Bu hafta Hekimoğlu yazısı duble. Hem 25 hem de 26. Bölüm yazıları Buke ‘nin kaleminden… Keyifli Okumalar ^^
Yazılara geçmeden son bölümün reytinglerine de göz atalım. Hekimoğlu 26. Bölüm’de Total’de 2. 89 reyting ile 21. olurken, AB’de 4.14 reytingle 7. ve ABC1’de 3.14 reytingle 15. oldu.
Eller Günahkar, Diller Günahkar… Masum Değiliz Hiç Birimiz
Hekimoğlu, verdiği bir haftalık sağlık arasının ardından Kaldığımız Yerden etiketiyle ekranlara geldi bu hafta. 25.bölümün, uzun zamandır en çok güldüğüm bölüm olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Gerek Ateş – Mehmet Ali çekişmesi gerek poliklinik vakası gerekse Ateş’in hastalarla kurduğu iletişim ayrı ayrı çok iyiydi. Dram dozu da yerindeydi. Dram unsuru ana vakamız olan babanın kızıyla, kız ile görüşmeyi reddettiği annesi, acil hastası ve eşi vasıtası ile işlenmişti. Eski bölümlerin tadını, temposunu ve akıcılığını yeniden hissettirdi bu bölüm bana. Ama hak ettiği reytingleri alamadığını görmek üzdü. Bunda hem aranın etkisi hem fragmanın verilmiş olmasının izleyicide bölümün çekildiği halde yayınlanmadığı algısı oluşması neden oldu diye düşünüyorum. Yine de sağlık olmadan hiçbir işin yürümeyeceğinin unutulmaması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. Hep söylediğimiz gibi “Önce Sağlık” demeye devam edeceğiz.
Geçen haftayı kurul sonucu verilen karar ile Ateş’i denetleyecek doktor olarak Mehmet Ali’nin seçilmesine ekip, İpek ve Orhan’ın verdiği tepki ile kapatmıştık. Hatta bu durum Ateş’in de hoşuna gitmiş gibiydi. Tanıdık birinin patronu olması yabancı birine kıyasla çok daha iyiydi. Üstelik bu durumun göstermelik olduğu da İpek Mehmet Ali ve Ateş arasında konuşulmuştu belli ki.
Yeni bölümde işler Ateş’in beklediği gibi gitmiyordu ama ondan daha zor durumda olan Mehmet Ali gibiydi. Mehmet Ali’nin hırslı bir karakter olduğu başından belli vurgulanıyor zaten. Getirildiği bu geçici görevde de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağı kesindi zaten. Hem de Ateş’e rağmen. Mehmet Ali Ateş ile baş edebilmek için her şeyi yapacaktı ama Ateş’in de onu yıldırma için eli armut toplamayacaktı. Ateş’in aklına bu yıldırma işini sokan da İpek’in Mehmet Ali’ye kurduğu cümle oldu aslında: “Hatalardan sen sorumlu olursun. Sırtını Hekimoğlu’na yaslayamazsın.”
Ateş, Mehmet Ali’nin imzasını taklit edip konseye çıkmaktan tutun, aylardır yapmadığı evrak işlerini Mehmet Ali’ye yıkmaya, kalp nakli onayı verilmeyen hastasına alternatif kalp bulmaya kadar her yolu denedi Mehmet Ali’yi yıldırmak için. Lafı evirip çevirip hastanın tedavi surecini istediği yönde yaptırması da çabasıydı. Mehmet Ali, Ateş ile baş edemeyeceğini anladı anlamasına ama pes etmeyi de gururuna yedirmedi. Bir ara kısa süreliğine de olsa ciddi ciddi Ateş’in koltuğuna kalıcı olarak oturmayı düşündü.
İpek hastanedeki işlerin, özellikle şimdiye kadar Ateş’e yaptırmaya gücünün yetmediği evrak işlerinin yapılmasından, oluşan düzenden oldukça mutluydu. Orhan onu Ateş ve Mehmet Ali konusunda uyardı tabi ki. Mehmet Ali’nin başını yakmamasını istedi. İpek Ateş’i kıvrandırmaktan memnundu. Bolum boyunca aralarındaki tatlı sert atışmalar, karşılıklı sahnelerdeki mimikler çok iyiydi. İpek’in gizli gizli Ateş’i süzmesi, ardından gülümsemesi gözümüzden kaçmadı.
Mehmet Ali’nin şefliğe getirilmesine Zeynep bayağı bozuldu. Kendisine bu görevin teklif edilmemesini kadınların birbirini çekememezliği olarak algıladı. Kendisinin de bu işi gayet başarılı bir şekilde yapabileceğine inancı tamdı.
Dizinin ana temasında bu hafta aldatma vardı. Bir yanda aldatanlar, bir yanda aldatılanlar. Aldatıldığı halde sevmekten vazgeçmeyenler, aldatmaktan vazgeçmeyenler, bir kereliğine şeytana uyup bunun pişmanlığını yaşayanlar, kendi silahı ile vurulup aldatılmak hissini tadanlar…
Aldatılmayı ne kadın ne adam hiç kimse hak etmez diye düşünürüm hep. Bir taraf eğer duyguları bitmişse ya da başka birine gönlünü kaptırmışsa bir şekilde, önce var olan ilişkisini bitirmeli, sonra yoluna bakmalı bence. Diğer türlüsü eşine saygısızlık olur ki bir kere saygı ve karşılıklı güven kaybedilince o evlilikten, ilişkiden pek bir hayır beklenemez.
Orhan’ın Aslı’nın bir ilişkisi olduğunu öğrenip de tası tarağı toplayıp Ateş’e gelmesi güldürdü. Orhan’ın durumunu “Etme kulum eden bulur” olarak özetleyebiliriz sanırım. Hoş bir şey değil kesinlikle o konuda fikrim değişmez ama Orhan’ın aldatma geçmişi düşünülürse, aklının başına gelmesi için yaşattığını yaşaması gerekiyor belki diye aklımdan geçmiyor değil.
Ateş’in bölüm boyunca aldatmayla ilgili tespitleri, bu tespitler ile Orhan’ı köşeye sıkıştırma çabası keyifli sahneler izlememize vesile oldu.
Selin ve Ateş arasında yaşananlar en çok Orhan’ı rahatsız ediyor bölümlerdir. Bu bölümde de Ateş’ten Selin ile olan duruma son vermesini aksi halde çok kişinin üzüleceğini söyleyen de oydu. Bu durum Selin’in gidişinin ardından söyledikleri ile çelişti ama. Yine de günün sonunda Orhan haklı çıkıyordu neredeyse. Selin kocası Metin’i bırakıp Ateş için İstanbul’da kalma kararı almıştı. Ve Orhan onu İzmir yolculuğu öncesinde bu konuda uyarmıştı. Selin “Metin’i yarı yolda bırakmam” dediğinde “Ama Ateş’i bırakmıştın” cevabını almıştı Orhan’dan.
Selin ve Ateş’in çatıdaki konuşması güzeldi. Kötü bir şekilde ayrılmış olsalar da birbirlerini en iyi anlayacak olan onlar hala. Selin’in Metin ile yaşadıklarını Ateş ile paylaşması da bunun göstergesi. Ateş çoğu zaman gıcık etmeyi seçse de Selin’i, istediği zaman yüzünü güldürebileceğini de gösterdi o sahnede.
Ateş’in Selin’i kendinden uzaklaşmasına sebep olan yalnızca Orhan’ın sözleri değildi elbette. Asıl etkenin Metin ile aralarında geçen konuşma olduğunu düşünüyorum. Ateş, Metin’in her şeye rağmen Selin’den vazgeçmeyişinden etkilendi bence. Kendi başaramadı ve kaybetti kadını ama Metin kaybetmemek için Ateş ile yüzleşmeyi göze aldı. Ateş mutlu olma ihtimalinden mi korkuyor ya da hayatına alacağı kişiyi mutsuz etme ve yine terk edilme ihtimalinden mi? Bu sorunun cevabını zaman gösterecek sanırım. Belki de mutlu olmayı hak etmediği fikri o kadar yer etmiş ki içine başka bir ihtimalin olabileceğine inancı yok. Ama şu da bir gerçek ki Ateş zor bir insan. Birlikte bir hayat kurmak ve bir ömür geçirmek isteyen kişinin iki kere düşünmesi gerek sanki.
Ateş gibi bir doktorum olmasını ister miydim sorusuna evet diyebilir miyim bilmiyorum. Dizide izlemesi keyifli olsa da gerçek hayatta tercih edebileceğim bir doktor tiplemesi olarak durmuyorum. Sivri dili, dobralığı, ukalalığı ve bilmişliği herkesin kaldırabilecek bir şey değil.
Ana vakamız göz rahatsızlığı şikayeti ile gelen bir babaydı bu hafta. Yanındaki en büyük destekçisi ve refakatçisi ise kızıydı. Anne babayı aldatmış, bunun üzerine boşanmışlar. Kız annesini görmeyi reddediyor. Babanın rahatsızlığı, görülen belirtiler ve yapılan tetkikleri, Mehmet Ali’nin itirazlarına rağmen, Ateş’in yönlendirmesiyle cinsel yolla bulaşan hastalık arayışına itti ekibi. Adam tabi ki bir ilişki yaşadığını inkar etti. Hatta eşinden ayrıldığından beri son bir yıldır bir ilişkisi olmadığına inandırdı düşündü. Ateş ise tespitinde haklı olduğuna emindi ve adamın yalan söylediğini ispatlamak için odasına gitti. Ateş artık patron olmadığı için hasta ile ilgilenme zorunluluğu vardı.
Hasta başta inkar etse de Ateş sayesinde eski karısı ile yeniden birlikte olduklarını, ona hala aşık olduğunu ama kızının bundan haberi olmadığını itiraf etti. Ateş adamın kızını takdir etti ne de olsa aşk konusundaki düşünceleri birbirine çok yakındı. Hastalığı tedavi etmeye başlayacakken, hastanın gösterdiği yeni belirtiler yanlış iz üzerinde olduklarını anlamalarına sebep oldu. Adamın kalp nakline ihtiyacı olduğu anlaşıldığında, Ateş Mehmet Ali’nin imzasını taklit ederek, hastasının nakil listesine aldırmak için konsey karşısına çıktı. Adam 65 yaşından büyük olduğu için konserden kalp için onay çıkmayınca Ateş kendi yöntemiyle ve Zeynep’in yardımı ile hastası için kalp arayışına girdi.
Beyin ölümü gerçekleşen bir kadının kalbini hastasına nakletmek isteyince ama bunu Ateş’çe ifade edince kadının kocasının şiddetine maruz kaldı Ateş. Neyse ki yanında onu korumaya çalışan İpek vardı.
fenayım ?#hekimoğlu • #atpek pic.twitter.com/YtbCdQqC5X
— ?????? (@drcormier_) November 18, 2020
Hastanın kocası Arif rolünde Çukur’un Şenol’unu izlemek pek keyifliydi. Özlemişim… Adamı karısının kalbini vermeye ikna eden Ateş’ten ziyade vakamızın kızının ona kalp için teşekkür etmesi oldu. Ateş yediği yumruğa rağmen amacına ulaştı. Ancak kadında hepatit C bulguları olduğu için Mehmet Ali bu nakle karşı çıktı. Ateş de nakilden önce kadındaki enfeksiyonu tedavi etme kararı aldı. En sonunda nakil gerçekleşti ve adam hayata döndü. Baba bu hastalığı sayesinde eski karısı ve kızını bir araya getirmiş de oldu.
25.bölümün poliklinik hastası, eşi hamile bir genç adamdı. Rahatsızlığı esinin yaşadığı tüm hamilelik surecini kendisinin de yaşamasaydı. Eşinin vücudundaki değişimler eşinin bedeninde de gerçekleşiyordu. Doğum surecinde adamın da karısı gibi doğum sancısı çekmesi de buna dahildi.
Çok tatlı bir an hshshshbs #Hekimoğlu pic.twitter.com/ykQnogjLHz
— Violett (@purpuravale) November 18, 2020
İpek Ateş’in hastalarıyla yakinen ilgilenmesinden etkilenmişti. Mehmet Ali’nin ise Ateş’in yaptığı usulsüzlüklere göz yummasının izahatını İpek’e yapma şekli yerindeydi. “Adam her şeye rağmen hayat kurtarmaya çalışıyor.”
Mehmet Ali şeflik meselesinin gerçek olmadığını anladığında bir nevi rahatlamıştı. Bu işe aklı yatar gibi olsa da Ateş’i karşısına almak için biraz daha pişmesi gerekiyor. İpek de ona bir gün çok iyi bir şef olacağını söyledi zaten. Bence bunun için uğraşacaktır.
Selin Ateş’e geldiği anda Ateş’in onu reddetmesi karşısında eşyalarını toplayıp hastaneden ayrıldı. Belçim Bilgin’e emekleri için teşekkür ediyorum. Selin’in gidişinin ardından İpek Ateş ilişkisinde ilerleme izlemeyi umuyorum. Sanırım benim gibi pek çok izleyici de bu beklenti ile ekran karşısına geçecektir.
Nasıl da mutlular gidiyor Ateş kurtuldu diye hahahqbsh işte gerçek dost işte gerçek bi aşık #Hekimoğlu #AtPek pic.twitter.com/Dv9Fj9VWM0
— yapma be ⚕ ? (@sodafistik) November 18, 2020
Zamana Karşı Ölüm Kalım Savaşı
Hekimoğlu 26.bölüm 25’in aksine gerilimin ağırlıklı olduğu bir bölüm oldu. Komedi unsuru da yok değildi ama azdı. Dram dozu ortalama ve bazen ortalamanın üzerindeydi. Bölüm boyunca tek bir vakamız vardı. 12 yıl önce vefat etmiş bir hastanın hastalığından yola çıkarak vakamız olan 6 yaşındaki Can’ın hastalığının teşhis, tanı ve tedavi sürecinde ekibi zorlu bir mücadele bekliyordu.
Hastane ekibi SMA hastaları için bağış toplanacak geceye katılmışken getirildi hastaneye Can. Ailesinin gönderdiği müze gezisinde rahatsızlandı. Kanlı idrar kaçırma ardından bayılmıştı.
Çocuk İpek’in hastasıydı ve gelişi ona haber verildiğinde Ateş ve Orhan ile poker masasındaydı. Belirtileri öğrenen İpek yapılması gerekenleri Aysel Hemşireye anlattı. O sırada Ateş belirtilere dikkat kesilmişti. Beyin tomografisi çekilip çekilmediğini sordu. İpek bunun gerekli olmadığını savundu. Biraz sonra Ateş onları masada bırakarak gizlice hastaneye döndü. Dönerken peşinden “Olay Yeri İnceleme”yi de sürükledi tabi ki. Oysa ki Emre kız peşindeydi o sıralarda. Mehmet Ali ve Zeynep de katılımcıların kişilik analizlerini yapıp eğleniyorlardı ta ki Zeynep Mehmet Ali’nin imzalattığı makalesinin konusunu öğrenene kadar. Mehmet Ali Zeynep’in makale konusuyla aynı olan bir makale yazmıştı ve bu Zeynep’in hiç hoşuna gitmedi. O andan itibaren ikili arasındaki ipler gerildi ve bu gerginlik bölüm boyunca sürdü. Zeynep her fırsatta bunu dile getirdi. Mehmet Ali’yi hırsızlıkla suçladı. Ekip ruhunu bilmemekle suçladı. Zeynep kendince haklıydı. En azından Mehmet Ali’nin kendisine bu konuda haber vermiş olması gerekirdi. Emre de bunu dile getirdi zaten.
“Makaleye Zeynep’in adını da ekleyebilirdin.”
Mehmet Ali ise konunun Zeynep’in tekelinde olmadığını, insanların aynı konuda makale yapabileceklerini, bunun hırsızlık olmadığını savundu. Zeynep en sonunda bu konuda İpek ile konuşmak istediğinde azarı yiyince Mehmet Ali’ye karşı yumuşadı, onunla konuştu ve birbirlerinden özür dileyebileceklerini, ekip ve arkadaş olduklarını, aralarının bozulmasını istemediğini söyledi ama bu kez karşısında daha da katı bir adam buldu. Mehmet Ali’nin tavrı beklediğimden sertti. Şaşırdım açıkçası. Bu hırslı kişiliğinden mi kaynaklanıyordu yoksa Zeynep’in bölüm boyunca ki tavrına karşı bir tepki miydi emin olamadım. Hırslı ve yükselmek isteyen biri olmasının etkisinin yüksek olduğunu düşünüyorum bu tavrında.
Ateş ve ekip hastaneye döndükten kısa süre sonra Ateş’in çocukla ve hastalık belirtileri ile neden bu kadar ilgilendiği ortaya çıktı. Çocuğun gösterdiği belirtiler Ateş’in 12 yıl önceki hastası Seher Gümüş ile aynıydı. Seher Gümüş 72 yaşında getirildiği hastanede bir gün içinde ölmüş. Ateş Erdheim-Chester teşhisi koymuş olsa da kadının testleri negatif çıktığı için ispatlayamamış. Daha sonraki yıllarda da aynı ya da benzer belirti ile gelen hastalarda hep bu rahatsızlığı kanıtlamaya çalışmış. Hiçbirinde başarılı olamamış. Ama bu sefer kararlıydı Ateş. Rahat çalışabilmek için de İpek’i hastaneden uzak tutmakla başladı işe. Bunun için de Orhan’dan onu poker masasından kaldırmamasını istedi. Ateş Orhan’ı ilk aradığında hasta ile ilgili bir şeyler danışarak sanmıştım. Meğer telefonda poker desteği verecekmiş. Daha doğrusu İpek oynamaya devam etsin diye Orhan’a kaybettirmekmiş derdi.
Ekip arasında en çok tartışma konusu olan olay İpek’e hastasının durumunu bildirip bildirmemek oldu. Bu konuda Zeynep’e katılıyorum. İpek çocuğun durumu hakkında bilgilendirilmeliydi. Emre ve Mehmet Ali’den beklediği desteği göremediği için haber veremedi Zeynep ama hep bunun huzursuzluğunu yaşadı.
Can’ın anne ve babası da İpek’in hastaneye gelmemesi ve çocukları ile ilgilenmediği için huzursuzdular. Gece boyunca yapılan testler onları endişelendirdi. Zaten iki yıl önce kızlarını kaybetmişlerdi. Anne hala bu durumu kabullenememişti. Kızının öldüğünü bile söyleyemiyordu. Oğluna karşı aşırı korumacıydı o yüzden. Çocuğa pek çok şey yasaktı. Can ablasının deniz kızı olduğuna inanıyordu. Herkese aynı soruyu soruyordu.
“Balıklar suyun altında boğulur mu?”
Ablası denizde yaşıyordu belki de bilinçaltında. Ablası gibi ölmekten korkuyordu. Annesinin üzülmesinden korkuyordu.
Babası ile Can arasındaki iletişim çok hoşuma gitti. Özellikle de çocuğun beyin tomografisi çekilirken, heyecanlanıp paniğe kapıldığında, babası onu sakinleştirmek için oynadıkları oyunu hatırlattı. Hayali fotoğraf çekme oyunu. Gözler kapatılıyor ve bir hayal kuruluyor. Sonra hayalinde gördüğü resmin fotoğrafı çekiliyor. Bu oyun Can’ın sakinleşmesini sağladı.
Ateş Erdheim-Chester tanısı koymak için yaptığı testler negatif çıktıkça diğer olası seçenekler üzerinde yoğunlaşması çalıştı. Ekip ile yaptıkları beyin fırtınaları sonucunda yedi tane olası tanı koydular. Çocuğun lösemi olma ihtimali ortaya çıktığında Ateş Orhan’ı tekrar aradı. Yine oyunu yönlendirdi ve sonunda Orhan kazandığında ona iyi bir onkoloji uzmanı bulmazsa altı yaşında bir çocuğun öleceğini söylediğinde Orhan oyunu bırakıp hastanenin yolunu tuttu.
Ekip Ateş’in Seher Gümüş takıntısından rahatsız oldular en başından beri. Çocuğa teşhis koymak için ölmüş bir kadının hastalık belirtilerini kullanmak onlara doğru gelmedi ama bazen bir şey oldu ve haklı olabileceğine kanaat getirdiler. Sonra başka bir şey oldu ve bu takıntı nedeniyle çocuğun ölümüne yol açacak diye tepki verdiler. Orhan gelip çocuğun bulguların incelediğimde lösemi belirtisi olmadığını söyledi. Olası hastalıklar sıraladığında, Zeynep bu hastalığın yaşlı hastada görülmediğini söyleyince Orhan konunun üstüne gitti ve bahsi geçen hastanın Seher Gümüş olduğunu anladı. O da Ateş’in takıntısından memnun değildi.
Ateş Can’a biyopsi yaparken çocuğun kalbi sekiz dakikadan fazla bir süre durunca aile öfkelendi haliyle ve olay nihayet İpek’in kulağına gitti. Hastaneye ulaştığında da herkes onun öfkesinden nasibini aldı. Ateş’i vakadan uzak durması konusunda uyardı. Ama o durmadı. Çocuktan alınan parça ile olası üç hastalığın teşhisi için test yapılmasına karar verildi. İlk iki testte sonuç negatif çıktı.
Ateş ve Orhan konuşması Ateş’i yine Erdheim – Chester hastalığına yönlendirdi. Son testin bu hastalık için yapılmasını istediğinde tüm ekip buna karşı çıktı ama sonunda Ateş’in dediği oldu ve test yapıldı. Test sonucunda CD68 pozitif çıktı ve çocuğun hastalığı bulunmuş oldu. Ateş haklı çıkmıştı ve hastalığın tedavisine başlandı. Böylece hem çocuk kurtuldu hem de Ateş’in 12 sene önceki vakada haklı olduğu ispat edilmiş oldu. Böylece Seher Gümüş dosyasını kapattı Ateş.
Bölüm boyunca karısının kim ile birlikte olduğunu bulmak için resmen sanal dedektif oldu ama sonunda aradığı adamın kimliğine ulaştı. Bulduğu anda yüzündeki ifade ve Ateş ile birbirlerine bakışı çok manidardı. O adam Ateş olabilir mi diye geçti aklımdan bir anlığına da olsa. Ama sonra yok dedim. Ateş Orhan’a böyle bir şey yapmaz. Sadece Aslı ile iş birliği yaptılarsa Orhan’ın aklı başına gelsin diye ancak bir oluru olabilir.
Fragmanlarda bu kez de Emre ile Zeynep arasında bir kapışma yaşanacak gibi görünüyor. Ateş Zeynep’in Emre’yi sevdiğini fark etmiş görünüyor. Emre’nin tepkisi zaten duygularını açıkça ortaya koyuyor. Yeni vakayla ekip ne gibi maceralar yaşayacak merakla beklemekteyim. Ve tabi ki Ateş’in dediğinin tersini kim yapacak ya da ekipten biri donör olacak adama nakilden sonra terkedileceğini söyleyecek mi? Aslı’nın birlikte olduğu adam kim?
Yeni bölümde yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…
Yazıya tweetleri ile renk veren ?????? – Violett – yapma be ‘e teşekkürler…
Hekimoğlu dizi yorumlara göz atmak isterseniz tıklayınız
Hekimoğlu 27. Bölüm Fragmanlar