KADERİMİN OYUNU – Bana Gerçekleri Anlat

Kaderimin Oyunu 16. Bölümde Total’de 3,39 reyting ile 9. , AB’de 2,91 reyting ile 7. ve ABC’de 2,66 reyting ile 11. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…

 

Geçen bölüm kafalarımıza takılan iki soru kancasıyla sonlanmıştı: Zuhal veya Helin, Mahir’in sırrını Cemal’le paylaşacaklar mı ve Emine anne Uğur’dan duydukları sonrasında ne yapacak? Bu bağlamda sorularımızın cevabını alacağımız bu bölüme hızlı bir giriş yaptık.

 

 

Mahir’in kendisine emanet etmiş olduğu sırrı taşıyamayarak güven zedeleyici bir imaj çizen Zuhal’in amiyane tabirle Cemal’e de öteceği endişesini taşırken “Mahir odama geldi. Asiye’yle kavga etmiş, dertleşmek istedi, dertleştik, konuştuk” şeklindeki savunmasıyla kendi adıma rahat bir nefes aldım. Cemal’in bahçede onları öpüşürken gördüğünü itiraf ederek Zuhal’in üzerine gitmeye devam etmek gibi kendisinden beklenilebilecek bir girişimde bulunması ise Zuhal’in gerçekleştirdikleri bu eylemin saçma olduğu ve ikisinin de bundan pişmanlık duyduklarını hissettiren cevabıyla sonuçsuz kaldı. Zuhal, zeki olduğu kadar cesur ve sözünü sakınmayan bir kadın. Cemal’in de bu düşüncelerle onunla laf dalaşına girmemek, atışmamak adına sunduğu gerekçelere çok inanmasa da “İkinizin arasındaki bir mesele diye bir şey demiyorum” diyerek konuyu kapattığını düşünüyorum. Cemal’in yanlarından ayrılmasıyla yeniden yüzleşen iki arkadaştan öncelikle Zuhal’e Helin’e yaptığı ne Mahir’e ne de Cemal’e hiçbir şey söylememesi konusundaki uyarısıyla bu sırrı taşıyacağı hissiyatı vermesiyle artı puan verdiğimi söylemek isterim. Helin’in ise “Gözümüzün önünde nikahlandılar” gerekçesiyle Asiye’yle Mahir’in gerçekten evli olmadıklarına inanamamasını doğal karşılıyorum.

 

 

Otelden konağa geçiş yaptığımızda ise şaşkın, endişeli ve telaşlı Emine anneyi görüyoruz. Kimse hakkında kötü düşünmeyen, kötü söz söylemeyen, kimsenin özel hayatı hakkında konuşmayan pamuk nine kategorisine koyabileceğimiz Emine anne kendisinden hiç umulmayacak bir eylemde bulunuyor ve ne aradığını bilmeden Asiye’nin odasını karıştırıyor. İnsanoğlunun kontrol edilemeyen merak duygusu, güvenlik endişesi, annelik içgüdüsü gibi sebeplerden ötürü onun “kişinin özel alanına müdahale etmek” eylemini eleştiremeyiz elbette. Ancak Asiye’nin kimliğini saklaması gerektiği halde oda kapılarının kilitli olmadığı kalabalık konakta çantasını bu kadar kolay bulunabilecek bir yerde tutmasının doğru olup olmadığı tartışmaya açıktır bana göre. Benim odama kimse girmez diye düşünülmemeli zira Demirhan Konağı normal bir konak değil, herkes her şeyi duyabilir, her köşeden biri çıkabilir. Asiye’nin bu ihmalkarlığının kendisine pahalıya patlayacağının sinyalleri Emine annenin ulaştığı kimlik bilgilerini not almasıyla verildi. Saniyeler sonra odaya gelen Asiye’ye yakalanmaktan kıl payı kurtularak çarşafları değiştirme bahanesiyle onun meraklı bakışlarını da üzerinden atmasının akabinde Emine anne tüm işlerini bırakarak dakikalar içerisinde eski dostu Neriman’ı ziyarete gidiyor. Bu ziyaretin amacı, elbette ki çay kahve içerek sohbet etmek değil.  Neriman teyzenin komiser olan büyük oğlundan Asiye’yi araştırmasını rica ediyor Emine annemiz. Bir yanımız Cemal gerçeği öğrenmedi diye rahat nefes alırken diğer yanımız ise Asiye ateş altına giriyor diye diken üstünde kalıyor.

 

 

Zuhal: “Bu kadar gerilmesen mi acaba?”

Mahir:” Gerilmiyorum ya”.

Zuhal: “Bence geriliyorsun. Hatta dün gece hataydı demeni korkuyla beklemeye başladım. Evet, cevap vermediğine göre öyle düşünüyorsun demek ki. Niye odama geldin Mahir? Asiye’ye kızdım, ben de hayatıma bakacağım mı dedin? “

Mahir: “Bak Zuhal, sen çok güzel bir kadınsın, gayet akıllısın, eğlencelisin”.

Zuhal: “Ama sen Asiye’ye aşıksın ve benimle gönül eğlendirdin”.

Mahir: “Yapma böyle lütfen”.

Zuhal: “Ne yapayım Mahir? Bir erkek cümleye güzelsin, akıllısın diye başlayınca devamını tahmin edebiliyorum artık. Ne olacak peki? Sen bütün bir ömür platonik bir şekilde Asiye’nin seni sevmesini mi bekleyeceksin? Kusura bakma ama bu çok ezikçe”.

Mahir: “Dediklerinin hepsine katılıyorum. Aşık olmak berbat bir his. Bir insan bile isteye kendine bunu niye yaşatır bilmiyorum. Eziklik olduğu konusunda da haklısın ama Asiye’yle bir şansım bile varsa ben onu beklemek istiyorum”.

 

Zuhal’in Mahir’le yaşadığı yüzleşmedeki konuşmalarını ukalaca bulan tek ben miyim bilmiyorum. Bir kadın olarak onunla empati yapmaya çalışsam da haklı bir yan göremiyorum üzgünüm. Sen başka birine aşık olduğunu bildiğin bir adama kancayı takarsan, hadsizce ona uluorta kur yaparsan ve onu öpersen hayal kırıklığına uğramayı da veya gönül eğlendirilen kadın olmayı da göze almışsın demektir. Bunları bilmesine rağmen Mahir’in kendisiyle gönül eğlendirdiği konusunda sitemde bulunması yeterince yersiz iken aşk gibi yüce bir duyguyla ezikçe diye alay etmesi bana göre kabul edilebilir değil. Mahir’i ise geçen haftaki tutumlarından ötürü ne kadar eleştirdiysem ve barda içki içtiğini gördüğüm andan itibaren nasıl ekran içerisine girip onu sarsmak istediysem Asiye’den vazgeçmeyeceğini haykırdığı bu anda ise aynı şekilde ekran içerisine girip işte eski Mahir geri döndü nidaları eşliğinde bu kez onu sarıp sarmalayarak içime sokmak istedim. Bir yanda her fırsatta onun aşkından vazgeçip kendi hayatına bakması yönünde aklını çelmeye çalışan Fikret, bir yanda ise onun aşkını küçümseyerek peşini bırakmaya niyeti olmadığını gösteren Zuhal varken Mahir ders niteliğindeki bu konuşmasıyla hem geçen haftaki hatalarından ötürü kendisini acımasızca eleştiri yağmuruna tutanları ve aşkına laf edenleri susturuyor hem de gönülleri bir kez daha fethediyor.

.

Emine anneye anlattıklarının pişmanlığıyla muzlu süt içmeyi bile reddedecek kadar morali bozuk olan ve bu nedenle Asiye-Mahir ikilisini meraka sevk eden Uğur’un dayanamayıp ablasına bulunduğu itirafla panik rüzgarları yeniden esmeye başlıyor. Asiye’yle Nergis’in bu olayı nasıl atlatacaklarını düşünmelerine fırsat kalmadan Mahir devreye girerek yine yeni yeniden onların kurtarıcısı oluyor. Canı sıkkın bir ruh haline bürünerek Fikret’le konuşma bahanesiyle müştemilata gelip de onu bulamayınca Emine annenin iki kelimelik “ Ne oldu?” sorusuyla meramını ona anlatarak planı da işlemeye başlamış oluyor. “Uğur son zamanlarda hiç iyi değil. Bir şeyler kuruyor kafasında.  “Bir gün diyor ki ajanlar evin etrafını sardı, diğer gün polisler bizi götürecek… Kurguyla gerçeği karıştırdı iyice.” şeklindeki son derece makul bir yalan uydurarak iyi niyetli, saf Emine anneyi hemencecik bu yalana inandırıyor. Emine anne inandı inanmasına da, hatta Uğur için üzüldü de bile ama Neriman’a artık Asiye’yi araştırmasına gerek kalmadığını haber vermeyi unuttuğu için bu olayın böyle kapanmayacağını tahmin etmek zor değildi. Nitekim Neriman’ın yüz yüze konuşulması gereken konular olduğunu söyleyerek oğluyla birlikte konağa geleceklerini bildirmesiyle yaklaşan tehlikenin ayak seslerini de duymaya başladık. Dakikalar içerisinde konağa teşrif eden anne-oğul saniye farkıyla Mahir’le burun buruna gelmekten kurtularak soluğu Emine annenin yanında alıyorlar. Burada eğer Mahir’le karşılaşmış olsalardı durum değişir miydi sorusuyla ayrı bir parantez açmak isterim,  sizce memleketine çok kısa bir süre önce ayak basmış olmasına rağmen Mahir’in Neriman teyzenin oğlunun polis olduğundan haberi olma ihtimali olabilir mi? Annesinden veya Fikret’ten duymuş olabileceği gayet de mümkün. Şayet karşılaşmış olduklarını ve bu teorimizin doğru olduğunu varsayarsak o konuşmanın başlamadan biteceğini tahmin etmek hiç de zor olmazdı. Parantezimizi kapatıp gerçeğe döndüğümüzde ise Emine annenin Asiye’nin cinayet işlediği ve polis tarafından arandığı gerçeğiyle yüzleşerek paramparça olduğuna şahit oluyoruz. Anne-oğula Asiye’nin iş başvurusu yaptığını, görüşme yaptıktan sonra apar topar konaktan ayrıldığını ve bir daha da kendisinden hiç haber almadıklarını söyleyerek gelinini ele vermiyor ve ikiliyi başından savıyor savmasına da bölüm boyunca tedirgin, mesafeli, durağan halleri “Nerede o eski Emine anne?” dedirtiyor.

 

 

Cemal’in Uğur’la Ahmet’e onların isimlerinin yazılı olduğu formalar hediye etmesi çok güzel bir jestti. Cemal’in çocukla çocuklaşan bir tarafının olduğu aşikar. Bıraksanız onlarla beraber saatlerce oyun oynayacakmış, onlarla gülüp eğlenecekmiş gibi… Bunu bir yetimhane çocuğu olarak çocukluğunu doya doya yaşayamamış olmasına, o yıllara özlem duymasına bağlıyorum.  Üçlünün birlikte yaptıkları futbol maçı da keyifli anlara sahne oldu ta ki Mahir gelene kadar… Uğur’un milli maça gitme isteğinin Mahir tarafından işlerinin yoğunluğu nedeniyle veto yemesi sonucu Cemal’in Uğur’un maça onlarla birlikte gelmesi yönündeki önerisinin bu kez de ilkleri babayla oğulun birlikte yapması gibi son derece mantıklı bir gerekçe ile Mahir tarafından reddedilmesiyle başlayan atış atışma kısa sürede yumruk yumruğa kavgaya dönüşüyor. Öncelikle Cemal’in Uğur’la bağ kurma isteğini ve bu yöndeki çabasını anladığımı söylemek isterim. Uğur’a olan sevgisinden şüphem yok, ona gösterdiği yakınlıkla Uğur’un da kalbini kazandığı bariz ancak doğar doğmaz onu terk etmiş ve senelerce arayıp sormamış olmasından bağımsız, karşısında Mahir gibi Uğur’un adeta taparcasına sevdiği ve daha da önemlisi birkaç aylık sürede Cemal’in sekiz yılda yaptıklarından(!) maddi/manevi çok daha fazla güzellikler yapmış olan bir “baba” varken Cemal’in birincil olma gayesinin başarılı olamayacağını kabul etmek gerek. Sevmek, kendinden önce onu düşünmek, korumak, sahiplenmek kan bağından daha aslolan unsurlardır. Kaldı ki Uğur gibi akıllı bir çocuk yarın bir gün Cemal’in gerçek babası olduğunu öğrendiğinde ona sormaz mı “Beni neden terk ettin? Neden hiç arayıp sormadın?” diye. Uğur’un sorgusuz sualsiz “Ah canım babam” diye Cemal’in kollarına koşacağının garantisi var mı? Mahir ise oğlunun “ilk”leri yaşarken yanında olmak istemesinde o kadar haklı ki… Eminim hepimizin o “ilk” anları hala akıllarımızdadır; ilk okul günü, ilk karnemiz, bisiklete ilk binişimiz, ilk mezuniyetimiz… Çocuk için ne kadar değerliyse bu anılar, ebeveynler için de evladının mutluluğuna, sevincine, başarısına şahit olmak o oranda önemlidir. Bu bağlamda Mahir’in haklılığının tartışmaya kapalı olduğu kadar Cemal’in esasen oğlunu koruduğu, ona babasızlığı aratmadığı için Mahir’e müteşekkir olması gerekirken bulduğu her fırsatta onun üzerine gitmesinin haksızca ve acımasızca olduğu da tartışmaya kapalıdır. Cemal’in konuyu yine “ Ben siz gördüm”e getirip Mahir’e ahlak dersi vermeye başlamasının, ki kendisi ahlaktan bahsedecek son kişi olmalıdır, yumruklu kavgaya dönüşmesine ise diyecek söz bulamıyorum. İki koca adam, çocukların olumsuz etkileneceğini umursamadan ölümüne dövüşüyorlar. Asiye son anda yetişmese birinin diğerini boğazlayacağından emindim. Mahir, hayatına karışmaması konusunda Cemal’e yaptığı uyarıda haklı olsa da galeyana gelip onunla kavgaya girişmemesi gerektiği konusunda Asiye’ye katılıyorum.

 

 

Sizleri bilmem ama çardaktaki Asiye-Mahir yüzleşmesi bölümdeki favori sahnelerimdendi. Mahir’in Zuhal’le olan birlikteliğinden ötürü Cemal’in onun üzerine gelmesi ama ağzını açıp tek kelime edememesi sebebiyle köşeye sıkışmış gibi hissetmesinin yanı sıra sanki Asiye’yi aldatıyormuş gibi mahcubiyet duymasının tatlığı bir kenarda dursun benim için belki de bölümün en önemli repliği olan “ Asiye gibi karım olsa onu aldatır mıyım hiç diyemiyorum ki” cümlesine kalbimizi bırakmayalım da ne yapalım? Ah keşke, çardağın dili olsaydı da Cemal Mahir’in farkında olmadan kendisine göndermiş olduğu bu gizli mesajı duyabilseydi. Ve ah keşke Asiye, “Seni sürekli zor durumda bırakıyoruz. Şimdi de benim yüzümden karısını aldatan adam pozisyonunda düştün. En kısa sürede buradan gitmemiz lazım” demek yerine seni bir ömür boyu sevecek ve sana sadık olacak bu güzel adamı biraz sevmeye çalışsan diyorum.

