KADERİMİN OYUNU – Gerçeklerin Bir Gün Ortaya Çıkmak Gibi Bir Huyu Var

Kaderimin Oyunu bu hafta yan karakterler ile dolu bir bölüm ile ekranlardaydı ve reytingleri oldukça düştü.  Total’de 3,52 reyting ile 11. ve AB’de 2,28 ile 16.,  ABC’de 2,97 reyting ile 13. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…

 

Son iki bölümdür sinir ve sabır sınırlarımı zorlayan gelişmelerden sonra nispeten sakin kalabildiğim ve seyir zevki yüksek olan bir bölümle buluştuk. Ancak gerek hashtag’te gerekse de bölümün başlığı olan “Birbirimizin Kaderiyiz” temasının bölümle bir alakası olmadığını düşünerek neden bu başlığın seçildiği anlamakta zorlandım. Bana göre bölümün ana konusu, sırların teker teker deşifre olması, gerçeklerin gün yüzüne çıkması ve bu nedenle Asiye’nin köşeye sıkışmışlığının ve çaresizliğinin fazlasıyla hissettirilmesiydi.

 

 

Asiye’nin rüyasında Cemal’i sayıklamasıyla geçen haftanın finaline damga vuran Gülsüm’ün şaşkın bakışlarıyla açtık bölümü. Uğradığı şoktan ve yasak aşk ihtimalinden mütevellit aniden beynine sıçrayan sinirden ötürü adeta donup kalan Gülsüm Mahir’le Nergis’in doktorla birlikte odaya girmesiyle dünyaya döndü dönmesine de o andan itibaren eski Gülsüm’den eser kalmadı. Hislerini saklama konusunda başarılı olamayarak öfkesi ve abartılı tripleri tüm bölüme damga vurdu.

 

 

Eş zamanlı olarak ışınlandığımız Demirhan Oteli’nde tam anlamıyla kıyametin kopuşuna şahit oluyoruz. Gecenin bir yarısı otelde ne işi olduğuna anlam veremediği için Zahide’nin peşine takılan Harun’un saniyeler içerisinde kendisini kumarhanede bulmasıyla kendi adıma içimin yağlarını eriten dakikalar da başlamış oluyor. Zahide, kocasının yalan söylememiş ve Meral’le buluşmamış olmasına sevinedursun farkında olmadan kumarhanenin varlığını ifşa etmesiyle Harun’un çileden çıkmasına yol açıp Raci’yi de ateşe atmış oldu. İlk tartışma mekanın kapısının önünde yaşandı. Haklı olarak kendini kaybeden Harun Raci’ye ağzına geleni söylemekle ve onun üzerine yürümekle kalmayıp tüm müşterilerin derhal oradan çıkartılması ve kumarhanenin de kapatılması yönünde talimat verdi. Kendisinin hışımla oradan ayrılmasının akabinde Raci’nin ilk önce bir çuval inciri berbat ettiği için karısına, sonra da mekanın kapısındaki güvenlik zafiyeti nedeniyle Esat’a çıkışması haklıydı. Artık en basit sitede bile güvenlik görevlisi bulunurken böyle bir mekanın, özellikle de gizli işletilen bir mekanın korunaklı olmaması büyük tedbirsizlik. Hoş, olsaydı da Harun Demirhan’ın önünde kim, nasıl durabilirdi?

 

 

Cemal’e bugüne kadar atamış olduğumuz sıfatlara bir de uyanıklık eklemek isterim müsaadenizle. Aldığı ilaçlarla kendine gelen Asiye’yi “Ahmet, Asiye ablasını merak etmiş” gerekçesiyle ziyaret etmesini yiyen(!) kaç kişiyiz? Ahmetcik, Asiye ablasıyla kaç kere iletişimde bulundu da onu merak ediyor acaba? Güldürdün Cemal… Aşağı kattan yükselen seslerle Mahir – Cemal ikilisinin Asiye’yi Nergis ve Ahmet ile baş başa bırakarak salona inmesiyle Mahir- Raci kavgasının ikinci raundunu da seyretmeye başlıyoruz. Öncelikle bu ortamda Nedret’in yokluğuna anlam veremediğimi söylemek isterim. Böyle önemli bir konuda evin hanımının orada bulunmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Onca bağırışı duymayıp aşağıya inmemesi muhtemelen evde yoktur diye düşündürttü, şayet böyleyse bunun bir şekilde hissettirilmesini veya dillendirilmesini yeğlerdim. Neyse, biz tartışmamıza dönelim. Harun’un ağır ithamları ve Helin – Cemal ikilisinin de Harun Bey’i desteklercesine üzerine gitmesi sonucu iyice köşeye sıkışan Raci çareyi Mahir’i kurban etmekte buldu. Harun’un her zaman dürüstlüğüyle övündüğü Mahir’in de kumarhanenin varlığından haberdar olduğunu itiraf ederek bombanın ilkini patlattı. Duyduğu bu açıklamayla şaşkınlığa uğrayan Harun’un Mahir’le Raci’nin iş birliği içerisinde olduğu fikrine kapılmasını o anki sinirine veriyorum. Mahir’in kendisinden beklenecek soğukkanlılıkla Raci’nin kendisini tehdit ettiği için susmak zorunda kaldığını söylemesiyle bu kez Raci her zamanki itici sırıtmasıyla ve düşmanının sırrını deşifre ettiğinden gurur duyarcasına tehdidin sebebini öğrenmek için meraklı gözlerle bakan ailenin diğer üyelerine Nergis’in ve Uğur’un Mahir’in çocukları olmadığı itirafını yaparak bombanın en büyüğünü patlatmış oldu.  Körle yatan şaşı kalkar diye boşuna dememişler, Zahide’nin kocasından hiç de şaşılmayacak bir hareket… Ama erken sevindi Raci Bey zira öğrendikleri bu gerçekle oldukça şaşıran ve haklı olarak  “Neden?” diye sorgulayan Harun’a ve Helin’e Mahir durumu öyle güzel açıkladı ki Harun bu açıklamadan tatmin olduğu gibi Raci’yi bu defa özel hayat üzerinden kardeşine şantaj yaptığı için suçladı. Kendini çok akıllı sanan Raci Bey, sende bu ego ve fesatlık var olduğu sürece oklar sana daha çok döner de döner.

Maruz kaldığı çifte suçlamayla hayli bozulan ve öfkelenen Raci başlattığı isyan dakikalarıyla Harun’un dünyanın en iyi babası olmadığından tutun da işleri büyütme, şirketi geliştirme başarısına rağmen hiçbir zaman babasına yaramadığından dem vuruyor. Kendisinden zerre hazzetmediğim bilinir ancak haklı olanın hakkını vermek objektifliğin gereğidir. Harun’un babalığı konusundaki yorumuna katılmamak elde değil zira Harun iyi bir baba olsaydı Mahir’e doğar doğmaz sahip çıkardı, oğlunu başka bir aileye emanet etmezdi ve yıllar sonra onu geri çağırmak için ömrünün azalmış olduğu gerçeğini öğrenmeyi beklemezdi. Raci’nin işleri büyüttüğü ve Demirhan markasını bugünlere getirdiği de doğrudur ama takdir edilmediği ve aldığı maaş yetmediği için kendisine böyle illegal bir geçim kaynağı yaratmasının kabul edilebilir bir yanı yok. Bir de sözüm ona “ufak” bir gelir kaynağı imiş. Bence sen ufak at civcivler yesin Raci… Konuştukça battıkça battı ve nihayetinde şirketten aforoz edilmesiyle otele yerleşti.

Mahir’in Uğur’un babasını hiç tanımadığı için kendisini babası gibi bildiğine, Mahir’in de onu öz oğlu gibi sahiplendiğine dair açıklamasından oldukça etkilenmiş olan Helin bu hislerini sırf Mahir ismini duyunca bile kuduran Cemal’le paylaşınca onun sert tepkisiyle karşılaştı. “Biz mesela bütün erkekler toplanıp böyle Mahir gibi olabilmek dersleri mi alalım? Ya da Asiye’ye çiçek çelenk mi yollayalım, aferin doğru adamı seçtin diye?” şeklindeki söylemiyle çok da doğru bir konuya bir parmak bastığını düşünmekteyim. Mahir Demirhan gibi olmak üniversitede ders olarak okutulabilir. Cemal ise öncelikle fedakarlık ve sadakat konularında kendisini rol model olarak alabilir.

 

 

Helin: “Mahir, Nergis’le Uğur’u kendi çocukları gibi sahiplenmiş, hatta abimin şantajına bile katlanmış onlar üzülmesin diye. Millet başkasının çocuklarını sahiplenmeyi bırak, kendi çocuklarını kapının önüne koyuyor, neler duyuyoruz”.

Asiye: (Cemal’e manidar bir bakış atarak ) “ Öyle”.

Helin: “Peki Nergis hatırlıyor mu babasını? İyi bir baba mıydı bari?”

Asiye: “Değildi. Terk etmişti bizi zaten. Sonra da öldü”.

Helin: “Adi herif”.

Cemal: “Tamamen kötü bir adam değildi herhalde. İyi yanları da vardır, değil mi? Hani herkes tamamen kötü olamaz ya, o anlamda diyorum. Herkesin hem iyi hem kötü yanları vardır”.

Helin: “Cemal, karısını ve çocuklarını terk edip gitmiş bir adamdan bahsediyoruz. Sorumsuzun tekiymiş belli ki. Sen neyini savunuyorsun ki onun? Erkek dayanışması falan mı yaptığın? “

Cemal: “Ne alakası var? Kendi düşüncemi söyledim. Ne olursa olsun ne yaşanmış olursa olsun çocukların gerçek babası o”.

 

Ve Asiye’den tam da 90’dan Cemal’e gool. Dilinden dökülen hepi topu dört cümle ile Cemal’i o an ortamda bulunduğuna pişman etmeyi başardı. Asiye’yle Helin’in çocukların öz babası hakkında söyledikleri her kelime Cemal’in dilinin ucuna geldiği halde içinde tutmak zorunda kaldığı gerçeklerden ötürü kıvranışlarını arttırdı. Dayanamayıp kendisi için geliştirdiği saçma savunma mekanizmasına ise ne desem bilemiyorum. Karısına sadık olamamış, oğluna babalık yapamamış, yuvasını yıkmış ve yıllarca ailesini arayıp sormamış bir adamın bir yuvanın güven, fedakarlık, sadakat gibi temel taşlarını zedelemiş olduğu gerçeği tartışmaya kapalı iken “Ama şu yönü de iyiydi “ desek ne olur demesek ne olur? Varsın aşık olduğunu kadına çok güzel bakıyor olmuş olsun veya ev işlerinde çok yardımcı olsun, ne fark eder? Öte yandan Cemal’in “Ne yaşanmış olursa olsun çocukların gerçek babası o” şeklindeki söylemine de asla katılmadığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Ebeveynlik, bir çocuğun dünyadaki varlık sebebi olmalarından çok daha fazlasıdır. Anne ve baba kavramının içi fiziksel bir birleşmeyle dünyaya bir canlı getirmek şeklindeki basit bir açıklamayla boşaltılamaz. Çocuğuna sahip çıkıp çıkmamak, onu büyütmek, eğitmek, iyi bir insan olması yönünde yetiştirmek gibi içerisinde pek çok dinamik barındıran bir misyondur annelik ve babalık. Bu nedenledir ki Cemal’in Uğur’un üzerinde bir hak iddia etmesinde haklı bir yan göremiyorum.

 

 

 

Helin’in ısrarları sonucu ikilinin evliliklerini kurtarmak için çift terapistine gitmeye karar vermeleriyle öğreniyoruz ki bu ikinci girişim. Geçmiş yıllarda da terapiste gitmişler ve görünen o ki pek de bir faydası olmamış. Bu seferki girişim de Cemal’in isteksizliği nedeniyle başarısız oluyor.  Terapiste geçmişte yaptığı hatalardan ötürü duyduğu yüksek pişmanlık seviyesinden ve eski karısına hala duyduğu aşktan bahsederek tabir-i caizse günah çıkartan Cemal, terapistin taşıdığı bu yükü Helin’le paylaşması gerektiği konusundaki talimatını veto edince seans da başlamadan bitmiş oldu. Terapistler, danışmanlar, psikologlar sıkıntılı dönemlerimizde,  sorunlarımızı aşmak konusunda bizlere destek olabilmek için iyi ki varlar ancak konuşmaktan, paylaşmaktan, onların önerilerine ve direktiflerine uymaktan kaçınırsak yardım alma ihtimalimiz de o kadar azalır. Derdini söylemeyen derman bulamaz diye boşuna söylememişler Atalarımız. Öte yandan nasıl bir ilişkinin temelini oluşturan duyguların çift taraflı olması gerekiyorsa ilişkiyi kurtarmak adına da iki tarafın da çaba harcaması olması gerekendir. Seanstan ayrıldıktan sonra Helin, bir daha Cemal’in eski aşkından bahsetmeyeceğine dair söz verirken Cemal’den karşılığında ne gördük? Koca bir boşluk… Karına, geçmişte evli olduğunu ve iki çocuk babası olduğunu söylememişsin, eski karına hala aşık olduğunu itiraf edemiyorsun, karına dokunmuyorsun, evliliğini kurtarmak adına hiçbir çaba sarf etmiyorsun ama nedense Helin suçlu, sen mağdur.

 

 

Zuhal’in kardeşini kadın sanan tek seyirci ben miydim? Helin – Cemal ikilisinin davetli olduğu akşam yemeğine kardeşi ile katılan Zuhal’in nur topu gibi bir erkek kardeşi olduğunu gördüğüme şaşırdığımı belirtmeliyim. Ruhumdaki shipper’lık Helin ve Zuhal’in kardeşi için otomatik olarak devreye girmek üzereydi ki arkadaşın yaşını ve evlenmek üzere olduğunu öğrenmemizle birlikte girişimim başlamadan bitiverdi. Zuhal’in bulunduğu bir ortamda Mahir’in bahsi geçmese olur mu?  Cevabımız net. Zuhal, Mahir’e duyduğu hayranlıktan bahsettikçe Cemal’in gözlerindeki ışıltıyı görmemek imkansızdı. Zihninden “Zuhal Mahir’le birlikte olsun da Mahir de Asiye’min hayatından çıksın” düşüncesinin geçtiğine yemin edebilirim ama ispatlayamam:) Saniyeler içerisinde bu Cemal’in hayat dersi veren Cemal’e dönüşmesine tanık oluyoruz. Ali’nin 25 yaşında evlenmeyi düşündüğünü söylemesiyle Cemal adeta onda kendi gençliğini görmüşçesine ve kendisinin yaptığı hataları onun da yapmamasını istercesine daha çok genç olduğundan, dolayısıyla da evlenmek için acele etmemesi gerektiğinden dem vurmakla kalmayıp “Evlilik çocuk oyuncağı değil, doğru kararlar almak lazım. Bir kere önce iyi para kazanacaksın. Bir çocuğun sorumluluğunu alabilmen lazım yoksa dağılıp gidersin. Sonra hem kendini hem sevdiklerini mahvedersin.” şeklindeki son derece doğru nasihatleriyle geceye damgasını vuruyor.  Cemal’in bu söylemleri ne kadar da tanıdık geldi değil mi? Genç yaşta, henüz kendi ayakları üzerinde duramadan, iyi bir kazanç elde etmiyorken evlendi ancak üzerine aldığı sorumluluğun altında ezildi ve yuvasını dağıttı. Cemal’in zamanında yapmış olduğu hatalardan ötürü duyduğu pişmanlığının yansımalarını Ali’ye verilen öğütler başlığı altında toplamak sanırım yanlış olmaz. Cemal’in nadir de olsa doğru söylemlerde bulunduğunu, haklı olduğunu gördüğümüz anlar oldu 13 bölümdür, bu sahne de onlardan biriydi. Evliliğin ciddi bir kurum olduğu tartışmaya kapalı olduğu kadar sevgi, saygı gibi insani duyguların ötesinde maddiyat, sorumluluk bilinci, zorluklarla mücadele edebilme gibi pek çok dinamiği de kapsadığı su götürmez bir gerçek. Cemal’in terapistle olan konuşmasını da göz önüne alarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki senaristlerimiz bu bölümü Cemal’in pişmanlıklarının dışavurumu olarak addetmek istemişler.

 

 

Gülsüm’ün öfkesine ve tepkisine hak versem de bölüm boyunca Asiye’ye karşı olan triplerini abartılı bulduğumu ve Mahir’le konuşmak isteyip de bir türlü bu fırsatı bulamamasının kabak tadı verdiğini belirtmeliyim. Bir maruzatın varsa gider konuşursun, bu kadar basit. Ancak Gülsüm beş karış suratla ortalıkta dolanmalarıyla, Asiye’nin arkasından atıp tutmalarıyla, ona ters davranmasıyla oğlunun bile dikkatini çekmeyi tercih etti. Gülsüm, içi dışı bir bir kadın olduğundan yüzünün az biraz bile asılmasında bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamak kaçınılmaz hale geliyor. Neyse ki Asiye ile yaşadığı bulaşık kavgasıyla birlikte içindekileri daha fazla tutamayıp tüm öfkesini ona kusunca ikili arasındaki beklenen yüzleşme dakikaları da başlamış oluyor. Gülsüm’den duyduklarıyla şaşkınlığa uğrayan ve daha da önemlisi köşeye sıkışan Asiye’nin Gülsüm’e tüm gerçekleri söylemekten başka çaresi kalmıyor. “Cemal benim eski kocam… Çocuklarımın gerçek babası… Biz evliydik… Mahir’le hepinize yalan söyledik…” Bu kez şaşırma sırası Gülsüm’de. Kendisinin ilk şoku atlattıktan sonra Asiye’yi tüm gerçekleri Mahir’e itiraf etmesi konusunda sıkıştırması, Asiye konuşmazsa da kendisinin bu sırrı Mahir’le paylaşacağını defalarca yinelemesi gayet tahmin edilebilir hamleydi zira Gülsüm kocası gibi sır saklayabilen, sessiz, ketum biri değil. Taşıdığı bu sır ile yürüyen bombadan hallice desek yeridir.

Zahide’nin duygu sömürüsünden farksız olan ısrarları neticesinde Harun sırf gelininin ve torununun hatırına Raci’nin kendisinin gözüne görünmemesi şartıyla tekrar eve dönmesine icazet veredursun Gülsüm’ün gün be gün artan baskılarıyla çaresizlik ve umutsuzluk arasında sıkışan Asiye Gülsüm’üm tüm gerçekleri öğrendiğini Cemal’le paylaşıyor. Peki Cemal’in “Nasıl öğrendi?” sorusuna cevap verirken Asiye’nin hasta yatağında onun ismini sayıklamış olduğunu söylemesine ne buyurmalıyız? Koca bir yalanın içinde yaşayan sevgili Asiye bu konuda dürüst olmak zorunda mısın? Gülsüm bizi birçok kez gizli gizli konuşurken görmüş, şüphelenmiş de olsun bitsin. Cemal’i aradığını, düşündüğünü, önemsediğini hissettirmeye devam ettiğin sürece Cemal’in senin peşinde dolaşmasından da şikayet edemezsin.

 

 

İlayda’nın sahil yerine bara gittiğinin ortaya çıkmasıyla Nergis’in oradaki polis baskınından hızlıca kaçtığını öğrenen ve kafasında şüphe tohumları ekilen Nedret’in kahve almak için mutfağa doğru ilerlerken Nergis ile atışan Necmi’nin yine galeyana gelip “Tüm kaderiniz iki dudağımın arasında. Şimdi polise gidip aradığınız kaçaklar burada dersem ne olur” şeklindeki tehditlerine kulak misafiri olmasıyla kafasındaki şüpheler kökleşiyor ve Esat’ın da desteğiyle ertesi gün kendisini Amasya’da, Meral’in kuaförünün kapısının önünde buluyor. Ve o da ne? İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş misali hemen yanındaki emlakçı dükkanında meraklı, gıybeti seven, yeni tanıştığı bir insana mahallelinin tüm kütüğünü ifşa etme potansiyeli taşıyan, boşboğaz bir klişe dizi teyzesi karşılıyor Nedret’i. Kadınla ilgili aynı hisleri taşıdığını belli eden Nedret beklediğini alma umuduyla onun karşısındaki yerini alıyor ve Meral hakkında başlayan sohbet Nedret’in “Kuaförde tanıştığım renkli gözlü, iki çocuklu, güzel bir kız vardı” şeklindeki yönlendirmesiyle renk değiştiriyor ve teyzenin Asiye’nin cinayet işlediğini, sonrasında da sırra kadem bastığını amiyane tabirle ötmesiyle Nedret de hayatının şokunu yaşıyor. Asiye’nin bir şeyler gizlediğinden emin olan Nedret, onun geçmişine dair bilgi elde edeceğinden şüphe duymuyordu ancak bu kadarını da beklemiyordu, eminim.

 

Cemal: “Helin’i sahildeki balıkçıya çağıracağım akşam, güzel güzel anlatacağım her şeyi. Sen de Mahir’le konuşursun, olur mu? Artık kimseyi kandırmayalım. (Asiye’nin sessizliğine karşılık) Sen bir şey demeyecek misin Asiye?”

Asiye: “Cemal ben seni nasıl affedeceğim? Beni, çocukları bıraktığını nasıl unutacağım? Kolay mı?”

Cemal: “Kolay değil, biliyorum. Unutma da zaten. Ben sana beni eskisi gibi sev demiyorum, diyemem de zaten. Ben, sana da çocuklarıma da çok büyük haksızlık yaptım. Cezası neyse çekmeye de razıyım. İstersen ömrüm boyunca suratıma bile bakma, sevme beni, affetme, bağır çağır, istersen tekme tokat dal, ne yaparsan yap. Ben sadece yanınızdayım diyorum. Mahir’le konuşunca zor duruma düşeceksin. Madem her şeyin sorumlusu benim, ne çekeceksek beraber çekelim. Seni yalnız bırakmak istemiyorum. En azından bana bunun için güven. En azından bana bunun için son bir şans ver, olur mu?”

Asiye: “Olur”.

 

 

Ve Cemal’in pişmanlık resitali vol.3. Öncelikle Asiye’yle konuşmasındaki samimiyetine inandığımı belirtmek isterim. Hataların farkına varmak, af dilemek elbette ki güzel bir şey ama bunun için biraz geç kalmadın mı diye sormak istiyorum. Asiye’nin avucuna bıraktığı ve “Parmağımdan çıkardım ama buramda(kalbini göstererek) taşıdım” dediği evlilik yüzüğünü yıllarca saklamış olmasının benim için bir anlam ifade etmediğini söylemeliyim. “Ben sizden ayrıydım ama sizi hiç unutmadım” mesajının zihnimize kazınmak istediği aşikar. Seneler önce zora gelememiş, Demirhan ailesinin servetinin tatlı geldiği ve şaşalı hayattan vazgeçememiş olan Cemal’in bu serveti elinin tersi ile iterek, her şeyi göze alarak Helin’e tüm gerçeği itiraf etmeye karar vermesi Asiye’yi oldukça etkiledi. Asiye’nin “Ben nasıl affedeceğim?” sorusundan Cemal’i affetmeyi çok istiyor da bunu kolay kolay yapamayacağını düşünüyor mealini çıkaran tek ben miyim? Tamamen kapılarını kapatmış olsa “Asla affetmem” deyip kestirip atardı lakin sanki Cemal’e adım atmak istiyor da içinde bulunduğu şartlar buna engel oluyor hissiyatı taşıyorum. Bu yalanın bedelini birlikte ödemeleri konusunda Cemal’in önerisini kabul etmesinden, ona bir şans vermesinden AsCem’in ayak sesleri yaklaşıyor diye düşünmeyelim de ne yapalım şimdi?

 

 

Cemal, Helin’le konuşmasının akabinde azat edileceğini düşünerek Asiye’sine nihayet kavuşma umuduyla içi içine sığmayadursun, Asiye ise Mahir’le konuşmasının akabinde artık o konakta kalamayacağını düşünüp – Ah Asiye, Mahir’i hiç mi tanımadın, o sizi bırakır mı – Meral’in de yardımıyla yaşayacakları yeni yerin planlarını yapadursun çok kısa bir süre sonra kendisini daha büyük bir çıkmazın içerisinde bulacağının farkında değil. Normal şartlar altında Asiye’nin yüzüne bile doğru düzgün bakmayan Nedret’in ansızın onun odasına teşrif etmesiyle doğal olarak şaşıran ve meraklanan Asiye Nedret’in “Sen adam mı öldürdün?” sorusuyla adeta donup kalıyor. Boşuna dememişler, “Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır “ diye. Tüm sırlar birer birer ifşa oluyor, Asiye için çember gittikçe daralıyor, daraldıkça da Asiye sıkışıyor, boğuluyor.

Yine son derece akıcı, tempolu bir bölüm seyrettik. Emeklere sağlık.

 

Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

3 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

5 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

5 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

7 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce