Kaderimin Oyunu bu hafta reytinglerini yükseltti. Total’de 4,19 reyting ve AB’de 3,36 ile 9., ABC’de 3,92 reyting ile 8. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…
Her bölüm ekran karşısına bir önceki bölümden daha fazla sinirlenemem umuduyla geçiyorum lakin tam tersine geçen haftaya göre sinir katsayım daha da yükselmiş olarak buluyorum kendimi. Bir diziden veya filmden çok büyük beklentilerim yoktur. Hikayesinin beni içerisine alması, bende heyecan ve merak duygusu uyandırması, aktarılmak istenen duyguların bana ne kadarının geçebildiği aslolandır. Klişelerle bir derdim yoktur, yine mi zengin erkek-fakir kız aşkı diye burun kıvırmam vs. Ancak iyilik, doğruluk, dürüstlük göz ardı edilerek haksızlık, erdemsizlik parlatılıyorsa işte orada durun derim. Dizimizin son birkaç bölümdür bu rotada ilerliyor olması canımı fena halde sıkıyor. Doğru tektir, birdir ama senaristlerimiz fanların isteği doğrultusunda senaryoyu şekillendirmeye başladılar hissiyatı taşıyorum ve AsCem merkezli ilerlemeye devam ettiği sürece tahammül seviyemi sınırda ne kadar tutabilirim bilemiyorum.
Bölümü, Asiye-Cemal-Nergis üçlüsünü birbirlerine sarılmış ağlar halde gören Mahir-Helin ikilisinin şaşkın bakışlarıyla açtık. Tahmin ettiğimiz üzere ikisi de Nergis’in “Baba” dediğini duymadılar ve Cemal’le aralarındaki yakın teması üzüntülü olmalarına yordular. Mahir’in Asiye’nin yanına gelmesiyle – bu arada Asiye’nin ailenin diğer üyeleri nazarında onun hiçbir şeyi olarak görülen Cemal’e sarılıp da aslında sarılması gereken Mahir’e sarılmamış olması saçmalığına diyecek söz bulamıyorum – Cemal’in geri çekilmesinden ve Uğur kendine geldikten sonra ailesi onun yanına girerken ( bu arada bu sahnedeki “Babası girsin” vurgusu son derece yerindeydi) Cemal’in de onların arkasından gitme girişiminin Helin tarafından durdurulmasıyla mahzunlaşmasından ve oğlunu göremediği için içinin içini yemesinden hiç etkilenmediğimi söylemek isterim. Hayır, asla kalpsiz değilim. Yalnızca çocuklarının varlığını unutmuş ve onlara olan sevgisi onları kanlı canlı karşısında gördüğünde depreşen bir babanın hissiyatı bana geçmiyor, üzgünüm.
Helin’in neden olduğu kazadan duyduğu pişmanlık inandırıcıydı. Bu konuda hiçbirinin onun üzerine gitmemesine de memnun oldum. Uğur da tamamen hatasız değil sonuçta. Mahir Helin’e “O daha çocuk, bizim dikkat etmemiz gerekiyor” diyor da ağaç yaşken eğilir Mahir’ciğim. Bizlere karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa bakmamız gerektiği çocukken öğretilmedi mi?
