KADERİMİN OYUNU – Gerçeklerle Yüzleşmeye Cesaretin Var mı?

Kaderimin Oyunu 17. Bölümde reytingler düşüşte: Dizi,  Total’de 3,17 reyting ile 10. , AB’de 2,28 reyting ile 12. ve ABC’de 2,69 reyting ile 13. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…

Bir tutam Aşk-ı Memnu, iki doz Dallas, bolca Yalan Rüzgarı… Konak kategorisinden çıkarak her bir köşesinden entrika ve kaos fırlayan Demirhan Malikesi’ne hoş geldiniz. Dizimiz, her hafta vitesi biraz daha yükselterek ilerlerken arka arkaya patlatılan bombalarla, ortaya dökülen sırlarla kendi adıma merak ve heyecan duygularımı da tavan yaptırıyor. Bu bölüm itibariyle değinmek istediğim o kadar çok konu var ki yazımın gereğinden fazla uzun olabilme ihtimali nedeniyle şimdiden affınıza sığınıyorum.

 

 

Bölümü, Helin’in Asiye’nin odasındaki aynanın yansımasından Cemal’in kapının arkasına saklanmış olduğunu gördüğü andan itibaren yaşadığı yıkımla açtık. Gözyaşları içerisinde kendini çardağa atan Helin’in zihninde geçmişteki ipuçları art arda çakınca – balıkçıdaki ruj izli bardak, Uğur kaza geçirdiğinde hastanedeki sarılmaları, 8 Nisan günü konağa birer dakika arayla konağa dönmeleri – tıpkı bir puzzle’ın parçalarını birleştirerek tümevarıma ulaştı: Kocasıyla Asiye’nin ilişkisi var. Her kadın için aldatılmışlık hissinin oldukça yaralayıcı olduğu tartışmasız bir gerçek iken Helin gibi olması gerekenden daha kırılgan ve nahif bir kadının ise böyle bir gerçekle yüzleşmesinin yıkımının daha ağır olacağı aşikar. Asiye’nin Helin’in onları görüp görmediğine ilişkin tereddüt üne karşın Cemal’in “Bizi görmüş olsaydı hiçbir şey söylemeden çekip gitmezdi” şeklinde rahatlatmalarının doğruluk payı da olabilir zira Helin her ne kadar nahif, yufka yürekli, merhametli bir kadın olsa da ve bir sorunla karşılaştığında bunu içine atarak kendiyle baş başa kalmayı tercih etse de bir yandan da elini beline koyarak hesap sorar veya ortalığı birbirine katar hissiyatı taşıyorum. Gerçek ortaya çıktığında nasıl bir Helin göreceğimize dair bahisleri açıyorum. “Çıktığında” diyorum çünkü Helin’in üzüntüsünü paylaştığı ilk kişi annesi olunca ve hiç renk vermeden kızını ikilinin başka bir nedenle bir araya geldikleri yönünde sakinleştirdikten sonra bu durumu yine hem kendinin hem kızının lehine çevireceğini tahmin etmek zor değildi.

 

 

Gözlerimizi konağa çevirdiğimizde ise beklenildiği üzere kıyametin kopuşuna şahit oluyoruz. İlayda’yla Necmi’nin yıldırım nikahı sebebiyle öfkeden deliye dönen Raci-Zahide ikilisinden Raci, Necmi’ye saldırmamak için zar zor zapt edilirken Zahide ise Necmi’yi aralarına sokan kişi olarak hatta daha da ileri giderek tüm bu olaylar silsilesinin planlayıcısı olduğunu savunarak Asiye’yi günah keçisi ilan ediyor. Dört bir yandan azar yiyen Necmi’den zerre hazzetmesem de kendisine ilk kez “Ben bu kızı kaçırdım mı? Bu kızla zorla mı evlendim?” şeklindeki savunmasında hak verdiğimi söylemek isterim. Evet, Necmi İlayda’nın aklını çelmiş olabilir ama İlayda gibi iyi yetişmiş, eğitimli bir kız da aklının çelinmesine izin veriyorsa en az Necmi kadar o da hatalıdır bana göre. Sizleri bilmem ama ben “Sadece arkadaşız” dan “ Biz birbirimizi seviyoruz” aşamasına bu jet hızındaki geçişin samimiyetine inanamıyorum. İlayda Necmi’den en fazla hoşlanıyordur, bu evliliğin temel sebebi İlayda’nın kendisini baskı altında tutan, ona yasaklar koyan ebeveynleriyle inatlaşmak ve onlara rüştünü ispat etmek. Tüm “Bu adamı bu evde istemiyorum”, “Benim senin gibi bir kızım yok” nidaları arasında İlayda’nın kocasıyla birlikte o evde yaşayacağını haykırarak son sözü Harun Bey söylüyor söylemesine de seyreyleyelim kaosu, eğlenceyi…

 

Nedret: “Helin görmüş sizi”.

Cemal: “Görmüş mü? Nerede görmüş?”

Nedret: “Asiye’nin odasında kapının arkasına saklanmışsın. Aynadan görmüş seni”.

Cemal: “Niye öyle çıkıp gitti ki? Niye bir şey yapmadı?”

Nedret: “Kız neye uğradığını şaşırmış. Derhal bu durumu düzeltmen lazım Cemal. Bir açıklama yapman lazım”.

Cemal: “Gidip açıklama yapayım, düzelteyim. Nasıl yapayım ben bunu, sizin bir fikriniz var mı? Asiye’nin odasına girmiş, ben kapının arkasında saklanıyordum. Bunun nasıl bir açıklaması olabilir? Helin bu saatten sonra bana inanır mı?”

Nedret:” İnanacak. İkna edeceksin kızımı”.

Cemal: “O tren çoktan kaçtı Nedret Hanım. Artık yolun sonuna geldik. Bir gün her şey ortaya çıkacaktı, o gün de bugünmüş, yapacak bir şey yok”.

Nedret: “Sen de böyle bir şeye de dünden razıydın Cemal. Ben buna izin vermem. Kızım aradan çıkacak, sen de Asiye’yle kaldığın yerden devam edeceksin, öyle mi?”

Cemal: “Asiye’yle alakası yok. Ben artık Helin’i kandırmak istemiyorum. Gidip her şeyi anlatacağım, gerçeği bilmek onun da hakkı”.

Nedret: “Hayır Cemal bunu yapamazsın, izin veremem. Kızımın dünyası başına yıkılır, kaldıramaz bunu”.

 

Nedret’in Cemal’i her köşeye çekişinin akabinde aralarında geçen diyalog artık bir klişe haline geldi. Yine kızı üzülmesin diye yine etrafındaki herkesi hiç düşünmeden kırıp dökerek yine olaylara yön veren bir Nedret ve onunla restleşen bir Cemal… Bu defa tek fark; Cemal’in rest çekmesinin Asiye’den bağımsız olması, artık Helin’e yalan söylememek istememesi. Eski Cemal olsa Helin’in gerçeği öğrenip öğrenmemesi umurunda olmazdı, hatta öğrenmesi işine bile gelirdi zira Asiye’yle ve çocuklarıyla yeniden aile olabilmek için gözünü karartmıştı. Ancak artık Asiye’nin kendisini affetmeyeceğini bildiği için eskisi gibi onun peşinde koşmayan, karısına da daha saygılı ve anlayışlı tutumlar sergileyen daha olgun ve sakin bir Cemal var karşımızda. Evladını korumanın annelik misyonunun en önemli gerekliliklerinden biri olduğu tartışılmaz ancak Nedret’in üstüne basa basa vurguladığı “Kızım üzülmesin” gayesinin artık altının doldurulması gerektiğini düşünüyorum. Helin geçmişte ihanete mi uğradı? Aşık olduğu bir adam tarafından terk mi edildi? Yalnız kalmakla ilgili bir travması mı var? Çünkü ancak böyle psikolojik çöküntüler yaşamış olan birinin çocuklu, kocaman bir kadın olduğu halde dağılması, yıkılması açıklanabilir. Ya da sebep yalnızca Nedret’in kazanma hırsı mı? Her zaman yöneten, yön veren kişi olma egosu mu? “Neden?” sorumuzun cevabını alamadığımız sürece Nedret’in kırma, üzme, azarlama, yönlendirme eylemlerinin hepsi sadece Tadımız Kaçmasın başlıklı sıradan bir amaca hizmet etmekten öteye geçemez. Nihayetinde kazanan her zamanki gibi Nedret Hanım oluyor ve Cemal’i Helin’e babasının kanser olduğu ve kendisinin de bu haberi karısına verip vermeme tereddüdünden ötürü Asiye’nin fikrini almak için o odada bulunduğu açıklamasını yapması konusunda ikna ediyor. Cemal’in kendi geleceği umurunda olduğundan değil, sadece eski eşini ve çocuklarını korumak için, onlara zarar gelmemesi adına bu tehditlere boyun eğdiğine eminim. Helin’de de bu saflık var olmaya devam ettiği sürece kendisine söylenen her türlü bahaneye sormadan, sorgulamadan inanmaya devam edecektir. Zuhal’in de kendisini uyardığı gibi böyle bir konuda Cemal’in fikir danışacağı kişi Helin’i henüz iki aydır tanıyan Asiye’nin olması sizce de abes değil mi? Hadi fikir danıştı diyelim, bu konunun yanlış anlaşılmaya gayet mahal verecek bir ortam olan yatak odasında gerçekleşmesi ne kadar doğru?  Nedret’te bu manipülasyon becerisi, Helin’de de bu saflık olduğu sürece kendisi bu gidişle gerçeği sezon finalinde bile öğrenemeyecek.

.

Asiye’den Zuhal’in ikisinin arasından çekilmesi yönünde uyarıda bulunduğunu öğrenen Mahir o geceden sonra arasının hali hazırda mesafeli olduğu Zuhal’in karşısına çıkarak onu hadsizlikle suçlayıp bir daha Asiye’yle olan ilişkisine karışmaması konusunda net bir şekilde uyardı. Mahir’in Asiye’ye gerçekten aşık olup olmadığını tartışabiliriz ya da Asiye’nin defalarca onu arkadaşı olarak gördüğünü söylemesine ve günün birinde yollarının ayrılacağını bilmesine rağmen onu bir ömür boyu beklemeye razı olmasını salaklık veya eziklik olarak da nitelendirebiliriz, kimimize göre doğru kimimize göre yanlış olarak addedilebilir bu tutum ancak Mahir’in kendi iradesiyle almış olduğu bir karar, kendi hayatı. Sonunda hüsrana uğrarsa da bunun için kendisinden başka kimseyi suçlayamaz çünkü bu seçimi kendisi yaptı. Dolayısıyla Zuhal’in Asiye-Mahir ilişkisine müdahalede bulunmasının hadsizlik olduğuna katılıyorum. Mahir’in de Zuhal’in kolay lokma olmadığını, susup köşesine çekilmeyeceği gibi gerektiğinde tehlikeli bir kadın olabileceğini de bir an önce fark edebilmesini umuyorum.

 

 

Helin, babasının hastalığını öğrendiği andan itibaren onunla daha fazla vakit geçirmeye başlayadursun bu gerçeği öğrenmeden evvel Cemal’e onu Asiye’nin odasında gördüğünü ve aralarında bir ilişki olduğundan şüphelendiğini itiraf etmekten de geri durmadı. Böyle düşündüğü için mahcubiyet duyduğu gözlerinden okunurken Cemal’in de benzer bir mahcubiyet ile “Asiye’den önce seninle konuşmam gerekirdi” diyerek karısından özür dilemesi şık bir hareketti, samimiyetine de inandım. Biz ne Cemal’ler gördük, sıkıştığında üstüne gelmemesi konusunda Helin’e sesini yükseltmekten bile çekinmeyen veya ona sırtını çevirip uyuyan… Dolayısıyla Cemal’in kısa ve öz bu konuşması bile ikili arasındaki ilişkinin bir nebze olsun iyileşmiş olması yönünde bir adım.

 

Asiye: “Ne yapıyoruz biz Cemal?”

Cemal: “Bilmiyorum biz ne yapıyoruz. Ama buna böyle devam edemeyiz. Ben artık Helin’e her şeyi anlatmak istiyorum Asiye”.

Asiye: “Cemal lütfen. Yalvarıyorum sana, lütfen”.

Cemal: “Bak işte, izin vermiyorsun. Peki biz ne yapıyoruz? Mahir’in veya Helin’in böyle dün gece olduğu gibi bizi yakalamasını mı bekliyoruz? Bak Asiye, ben bir daha Helin’e yalan söyleyemem. Yüzüne bakamıyorum kadının ya”.

Asiye: “Ben de aynı durumdayım Cemal. Yalan söylemek hoşuma mı gidiyor benim?”

Cemal: “Tek bir çözüm yolu kaldı o zaman. Ben çekip gideceğim buralardan. Hatta Helin’i almadan çekip gideceğim de nasıl yapacağım bilmiyorum. Çünkü Ahmet’i bırakamam. Eğer bir çocuğumu daha kaybedersem artık yaşayamam. Ama yapmak zorundayım”.

Asiye: “Kararlı mısın peki? Gerçekten gidecek misin?”

Cemal: “Gideceğim. Sen de rahatlarsın. Çocuklarla konakta iyi kötü bir düzen kurdunuz, rahatlamış olursunuz sizi sürekli zorlayıp duruyorum ya. Tek bir ricam var senden; Nergis’le görüşmek istiyorum gitsem bile. Uğur’la bir şansım yok biliyorum. Baban öldü dedin, zaten Mahir’i de çok seviyor, babası olarak görüyor. Hani çocuğun da dünyasını bozmak istemem, bir de onun huzurunu kaçırmayayım. Ama en azından Nergis’le, kızımla görüşmek istiyorum sen de izin verirsen”.

Asiye: “Tabii ki Cemal. Zaten Nergis de seni görmek ister, affetti o seni”.

Cemal: “Canım kızım, babasının bir tanesi. Yani belki biz de arkadaş oluruz ha, affedersin beni falan”.

Asiye: “Oluruz belki”.

Cemal: “Ama bak bakma bana öyle. Üzülüyor gibisin ya böyle. Bana aşıksın sanacağım, kafam karışacak”.

 

AsMah taraftarlarından linç yemeyeceksem Cemal’in artık beni eskisi kadar sinir etmediğini ve kendisini yine eskisi kadar yüzsüz ve hadsiz bulmadığımı itiraf etmek isterim. Yazılarımı yakından takip edenler iyi bilirler, Cemal’in mütemadiyen Asiye’nin peşinde dolanıp af dilemesini, ona muhtelif konular hakkında hesap sormasını yüzsüzce bulmamın yanı sıra gerek eylemlerindeki gerekse de söylemlerindeki samimiyetine bir türlü inanamıyordum. Ancak çokça pişmanlıktan, biraz da birer birer ortaya dökülen sırlar nedeniyle oluşan köşeye sıkışmışlık ve çaresizlik hissinden ötürü daha durulmuş, dinginleşmiş bir adama evirildi Cemal. Bu doğrultuda da şu aralar samimiyetinden şüphe etmiyorum. Asiye pazara giderken onun yolunu keserek Helin’in onları gördüğünü ama Harun Bey’in hastalığını kullanarak onu kandırmasından rahatsız olduğunu itiraf etmesiyle birlikte duygusal bir konuşmaya şahit olduk. Cemal’in utancından karısının yüzüne bakamadığına da inandım, buralardan gitme isteğine de, Asiye’yle arkadaş olarak devam etmek istemesine de… Çok kısa bir süre öncesine kadar buralardan hep birlikte gitmek için planlar yapan, Asiye Mahir’i tercih ettiğinde ise bunu kolayca sindiremeyen ve sebebini devamlı sorgulayan Cemal’in böylesine keskin bir dönüş yapması şaşırtıcı olduğu kadar hatalarını anlamış olduğunu düşündürtmesi açısından da memnun edici. Dilinden “Gideceğim” kelimesi döküldüğü anda Asiye’nin bir anda mahzunlaşan yüzünü fark etmemek imkansızdı. Cemal’e gerçekten gitmeye kararlı olup olmadığına dair yönelttiği sorunun aslında dilinin ucuna gelen ama söyleyemeyeceği “Gitme Cemal. Bizi sensiz bırakma” anlamını taşıdığını düşünen kaç kişiyiz? Cemal, Ahmet’i bırakamayacağı, Asiye ise Cemal’i affedemeyeceği için birlikte bir geleceklerinin olmayacağının, farklı iki hayat sürmeye devam edeceklerinin farkında olsalar da birbirlerini kaybetme korkusunun ikisini de mutsuz ettiğini düşünüyorum. Nitekim Asiye de bu hüznünü öylesine hissettirdi ki Cemal’in de gözünden kaçmadı. Asiye’nin sadece gözleriyle ifade ettiklerini ben yazıya dökeyim: Evet Cemal, Asiye üzülüyor ve seni hala seviyor. Bir AsMah taraftarı olarak bunu söylemekten hoşnut değilim elbette ancak bu sahnenin benim için tam meali budur. “Gün gelir, tüm işler değişir” demeye devam… Bu duygusal konuşmanın sarılmayla sonlanmasını masumane olarak değerlendirebilir miyiz bilemiyorum ama buna Zuhal’in şahit olmasıyla yine tehlike çanlarının çalmaya başlayacağı garantilendi. Asiye-Cemal ikilisinin henüz bir badire atlatmışlarken sokak ortasında sarılma tedbirsizliği göstermelerini duygusallıklarına bağlarken konaktan arabayla ayrılan Zuhal’in sokakta yaya olarak ne işi vardı merak ediyorum. Gördüğü yakınlaşmayla hayli şaşıran Zuhal’in o anı kayıt altına almak adına cep telefonuna ulaşmaya çalışırken adeta eli ayağına dolandı da telefonunu gecikmeli olarak buldu ama yasak aşkı(!) kaydedemeden Mahir’e bir şeyleri ispat hevesi kursağında kaldı kalmasına da bu hüsran Zuhal’i durdurur mu? Tabii ki hayır. Fettan güzel, fettanlığını göstermeden olmaz.

Bunca olay silsilesinin içerisinde sıradan bir pazar alışverişi de bir maceraya dönüşmese hatırım kalırdı. Buyurun efendim, Asiye’ye birlikte pazarda alışveriş yapan Emine annenin Neriman teyzeyle oğluna rastlamasına… Uzaktan onların geldiği gören Emine anne son derece yerinde bir refleksle Asiye’ye tezgahın arkasına saklanmasını söyledi ve onu Asiye’yi tekrar görüp görmediği konusunda sıkıştıran anne oğlu hiç renk vermemeye çalışarak başından savmasını başardı. Atlatılan bu badire sonunda Emine annenin Asiye’ye her şeyi anlatması kaçınılmaz oldu: Asiye’nin kimlik bilgilerine ulaşması, bu bilgilerin araştırılması için Neriman teyzenin oğlundan yardım istemesi, akabinde onların konağa gelerek Asiye’nin aranan bir sabıkalı olduğu bilgisini aktarması… Asiye her zamanki kibarlığıyla bu kez de Emine anneye karşı mahcup oldu olmasına da kırk yılda bir arabayla yolculuk ettiğinde bile polis çevirmesiyle karşı karşıya kalma ihtimalinden ötürü diken üstünde olan Asiye’nin tehlike burnunun dibindeyken kendini ve çocuklarını nereye kadar saklayabileceği merak konusu.

 

 

Aile meclisinin müştemilatta gerçekleşen toplantısında Gülsüm’ün Asiye – Mahir ikilisi hakkındaki gerçeği öğrenmesiyle beklenen Asiye-Gülsüm barışması gerçekleşti ve hepimize “Oh be” dedirtti. Gülsüm’ün Asiye’ye trip attığı dönemde “Gülsüm’ün ileride pişman olacağı sözler söylemeye devam etmemesini umuyorum” şeklinde bir yorumda bulunmuştum. İşte tam da o an Gülsüm’ün Asiye’nin ne badireler atlattığını, ne acılar çektiğini bilmeden üstüne gittiği, ona kötü sözler söylediği için duyduğu pişmanlığı dile getirdiğine şahit olduk. Gülsüm dobra olduğu kadar yufka yürekli bir kadın da olduğu için buzların er geç eriyeceğini tahmin etmek zor değildi. O halde hadi gelsin bakalım yeniden Asiye – Gülsüm dostluğu… Bu arada Gülsüm’ün Nedret’in tehdit yoluyla olaylara müdahale etme sebebinin kızıyla alakalı değil, tamamen kendisini düşünmesiyle ilgili olduğu konusundaki yorumuna katıldığımı söylemek isterim.

Çiçeği burnunda çiftimiz İlayda-Necmi’ye bakmadan geçmek olmaz zira bölümde de geniş yer kapladılar. Harun Bey sayesinde konağa postu seren Necmi’nin karısı dışında yüzüne bakan olmaması son derece doğal. Necmi’nin her yönüyle konakta oldukça sakil durması bir yana sofradaki yüzsüzce ve pişkince konuşmaları, kraldan çok kralmışçasına Alican’a hizmetçi muamelesi yaparak ondan kahve istemesi kendisinin azalarak bitmesini dilettirdi. Ama tam tersi yine Harun Bey’in onayıyla şirkette de Roof Müdürü – Necmi kiiim, müdür olmak kiimm – görevini alarak çoğalarak artıyor. Bu gelişmenin Cemal –  Raci ikilisi tarafından hoş karşılanmaması olağan fakat Mahir de Necmi’yi gözlerinin önünde tutmaları gerektiği konusunda haksız sayılmaz. Ne de olsa kendisi yürüyen saatli bomba. Ne kadar çok göz önünde bulunursa kontrol edilmesi de o kadar kolay olur. İlayda ise annesiyle babası kendisiyle konuşmadığı için mutsuz. Mutfakta portakal suyu sıkarken elini kesince Raci’nin babalık vazifesini yaparak onun parmağını bantlayıp tek kelime etmeden çıkıp gitmesiyle İlayda’nın sanki bir tatlı söz, sıcak bir gülüş, bir sarılış bekliyormuşçasına babasının arkasından mahzun bir şekilde bakakalması çok şey ifade ediyor.

 

 

Diğer taze çiftimiz Meral – Raci ilişkisi ise her bölüm üzerine biraz daha koyarak ilerliyor.  Raci’nin Meral’in yanında başka bir adama dönüştüğünü önceki yorumlarımda belirtmiştim. Bu bölüm itibariyle tabularını yıkan bir Raci gördük. Meral’le birlikte vapura bindiği, sinemaya gittiği, kendine spor kıyafetler satın aldığı Kadıköy gezisinde patron gömleğini çıkartmakla kalmayıp adeta Demirhan soyadını da bir kenara attı ve sadece Raci olarak kaldı. Gençliğine, bekarlık günlerine, özgürce hareket etmeye özlem duyan Raci… Normal şartlar altında kolay kolay bir araya gelmesi mümkün olmayan, statüleri, hayatları, ait oldukları dünyalar farklı olan iki insanın bu örnekte de olduğu gibi bir frekans ve uyum yakalaması asla imkansız değil. Meral’in, Raci’nin yıllardır içinde bastırmış olduğu duyguları ortaya çıkardığı aşikar ama Zahide isimli faktörün göz ardı edilmemesi gerektiği de unutulmamalı. Zahide, Raci’nin duşa girerken komodinin üzerinde bıraktığı telefonundan – madem ortada bırakıyorsun, tuş kilidi koysaydın ya be adam – sanki Raci yazıyormuşçasına Meral’e gönderdiği son derece nahoş mesajla ikilinin arasına çomak sokmak isterken birbirleriyle daha da yakınlaşmalarına sebep oldu. Meral öfkelendi, engelledi, kaçtı; Raci ise pes etmedi, kovaladı ve sonunda Meral’i yakaladı. Otelin asansöründe yaşanan sert yüzleşmede Meral’in kendisinden kaçma sebebini öğrenmesinin akabinde Raci’nin ilan-ı aşk etmesi hiç tereddüt etmeden Meral’in dudaklarına yapışmasıyla noktalandı. Bizim tanıdığımız Meral, bu yakınlaşmadan pişman olacaktır ve bu öpüşme ilk ve son olacaktır diye umuyorum. Meral gibi bir kadın metres olmayı kabullenmek istememeli. Aksi olursa hayal kırıklığına uğrayacağımı belirtmeliyim. Zahide’den hoşlanmasam da , Meral’i sevsem de ihanete bakış açım nettir.

 

 

Cep telefonunu ortada bırakma ihmalkarlığını gösteren diğer kişi ise Cemal oldu. Cemal-Mahir-Raci üçlüsünün Zuhal’le yaptığı toplantıya Necmi’nin damlamasıyla ortamının gerilmesinin ardından erkekler çil yavrusu gibi dağılmasıyla toplantı odasında Cemal’in telefonuyla baş başa kalan Zuhal sırf Asiye-Cemal ilişkisini deşifre edebilmek adına o telefondan Asiye’ye “Biri bizi biliyor” şeklinde mesaj atarak bir de ona randevu veriyor. Bununla da yetinmeyip Mahir’e de imza attığı bu rezillikten bahsederek Asiye’yle Cemal’i birlikte basması için ona buluşma yerine gitmesi konusunda da gaz veriyor. Hadsizliğin, yüzsüzlüğün bu kadarına da pes doğrusu. Zuhal, tüm bu eylemleriyle Mahir’e layık bir kadın olmadığını ispatladı. Kadın dediğin gururlu olur, asil bir duruşu olur, ağır olur. Ama Zuhal’de bunların hiçbirinden eser yok. Mahir’e gelecek olursak… Zuhal’in lafına bakarak buluşma yerine gitmesini yersiz bulmamla birlikte Asiye oraya gelmesin diye içten içe dua etmesini anlamlandırmaya çalışıyorum. Mahir ne amaçla oraya gitti? Sadece merak mı?  Asiye evli bir adamla görüşecek diye mi endişelendi? Onu kıskandı mı? Cemal’in yerinde başka bir adam olsa yine de gider miydi? Umarım Mahir’in orada bulunma sebebi yalnızca buluşulan adamın evli olmasıyla ilgilidir yoksa diğer tüm olasılıklar için kendisini haddini aşmakla eleştiririm, üzgünüm. İkisi de bekar olduğuna göre istedikleri kişilerle görüşebilirler. Kendisini Zuhal’le geçirdiği kara geceyi göz ardı ederek ileride Asiye’ye böyle bir konuda yüklenmeyeceğini umuyorum.

Zuhal’den gelen mesajla son derece panikleyen Asiye’nin tam da buluşma yerine gitmek için konaktan çıkmak üzereyken Cemal’le karşılaşmasıyla Mahir’e yakalanmaktan yırtıyorlar ama esas tehlike bu mesajı atan, dolayısıyla onların ilişkisini bilen kişinin kim olduğu. Bu kişiyi kameralardan tespit etmek üzere Cemal yeniden otelin yolunu tutadursun gözlerimizi Nergis’le Uğur’un odasına çeviriyoruz. Nergis’in son olarak annesiyle babasını bir arada çizmiş olduğu resmin de bulunduğu resim defterine Uğur bakmak için ısrar ederken Nergis ise var gücüyle karşı çıkıyor. Nergis’in bu korkusuzluğuyla ve aşırı cesaretliliğiyle başımız dertte. O resim, Uğur’un değil, tehlikeli olabilecek başka birilerinin eline de geçebilir, ne de olsa odalara giren çıkan belli değil. Nitekim Uğur’u odadan gönderdikten sonra Asiye de kızına aynı uyarılarda bulundu ama Nergis hep aynı Nergis, uyarılar bir kulağından girer, öbür kulağından çıkar… “Haklısın. Daha dikkat edeceğim” diyeceğine onun yerine Uğur’un resmi görmesinin çok da sorun olmayacağını, gördüğü takdirde ona gerçek babasının Cemal olduğunu itiraf edeceklerini, Uğur’un da bundan mutlu olacağını düşündüğünü söylemesin mi? Bu kız bazen tam sopalık oluyor bazen… Uğur adına karar vermesen mi acaba Nergis? Ya Uğurcuk mutlu olmak yerine doğduğu gün terk edilen bir çocuk olarak travma geçirirse? Bunun sorumluluğunu alabilecek misin?

 

 

Demirhan Konağı’nda kapılı kapılar ardında konuşulan sırlara kulak misafiri olmak geleneği yine bozulmadı ve Nergis’in bağıra bağıra söylediği gerçekleri Uğur duydu. Duyar duymaz da hem şaşkınlıkla hem de üzüntüyle kendisini sokaklara attı. Bunlar ailece belayı mıknatıs gibi çekiyorlar valla, sahilde üzgün bir şekilde otururken onun yanına yanaşan kişi kim oldu dersiniz? Neriman Teyze’nin polis oğlu. Polis ceketini görünce fobisi yeniden hortlayan Uğur bu kez ondan kaçmaya çalıştı ama bunun daha çok dikkat çektiği aşikar. Polisin Uğur’a neden korktuğunu sorması da gayet mümkün, onu evine götürmek için yolu tarif etmesini istemesi de. Bakalım nasıl kurtulacak Uğur’cuk bu işin içinden? Hadi polisten kurtuldu diyelim, Cemal’in öz babası olduğu gerçeğiyle nasıl başa çıkacak?

 

 

Asiye, Uğur’un evden kaçtığından habersiz, gözü telefonda Cemal’den gizli şahidin kimliği hakkında telefon beklerken Zuhal’in ihbarının asılsız çıkmasından ötürü mutlu olan Mahir sevdiği kadını mutlu etmek, belki de ondan şüphelendiği için onun gönlünü almak adına elinde bir çiçek buketiyle onun yanına geliyor. Asiye’nin çiçeklerden yapılmış tacı da takmasıyla o anı ölümsüzleştirmek için onun telefonunu alıyor. Ah Asiye, özel bir telefon bekliyorum demek veya telefonumun kamerası bozuk diye bahane uydurmak o kadar zor mu? Nitekim korkulan oldu ve Mahir tam flash’a basmak üzereyken Cemal’den gelen “Bizi bilen Zuhal’miş” mesajını okumasıyla yüzünün rengi bir anda değişti.

Fragmana bakılacak olursa AsCem ikilisi bu kez sıyrılamamışlar ve Mahir gerçeği öğrenmiş. Bence iyi oldu, Mahir Asiye’nin en büyük sırrını biliyorken bunu bilmiyor olması abes kaçıyordu. Bakalım bu durum ezeli rakiplerin savaşını daha da kızıştıracak mı?

 

Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce