Kaderimin Oyunu 26. bölümü ile final yaptı. Erken vedalar hep üzer ama hikaye ekseninden kayınca bu da kaçınılmazdı. Final yorumu konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…
Çok uzun yıllardır sıkı bir dizi seyircisi olarak sanırım ilk kez bir final için ekran başına sıfır merak ve heyecanla geçtim. Hikayenin ekseninin hiç tasvip etmediğim bir yöne kaymasından beri bitse de gitsek modunda seyrettiğim bir diziye dönüşmüştü Kaderimin Oyunu.
Final bölümünü Asiye’nin Cemal’i affetmesiyle birlikte Helin’in tehlikeli bakışlarının odağı olan ikilinin büyük bir coşkuyla kucaklaşmasıyla açtık. Sonsuz aşk, bolca özlem içeren bu kavuşmanın benim için bir anlam ifade etmediğini geçen haftaki bölüm yorumumda da belirtmiştim. Asiye-Cemal cephesinde o andan itibaren nikah zamanına kadar gelişen olaylar kendi adıma sinir katsayımı yükseltmekten başka bir amaca hizmet etmedi. “Bir sahnede bir silah varsa mutlaka patlamalıdır” teorisine benzer bir şekilde ölüm, son nefesime kadar gibi ibarelerin bahsi geçtiğinde de ölüm haberi alıyor olmamızdan mütevellit Cemal’in “Bu saatten sonra bizi ancak ölüm ayırır” şeklindeki söylemiyle benim de birkaç haftadır kendi kendime sorduğum mutlu son mu mutsuz son mu sorusunun cevabının ikinci şık yönünde olacağı algısı yaratıldı bile. Aynı durumu Yargı dizisinin sezon finalinde de seyretmiştik.
Asiye’yle Cemal’in yeniden birlikte oldukları haberi çocuklar ve Meral tarafından da sevinçle karşılandı. Aylardır yeniden aile olabilmelerinin hayalini kuran Nergis’in ve baba sevgisine aç olarak büyüyen Uğur’un bu gelişmeden mutluluk duymaları beklenen bir tepkiydi ancak Nergis’in Cemal’in boşandığını öğrenince gösterdiği aşırı sevinci terbiyesizce buldum. Eşler arasında her ne yaşanmış olursa olsun emekle ve özveriyle kurulmuş olan bir yuvanın dağılması üzücüdür, yaralayıcıdır, kimseyi mutlu etmemelidir. Her çocuğun ebeveynlerinin ayrılmasını hasarsız atlatmadığı, bazılarının travma yaşayabildiği gerçeği göz önüne alındığında Ahmet’in psikolojisinin bozulup bozulmayacağı henüz bilinmiyorken, o belki de zaman zaman annesiyle babasını bir arada görmek isteyecekken bu ayrılıktan mutluluk duyulmasını anlamlandırmakta güçlük çekiyorum. Nergis’e göre annesiyle babası birbirlerinden başka kimseyi sevemezler, sevmemeliler. “Aile” yalnızca onlar bir araya geldiklerinde kurulabilir, Nergis’in başka olasılıklara tahammülü yoktur. Öte yandan Nergis’in Helin’i sevmiyor olmasına bir şey diyemem zira herkes herkesi sevmek zorunda değil ancak Helin’e en azından bir anne olduğu için saygı duymasını beklerdim. Uğur – Cemal ilişkisi konusunda da fikrim hala baki. Uğur’un yaralarını sarma ve babasını affetme sürecinin olması gerekenden çok daha çabuk gerçekleştiğini düşünüyorum.
Cemal: “17 yıl önce de aynen bu şekilde önünde diz çökmüştüm ama kıymetini bilemedim. Şimdi 17 yıl sonra kıymetini bilerek ve çocuklarının babası olarak tekrar soruyorum: Benimle evlenir misin? Ha Asiye’m, bana yeniden bir şans verir misin? Benimle evlenir misin?”
Asiye: “Evlenirim”.
Cemal’in sanki “oh çok şükür, kurtuldum” mesajı verircesine, inat yaparcasına boşandığı günün akşamında Asiye’ye evlenme teklif etmesine ilişkin yorumum tek kelimeden ibaret: AYIP. Sekiz yıl boyunca karısını hiç anmamış ya da andığını hiç görmediğimiz Cemal bir gün bile bekleyemeden yeniden aile kurmak için adım atıyor. Helin’in savunucusu değilim ama karşımdakine sadece bir “kadın” olarak baktığımda yangından mal kaçırma deyimini andıran bu eylemi ayıp olarak nitelendiriyorum. En azından bugüne kadar mantığını ön planda tuttuğunu gördüğümüz Asiye’nin Helin’le empati yapabilmiş olmasını beklerdim. Öte yandan Cemal gerçekten de 17 yıl öncesinde kalmış zira yüzüğün pastanın içerisine saklanmasının modası çoktan geçti. Linç yemeyeceksem bu yöntemden de evlilik teklifinden de etkilenmediğimi söylemek isterim. Ama Uğur’un annesinin pastasını yeme konusundaki ısrarı sonucunda yüzüğü bulduğu dakikalardan da oldukça keyif aldığım doğrudur.
Asiye’nin Cemal’in teklifini hiç tereddütsüz kabul etmesiyle birlikte evlilik hazırlıkları başlayadursun diğer karakterlerimizin cephelerinde neler olmuş bir göz atalım.
Baba olacağını öğrendiğinden beri adeta tüm hayatını Zuhal’e ve doğmamış bebeklerine adayan Mahir’in Harun Bey’in satın almak istediği otele Zuhal’le birlikte yaptığı çıkarma ikili arasında bariz bir yakınlaşma doğurdu. Sıkı bir Asiye-Mahir fanı olarak Mahir’in Zuhal’le daha çok yakıştığını itiraf etmek isterim. Zuhal’in geçmişine dair pek çok bilgi öğrenen Mahir’in onun gençliğini geçirmiş olduğu Alanya’daki anılarına duyduğu özlemi bir nebze olsun dindirebilmek adına aynı günün akşamında sahilde bir masa hazırlatarak limonatadan ve tarçınlı kekten oluşan bir sunum yapması çok şık bir jestti. Mahir, altın kalpli bir adam olmasının yanı sıra karşısındaki anlayabilen ve kadınların ruhunu okşayabilen de biri. Asiye Mahir’i yol arkadaşı olarak görmesine rağmen ona karşı duvarlarını tamamen yıkmamıştı bana göre. Belki içerisinde bulunduğu şartlardan, belki hala Cemal’e aşık olduğundan hep biraz mesafe koymuştu. Yoksa Mahir’in bu jestlerinin çok daha fazlasını Asiye’ye karşı görmüş olurduk. Zuhal’in dans yarışmasında birincilik almış olduğunu öğrendiğimiz gecenin sonunda ise ikilinin arasındaki dansla hem romantizm zirve yapıyor hem de Mahir Zuhal’in çekim alanına girdiğini fazlasıyla hissettiriyor. Üç bölüm öncesine kadar Asiye’ye aşık olan Mahir’den Zuhal’e aygın baygın bakan Mahir’e hangi arada derede geçiş yapıldı, düşünmeden edemedim. Senaristlerin kafasına, mantığına akıl sır ermez ancak benim kendi adıma bu soruya cevabım Mahir’in Asiye’den tamamen umudu kesince yeni başlangıçlar yapmak isteği veya aşırı sahiplenme ve bağlanma duygusunu aşk sanmış olabileceği şeklinde olur. Mahir’le baş başa, yan yana, göz göze olmasından ötürü Zuhal bir yandan çok mutlu olsa da diğer yandan da bu ilginin aslında kendisine değil de bebeklerine gösteriliyor olduğu düşüncesiyle tereddütlü ve buruk. Ancak Mahir’in gerek eylemlerinden gerek söylemlerinden gerekse de bakışlarından Zuhal’in de onun ilgi alanının içerisine girmiş olduğu görülüyor.
Cemal’in boşandığı gün Asiye’yle kavuşmasından ötürü kendisini kandırılmış hisseden Helin bir bölümlük durgunluğun ardından yine hayal kırıklığı, öfke ve hırs dolu olarak çıkıyor karşımıza. Cemal’in artık kendisini çocuklarına adayacağını söyleyip sonra Asiye’yle barışmasını hazmedemiyor. Sanki kendisi yıllar önce Cemal’i elinde tutabilmek adına büyük bir yalan söylememiş gibi, tamamen masummuş gibi kocasını yalan söylemekle, kendisini salak yerine koymakla suçluyor. Geçmişte büyük sırrını saklamış ve yalanlar söylemiş olan Cemal bu kez yalan söylemedi, affedilmesi onun için de sürpriz oldu ancak yalan söylemiş, Helin’i kandırmış bile olsa bu durum onun hamilelik yalanıyla Cemal’in ailesine geri dönmesini engellemekten daha vahim değil bana göre. Sekiz yıl önceki yalanıyla Helin sadece Cemal’in değil, üç kişinin daha kaderini etkilemişti. Şimdiki durum ise yolları ayrılmış iki insanın kendi kaderlerini kendilerinin yazmasından ibaret. Helin, kandırılandan ziyade kendi kendini kandıran bir birey olduğunu hiçbir zaman kabullenemedi. Helin’in adeta üzerine ölü toprağı atılmışçasına ortalıkta dolanmasına karşılık Zahide’nin “Bırakmak lazım bazen. Cemal türünün son örneği değil yani. Bulursun, hem de en alasını bulursun” şeklindeki yorumunun altına imzamı atmak isterim. Cemal, karısına aşık, ona sürprizler yapan, onu mutlu eden mükemmel bir eş olmuş olsaydı Helin’in bu bunalımlı hallerini anlayabilirdim ancak ne Asiye hayatlarına girmeden önce ne de sonra Cemal böyle bir partner olmadığı, evliliklerini bir şekilde ayakta tutmaya çabaladıkları için Helin’in sanki yıldızları tutuyormuş da bir anda yerin dibini boylamış gibi yorgun, keyifsiz, moralsiz bir ruh haline bürünmesini kaybetmeye tahammülü olmamasına ve Asiye’yi kıskanmasına bağlıyorum.
Aşk sarhoşluğuyla adeta kendinden geçen Cemal neyse ki Ahmet’i ihmal etmedi ve onu görmek için geldiği konakta önce Nedret Hanım tarafından karşılanınca Cemal’in Asiye’yle yeniden evleneceğini öğrenen ilk kişi de kendisi oldu. Ve bir Nedret Demirhan klasiği olarak kendisinden duymaya çok alışkın olduğumuz kelimeler döküldü dudaklarından: “Helin bunu bilmeyecek”. Bundan sonra tek gayesinin ailesiyle mutlu bir yaşam sürmek ve küçük oğlunu sorunsuz bir şekilde görebilmek olduğu fazlasıyla hissedilen Cemal’in Helin’in bu evlilikten haberdar olup olmamasını çok da umursamadığına eminim. Cemal, Ahmet’le sadece vakit geçirmekle kalmıyor, Ahmet’in gece babasının kendileriyle birlikte kalmasına dair isteğine olumsuz yanıt vermek zorunda kalınca ona gerçeği söylemek durumunda kalıyor. Kendi adıma tereddütlüydüm ancak korktuğum gibi olmadı. Ahmet’in annesiyle babasının ayrılık haberini sakince ve olgunlukla karşılamasına memnun olduğumu belirtmeliyim. Ahmet ile Uğur, bu hikayenin en masumları. Onların üzülmelerini, saçlarının teline bile zarar gelmesini istemem. Öfkesi ve hayal kırıklığı hala dinmemiş olan Helin ise Cemal’e karşı duygularını saklamakta başarılıydı. Aynı Helin, üzerine ölü toprağı atılmış, Zahide’nin yeni ufuklara yelken açma önerisini kaale almamış olan Helin sanki gecenin bir yarısı kendisine vahiy inmişçesine ertesi gün kafasını dinlemek, stres atmak, moral toplamak gibi muhtelif amaçlarla İspanya’ya seyahat etmeye karar veriyor. Değişken ruh hali ve dengesizlikleri son zamanlarda ayyuka çıkmış olan Helin’in aniden böyle bir karar vermesi beklenebilir bir durum olsa da hali hazırda babasına özlem duymakta olan Ahmet’i bir de kendi yokluğuyla sınamaya gönlünün razı olabilmesinin yanı sıra karar-hazırlık-gidiş aşamalarının jet hızıyla gelişmesi Helin’in aslında gitmemiş olabileceği konusunda içime kurt düşürdü.
Ve beklenen gün gelip çatıyor. Asiye’yle Cemal’in 17 yıl sonra birbirlerine tekrar “Evet” diyecekleri, Cemal’in Uğur’a resmen babalık yapmaya başlayacağı, yeniden aile olacakları en mutlu gün… Davetlilerin sadece Mahir, Zuhal ve Meral olmasından mütevellit nikah organizasyonu bana göre tam bir “Körler Sağırlar birbirini ağırlar” durumuydu. Raci’nin orada bulunmamak istememesi son derece yerinde bir karardı ama en azından Gülsüm’ün Nedret Hanım’dan kaçıp nikaha katılmış olmasını beklerdim. Gülsüm’ün Asiye’ye olan sevgisi malum… Ya da Cemal’in şirketten hiç mi arkadaşı yoktur? Aile fertlerimizin hepsi ayrı heyecanlı. Uğur, rol model olarak alacağı öz babasından hiç ayrılmayacağı, ilk kez “tam” bir ailesi olacağı için çok keyifli. Nergis uzun süredir hayalini kurduğu mutlu aile tablosuna kavuşacağı için çok mesut ve bu güzel günü ölümsüzleştirmek adına annesinin tatlı telaşını, babasının heyecandan içi içine sığmayan hallerini, kısacası yakaladığı her anı videoya çekiyor. Cemal nikahtan önce gelini görme uğursuzluğunu kaale almayarak adeta 20 yaşında bir delikanlıymışçasına sabırsızca aşık olduğu kadının peşinden ayrılmazken daha soğukkanlı görünen Asiye’nin ise gözleri ilk defa bu kadar içten gülüyor. “Aşırı mutluluğunun ardından mutlaka bir dram/felaket yaşanır” şeklindeki dizi klişesi zihnimizin bir köşesinde yerini almaya başlarken nikah merasimine geçiyoruz. Meral-Zuhal ikilisinin şahit oldukları nikah gülen gözler ve derin tebessümler eşliğinde kıyılıyor. Birbirlerinden başka kimseyi sevmemiş ve sevmeyecek olan, birbirlerinin özlemiyle yanıp tutuşan Asiye ile Cemal artık ölene dek bir arada olmak için söz veriyorlar.
Yıllar sonra yeniden el ele, göz göze olan çiftimiz ilk danslarını etmeden önce Asiye duvağından kurtulmak için Cemal’den birkaç dakikalık müsaade isteyerek odasına doğru yönelirken gözlerimizi mekanın kapısına çevirdiğimizde davetsiz bir misafir karşılıyor bizleri. İspanya’ya gitmediği yönündeki şüphelerimi doğrular bir şekilde öfkesi ve hırsı dinmemiş olan Helin eski eşiyle Asiye’nin en mutlu gününü zehretmek için adeta pusuda beklemekte. Helin’in hıncı gözünü kör etmekle kalmayıp aynı zamanda sağlıklı düşünebilmesine de ket vurmuşken aldığı alkolün etkisiyle mantığını iyice yitirerek kendi tabiriyle onlara “evlilik hediyesi” vermek amacıyla içeriye doğru yönelirken dakikalar sonra kopacak olan fırtınanın ayak seslerini de duymaya başlıyoruz. Helin’in kimseye görünmeden yukarıya kadar nasıl çıkabildiği konusunda aydınlatılabilirsem memnun olurum. Duvağını çıkarttıktan sonra aşağıya inmek için kapıyı açtığı anda karşısında Helin’i gören Asiye kısa süreli bir şok yaşıyor. Helin, icazet almadan odaya girdiği gibi kapıyı kilitleyip anahtarını da imha ederek adeta Asiye’nin kaderini kendisininkine bağlıyor. Mantığını yitiren bir insandan tam da beklenebilecek bir eylem olan zırvalamakla Asiye’yi tedirgin etmişken bir anda çantasından çıkardığı ve evlilik hediyesi olarak addettiği silahla hayli gergin dakikalar da başlıyor. Helin’in tek gayesi kendisini vurarak Asiye’yle Cemal’e en mutlu günlerinde unutamayacakları bir acı yaşatmak, onları bir ömür boyu vicdan azabından ve acıdan yakmak. Esas yakacağı kişinin öksüz kalacak olan oğlu olduğunun farkında değil veya farkında da umurunda değil. Sanki birileri Helin’in gözlerini bağlamış ve onu dümenin başına geçirmiş de Helin önünü göremediği için gemiyi karaya doğru sürüklüyor. Şaşkınım, üzgünüm, hayretler içerisindeyim.
Helin’in kendisini vurma kararında diretmesi nedeniyle Asiye’nin gerginliği anbean artadursun gelen pastayı teslim almak için dışarı çıkmış olan Mahir Helin’in aracını park halinde görünce hemen soluğu Cemal’in yanında alıyor. Helin’in Asiye’ye zarar vereceğinden emin olan Cemal panik ve endişe içerisinde jet hızıyla Asiye’nin odasına ışınlandığında içeri giremediği için haklı olarak deliye dönerken içeride ise hareketli anlara tanık oluyoruz. Helin’in kendisine zarar vermesine engel olmak adına elinden silahı kapmak için atlayan Asiye ile Helin arasında kısa süreli bir mücadele yaşanıyor ve yanlışlıkla ateş alan silah Asiye’yi kanlar içerisinde yere yığıyor. Cemal, kapıyı kırarak odaya girdiğinde de Helin uğradığı şoktan ötürü adeta donup kalsa da artık çok geç.
Duygusal bir mizacım olmasından ötürü dram & trajedi sahneleri beni oldum olası çok etkiler. Boğazım düğümlenir, gözlerim dolar. Huyum kurusun işte… Bu bağlamda aynı duyguları yeniden yaşamamak adına Asiye’nin vurulduğu andan itibaren seyrettiğimiz süreci mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağım izninizle.
Umutların hüsrana, hayallerin kabusa, tebessümlerin gözyaşlarına dönüştüğü gün hastanede Asiye’nin acilen ameliyata alınmasıyla endişeli bir bekleyişle devam ediyor. Kaya ailesinin en mutlu gününü unutulmaz kılarak Helin görünürde amacına ulaşmış gibi görünse de evdeki hesabının çarşıya uymaması onu da hayli etkiliyor. Masum bir insanı yaralamış olmanın verdiği ıstırabını ve vicdan azabını çekiyor olsa da onun hastaneye gelmesini hem yanlış hem yüzsüzce buldum. Dolayısıyla Nergis’in zapt edilmese Helin’in üzerine atlayacak derecedeki öfkesini ve onu kovmasını haklı buldum. Açık söylemek gerekirse bana duyguları en çok geçen kişi de Nergis oldu. Öfkesini de acısını da içtenlikle yansıttığını düşünüyorum. Cemal’in güçlü durmak mecburiyetinden, Uğur’un da yaşının küçük olmasından ötürü mü bilinmez ama onları duygularını yansıtmada biraz daha yetersiz buldum.
Adeta asıra dönüşen saatler sonunda Asiye ameliyattan çıkıyor ama durumu hala kritik olduğu için yoğun bakıma alınıyor. Gergin bekleyiş bu kez içerisine umut ve telkin dahil edilerek devam ediyor. “Asiye güçlü kadındır, aramıza geri dönecektir”. “Annem bizi asla bırakmaz”. “Asiye iyileşecek ve sonsuza dek çok mutlu olacağız”. Ancak ne umut, ne hayal, ne temenni… Son sözü her zaman kader söyler. Ve bu defa en kahredici, en acı sözü söyleyerek Asiye’yi aramızdan alıyor. Başta yol arkadaşını kaybeden Mahir, öksüz kalan Nergis’le Uğur, doya doya sarılamadığı, gözlerine uzun uzun bakamadığı sonsuz aşkını toprağa veren Cemal olmak üzere herkesin acısı çok büyük. Bir kadının anlamsız hırsı uğruna masum bir insanın gencecik yaşta toprağın altına girmesine hangi yürek dayanabilir? Göz yaşlarının sel olup aktığı cenazede Zahide’nin neden bulunmadığını anlayamadım. Asiye ile Zahide en son sarılarak arkadaş olarak kalmaya karar vermişlerdi çünkü. Araları düzelmemiş bile olsa insanlık görevi olarak Zahide’nin katılımı gerekirdi.
Nergis: “Baba biz nasıl dayanacağız? Annem olmadan biz nasıl yaşayacağız baba?”
Cemal: ”Bilmiyorum, bilmiyorum bir tanem. Çok zor, çok zor. Hiçbir zaman alışamayacağız”.
Uğur: “Annem gökyüzünde biliyor musunuz? Güneşle beraber bize gülümsüyor. Annem ben ölürsem güneşle beraber size gülümserim demişti. Annem orada baba”.
Defin işlemleri tamamlandıktan sonra büyük umutlarla ve hayallerle döşedikleri evlerine dönen Cemal ve çocuklar için çok daha sancılı bir süreç başlayacağı aşikar zira her eşya, her köşe onlara Asiye’yi hatırlatıyor. Asiye’nin şalı, Asiye’nin bardağı, limon ağacı… Artık Cemal’in mavişi, Nergis’le Uğur’un can annesi yok. Ama Asiye gökyüzünden hep onları seyredecek, seyredecek ki her zaman güçlü olmayı öğütlediği evlatlarının tıpkı kendisi gibi kendi ayaklarının üzerinde durabileceklerini, eşinin ise evlatlarına sahip çıkacağını, onlara en iyi şekilde bakacağını görebilsin.
Bir yıl sonra Asiye’nin mezarının başında Nergis’leyiz. Bir yandan biricik annesinin mezarını sularken bir yandan da aradan geçen zaman zarfında neler olup bittiğini dinliyoruz kendisinden. Nergis önümüzdeki yıl üniversite sınavına girecek; Uğur çok boylanmış; Cemal Ahmet’in velayetini almış, hep birlikte yaşıyorlar; Mahir Zuhal’in inadını zar zor kırabilmiş ve bebekler doğduktan sonra nikah masasına oturmuşlar; Meral ile Raci karavanla Türkiye turuna çıkmışlar; Helin uzun süre gördüğü psikolojik tedavinin ardından sebep olduğu dramın vicdan azabıyla ve pişmanlığıyla İstanbul’da barınamamış ve annesiyle birlikte bir sahil kasabasına yerleşmiş; bir tarafı hep kırık, gözleri hep hüzünlü Cemal ise evlatlarına hem annelik hem babalık yapmak için canını dişine takıyor. Her zaman söylendiği ve olması gerektiği gibi hayat devam ediyor, etmek zorunda. Yalnız bu zaman zarfında Harun Bey’le ilgili de bilgi alabilmiş olmayı yeğlerdim. Kendisi vefat mı etti? Etmediyse de konakta kimlerle yaşıyor zira onun kalabalık aile ortamını sevdiği çok iyi bildiğimiz bir gerçek. Öte yandan Mahir’le Zuhal’in ikizlerinden birinin isminin de Asiye olduğunu duymayı beklerdim, biraz hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim.
Kendi adıma dramdan boğulmuşken Cemal’in Uğur için zeytinyağlı biber dolması yaptığını görmek az da olsa tebessüm ettirdi. Çocukların hep birlikte sinemaya gitmeleriyle yalnız kalan Cemal’in işleriyle ilgilenmek için açtığı bilgisayarda gözü Nergis’in nikahta çektiği videoya takılınca büyük aşkıyla özlem gidermek adına tekrar seyrediyor sonu kabusla biten en mutlu günlerini. Asiye’yi o gün o odaya yalnız göndermiş olduğu için pişmanlığını had safhada yaşayan Cemal ekrandan aşkının sesini duyunca kulak kabartıyor.
“Bugün seninle yeni bir hayata başlıyoruz. Ben senden başkasını sevmedim Cemal. Hani sen hep derdin ya bizim kaderimiz birlikte yazılmış diye ben de hep inandım buna. Sen yağmurlu bir akşam gitmiştin ama güneşli bir günün sabahında geri gelecektin, biliyordum bunu. Ben duygularımı öyle senin kadar haykırarak söyleyemem ama şimdi söyleyeceğim hazır mısın? Seni çok seviyorum, hep seni sevdim, sonsuza kadar da seni seveceğim”.
Bugüne kadar ne Cemal’e ne de etrafındakilere Cemal’i sevdiğini çok fazla dillendirmemiş olan Asiye Nergis’in odada unutmuş olduğu kamera sayesinde bu kez tüm gücüyle aşkını haykırıyor. Gecikmeli gelen bu itirafla Cemal’in hüznü, pişmanlığı, mutluluğu birbirine karışıyor. Büyük aşıkların birbirlerine yolladıkları öpücüklerle “SON”.
Asiye’yi tutarsızlıklarından ve Cemal’i affetmesinden ötürü son zamanlarda gurursuzlukla eleştirmiştim ancak Asiye’nin çok iyi bir insan ve fedakar bir anne olduğu konusu benim için her zaman tartışmaya kapalı olmuştur. Asiye ölümü, hele de bu şekilde bir ölümü asla hak etmedi. Mutsuz sonları oldum olası sevmem, bu sondan da memnun olmadığımı belirtmek isterim. Cemal parlatıldığında ve nihayetinde affedildiğinde yanlış olan ödüllendiriliyor diye yine sert bir eleştiri yapmıştım ancak şu noktada Cemal’in aslında cezalandırıldığını söylememiz daha doğru olacaktır. Cemal yıllar önce terk etmiş olduğu karısına yeniden kavuşamadı, onu bir daha asla göremeyecek olmaya mahkum edildi ve yine yıllar önce sorumluklarını almaktan kaçmış olduğu çocukları için iki kat fazla sorumluluk yüklenmek durumunda kaldı. Dizimizin şarkısının sözlerinin içerisinde geçen “Öyle bir kader ki bu, öyle bir ceza bana” dizelerini tam da içinde bulunduğu durumu özetlemiyor mu sizce de? Helin ise olayın kaza olduğunun kesinleşmesi nedeniyle yargılanmaktan kurtulmuş olsa da yaptıklarının ve yol açtıklarının bedelini yerinden yurdundan göç ederek, kendisini hiç affetmeyerek ama daha da önemlisi oğlundan ayrı kalarak ödedi. Bir anne için evladından kopmak/koparılmak bence büyük bir ceza. Kendisine de “Ne ekersen onu biçersin” atasözünü uygun görüyorum. Bence bu hikayenin kazananı kesinlikle Mahir oldu. Hiç tanımadığı insanlara hem evini hem kalbini açan iyilik ve fedakarlık timsali Mahir haksız bir şekilde ikinci adam olarak konumlandırıldığı hikayeyi mutlu sona kavuşan tek ana karakter olarak tamamlıyor.
Kaderimin Oyunu bana ilk kez dizi yazısı yazdırma hevesi uyandırması sebebiyle büyük heyecanla başlayıp yerini hayal kırıklığına bırakarak sonlanan bir dizi olarak dizi arşivimdeki yerini aldı. Senaryo zaman zaman tutarsız ve çelişkili olarak yazılsa da ve pek çok seyirciyi hayal kırıklığına uğratacak şekilde ilerlese de yirmi altı hafta boyunca rejisiyle, kurgusuyla, akıcılığıyla her zaman beğendiğim ve hakkını teslim ettiğim bir iş oldu. Bu bağlamda başta yönetmen Emre Kabakuşak olmak üzere tüm reji ekibine emekleri için teşekkürü bir borç bilirim. Bu diziden aklımda kalanlar, Mahir’in sempatikliği, Uğur – Ahmet ponçikleri ve hem güldüren hem sinirlendiren ama her zaman kendisini hayranlıkla seyrettiren Zahide olacak.
Yeni hikayelerde buluşabilmek dileğiyle… Sevgiyle ve sağlıkla kalınız.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.