 

 

Alican’ın gammazcılığı sayesinde İlayda’nın gizlice Necmi ile buluştuğunu, hatta onu rezidansında ziyaret ettiğini öğrenen Zahide’nin rezidans baskınının komedi filmlerine taş çıkarttığına hemfikir miyiz?  Zahide’nin Necmi’nin soyadını bilmediği için güvenlik tarafından içeri alınmaması sonucu gerçekleşmesi zor bir tesadüfle tam da o esnada Necmi’ye paket getiren kargo görevlisinin arkasına saklanarak hiç fark edilmeden turnikelerden geçmesinin ve akabinde Necmi’nin ablası olduğu yalanını uydurarak görevliden paketi teslim alarak yukarı çıkmasının zorlama olduğunu kabul edelim. Ama kabul etmemiz gereken esas gerçek şu ki,  Zahide karakteri seyir zevki oldukça yüksek olan bir karakter. Sinir bozucu bir karakter olması içerisinde bulunduğu her sahnenin seyir zevkini yükselttiği gerçeğini değiştirmiyor. Necmi’nin evini bastığı ve onu aşağılamalara doyamadığı sahne defalarca seyretmelik değil mi sizce de? Zahide, Necmi’yi aşağılayarak ve koca şehirden kovarak, İlayda’yı ise oradan çekip alarak zafer kazandığını ve onun tüm elektronik eşyalarına el koyup onu odasına kilitleyerek onu cezalandırdığını düşünsün, öfkeyle gerçekleştirdiği bu eylemlerin uzun vadede kendisine ceza olarak döneceğini nereden bilsin?

Babalarını barıştırmak için Uğur’la Ahmet’in konuşmama, beş karış suratla oturma gibi bir plan kurmuş olmaları tebessüm ettirdi. Neyse ki planları görünürde başarılı oldu. Cemal’le Mahir’in göstermelik de olsa sarıldıklarını görebildik ya artık gözümüz açık gitmez : ) Öte yandan Emine anne öğrendiği gerçekleri saklamaya karar vererek doğru bir seçim yaptı.

 

 

 

“En sevdiğin renk mavi, çayı asla çok sıcak içmezsin, örümceklerden çok korkarsın, bir de Kemal Sunal filmlerine çok gülersin. Seni benden daha iyi kimse tanıyamaz Asiye…”

 

Zahide’nin organize ettiği Eşini Ne Kadar Tanıyorsun oyunu bölümün keyifli anlarından bir diğeriydi. Asiye’yle Mahir’in Zahide’nin ısrarlarına dayanamayarak oyuna katılmaları bile bile lades demek oldu olmasına da bu kadar zamanda birbirlerine “En sevdiğin renk? En sevdiğin yemek? En sevdiğin çiçek?” gibi en temel soruları bile sormamış olmaları onların ayıbı. Aynı yatakta uyumuyor olmak, uyumadan önce birbiriniz hakkında biraz sohbet etmeye engel teşkil etmiyor, öyle değil mi? Mahir 5’te 0 çekerek Zahide’yle Helin’in alaylı sözlerine maruz kaladursun ve mahcubiyet duysun, Cemal’in Zahide’nin soruyu okuduğu an hiç düşünmeden Asiye’yle ilgili tüm doğru cevapları vermesinden ve Asiye’yle mutfakta karşılaştığında onu en iyi kendisinin tanıdığından gurur duyarcasına onun gözlerinin içerisine bakarak saymaya devam etmesinden etkilenmediğimi itiraf etmek isterim.  Asiye ile Cemal yıllarını birlikte geçirmiş, ilişkilerinin son sekiz yılını da aynı evde tamamlamış bir çift, dolayısıyla birbirlerinin tüm huylarını, zaaflarını, sevdiklerini/sevmediklerini bilmeleri son derece doğal. Bu bilgiler, iki gün önce yemiş olduğumuz yemek gibi bir bilgi değil ki kısa sürede unutulsun. Bu bağlamda Cemal’in böbürlenmesinin yersizliği bir yana onun Asiye’yi çok iyi tanıyor olması, sevdiği kadın hakkında hiçbir şeyi unutmamış olması onun geçmişte yaptığı büyük hataları temize çekemediğine göre kendi adıma duygulanacak ve etkilenecek bir taraf bulamıyorum üzgünüm. Kaldı ki Mahir de Asiye’yi yıllardır tanıyor olsaydı bu sorulara hiç düşünmeden doğru cevap verebilirdi. Cemal’in bir de Çocuğunu ne kadar tanıyorsun oyunu oynamasını öneriyorum. Bakalım o oyunun sonunda da böbürlenebilecek mi?

