar çıkmaz ilk işi ilacını almak oldu. Bu durum ilaca olan bağımlılığını açık seçik ortaya koyuyor. Mahir bir tek ilaç bağımlılığı konusunda haklı. Ama uyuşturucu hap satma imalarıyla çok ileri gitti. O da biliyor böyle olmadığını ama Ateş’i gıcık etmeyi seviyor işte, onun üzerinde psikolojik baskı uygulamayı, onu köşeye sıkıştırmayı. Ateş de bayağı yardımcı oldu kendisine, evinde bir torba ilaç stok etmek ne demek! Böyle verirsin işte adama kozu. Yine de Ateş Mahir karşısında dik duruşunu bozmadı onun laflarının altında da kalmadı gerek hastane gerekse evdeki sahnede.
Her ikisinde de Mahir’in kullandığı nikotin sakızlarına vurgu yaptı. Sonunda o sakızlar nedeniyle Ateş’in tedavisine muhtaç kalacak gibi hissediyorum.
Ateş ilaca bağımlı evet ama hayatını devam ettirmesi, normal bir şekilde isini yürüyebilmesi de bu sayede gerçekleşiyor. Ateş avukata, ekip ve Orhan Mahir’e aynı şeyi söyledi durdu bu bölüm.
İpek’in Ateş’e avukat ayarlaması, görüşmeyi ihmal etmesin diye adamı hastaneye davet etmesi, Ateş İpek çakal muhabbeti güzeldi. Hele mimikleri çok çok güzeldi.
Mahir sahnelerini, Vahap sahnelerine çok benzettim. Aynı sahneleri tekrar izliyormuş hissine kapıldım. Ateş’e ve ilacına kafayı takması, ekibi sıkıştırması, Orhan’ı alttan alta tehdit etmesi… Bu durumdan en çok zarar görecek olan Orhan gibi duruyor şimdilik. Hem Ateş’in en yakın arkadaşı olması, hem de reçeteleri yazdığını söylemesi onu hedef haline getirdi.
Orhan, İpek, Zeynep, Mehmet Ali ve Muzo’yu Mahir karşısındaki dik duruşları sebebiyle takdir ettim. Polisten çekinseler de laflarını sakınmadılar. Emre’nin ne yapmaya çalıştığını anlayamadım ama. Aslına bakılırsa dürüst davrandı, Ateş’in ağrı durumuna göre günde 10 taneye kadar hap içebildiğini, kendisinden reçete yazmasını istediğini, isteğini yerine getirdiğini söyledi ama sanki Vahap meselesinde olduğu gibi kendini kurtarmak için gerekirse Mahir’den taraf olabilecek hissine de kapılmadım değil. Halbuki Mehmet Ali, Orhan’ın sekterinden duyduklarını ekibe söylediğinde, Ateş’in Orhan’ın reçetesini izinsiz doldurup kendine ilaç yazdığını söylediğinde, Emre buna karşı çıkmış “Asla böyle bir şey yapmaz” diyerek Ateş’i savunmuştu. Sonradan içine kurt düştü belki de. O yüzden reçete meselesi ortaya çıkar da yalan söylerse başı yanar diye düşünmüş olabilir. Yine de Zeynep’in ağız birliği yapalım önerisine pek uymaması hoşuma gitmedi.
İlginç bir vakamız vardı bu hafta. Hastanedeki özel bakım odasında on senedir bitkisel hayatta olan bir babanın 22 yaşındaki oğlu Cenk. Çocuk hastane girişinde önüne gelene çarparak Ateş’in dikkatini çekti. Sonra odada onun üzerinde küçük bir test uygulayarak epilepsi krizi geçirmesine neden oldu. Bu şekilde Cenk hastaneye yatırıldı. Çocuğun tıbbi geçmişiyle ilgili yeteri kadar bilgi yoktu. Bilgi almak için ulaşılabilecek akrabalar da. Anne ölüp baba uyuyunca akrabalar tek tek uzaklaşmış ve çocuk aile dostları tarafından büyütülmüş. Karaciğer ve böbrek yetmezliği baş gösterince, Ateş son çare olarak çocukla ilgili bilgileri en yakınından almaya karar verdi: Babasından.
Ateş tüm ekip ve İpek’in itirazlarına rağmen hazırladığı ilaç karışımını adama enjekte etti. Ateş’in bu hamlesi adamın hayatını tehlikeye sorabileceği gibi ona birkaç saat belki iki günlük bir hayata dönüş bileti de olabilecekti. İkincisi oldu. Adam uyanıp da acıttığını söyleyince ekip ve İpek ne kadar şaşkınsa Ateş de o kadar gururluydu.
Baba Evren Bey’in uyanmasıyla tuhaf bir yolculuk sürecine girildi dizimizde. 10 yıldır uyuyan adama araba kullandırmak mesela büyük cesaret isteyen hareketti. Orhan’ın yerinde olsam arabayı vermek yerine kendim kullanma şartı koşardım ama o gitti arka koltuğa oturdu. Belki de adamı konuşturmak için çıkılan yolda güvensizliğini belli edip adamı kızdırmamak için durumu kabullenmiştir. Yalnız adamın kulaklıkları “Kabloları kopmuş işe yaramaz bunlar.” deyip atması, Ateş’in “Tünelden mi gidelim köprüden mi?” sözüne verdiği “Tünel mi?” cevabı ve telefonda navigasyon olmasına şaşırması çok yerinde tepkilerdi.
Yolculuk sırasında Müslüm Gürses’in sesinden tutamıyorum zamanı çalarken, Timuçin Esen’in genç Müslüm’ü canlandırdığı “Müslüm” filmine selam çakılmıştı sanki. Bölümün yarısı sanki İstanbul’dan Şile’ye doğru başlayan yolculukla geçti gibi geldi bana. “Bu yolun sonu nereye varacak, hikaye nereye bağlanacak, Cenk’in tedavisine bu yolculuğun ne faydası olacak?” dedim durdum izlerken. Bir de finalin nasıl olacağını bilmediğimden o an için, Orhan ve Ateş’in Mahir’den, sahte reçetelerden açık açık bahsetmelerini tedbirsizlik olarak gördüm. Adam nasıl olsa tekrar bitkisel hayata girecek diye onlar eteklerindeki taşları dökerken rahat rahat ben huzursuz oldum. Ne de olsa yerin kulağı vardır demişler değil mi ama? Meğerse bu konuşulanlar, Evren Bey’in şahit oldukları üçü arasında kalacakmış ciddi ciddi.
Evren Bey’in en son 12 yaşında gördüğü oğlunun hastanede yattığını ve durumunun ağır olduğunu öğrenmesi üzerine onun yanına gitmek yerine Tevfik Ustanın turna balığından yiyeceğim diye tutturması normal değildi. Orhan bu durumu beyinde duman zehirlenmesinden kaynaklı bir hasar kalmış olabileceğine yorarken, Ateş daha basit düşünüp babanın oğlunu sevmediğini iddia etti. Bense izlerken babanın oğlunu sormamasını, annenin ölümüne kendisinin bitkisel hayata girmesine neden olan yangından oğlunu sorumlu tutmasına bağladım. İlk aklıma gelen bu oldu.
Uzun yolculuk süresince Ateş ve Evren soru cevap oyunu oynadılar. Evren’in talebiydi bu. Cevabını aldığı her soruya karşılık, Ateş de ona soru soracaktı. Adam derdinin Ateş’in canını sıkmak olduğunu da açık açık söyledi baştan. Kendince haklıydı çünkü Ateş menfaati için adamdan kendine gelmesinin geçici olduğunu saklamıştı ve İpek bundan bahsetmese Ateş konuyu hiç açmayacaktı. Soru cevap oyununda Ateş’le Selin’in nasıl tanıştığını, Ateş’in doktor olmaya karar verme hikayesini öğrendik. Orhan’ın tavrından anladığım kadarıyla o da Ateş’in anlattıklarını İlk kez duydu. Şimdi bile o hademe doktordan bahsederken ona duyduğu hayranlık yüzüne ve sesine yansımıştı. Ait olduğu sosyal sınıfın sınırlarına bağlı kalmayıp, belirlediği amaca ulaşan ve nihayetinde onu aşağılayan insanların, o doktora muhtaç kalması Ateş’i o çocuk yaşında çok etkilemiş belli. Belki de Ateş’in kişilik gelişiminde ailesinden daha çok rol model olmuştur o hademe doktor. Tek bir olayın onu kalıplara sokulmaktan nefret eden, aykırı bir doktor haline getirmiş olması muhtemel.
Tevfik Usta’nın yerinde sadece balık yenmedi, Evren Bey’in iç dünyasına da girildi. Tahmin ettiğim gibi yangın, Cenk şömine mısır patlatırken bir parça közün halıya sıçramasıyla çıkmış. Ama Ateş’in söylediğinin ve benim düşündüğümün aksine, adam oğlunu değil kendini suçluyormuş, ona verdiği sözü tutup annesini kurtaramadığı için. O yüzden de oğlunun karşısına çıkmaya cesareti yokmuş meğerse. Ateş yangının nasıl çıktığıyla ilgili ayrıntıları öğrenirken adamdan çocuğun rahatsızlığının gece körlüğü olduğunu ve anne tarafından kalıtsal olarak geldiğini ortaya çıkardı. Evren Bey’in tahminin aksine karısının sülalesinin sıkıntısı alkolizm değil bu hastalıktı. Yangın ve akrabaların ölümlerinin gece olması, hareketli cisimleri görememeleri Ateş’in fikrini destekliyordu. Ateş Mehmet Ali’yi arayıp durumu izah ettiğinde aldığı cevap hikayeyi bambaşka bir noktada sonlandıracak adımı attırdı bizimkilere. Çocuğa kalp nakli gerekiyordu ve alkol bağımlılığından dolayı nakil listesine alınamıyordu. Ateş vakayı çözmüştü ama çocuk ölecekti. Bu noktadan sonra olacakları tahmin ettim eyvah dedim. Adam oğlu hayatta kalsın diye ölecek Kalbi oğluna takılacaktı bu belliydi ama oluş şekli şaşırtıcı ve üzücüydü. Oğlunun öleceğini öğrenen baba oğluna kalbini vermek istedi. Orhan bunun doğru olmadığını, kalbinin kendisine gerektiğini, bir kere uyandıysa belki bir gün tamamen kendine gelebileceğini, oğlunun hastalığının kesin bir tedavisi olmadığını, kalbini verse de oğlunun ölebileceğini söylerken, Ateş adamın verdiği kararın doğru olduğunu ima ediyordu davranışlarıyla. Ateş İpek’i arayıp durumu anlattığında buna karşı çıktı haliyle. Adam hayattaydı ve oğluna kalp vermek için ölmeyi talep ediyordu. Bu tıbben etik değildi. Ateş duruma adam bitkisel hayatta, makineye bağlı yaşamaktansa oğluna faydası dokunsun istiyor mantığı bakıyordu. Bir hayat biterken genç bir hayat kurtulacaktı.
Ateş o noktada Orhan’dan dışarı çıkıp hava almasını istedi. Orada yaşanacaklara şahit olmasını istemiyordu, onu korumak istiyordu. Arkadaşlığını kaybetmek istemiyordu.
“Belki de dostluğunu kaybedinceye kadar sınırları zorlamak, seni sınamak istemiyorumdur.”
Orhan başta kabul etmese de dışarı çıktı çıkmasına ama boş da durmadı. İki kadının yanına yanaşıp onlarla tanışmaya çalışıp adını söylemesi, arkadaşıyla birlikte geldiğini söyleyip Ateş Hekimoğlu adını vermesi, ileriye doğru Ateş diye süslenmesi ve ardından Tevfik Usta’dan işaret gelmesine önce anlam veremedim ama sonraki sahnede tüm bunları Ateş’i korumak için yaptığı anlaşıldı. Evren Bey’in kendini astığı anda Ateş’in onun yanında olmadığına şahitlik edecek insanlar vardı artık.
“Ne yapacağım ben seninle doktor. Bir kere de ben seni düşüneyim dedim, onda da altta kalmadın.”
Ateş İpek’e Evren Bey’in kendini astığını, ameliyathanenin hazırlanmasını, kalbini oğluna vereceğini söyledi telefonda. Bir baba duyduğu vicdan azabından oğluna can vererek kurtulmayı seçmişti. Nakil gerçekleştiği sırada İpek Ateş’in odasında bekliyordu. Adamın yanında ağrı kesici bulunduğunu, adamın başının ağrımasının büyük şans olduğunu, aksi halde kalbinin büyük zarar görebileceğini söyledi.
Nakil olayına çocuk açısından bakıldığında bu çok acı bir durumdu. Ona tercih hakkı verseler kendini öldüren babasının kalbiyle yaşamak yerine ölmeyi tercih ederdi belki. En azından babasının kendini kurtarmak için öldüğünü söylemektense ölüm nedeniyle ilgili yalan söylemesini istedim o an. Ama Ateş gözünü açar açmaz babasını soran çocuğa tüm gerçekleri anlatmayı tercih etti. Bu biraz acımasızlık gibi geldi bana doğrusu. Cenk babasının ona bir şey söyleyip söylemediğini sorduğunda Ateş ona kendi babasından duymayı dilediği sözle karşılık verdi.
“Sen haklıydın. Doğru olanı yaptın.”
Çocuk bu sözlere anlam veremedi haliyle, Ateş de babasının böyle dediğini söyleyip gitti.
Orhan ve Ateş’in bölüm boyunca çocuk gibi atışmaları komikti ama yan yana olmaktan ve birbirleri için endişelenmekten ve birbirlerini korumaktan vazgeçememeleri de bir o kadar güzeldi. Yine de hangisi daha dost diye sorsalar kesinlikle Orhan derim. Ateş’in daha bencil bir yapısı var. Önce kendini sonra başkalarını düşünme potansiyeli var. Yaptığı hataların çevresindekileri etkileme ihtimalini düşünmüyor. Kendi doğruları tek ve en doğru, kendi çıkarları hep en ön planda. Son ana kadar direniyor inandıklarından taviz vermemek için. O ya da sevdikleri çaresiz kaldığı anda ise onları koruyacak hamle geliyor Ateş’ten. Bakalım Orhan için o adımı ne zaman atacak Mahir mevzusunda. Sonuçta günün sonunda Orhan Ateş yüzünden parasız kaldı. Soruşturma nedeniyle bankadaki parası bloke oldu.
Fragmanlara göre hastanede ipler geriliyor, gerilim artıyor. Mahir ekibi, Orhan’ı etkisi altına almaya başlıyor gibi. Yine bir çocuk vakamız var. Bu sefer ağabey kardeş hikayesi izleyecek gibi duruyoruz. Mehmet Ali’nin ağabeyiyle ilgili bir şeyler öğrenir acaba bu vaka aracılığıyla…
Son olarak yine senarist değişikliği gerçekleşiyor dizimizde. Reytingler toparlamaya başlamışken inşallah bu değişiklik olumsuz bir etki yapmaz. İnşallah ilginç vakaları, poliklinik hastaları ve doktorlarımızın hikayelerine bol bol yer verilir. Dolu dolu, akıcı bölümler izleriz. Çiftlerle ilgili gelişmeler yaşanır. Komedi, drama ve heyecan dozu çok iyi ayarlandığı sürprizli bölümler yazılır.
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle…
Hekimoğlu dizi yorumlara göz atmak isterseniz tıklayınız
Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…
Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…