Tomografi çekimine götürülen Uğur’a refakat etmek için oradan ayrılan Asiye’nin çantasını sandalyenin üzerinde bırakması aymazlığını üzüntülü ve panik haline bağlıyorum. Uğur’un kaydını açmak için kimlik sorgusu yapan hastane görevlisine ise Helin’in hala sıfatıyla o çantayı karıştırarak Asiye’nin kimliğini vermesi büyük ayıptı. Çanta, kişinin özel eşyasıdır ve izinsiz karıştırılmamalıdır. Cemal’in de bu eyleme müdahale etmemiş olması şaşırttı. Beklenildiği üzere danışma görevlisinin sistemde kimlik bilgisinin doğrulanmadığını bilgisini iletmesiyle Helin şaşkınlıkla bu işte bir yanlışlık olduğunu iddia ededursun Cemal’den durumu öğrenen Asiye-Mahir ikilisi büyük telaş içerisinde soluğu danışmada aldılar. Son takıldıkları polis çevirmesinden sonra “ Bu kaçma-kovalamaca hali nereye kadar sürecek? Ömür boyu hiç mi kimliklerini kullanmayacaklar? “ şeklinde bir soru yöneltmiştim senaristlere. Alın size yeni bir kriz. Bu sorunu kökünden çözmedikleri sürece daha çok panik yaşarlar. İkilimiz bu işten nasıl sıyrılacaklarının tereddütlüyle kem küm etmeye başlamışken imdatlarına hastanenin yöneticisi olduğunu ve Mahir’i tanıdığını düşündüğümüz beyefendi yetişti ve sorunun hastanenin sisteminden kaynaklandığını belirterek kayıt işlemlerini tamamlayıp yüreklere su serpti. Uğur’un taburcu olmasıyla birlikte eve döndüklerinde öğreniyoruz ki beyefendi hastanenin sahibiymiş ve geçtiğimiz haftalarda iş ortaklığı amacıyla şirkette gerçekleştirilen toplantıda Mahir’in kendisine mali durumunu düzeltmesi için zaman tanımış olduğu kişiymiş. Ah keşke ponçiğimin yaptığı iyiliklerin kıymeti başkaları tarafından da bilinse…
Normal düzene geçişle birlikte Asiye-Helin arasında beklenen yüzleşme de gerçekleşti. Asiye’nin Helin’in sırrını Zahide’yle paylaşmadığı yönündeki ısrarı bir türlü ikna edici olamayınca çareyi Zahide’den teyit almakta buldular ve saniyeler içerisinde adeta baskın yaparcasına onun odasına daldılar. Meğer Zahide o gün mutfağa doğru yönelirken ikilinin konuşmasına şahit olmuş. Ne yalan söyleyeyim, çok uzun süre önce daha farklı bir şekilde bu bilgiye erişmiş olduğunu düşünüyordum, oldukça sıradan olmuş. Böylelikle Asiye temize çıkmış oldu olmasına da Zahide’nin bulunduğu ortamda olaysız dağılınabilir mi? Seslerini duyup onların yanında biten ve neler olduğunu soran Cemal’e Zahide’nin Helin’in sırrını ifşa etmesiyle yeni bir bombanın pimi de çekilmiş oldu. Birilerinin Zahide’ye dobralığın sırları deşifre etmek veya ikili ilişkilere karışmak anlamına gelmediğini izah etmesi gerek. Zaten sallantıda olan bir evliliği iyice çıkmaza soktuğu için gurur duysun bayan hadsiz.
Cemal: “Neyi açıklayacaksın? Yalan söylemişsin işte, gözümün içine baka baka yalan söylemişsin. Nasıl yapabildin bunu bana? Neden neden?”
Helin: “Mecbur kaldım Cemal. Tamam, yaptığım şeyi savunmuyorum, çok kötü bir şey yaptım ama bir anda çektin gittin, hiçbir şey söylemedin. Gayet güzeldik”.
Cemal: “Kimseyi zorla yanında tutamazsın. Hele yalanlarla hiç tutamazsın”.
Helin: “Cemal bak çok kötü bir şey yaptığımı biliyorum ama üstünden yıllar geçti. Biz evliyiz, çocuğumuz var, artık ne önemi var bunun?”
Cemal: “Var, tabii ki var. Ben seninle hamileyim dediğin için evlendim. Hani bir de kendini öldürmeye kalktın ya. Ne yapsaydım? Bir kadınla karnındaki çocuğu ölüme mi terk etseydim? Sen beni evlenmeye mecbur bıraktın”.
Ve karşınızda Cemal’in zeytinyağı gibi üste çıkma seansı 1.kısım. Öğrendiği gerçekle deliye dönen beyimiz Helin’den fütursuzca hesap sorarken tüm suçu ona yıkmayı da ihmal etmiyor. Ne diyor ilk cümlesinde; Helin ona yalan söylemiş. Sen cesaretli ve güçlü durup evli ve çocuklu bir adam olduğunu Helin’e itiraf edebildin mi de onun yalancılığından dem vuruyorsun? Ayrıca Asiye ile olan geçmişini saklayarak hala yalan söylemeye devam ediyorsun. Daha birkaç bölüm önce Helin intihar girişimi sonrasında hastanede yatarken Nedret’in ısrarları sonucu Cemal’in kalmaya karar verdiğini görmemiş miydik? Yani o araya girmese Cemal Helin’i hastane odasında bile bırakıp giderdi belki. O halde nedir bu mağdur ama vicdanlı adam atar giderleri? Kaldı ki ha Helin o gün hamile değilmiş ha üç ay sonra hamile kalmış, ne far keder? Evliyken başka bir kadınla görüşmeye başlayan sen, ona hediyeler alan sen, evlenmeden önce cinsel münasebette bulunan sen ama tüm suç kadına kalıyor öyle mi? Yemişim senin kandırılmış olmanı da , sinirinden duvarları yumruklamanı da.
Cemal: “Helin’in bana yalan söylediğini biliyormuşsun. Neden bana söylemedin Asiye?”
Asiye: “Sizin kendi aranızdaki bir mesele. Beni ilgilendirmez”.
Cemal: “Nasıl seni ilgilendirmiyor? Sen nasıl böyle bir şey söyleyebiliyorsun Asiye? O yalan var ya, o yalan bizim bütün hayatımızı değiştirdi. Ben Amasya’ya geldiğimde siz bir adım ötemdeydiniz ve eğer Helin beni arayıp hamileyim demeseydi ben koşarak yanınıza gelecektim ve bir daha hayatımız boyunca ayrılmayacaktık”.
Asiye: “Helin ilk söylediğinde benim de aklım karıştı. Acaba dedim o seni kandırmasaydı bugün her şey başka olur muydu? Olmazdı. Çünkü mesele Helin değil, Mahir değil, bir başkası değil Cemal. Mesele sensin. Sen bizi bıraktın gittin, sonrasında bir başkası seni kandırmış mı yalan mı söylemiş, umurumda değil çünkü bu hiçbir şeyi değiştirmiyor”.
Cemal: ” Asiye, bana yalan söylediler. Ben size geliyordum”.
Asiye: “Sen de ona yalan söylemedin mi? Karşısına çıkıp evliyim, iki de çocuğum var diyebildin mi? “
Cemal: “Aynı şey değil”.
Asiye: “Aynı şey. Yıllarca birbirinizi kandırıp durmuşsunuz işte. Ayrıca buraya geldiğimizde sen halinden gayet memnundun. Sen değil miydin bana düzenimiz bozulmasın, kimseye bir şey demeyelim diyen? Ben senin için, senin yüzünden Mahir’e yalan söylüyorum. Hepimizi yalanlarla yaşamaya mecbur eden sensin”.
Bir önceki paragraftaki yorumlarımı doğrularcasına Asiye’nin Cemal’e söylediği her kelime o kadar doğruydu ve yerindeydi ki bana da ekstra söze hacet duymadan diyaloğun tamamına burada yer vermek düştü. Verilen sözleri tutamamak da yalanla eşdeğer sayılabilir. Cemal’in ailesini terk etmesi hem nikah defterini imzalamadan önce haykırdığı “Evet”in tuzla buz olması hem de sadakatsizlik örneği. İlk bölümde yağmurlu havada taksinin içinde lohusa yatağındaki Asiye’yle konuşurken ne demişti: Ben yapamıyorum, dayanamıyorum. Helin’in esamisi okunuyor muydu o zaman? Hayır. Zora gelemediğinden, mücadele etmek istemediğinden, bencilliğinden oğlunu bir kere bile kucağına almadan kaçtı gitti. Tüm bu gerçekleri göz ardı edip Helin yalan söylememiş olsaydı… diye basite mi indirgeyelim mevzuyu?
Annesiyle babasının hararetli tartışmasından oldukça etkilenen ve hışımla evden çıkan babasının bir daha dönmeyeceğini düşünen Ahmet’in mahzun halleri üzdü. Ebeveynlerin hatalarının ceremesini çocuklar çekmesin lütfen. Ahmet’cik bu hikayenin en masumu. Onun moralini yerine getirmek için babasının onu çok sevdiği ve asla bırakıp gitmeyeceği yönünde telkinlerde bulunan Nergis’in dilinden sözcükler dökülürken içinde fırtınalar koptuğunu hissettiren bakışları da üzdü. Nergis artık Ahmet’i seviyor ve kendilerinin yaşadığı kaderi onun yaşamamasını istiyor.
Helin’den ve Asiye’den aldığı darbelerle iyice dibe vuran Cemal’in kafayı çekip fena halde sarhoş olarak eve dönmesiyle zeytinyağı gibi üste çıkma seansının 2.kısmı da başlamış oldu. Cemal’in kendisine kusmuş olduğu öfkeye rağmen gayet ılıman bir tavırla onun karşısına dikilen Helin ilk darbeyi beyimizin mutsuzluğunun sebebini ona bağlamasıyla aldı. Bu ağır ithamın etkisini üzerinden atmaya fırsat bulmadan esas şoku Cemal’in başka birine aşık olduğunu itiraf etmesiyle yaşadı. Neymiş, aşık olduğu kadın onun ışığıymış, nefesiymiş. İnsan ışık olmadan yolunu bulamaz, nefes almadan da yaşayamaz ama maşallah kendisi gayet de güzel yolunu bulmuş, şoförlükten yöneticiliğe terfi etmiş, servetine servet katmış. Helin’in bu büyük(!) aşktan haberi yok, keza olsaydı geri çekilmesini bilecek kadar da vicdanlı bir kadın olduğunu düşünüyorum ama Cemal’i kandıran, mutsuzluğa sürükleyen, onun ışığını söndüren, nefesini kesen kişi olarak tüm suç Helin’in üzerine kalıyor inanılır gibi değil. Bir kadının alabileceği tüm darbeleri birkaç dakika içerisinde aldı Helin. Kendisinin aslında hiç sevilmemiş olduğu gerçeğiyle mi yüzleşsin, başkalarının hayatını mahvetmekle suçlanmasıyla mı baş etsin, kocasının mutsuzluğunun sebebi olarak görülmesinin acısını mı çeksin? Varsın Cemal sabah ayıldığında bu söylediklerine pişman olmuş olsun, ne fark eder. Enkazı bıraktı bir kere. Artık sevgi kelebeği Helin’i kaybettik mi dersiniz?
Peki tüm bu konuşmaları odasının penceresinden dinleyen, Cemal’in üzgün halini görünce kendi de üzülen ve sırf bu yüzden gözüne uyku girmeyen Asiye’ye ne demeli? Yine yeni yeniden söylem – eylem tutarsızlıkları. Hani mesele Cemal idi? Hani hepinizi yalanlar söylemeye bırakan mecbur bırakan oydu? İki gözyaşı, iki pişmanlık belirtisi görünce merhamet damarın mı kabardı Asiye? Bir de balkonda onun görüş alanına girecek şekilde durup mahzun mahzun onu seyrederken göz göze gelmeler… Kendime yine sakin olma telkinlerinde bulunuyorum.
Mahir ile Zuhal’in yolları bir daha nasıl ve nerede kesişecek diye düşünürken Zuhal’in Helin’in kolejden arkadaşı çıkması biz seyirciler için gecenin sürprizi oldu. İkilinin Demirhan konağında herkesin içinde karşılaşmaları bu kez ikisi için sürpriz oldu. Konak ahalisinin ikilinin nerede, nasıl tanıştıklarına ilişkin meraklı ve şaşkın bakışlarına ve Zahide’nin her zamanki köşeye sıkıştırma/açık arama/mevzuyu deşme amacı güden sorularına karşılık Mahir durumu iyi idare etti. Basitçe gerçeği söyleyerek başlamasına ramak kalan sorguyu başından savdı lakin Zuhal’den kurtulması o kadar kolay olmayacak görünüyor. Bardaki sohbetlerinde Mahir’in gerçekten evli olmadığını öğrenen ama Mahir’in konaktakilere karşı gerçekten evliymiş numarasını yaptığı görünce şaşkınlığını gizleyemeyen Zuhal’in “Neden?” sorularını da Mahir özel mesele, ailevi mevzular diyerek geçiştirdi ve bu sırrı saklaması konusunda ondan teyit aldı. Mahir’in iki gündür tanıdığı, huyunu suyunu bilmediği bir kadına böyle büyük bir sırrı emanet edecek kadar cesaret ve gevşek ağızlılık örneği sergilemesini anlayabilmiş değilken Zuhal’den o güveni alamadığımı da belirtmek isterim. Her an bomba patlatmaya hazır, fettan bir imaj çizeceği hissiyatını taşıyorum. “Gerçekten evli olmaman işimi de gelir” diyerek Mahir’den hoşlanmış olduğunun, dolayısıyla onun yakasından düşmeyeceğinin sinyallerini de vermiş oldu.
Mahir’in Helin’in moralini yerine getirmek amacıyla organize ettiği akşam yemeğine karı kocanın arasını düzeltme umuduyla gizlice Cemal’i de davet etmesi hiç de iyi bir fikir değildi. İyi niyetli minnoşum da bunun iyi bir fikir olmadığını anladığında iş işten geçmişti. Helin’in Cemal’in unutamadığı büyük aşkını çok merak ettiğini söyleyerek başlayan ve Helin’in dilinden dökülen her kelimede AsCem ikilisinin stresini ve kıvranır hallerini fazlasıyla hissettiğimiz gergin ortam Cemal’in olaylı tartışmanın gecesinde kafayı çekmeye gittiği restoranda tanışmış olduğu ve çocuklar hakkında muhabbet etmiş olduğu beyefendinin onların masasına gelerek Cemal’e “ Merhaba kız babası” şeklinde selam vermesiyle zirveye ulaştı. Helin’in haklı olarak Cemal’in büyük aşkından bir kız evlat sahibi olduğundan şüphelenmesine karşılık Cemal, adamın kendisiyle biriyle karıştırdığını, konu uzamasın diye bozuntuya vermediğini ve durumu idare ettiğini söyleyerek Helin’i saçmaladığı konusunda azarlamayı da ihmal etmedi. Bir kadının şüphelerinin üstüne gitmesinden, ilişkisini kurtarabilmek adına sormasından, sorgulamasından daha doğal bir şey olamaz. Kaldı ki Helin yaralı, küskün ve mutsuz bir kadın. Yemekte söylediği her cümlenin, sorduğu her sorunun haklılığı tartışmaya kapalıyken onu bu ruh hali içerisine sokan adam tarafından azarlanması ve susturulması hadsizlikten başka bir şey değil.
Fikret’in yırtılan paltosunu dikme görevini tecrübeli tekstilci olarak Asiye üstlenince astar almak için kendisine tuhafiye yolu göründü. Peki azalarak bitmek bilmeyen Cemal bu fırsatı kaçırır mı? Zahide dedikodudan, Raci katakulliden vazgeçer ama Cemal Asiye’nin peşinde dolaşmaktan vazgeçmez. Cemal’le Asiye’yi yan yana gördüğümüz her an yeterince sinir bozucuyken tuhafiyeci çıkışında aniden boşalan yağmurla birlikte yine sabır sınırlarımı zorlayan sahnelere maruz kalıyoruz. Asiye daha fazla ıslanmamak için bir an önce arabaya ulaşma derdine düşedursun Cemal’in kılını kıpırdatmayarak yağmura karşı kollarını açmasıyla geçmişe uzanıyoruz ve roller değişmiş olarak Cemal’in yağmurdan kaçmaya çalışırken Asiye’nin onu durdurmuş olduğunu ve iki aşığın birlikte ıslanmış olduklarını görüyoruz. İki sevgilinin birlikte yağmurda ıslanması romantiktir, kabul. Bu eylemi gerçekleştirdiklerinde de Ascem ikilisi büyük ihtimalle sevgililerdi ve yine büyük ihtimalle Cemal sonsuza dek Asiye’yi bırakmayacağının sözünü vermişti. Geçmiş geçmişte kaldı, köprünün altından çok sular aktı. Şimdi aynı sahneyi canlandırmak neyin kafasıdır? Hele bir de Asiye’nin Cemal’i kaale alıp daha fazla ıslanmamak için de onun montunun altına girerek yürümesine ne desem bilemiyorum. Sen ki sevgili Asiye, tek başına iki çocuk büyütmüş, onlara hem anne hem baba olmuş, cinayet gecesinde soğukkanlılığını kaybetmeden bir şehirden başka bir şehre gelmiş, gerekirse kızının suçunu üstüne alacak kadar cesaretli ve güçlü bir kadınsın. Yağmurun altında iki dakika fazla ıslanıp da hasta olmak mı seni korkutuyor da Cemal’le dip dibesin? Şimdi söyleyin lütfen, Bade nasıl sakin kalabilsin?
İlayda’nın dışarı çıkmak için annesinden başka türlü izin alamayacağı için Nergis’i kendisiyle birlikte sahile gelmesi konusunda zar zor ikna etmesinin akabinde sahil yerine eğlence mekanına gideceklerini ve başlarının belaya gireceğini tahmin etmek zor değildi. Nergis, kandırılmış olmanın verdiği sinirle konağa geri dönme isteği veto yiyince çareyi İlayda’yı arabada beklemekte buldu. İlayda’nın 10 dakikalığına uğrama eylemi saatleri bulunca sıkılan ve oradan ayrılmaları konusunda İlayda’yı ikna etmek için barda onun yanına gelen Nergis dakikalar içerisinde kendini polis baskının ortasında buldu. Ben boşuna mı diyorum babasının kızı diye? Baba-kız mıknatıs gibi belayı çekiyorlar mübarek. Polisi uzaktan bile görmek Nergis’in korku seviyesini en zirveye taşımaya yetiyorken birkaç dakika önce İlayda ile arasını yapması talebine karşılık olumsuz yanıt verdiği için kendisine bilenen Necmi’nin onu polislere ihbar edeceği tehditiyle Nergis elini ayağını nereye koyacağını bilemez hale geldi. Neyse ki Necmi insafa geldi de Nergis’in çaktırmadan mekandan çıkabilmesi için yolu gösterdi. Paniğin ve korkunun doruğundaki Nergis, içerden Necmi’yle İlayda’nın çıkmasını bile beklemeden taksiye atlayıp konağın yolunu tuttu.
Konakta ise alışılageldiği üzere sıradan bir gece yaşanmıyor. Zahide, Raci’nin telefonda birileriyle otelde buluşmak için sözleşmesine kulak misafiri oluyor, kocasından aldığı kumarhane ile ilgili özel bir iş cevabı onu tatmin etmiyor ve acaba Raci doğru mu söylüyor yoksa Meral’le mi buluşacak düşüncesiyle kocasını takip ediyor. Tabii otelde Harun Bey’in onu gördüğünün ve gecenin bir yarısı kendisini otelde ne işi olduğunu merak ettiği için peşine takıldığının farkında değil.
Bölümün başından beri üzerinde kırıklık olduğunu bildiğimiz Asiye muhtemelen yediği yağmurun etkisiyle en sonunda yatağa düşmüş, alev alev yanmakta. Hasta bir kişinin odasına her an birilerinin girebileceği olasılığını göz ardı ederek Cemal’in Asiye’nin odasına girmesi başlı başına çılgınlık ve fütursuzluk iken eski karısını uzaktan seyretmekle kalmayıp bir de alnından öpüyor. Bu hareketi utanmazca ve ahlaksızca olarak sınıflandırmayalım da ne yapalım? Evli bir adam, bir evin mahremiyet bölümlerinden biri olan yatak odasına izinsiz giriyor ve evli bir kadını alnından öpüyor. Evli olmak mı, izinsiz girmek mi tensel temas mı hangisi daha rezil karar veremiyorum. Kısa bir süre sonra Gülsüm odaya teşrif ederek bizleri bu saçmalığa maruz kalmaya devam etmekten kurtarıyor ama Cemal’in Asiye’nin baş ucunda ne işi olduğuna ilişkin açıklamasından da doğal olarak tatmin olmuyor. Neyse, Cemal’den kurtulduk diye rahat nefes alıyoruz, nereden bilelim ki birkaç dakika sonra büyük bomba patlayacağını?
Panik halinden zerre eksilme olmadan konağa varan Nergis’in şans eseri karşısına çıkan ilk kişi Mahir oldu. Nergis’in başına gelenleri anlatmasıyla ve Necmi’den kendisine yönelttiği tehditten haberdar olmasıyla adeta deliye dönen Mahir taksicinin parasını verip yolladıktan, İlayda’yı da eve gönderdikten sonra Nergis’e yaptıklarının hesabını sorarak Necmi’nin üzerine yürüdü ve onu dövmeye başladı. Saniyeler içerisinde Fikret yetişmese Necmi’yi oracıkta öldürebilirdi de. Necmi’den asla hazzetmediğim bilinir ancak hepsinin kaderi onun iki dudağının arasında, dolayısıyla onunla iyi geçinmeleri konusundaki salık vermelerine katıldığımı belirtmek isterim. Ah iyi kalpli, sevgi dolu Mahir’im, kan bağın olmayan insanlar için hayatın boyunca belki de hiç yapmayacağın şeyler yapıyorsun, tehlikeleri göze alıyorsun, kardeşini bile karşına alıyorsun. Ama gelin görün ki karşılığı koca bir hiç. Eşzamanlı olarak ışınlandığımız Asiye’nin odasında Gülsüm ateşi düşsün diye soğuk havlu işlemi uygularken hastamızın dudaklarından belli belirsiz “Cemal gitme” dökülüyor. Doğru mu duyduk diye iyice kulak kabartıyoruz, bu kez “Cemal beni bırakma” şeklinde bir sayıklama duyuyoruz. Bu kez “Acaba” mı ya, “Duydu mu duymadı mı” sorularına mahal yok zira Gülsüm’ün şok içerisinde yerinden sıçrayıp “Bunlar birbirlerine aşık olmuşlar” diye kendi kendine söylenmesiyle bölümü noktalıyoruz.
Artık sözün bittiği yer desem yeridir… Mahir aşağıda Necmi’yle gırtlak gırtlağa gelsin, Fikret’e rest çeksin ama Asiye Hanım yüzsüz, hadsiz eski eşini sayıklasın. Hastalığın etkisidir, kendinde değildi gibi gerekçeler de bana çalışmaz zira hastalar, yaralılar, uzun bir aradan sonra bilinci açılanlar ilk olarak en sevdiği kişiyi sayıklamazlar mı? Gülsüm’de sessiz kalma potansiyeli olduğunu düşünmüyorum, kalmasın da. Asiye-Cemal ilişkisini deşifre edebilir, oh olsun derim. Sadece Asiye üzüleceği için üzülecek olan Mahir için kahrolurum.
Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…
Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…