Necmi’nin ardından Zahide’nin gazabına uğrayan ikinci kişi Meral oldu. Demirhan Konağı’nda kaos bile biter ama Zahide’nin Meral takıntısı bitmez… Saçını yaptırma bahanesiyle kuaföre gelen Zahide Meral’in geçmişteki sevgililerine para kaptırmış olması ihtimalinden Raci’nin hayatına giren pek çok kadınla olduğu gibi Meral’le de gönül eğlendireceğine ilişkin uyarısına uzanan son derece nahoş ve haliyle Meral’i oldukça rahatsız eden bir konuşmaya imza atıyor. Ancak kendisinin bu basit(!) kadını kocasından uzak tutma amacı tıpkı İlayda-Necmi ilişkisinde olduğu gibi ters tepiyor zira Meral’in moralsizliğinin sebebini öğrenmek isteyen Raci’ye Zahide’nin yaptığı tüm konuşmaları anlatmasıyla Raci’nin içinden yine bambaşka bir adam çıkıyor ve onun kendisi için bir anlık heves olmadığını, onun yanında kendisini çok rahat hissettiğini itiraf ederek Meral’in ruhunu okşamayı başarıyor. Raci’den hazzetmiyor olmamdan mütevellit ilk andan beri Raci-Meral ilişkisi ihtimalinden  – daimi shipper’lık ruhuma rağmen – kaçmaya çalıştım ama artık görünen köy kılavuz istemiyor, Raci-Meral yasak aşkının ayak sesleri yaklaşıyor. Zahide’nin diğer kurbanı Necmi ise İstanbul’da kalabilmek, daha da ötesinde İlayda’ya yakın olabilmek adına kurduğu planla bir gece ansızın İlayda’nın odasına sızarak bu şehirden ayrılacağına dair blöfüyle onu üzmeyi başarmasının akabinde burada kalmasının tek bir yolu olduğunu söyleyerek kısa bir süre sonra öğreneceğimiz planına İlayda’yı da dahil ediyor.

 

 

Cemal’in her yıl Ahmet’e kağıttan kayık yaparak bıraktığı ve evden uzaklaştığı, gün boyunca da yapayalnız takıldığı 8 Nisan tarihinin Asiye’yle evlilik dönümü veya ailesini terk ettiği gün olduğunu düşünmüştüm. Ancak altından bir dram çıktı. Meğer o gün, Cemal’in ebeveynlerinin onu yurda bıraktıkları sonra da gemiye binerek kayıplara karıştıkları günmüş. Üzdü: ( O gün bugündür her 8 Nisan’da sahile giderek kendi gemisini suya bırakan Cemal’e bu yıl onun bu sırrını tek bilen kişi olan Asiye – böylesine acıklı bir olayı Helin’in bilmesinde ne gibi bir beis olabilir de Cemal bir türlü söylememiş, anlamak zor – refakat ediyor. Orda bulunma sebebini de şöyle açıklıyor: “Seni affetmeyecek olabilirim ama çocuklarımın babasını bu zor gününde yalnız bırakacak kadar merhametsiz değilim”. Aralarında ne yaşanmış olursa olsun Asiye’yle Cemal’in sonsuza dek sürecek bir bağı var. Kaldı ki bu olay oldukça insani, vicdani bir konu. Dolayısıyla Asiye’nin hiç tereddütsüz soluğu Cemal’in yanında almasının ve ona destek olmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Asiye duygusal, merhametli, iyi niyetli bir kadın, kendisine yakışanı yaptı.

 

 

Asiye’nin Cemal’e destek olmasının yanı sıra o gün birbirlerine tek bir kötü söz söylemeyecekleri konusunda anlaşmaları da doğru bir girişimdi fakat sahildeki balonları vurma oyununda sanki sevgililermişçesine Cemal’in nasıl nişan alınacağını göstermek amacıyla birbirlerinin nefeslerini enselerinde hissedecek kadar Asiye’nin dibine girmesinden hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Sen bugün sadece bir refakatçisin, yoldaşsın Asiye, fazla yakınlığa gerek var mı sence?

Zuhal’in söylediklerinden sonra Asiye-Mahir evliliğinin gerçekliğine dair ikilemde kalan Helin’in onların odasının önünden geçerken aralık bırakılmış olan kapıdan kanepede katlanmış halde duran nevresimleri görmesiyle düştüğü merak Uğur’un artık gına getiren yeni bir boşboğazlık yaparak Mahir’in en baştan beri kanepede uyuduğunu itiraf etmesiyle yerini şaşkınlığa bırakırken asıl bombayı sahilde tesadüfen sahte nikah memurunu palyaçoluk yaparken gören ve bunu kameraya çekerek Helin’e gönderen Zahide patlatıyor. Zahide’ye helal olsun valla, hayatında bir kez yarım saat gördüğü adamı nasıl da tanıdı hemen? Ben evli olsam kendi nikahımı kıyan memuru bile hatırlamazdım sanırım: )  Kendisine gelen bu video sayesinde sahte evlilikten emin olan Helin haklı bir şaşkınlığa uğrarken bir yandan da Asiye-Cemal ikilisine dair yeni bir şüpheye de sürükleniyor.

 

 

Zahide-Raci çiftinin evliliklerinin 25.yılını kutlamak için organize ettikleri kutlamayı yersiz bulduğumu belirtmeliyim. Hele salonun orta yerine yerleştirilmiş o posterin gözlerimi kanattığını söylemezsem gözüm açık gider: ) Daha gece başlamadan olaylar başlıyor, şaşırdık mı? Elbette ki hayır. Mahir – Zuhal gerginliği bariz şekilde hissedilirken Zuhal’in Mahir’e yönelttiği “ Senin için gelmedim. Zahide davet ettiği için buradayım” şeklindeki sözüm ona Umurumda değilsin mesajı bir yanda Zahide’nin saçını yapması için davet edilen Meral’in Raci’nin hediye ettiği giysilerden birini giyerek oraya teşrif etmesiyle tam da elbisesine laf eden Zahide’ye alaylı bir tavırla “Kocanız aldı” diye vurgulayarak onu sinir krizine sokması bir yanda… Ne olursa olsun Zahide’ye karşı saygıda kusur etmemeye çalışan Meral’in bir anda nasıl ve neden böyle bir dönüşüm geçirdiğini kestirmek zor.

Demirhan Konağı’nda sıradan bir gün bile olaysız geçmezken böyle özel bir günün de kaossuz sonlanması ihtimal dahilinde olamaz. Mahir’in Uğur’u yatırmak için salondan ayrılmasıyla Asiye’nin yalnız kalmasını fırsat bilen Zuhal tüm yüzsüzlüğüyle ona yanaşarak Mahir’le güzel bir ikili olabileceklerini ancak kendisinin aralarında bir engel olması sebebiyle Mahir’in yolundan çekilmesi konusunda Asiye’yi uyarıyor. Esas sen çekil aradan Zuhal; Mahir’in kafasını karıştırma, Asiye’nin de ileride Mahir’e vermesini umduğumuz şansı vermek istememe sebebi olma.

 

 

Kalabalıktan bunalarak kendilerini bahçeye atan Cemal-Nergis ikilisinin son zamanlarda baba-kız arasında sık gördüğümüz duygusal bir konuşmaya imza atmalarına lafım olamaz da Nergis’in hangi akla hizmet babasına “Annem de seni seviyor” dediği anlayamıyorum. Annenin babana hala aşık olduğundan emin olsan bile bunu söylemek sana düşmez Nergis’ciğim. Bu da yetmezmiş gibi bir de Asiye’nin Mahir’i tercih etmek zorunda kaldığını ima eden cümleler kuruyor. Bunları duyan Cemal nasıl dellenmesin, Asiye’nin karşısına dikilip “Neden?” diye nasıl sormasın şimdi?  Sorularının cevabına kavuşmak için sabırsızlıkla salona geri dönen Cemal’in, Zuhal yüzünden morali bozulan Asiye’nin oradan ayrılarak odasına doğru yönelmesinden sadece birkaç saniye sonra salonu terk ederek yukarı çıkması Helin’in dikkatinden kaçmıyor.

 

 

Zaten şüphe içerisinde bulunan Helin şüphelerinin peşine takılarak konakta Cemal avına çıkadursun İlayda’nın annesiyle babasına hediye alma bahanesiyle çıkmış olduğu konağa Necmi’yle evlenmiş olarak dönmesi geceye bomba gibi düşüyor. Salondaki herkes şok, herkes adeta donup kalıyor. Şoka girmekte kesinlikle haklılar. Daha düne kadar Necmi’yi sadece arkadaşı olarak gördüğünü söyleyen ve statüye önem veren İlayda’nın sırf o gitmesin diye onunla hayatını birleştirmeyi kabul etmesi resmen çılgınlık. Bu evliliğin ardında başka bir neden yatıyor mu göreceğiz ama bundan sonra bizi eğlenceli günlerin beklediği aşikar. Kızını bir serseriye, kocasını ise sıradan bir kuaföre kaptıran Zahide Demirhan kendisini köprüden atsa yeridir.

 

 

Cemal’in yine korkusuzca Asiye’nin odasına dalarak ona neden Mahir’i tercih etmek zorunda kaldığı konusunda hesap sormaya başlamasından saniyeler sonra Helin sanki kocasını orada arıyormuş gibi hissettirircesine odanın kapısını açıyor. Bu konakta açık bırakılan kapılardan, kilitlenmeyen çekmecelerden, vurulmayan kapılardan, yerli yersiz kulak misafiri olmalardan gına geldi notumu da düşeyim bu arada. Cemal, ani bir refleksle kapının arkasına saklanarak kendisini Helin’den gizlemeyi başarıyor. Asiye ise renk vermeden başının ağrıdığını söyleyerek Helin’i başından savıyor ve ikili tehlikeyi atlattıklarını sanıyorlar ama çok yanılıyorlar zira kocasıyla Asiye’den boş yere şüphelenmesinin pişmanlığıyla salona yönelmek üzere bir iki adım atan Helin Asiye’nin ilaca ihtiyacı olabileceğini düşünerek ilaç isteyip istemediğini sormak üzere geri dönerek odasının kapısını açtığı an aynanın yansımasından Cemal’in saklanmış olduğunu görüyor.  Hadi buyurun cenaze namazına desek mi? Yoksa bu yakalanmayı da yine hasarsız atlatacaklarını umsak mi? Kesin olan tek bir şey var , o da bundan sonra Demirhan Konağı’nda daha da olaylı günlerin bizi beklediği. Kaos mu ? Severiz.

 

Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

5 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce