KADERİMİN OYUNU – Bir Daha Ayrılmak Yok

Kaderimin Oyunu reytinglerde ciddi bir kan kaybı ile bu hafta tüm kategorilerde 4’un altında kaldı. Total’de 3,98 reyting ve AB’de 2,68 ile 9.,  ABC’de 3,12 reyting ile 11. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…

 

Son bölümü Asiye’nin geçmişine ait tüm bilgilerin Esat tarafından Raci’ye ulaştırılmasıyla noktalamıştık. Cemal’in bir şekilde zarfın açılmasına mani olmak yerine endişeli gözlerle ama soğukkanlılığını korumaya çalışarak Raci’yi seyretmekle yetinmesi şaşırtırken Esat’ın bir oyun oynadığını düşündürten imalı bakışları dikkat çekti. Nitekim saniyeler içerisinde Raci’nin uğradığı büyük hayal kırıklığıyla Cemal gibi bizim de içimize su serpildi. Zarfın içerisinden çıkan ölüm belgesine göre Asiye 2004 yılında Ufuk Kahraman adında bir adamla evlenmiş, bu arkadaş 2014 yılında trafik kazasında vefat etmiş, sonrasında ise Asiye ve çocuklar Rusya’ya göç etmişler. Raci, umduğunu bulamamış olmanın siniriyle kuduradursun ben DNA testi vakasında olduğu gibi olaya müdahil olan kişinin zarfın açılıyor olmasına kayıtsız kalması sebebiyle yine Cemal olduğunu düşünürken öğreniyoruz ki Nedret Esat’ın gelecekteki düğününün tüm masraflarını karşılamayı taahhüt ederek ona Raci’yi yanlış bilgilere ulaştırması konusunda talimat vermiş.  Raci ne ki, asistanı ne olsun? Bir düğüne sattı gitti patronunu.

 

 

Cemal’in bu oyunu planlayan kişinin Nedret olduğu konusundaki tahmininin doğru çıkması ikili arasında yine kaçınılmaz bir restleşmeyi beraberinde getirdi. Nedret’in kızının mutluluğu için her şeyi yapacak olmasına rağmen Cemal’den aynı çabayı görmediğine dair haklı serzenişlerine ve Cemal’in Asiye’den ve çocuklardan uzak durması gerektiği konusundaki yine haklı uyarısına karşılık beyimizin bırakın büyük sırrı ifşa olmadı diye Nedret’e teşekkür etmesini ve etrafındakileri yalan söylemeye, oyun oynamaya mecbur bıraktığı için utanmasını, yine küstahça yanıtlarla kayınvalidesini susturması akıl alır gibi değil. Neymiş, çocuklar onun da çocuklarıymış, hiç kimse onlardan uzak durmasına mani olamazmış. Pardon, sen Uğur’a bir gün bile babalık mı ettin Cemal? Geçtim babalığı, kucağına mı aldın yüzünü mü gördün?  Onun varlık sebeplerinden birisisin, o kadar. Nergis’e yaptığın babalık ise sekiz yıldan sonra koca bir sıfır. Kızın ilkokuldan mezun olurken, ortaokula başlarken, genç kızlığı adım atarken yanında mıydın? Sen yorulma, ben cevap vereyim; bunları yapmak yerine Demirhan servetinin ve konforlu hayatın tadını çıkarmayı tercih ettin.

Mahir’in Asiye içtiği çorbayla doymamıştır diye ona börekten ve yaprak sarmadan oluşan bir tabak hazırlayıp götürmesi kendisi gibi çok tatlıydı. Keşke Asiye de bu tatlılığa aynı şekilde karşılık verebilmiş olsaydı. Mahir’in oralarda mahsur kaldığında sıkılıp sıkılmadığına ilişkin sorusunun üzerine Cemal’in arabada kendisine kur yapmış olduğu anı hatırlayıp içten içe tebessüm etmesinden ne gibi anlam çıkarmamız bekleniyor?  Hayır, hiç sıkılmadım aksine eski kocamla baş başa bir gece geçirmiş olmaktan, onun benimle flört etmesinden çok hoşlandım olabilir mi mesela?  İnsan, ancak sevdiği birini veya onunla geçirmiş olduğu anları hatırına getirir sonuçta.  Senaristlerimiz, bu daha başlangıç dercesine ya sabır çektirmeye başlatıyorlar bizi.

 

 

İç mimarlık eğitimi almış ancak evlendikten sonra kariyerini elinin tersiyle itmiş olan Helin’in yeniden çalışmaya başlama isteği Nedret’in hamlesiyle adeta jet hızıyla gerçek oluyor. Üniversitedeyken yanında staj yapmış olduğu Handan Hanım’ın firmasından İspanya’da çalışmak için teklif alan Helin bu sevincini kahvaltı sofrasında ev halkı ile paylaşırken Cemal’in vetosuyla karşı karşıya kalıyor. Karısının çalışma isteğinden kendisini haberdar etmediği için ve onun fikrini almadan yurtdışına yerleşme hayalleri kurmasına bozulmuş. Sen eşine sahip çıkıyor musun, kocalık ediyor musun da fikrin alınmadı diye atar gider yapıyorsun diye sormak isterim Cemal’e müsaadenizle. Haa atar gider yapacaksan da bunu yatak odasında yaparsın, herkesin gözleri sizin üzerinizdeyken değil. Cemal’den böyle bir incelik ve anlayış beklemek ütopik olur elbette. Bir zamanlar paranın tatlı kokusu uğruna karısını terk etmiş olan adam şimdi ise eski karısı uğruna mevcut servetlerine eklenecek olan geliri elinin tersiyle iterek “Ben İstanbul’dan başka bir yerde yaşamam. Burayı seviyorum ” diyerek ve Asiye’ye bakarak – tabi tabi İstanbul’u seviyorsun – kendi açısından konuya noktayı koyuyor. Ben burada sadece karısına ve onun fikirlerine saygı duymayan, bencil bir adam gördüm, o kadar.

 

 

Asiye: “Mahir, her an hapse girebilirim ben, her an polis yakalayabilir beni. O zaman çocuklar başı boş ortalıkta kaldılar mı bu kurdukları hayallere ne olacak? “

Mahir: “Çocuklar niye başıboş kimsesiz kalsın? Ben ne güne duruyorum Asiye? Senin başına bir şey gelse ben çocukları bırakıp gideceğim mi zannediyorsun? “

Asiye: “Mahir ömrün boyunca bize, bana, çocuklarıma kol kanat geremezsin. Senin de bir hayatın var”.

Mahir: “Asiye, biz yol arkadaşıyız demedik mi? Biz yol arkadaşıyız ya. Sen bir yere park etsen ben çocukları öylece bırakıp gidecek miyim? Biz yol arkadaşı isek çocuklar da bizim bavullarımız, öyle düşün. Rüyamda mı gördüm, ben bu güzel lafları uyduruyor muyum ya? “

Asiye: “Sen benim ömrüm boyunca dostumsun, yol arkadaşımsın, kıymetlimsin. Senin yaptığın iyiliği bana kimse yapmadı. Ama senden rica ediyorum, benim için, bizi düşünerek bir gelecek kurma. Kendi yoluna bak lütfen”.

 

Sanırım bölümün yorumlarken en zorlanacağım sahnesine geldi sıra… Mahir’in Nergis’in resim yeteneğini görünce tüm iyi niyetiyle onu bu yönde eğitim almaya yöneltmeye çalışırken kalbinin Asiye tarafından paramparça edilmesini kabullenemediğim gibi bunun mantıklı bir açıklamasını da bulamıyorum. En baştan gidelim; ne diyor Asiye? Beni polis yakalarsa çocuklar başı boş kalacaklar. Bir gece önce sana kur yapma anını gülümseyerek hatırladığın sevgili(!) Cemal’ine çocuklarını emanet etmeyecek misin bu durumda? Ya da soruyu tersten sorarsak madem Cemal’e çocuklarını emanet edecek kadar güvenmiyorsun o halde neden onunla baş başa geçirmiş olduğun akşamdan memnun kalmışsın gibi bir imaj çiziyorsun? Mahir’in Rusya’da bir hayatı vardı. Türkiye’ye işsiz ve yalnız bir adam olarak dönüyordu ki karşısına Asiye ve çocukların çıkmasıyla onları hayatına aldı ve gerçek olmasa da bir aile kurdu. Yani Asiye’ciğim, Mahir’in hayatı sizlersiniz. Ama sen Mahir’in sana aşk dolu bakışlarını fark edemediğin gibi bunun da idrakine varamadın. Öte yandan geçen bölümdeki bağış gecesinde Cemal’e rest çekerken “Mahir çocuklarıma senden daha iyi babalık yaptı” dememiş miydin? Baba demek aile demek, aile demek hayat demek. Konu tartışmaya bu kadar kapalı iken sözüm ona Mahir’in hayatına ve kalbine ipotek koymamak adına yaptığın ama sadece senin sonu gelmeyen iç çelişkilerinin ayyuka çıkmasından ibaret olan bu konuşma Mahir’in hayallerini yerle bir etmek, kalbini ortadan ikiye ayırmak amacına başarıyla ulaştı. Bir de Asiye elini Mahir’in dizine koyarak bunları söylüyor. Adamın kalbini paramparça ettikten sonra ister sarılmış ol ister öpmüş ol ne fark eder Asiye. Mahir’in kırık kalbine mi, AsMah’ın yalan olmasına mı daha fazla üzülsem bilemedim.

 

 

Şimdi karakterlerimizin isimlerini bir süreliğine unutalım. “Evli bir adam arkadan gizli gizli gelerek evli bir kadının gözlerini kapatsa ne düşünürsünüz? “ diye sorsam muhtemelen olumlu yanıtlar almam. Peki bu eylemin tarafları Asiye ile Cemal olunca “Ayy Cemal hala aşık, hala çok tatlı” mı oluyor? Koşu yapılacak başka park kalmamış gibi ne tesadüf ya Asiye’nin bulunduğu parka yolu düşmüş. İcazet almadan Asiye’nin yanına oturması yüzsüzlüğüne onun başka banka oturması yönündeki talebine cevaben “Buranın manzarası daha güzel” yılışıklığı da eklenince Cemal’den hazzetmemekte ne kadar haklı olduğumu görüyorum. Mahir’le yapmış olduğu konuşmadan ötürü zaten öfkeli olduğum Asiye’nin “Sen kalkmazsan ben kalkıyorum” diyerek başka banka geçmek, boş bank bulamıyorsa da konağa dönmek yerine Cemal’in konuşmasına izin vermesini artan sinirle seyrediyorum. Bu seferki günah çıkarma seansımızın konusu, Cemal’in Amasya’ya geri döndüğü gün Helin’in hamilelik haberi ve akabindeki intihar girişiminin onu ailesine yeniden kavuşmaktan alıkoymuş olması. Bir de Cemal bunu Asiye’nin kendisine olan bakış açısını değiştirmesi için anlatmıyormuşmuş. Biz de yedik. Asiye’nin sadece hatırını sormak için gelip onun dibine kadar oturdun zaten Cemal tabi. Nergis’le arasını düzeltmek için Asiye’nin onayını almayı da ihmal etmiyor. Bu konuda merhamet sınırlarımın içerisindesin Cemal, Asiye’nin dediği gibi düzeltebiliyorsan düzelt. Bu arada Cemal eşofmanla üşütüp hasta olacak diye söylenen Asiye geçen hafta çorbaya acı biber dökme mevzusunda olduğu gibi bu kez kocaman harflerle SANA NE? diye sormak istiyorum.

 

 

Cemal’in Ahmet’i götüreceği ve Helin’in iş görüşmesi nedeniyle sonradan katılacağı at çiftliği gezisine Uğur’la Nergis’in dahil olmasını anlarım da Asiye neden gidiyor? Henüz birkaç gün önce badireli bir yolculuk yapmışlarken Asiye ikinci kez neden aynı yola giriyor? Ayrıca her trafiğe çıkışta polis çevirmesine takılma endişesi yaşayan Asiye bu endişeyi neden yaşamıyor? Üstelik at çiftliğinin konağa yakın mesafede olmadığını da düşünürsek. Sabır taşımız biraz daha büyüyerek at çiftliğine ışınlanıyoruz, neyse ki minnoş ikilimiz Uğur’un ve Ahmet’in at binmeyi öğrenmesine tanıklık ederek biraz olsun nefes alabiliyoruz. Cemal’in atları sevmek için gruptan ayrılarak dolaşan Nergis’in arkasından yetişerek onunla yakınlaşma girişimindeki samimiyetine inandım. Cemal’den hazzetmiyor, çoğunlukla da onu acımasızca eleştiriyor olabilirim ama nadir de olsa doğru bir hareketini görürsem veya bir konuda haklı bulursam bunu da dile getirmekten kaçınmam. Yeri gelmişken senaristlerimize haftalardır cevabını aradığım bir soruyu yöneltmek isterim. Neden her Asiye-Cemal, Cemal-Nergis, hatta bazı Asiye-Mahir sahnelerinin arasına aynı sahnenin çok benzer bir örneği olan flasckback’ler sokuluyor? Cemal baş başa kaldıkları gece Asiye’nin yüzü gülsün diye ona patlayan şeker veriyor, hoop görüyoruz ki geçmişte de Asiye Cemal’e küstüğü zaman bu patlayan şekerle morali yerine gelmiş ve barışmışlar. Nergis atları seviyor, öğreniyoruz ki babası ona oyuncak at almış. Cemal Asiye’nin gözlerini kapatır, meğerse geçmişte de böyle sürprizleri oluyormuş. Asiye Mahir ile yemeğe çıkar ama AsCem ikilisinin evde baş başa yemek yediği flaschback’i ile sahnesinin büyüsüne ket vurulur. Tarih tekerrürden ibarettir, aşk yeniden depreşiyor, anılar canlanıyor mesajları mı iletilmeye çalışılıyor bize? Ortak hatıraların Asiye, Cemal ve Nergis arasında sonsuza dek kopmayacak bir bağı ifade etmesi onların yeniden bir araya gelmeleri için bir sebep olarak mı görülmeli? AsCem aşkına inandık, bitti gitti. Bence artık hikayeye hiçbir katkısı olmayan bu geçmişe dönüşlerin azalarak bitirilmesi gerek.

 

 

İstanbul’a geldiğinden beri pazara gitmek ve Demirhan ailesinin düzenlediği organizasyonlara katılmak haricinde hiçbir faaliyette bulunmayan asosyal Asiye’nin bir anda peyda olan at binme sevdasını anlamak güç. Hadi çok bunalmıştır, kafasını dağıtmaya ihtiyacı var diye bunu kabullenelim, kendisine hak verelim ancak Helin’le Mahir’in yolda olduğunu ve kısa süre içerisinde orada olacaklarını bilmesine rağmen ve doğru olanın bu eylemi gerçekleştirmek için Mahir’in gelmesini beklemek olmalıyken Cemal’in kendisine refakat etmesine izin vermesinin mantıklı bir açıklamasını talep ediyorum. Bu da yetmezmiş gibi orada at eğitmeni dururken Cemal’den destek alarak ata binmesi, bir de onun kolundan tutuşunu yakın plandan çekmeler, gözümüze sokmalar falan… Gel de saçını başını yolmak isteme, televizyon ekranını kırma isteği taşıma… Bir kadının bir erkeğin fiziki gücünden destek almasına karşı değilim, yanlış anlaşılmasın. Tekneye binerken görevliden veya dağ / bayır tırmanırken arkadaşımızdan, tur rehberinden yardım aldığımız olmuştur pek çoğumuzun ama konu Asiye-Cemal olunca işte orada duralım. Bu ikilinin bir araya gelmesinin ateşle barut misali tehlikeli olduğu ayan beyan ortada. Sadece Asiye’nin Cemal’i affetmemesini istediğimden ve ölümüne Mahir’ci olduğumdan değil, aralarındaki her yakınlaşmanın etik değerleri zedeleyici olmasından ve Asiye’nin bugüne kadar çizilen imajına ters düşmesinden ötürü benim nazarımda kabullenilebilir bir yanı yok.

 

 

Küstahlıkları ve patavatsızlıkları çığırından çıkan Zahide, Nedret’i ziyarete gelen arkadaşlarının Mahir konusunda onun çok üzerine gitmesine içerleyip kayınvalidesini savunmak amacıyla kadınlara ağzına geleni söyleyince Nedret’in gazabıyla baş başa kaldı. Zahide’ye birilerinin haddini bildirmesini uzun süredir istiyordum. Nedret’in “ Nerede, nasıl konuşman gerektiğini öğrenemedin, bu aileye bir türlü yakışamadın” şeklindeki söylemlerine de katılıyorum ancak o kadar sert bir üslup kullanmasına gerek var mıydı, tartışılır. Nihayetinde Zahide aslında Nedret’in içinden geçen ama statüsünden ve ilişkilerini sıkı tutması gereğinden ötürü bir türlü dillendiremediği hislerinin ve fikirlerinin tercümanı oldu. Zahide ukala, kibirli ve patavatsız olabilir ama en azından dobra. Kocası ve kayınvalidesi gibi ikiyüzlü tutumlar takınmıyor. İşittiği laflar çok ağırına giden, bu nedenle de ilk kez bu kadar üzgün gördüğümüz Zahide’ye linç yemeyeceksem üzüldüğümü itiraf etmek isterim. Allah’ın işine bakın ki, onu üzülmemesi konusunda telkin eden kişi Zahide’nin hiç sevmediğini söylediği, ele geçirdiği her fırsatta da laf soktuğu Asiye oldu. Ya Zahide Hanım, sen kadını yerin dibine sokmak için elinden geleni yap ama kötü gününde yanına koşan ilk kişi de o olsun. Zahide’nin Asiye’ye sarılması hangi dağda kurt öldü dedirtircesine şaşırttı ama bir o kadar da mutlu etti. Umarım bu yakınlaşma barış rüzgarlarını da beraberinde getirir. Sizce Asiye – Zahide dost olabilirler mi?

 

 

Asiye’nin kendisine kapılarını kapatmasından sonra demoralize ve mutsuz bir ruh hali içerisinde bulunan Mahir , planladığı iş yemeği iptal olunca kalkıp konağa dönmeye hazırlanırken Fikret’le dertleşmesi esnasında Fikret’in “Genç adamsın. Gez, dolaş, yeni insanlarla tanış, hayatını yaşa” önerilerinin beyninde yankılanmasıyla – evde onu bekleyen birilerinin olmamasının verdiği hayal kırıklığı da baskın hale gelmişken – bu kararından hızlıca caydı ve içmeye devam etti. Efkarlanmış üzümlü kekim… Saniyeler sonra isminin Zuhal olduğunu öğrendiğimiz şık giyimli, hoş bir kadın Mahir’in tam yanındaki tabureye konumlanıyor. Klişenin dibi bir tanışma şekli… Öncelikle daha önceden ne ismen ne de sima olarak tanımadığım Esengül Aypek’e hoş geldin diyorum. Diziye katılacağını öğrenir öğrenmez Mahir için gelmesin de ne için gelirse gelsin diye düşünmüştüm. Tam da Asiye-Mahir arasındaki mesafe artmışken ve Asiye-Cemal arasında gözle görülür bir yakınlaşma olmuşken Zuhal’in ortaya çıkışının zamanlaması oldukça manidar.  Herhalde sadece Mahir’e dert ortağı olmak için gelmedi. Hangisinin daha kötü bir gün geçirmiş olduğuna dair iddialaşmalarıyla başlayan dertleşmelerinin saatler süren koyu bir sohbete dönüşmesi fazla hızlı oldu. Henüz birkaç saattir tanıdığı bir kadına hayatını, sırlarını, Asiye’nin gözlerinden yıldızlar çıktığını bile anlatmasını Mahir’in saflığına, iyi kalpliliğine ve de alkole veriyorum.  Umarım fesat ve entrikacı ikinci kadın klişesi Zuhal için geçerli değildir ve Mahir’in iyi niyetini suiistimal etmez.

Zuhal’in, Mahir’in hala Asiye’ye aşık olduğunu anlayınca umduğunu bulamadığını düşündürtürcesine apar topar ortamdan ayrılmasıyla ikilinin yollarının bir daha nasıl ve nerede kesişeceğini merak ededuralım – aslında çok da merak edilecek bir şey yok, zira arama motoruna Mahir Demirhan yazdığınızda kendinizi holdingin veya konağın önünde bulmanız an meselesi – Mahir’in bir kadınla tanıştığı haberini alan Asiye’nin bu duruma Mahir’den daha çok sevinmesinin onun daha çok yaraladığı aşikar. Asiye’nin mutlu olmasını geçtim,  Zuhal’ın varlığından haberdar olması bile canımı sıkmaya yetti. Yarın bir gün gönlü Mahir’e doğru kaysa bile sırf onun hayatında başka bir kadın var diye, Mahir de onu seviyordur diye duygularını dizginleyecektir, kendisini geri çekecektir. Velhasıl, son birkaç bölümdür ikili oynayan senaristlerimiz ibreyi yine AsMah’a döndürebilirler diye umudumuzu sürdürmeye devam edelim mi yoksa Asiye’nin isteği doğrultusunda Mahir’in kendi yolunu çizmesini kabullenerek AsMah başlamadan bittiği için bağrımıza taş mı basalım kararsız kaldım.

 

 

Yalana bakış açınız nasıldır?  Yalan benim kırmızı çizgimdir, pembe bile olsa asla yalan söylemem diyenlerden misiniz yoksa zaman zaman mecburiyetten veya durumu kurtarmak adına illaki yalan söylenir diye düşünenlerden mi? Ben, ikinci gruba dahilim. Birilerinin kaderiyle oynanmadığı, geleceği etkilenmediği sürece söylenilen yalanlar zararsız ve masum olarak addedilebilir. Demirhan konağı da Yalanlar konağı olarak dimdik ayakta maşallah. Asiye, Mahir, Cemal, Nergis, Nedret, Raci, Necmi derken sır saklayanlar ve yalanlarla yaşayanlar kervanına bu bölüm itibariyle Helin de dahil olmuş oldu. Yurtdışına yerleşme konusunda at çiftliğinde Cemal’le yaşadığı oldukça hararetli tartışmadan ötürü morali hayli bozuk olan Helin depresif ruh halinin etkisiyle yıllar önce Cemal’e söylemiş olduğu büyük yalanı en olmaması gereken kişiyle, Asiye’yle paylaşıyor. Bunu ilk kez birine söylediğini belirterek Asiye’yi bir anlamda sırdaşı yapması da cabası. Meğer Cemal ‘i ailesine geri dönmekten alıkoyan hamilelik haberi koca bir yalanmış. Cemal, ellerinin arasından kayıp gitmesin diye hamile olduğu yalanını uydurmuş Helin. Evlendikten kısa bir süre sonra da hamile kalmış olduğu için Cemal bu durumu çakmamış. Bu sırrı ilk öğrenen kişinin Asiye olması ne kadar ironik değil mi? Bu gerçekle baş etmesi zor. Tam sussam olmuyor, susmasam olmaz durumu… Cemal’in kandırılmış olduğu gerçeğinin Asiye’nin ona olan bakış açısını olumlu yönde değiştireceğine dair düşüncemde yalnız değilimdir sanıyorum.

 

 

Öncelikle Cemal’in Ahmet’in öz babası olmasından son derece memnun olduğumu belirtmeliyim. Fragmanı seyretmemden ve bölüm özetini okumamdan itibaren acaba Helin başka bir adamdan hamile kaldı da Cemal’e de Ahmet’in onun oğlu olduğunu mu yutturdu şeklindeki saçma ihtimal beynimi kemiriyordu. Saçma diyorum çünkü Ahmet’in öz babasının başka bir adam olması Cemal’in Helin’le sonsuza dek sürecek bağının kopması, böylelikle Asiye’yle arasında bir engel kalmaması ve eski ailesine geri dönmesinin yolunun yapılması anlamına geldiği gibi  “Kan çeker” deyimini doğrularcasına hızlıca gelişen Uğur – Ahmet dostluğunun da temelini boşaltmak, büyüsünü bozmak olurdu. Olayın ana kahramanı Helin’e gelecek olursak… Dört kişinin kaderini etkileyen yalanının büyüklüğü ve kabullenilemez olması tartışılmaz. Helin’in bu hamlesiyle oldukça bencilce ve şımarıkça bir tutum sergilemiş olduğu konusunda da pek çoğumuz hemfikirizdir sanıyorum. Ama yine de bu durum Cemal’in iyi günde kötü günde diye evlilik akdi imzalayıp zora gelince arkasına bile bakmadan kaçıp gitmesinden ve hiç unutmamakla övündüğü eski ailesini seneler boyunca bir kere bile arayıp sormamasından daha vahim değil. Kaldı ki Cemal’in Helin’le olan ilişkisi Cemal henüz evliyken başladı, daha da ötesinde varsın Helin o gün hamile olduğuna dair yalan uydurmuş olsun, bu durum çiftimizin cinsel münasebette bulunmuş olduğu gerçeğini değiştirmediğine göre çok da fazla tartışılacak bir şey yok bana göre. Hadi bir de Cemal’ciler için “… masaydı” yapalım. Helin böyle bir yalan söylemeseydi Cemal geri dönerdi elbette ama bakalım Asiye onu kabul edecek miydi? Her pişman olup geri dönmek isteyen kişi affedilseydi bu ülkede ne bu kadar ayrılık olurdu ne de boşanma. Bu konuya ilişkin sözlerime son vermeden önce senaristlerimizden ufak bir maruzatım olacak. Umarım bu senaryo hamlesiyle yalancı ve bencil bir kadın olarak gösterilen Helin sevgi dolu ponçik bir bireyden sevdiklerini elinde tutmak için entrikalar çeviren tehlikeli bir canavara dönüştürülmez. Onun da Mahir gibi temiz bırakılmasını istiyorum.

 

 

Demirhan ailesi Necmi’den sonra – bu arada lafı geçmişken Necmi’nin geçmişte Asiye’ye aşık olduğunu itiraf etmesi beni çok şaşırttı – Meral için de ekmek kapısı oldu. Meral’in gerçekleştirdiği iş görüşmelerinden olumlu dönüş alamadığını öğrenen Harun’un ona otelin kuaföründe çalışma teklifi sunmasıyla Meral ertesi gün yeni işine başladı bile. Heyecanı ve mutluluğu gözlerinden okunan Meral’in bu mutluluğu Zahide’nin gelişiyle ne yazık ki uzun süremedi. Manikür yaptırmak bahane, maksat kocasının Meral’e olan ilgisi nedeniyle onu uyarmak, aşağılamak, onun üzerine gitmek. Dobra kızımız Meral Zahide’nin iğneleyici üslubuna sessiz kalmayınca kibir abidemiz çareyi Meral’in parmağını kanattığını iddia ederek her zamanki yüksek ses tonlu ortalığı ayağa kaldırıcı tavırlarla onun kovulmasını buyuruyor. Meral uğradığı hakaretlerden ve ilk işi gününde iş verenine karşı yaşadığı mahcubiyetten ötürü hayli üzülse kuaförün müdürü Ayşegül Hanım’ın Zahide’yi kaale almaması sevindirdi. Zahide’nin patavatsızlıkları ve kibri nasıl nam saldıysa artık her yere…

Zahide’nin sinirli bir şekilde eve dönüşüyle Ayşegül Hanım’ın Helin’i arayarak kuaförde yaşananları anlatmasının eş zamanlı olarak denk gelmesi ile bir sır daha ortaya dökülmüş oldu. Helin, Zahide’nin Meral’e karşı takındığı tutumun yanlış olduğu konusunda onu uyararak evliliğini kurtarması için Meral’in üstüne gitmek değil de başka bir yol bulmasını salık verince Zahide bombayı patlattı. Helin’in Cemal’i hamilelik yalanıyla kandırdığını biliyormuş. Sizce Zahide bu sırrı nasıl öğrenmiş olabilir? O an Helin adeta dondu kaldı ve jet hızıyla zihninde Zahide’nin Nedret tarafından azarlandığı gün Asiye ile sarılmasını gördüğü an canlandı. Bu yakınlığa istinaden bu sırrı bilen tek kişi olan Asiye’nin Zahide’ye ispiyonlamış olduğu düşünerek Asiye’yle pazarın çıkışındaki parkta buluşup konuşmak üzere bugüne kadar hiç şahit olmadığımız bir sinirle evden çıktı. Ah Helin ah, Asiye’yi hiç tanımamışsın. Bu kadın kan kusar, kızılcık şerbeti içtim der, sır mı saklayamayacak?

 

Keskin sirke küpüne zarar olsaydı iyiydi ama başkasına oldu. Helin, arabayla geri geri çıkarken Cemal’le top oynamak için hazırlık yapan Uğur’a çarptı. Tam o esnada Uğur’un yanına gitmek için bahçeye çıkmış olan Cemal’in Uğur’u yerde görünce adeta deliye dönerek kucaklayıp arabaya taşımasıyla saniyeler içerisinde hastaneye ışınlandık.  Birbirlerine sıkı sıkıya sarılmış halde ağlayan Cemal-Nergis ikilisine pazar torbalarıyla panik halde hastaneye koşan Asiye’nin de dahil olmasıyla yeniden bir aile tablosu gördük.  Mevzu bahis sağlık olunca, insani bir konu olunca, içeride yatan kişi Uğur olunca duygusallığın etkisiyle bu sarılmayı olağan karşılıyorum. Cemal’in acısını da samimi bulduğumu belirtmeliyim. Ama Nergis, ahh her zamanki eline, diline sahip olamayan Nergis tam da Helin ile Mahir koridorun ucundan görünmüşken ve onlara doğru gelirken Cemal’e daha da sıkı sarılarak “Baba” demesin mi? Bölümü Helin-Mahir ikilisinin şaşkın bakışlarıyla noktalarken Nergis’in hitabını duymamış olduklarını düşünen kaç kişiyiz?

 

Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce