Kaderimin Oyunu Cuma günü gibi devler liginde tek kategoride de olsa reytingini yükseltmeyi başardı. 1o. Bölüm reytingleri Total’de 4,37 reyting ile 9., AB’de 3,11 reyting ile 8. ve ABC’de 4,08 reyting ile 7.lik. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…
Geçen bölüm ekran başından nasıl yüzümde koca bir tebessümle kalbimi bırakarak kalktıysam bu bölüm finalinde de aynı derecede sinirle ayrıldım. Senaristlerimiz “ne şiş yansın ne kebap” mantalitesiyle iki grubun fanlarının da gönlünü hoş tutmak için benim için hiçbir mana taşımayan, hatta saç baş yoldurmaya bile meylettiren AsCem yakınlaşma sahneleri yazmaya devam ettikleri sürece hem biz daha çok sinirleneceğiz hem de şu anki reytingler mumla aranacak görünüyor. On haftadır ilk kez bu kadar menfi bir girizgah yaptığım için üzgünüm zira seyircisi olduğum her diziyle aram bir bağ kurduğum gibi beni ilk kez dizi yorumculuğuna yönelten Kaderimin Oyunu ile de ayrı bir bağ kurduğumu söylemek isterim. Ancak bu bağ şikayetlerimizi ve memnuniyetsizliklerimizi göz ardı etmeye engel olamaz, olmamalı. Dolayısıyla bu olumsuz hissiyatımın yazının geneline yayılabilecek olmasından ötürü şimdiden affınıza sığınıyorum. Şimdi bir süreliğine sinirimizi bir kenara bırakarak konağımızda neler olup bitmiş, bir göz atalım.
Mahir’in doğum gününe Uğur tarafından davet edildiğini düşünmüştük. Meğer Uğur ile Ahmet’in konuşmalarına kulak misafiri olmuş ve sürpriz yapmak istemiş. Pek çoğumuzun zaman zaman davet edildiğimiz ortamlara sevdiklerimizin hatırına veya ayıp olmasın diye ya da mecburiyetten katıldığı olmuştur. Mahir, davet edilmiş olsa da koşa koşa gelirdi, o ayrı elbette ki ama sürpriz yapması çok daha anlamlı ve tatlı. Bir de acaba sadece üç kişilik bir kutlama ritüelleri vardır da bunu bozar mıyım endişesiyle gelip gelmemekte tereddüt etmiş düşünceli ponçiğim. Sen hiçbir şeyi bozmazsın Mahir’ciğim, aksine bulunduğun ortama neşe ve enerji katarsın. Nitekim hiç sonlanmasını istemeyeceğimiz türden içten sarılmanın ardından sevgi yumağımız mutlu aile tablosuna dönüştü, mumlar üflendi, dilek tutuldu, pasta kesildi, gülündü, eğlenildi. Büyük umutlarla oraya gelen ama tabir-i caizse duvara toslayan Cemal’e ise kalbi paramparça olmuş bir şekilde oradan uzaklaşmak düştü. Ne bekliyordun ki Cemal? Asiye’ye ömrü boyunca onun yanında olacağına dair vermiş olduğu sözü tutamadığın ve seneler sonra Amasya’ya geri dönmek istediğinde geç kalmış olduğun gibi yine sözünü tutamadın ve geç kaldın. Kendisine sevgili Nilüfer’den “Yine bana hüsran, bana yine hasret var” şarkısını armağan ediyorum müsaadenizle.
Yaşadığı hayal kırıklığı nedeniyle yeterince üzgün ve öfkeli bir ruh hali içerisinde konağa dönen Cemal, Raci’nin gazabına uğramaktan da kaçamadı. Harun tarafından şirkete girişinin yasaklanmasından sorumlu tuttuğu Cemal’e bilenen ve amiyane tabirle saydırmaya başlayan Raci’ye karşı haklı olarak kayıtsız kalmayıp karşı atağa geçen Cemal, Raci’nin Asiye’nin çocuklarının babasının Mahir olmadığı gerçeğine hakim olduğunu ve öz babalarının kim olduğu bilgisine de er geç ulaşacağını öğrenmesiyle geri adım atmak zorunda kaldı. İşin ucunun kendisine dokunacağını anlayınca tutuşanlarda bugün… Raci ise sonunda Cemal’in zorunlu desteğini de arkasına alarak Harun Bey’den işlerin başına dönüş icazetini alarak dört ayak üstüne düştü ya onun elinde bu koz olduğu müddetçe dört değil on dört ayak üzerine de düşmeye devam eder. Öte yandan servetten men edilme ihtimaliyle ikinci tutuşanımız olan Zahide, sen kim homeless olmak kim?
Nergis: “Bana kızım deme artık. İsmim yerine böyle seslenince baba olmuyorsun”.
Cemal: “Babacığım, yapma böyle lütfen”.
Nergis: “Sen benim babam falan değilsin, anla artık. Mahir abiden babalık dersi alsana sen. İşte bir adam ailesinin yanında nasıl durur, çocuklarını nasıl korur, nasıl şefkatle sevgiyle sarılır onlara, bırakıp gitmez. Ahmet için söylüyorum yani, bari ona iyi babalık et. Ders al benim babamdan”.
Cemal: “Maşallah hepiniz hayran kalmışsınız Mahir’e”.
Nergis: “Evet çünkü çok güzel bir baba o. Sen onun tırnağı bile olamazsın”.
Cemal istediği kadar “Oraya geldim” diyerek günah çıkartmaya çalışsın, Nergis kapıları kapatmıştı bile. Nergis’in karakterini bir palete benzetsek içerisinde sadece siyah ile beyaz olur. Cemal özelinde konuşmam gerekirse sevdiği ve istediği zaman çocuklaşacak ve şımarıklaşacak kadar abartıyor, sınırlarını koruyamıyor; öfkelendiği ve mesafeli durmak istediği zaman ise ağzına geleni söylemekten, yaralayıcı ve vurucu kelimelerden kullanmaktan kaçınmıyor. Mutluluğunu da öfkesini de doruklarda yaşıyor. Gri renk yok Nergis’te. Ancak keşke aynı keskinliği eylemlerinde de görebilsek. Kelimesi kelimesine doğru bir rest çekti ve bölüm boyunca Cemal’e karşı tepkili tavırlarını sürdürdü, buraya kadar tamam. Böyle bir ruh hali içerisindeki Nergis’ten beklenen, canım babam kolyesini boynundan çıkartmak, Cemal’in gizlice yatağına bıraktığı hediye kutusundaki mesaj kartını çekmeceye koymak yerine yırtıp atmak, hediyenin ise yüzüne bakmamak olurdu. Ama bunların hiçbirini gerçekleştirmeyince bulunduğu söylemler de altı doldurulmadan kalmış oluyor. Cemal görse demez mi “Bak beni istemiyorsun ama mesaj kartımı bile saklıyorsun” diye. Der elbette. En ufak bir sözden, bakıştan, hareketten umutlanmayı adet haline getiren Cemal’e bu imkanı yaratmakta anne kızın üzerine yok maalesef. En tutarlıları ve kendisinin de dediği gibi en güzel rol yapan Uğur’cuk.
Asiye’nin Mahir’in hayatına başka bir kadın gireceğini düşünerek çocukların ona çok bağlanmış olmasının onun gelecekteki muhtemel ilişkisine zarar vereceğine dair duyduğu endişeyi yersiz olarak addetmek için Mahir’in Fikret’e Asiye’ye aşık olduğunu itiraf etmesini duymamıza hacet yoktu. Zira Mahir gerek söylemleriyle gerek eylemleriyle ama en önemlisi bakışlarıyla kalbini ona kaptırdığını çoktan belli etmişti. Asiye, Cemal’e yüz vermekle harcadığı eforu ve zamanı Mahir’in gözlerinden fışkıran yıldızları görmek için harcasa seneler sonra sevilmenin ve değer verilmenin verdiği hazla ruhu okşanacak da ahh ahh diyeyim, gerisini siz tamamlayın.
Uğur istedi diye vakit kaybetmeden uçurtma yapma girişimine soyunan Mahir – bilmem kaçıncı kez, “Mahir çok tatlısın” notumu da düşeyim – Ahmet’in de uçurtmaya özenmesi sayesinde kendisini Cemal’le dertleşirken buldu. İlk kez onları birbirlerine bu kadar yakın gördük. Mahir ile Cemal dost olsa ne olur, olmasa ne olur. Ki zaten bu, malum sebepten ötürü Cemal’in isteyeceği son şey olur. Bu dertleşmenin ana teması, Cemal’in yetimhanede büyümüş olduğunu öğrenmemiz oldu. İşte yine dilime düştün Cemal, kaçarın yok. Yetim ve öksüz büyümüş bir çocuk sevgiye, ilgiye, şefkate açtır. Bu bağlamda Cemal’in sevgisiz ve yalnız büyüdüğü için çocuklarına iyi babalık yapamadığını düşünenler varsa kendileriyle saatlerce tartışabilirim. Tam aksine esas Cemal gibi annesiz babasız büyümenin, bir aileye sahip olamamanın ne demek olduğunu iyi bilenler çocukları aynı kaderi yaşamasın diye mücadele etmeliler, aile bağlarını daha sıkı korumalılar. Benim için bu konu bu kadar nettir. Cemal, çocuklarını benzer bir kadere sürüklemiş olmuyor mu şimdi? Geçen haftaki yazımda Nedret’le olan restleşmesindeki küstahlığına istinaden boşuna “Nereden tutsak elimizde kalıyorsun Cemal” dememişim.
Demirhan Holding’in düzenlemiş olduğu bağış gecesini değerlendirmeden olur mu? Öncelikle Asiye’nin kıyafetine laf atan Zahide’den önce kendi rüküşlüğüne ve kokoşluğuna bakmasını rica ediyorum. Organizasyondan sonra bir süre daha elbisesini üzerinden çıkarmama görgüsüzlüğünü de görmezden gelmek istiyorum. Asiye-Mahir-Nergis üçlüsünün organizasyona doğru yol alırken polis çevirmesine takılmaları hepsine soğuk terler döktürdü. Asiye’nin ve Nergis’in kimlikleri göstermekten mütemadiyen kaçınmaları kabak tadı verdi. Bu insanlar hayatları boyunca hiç mi bir yerde kimliklerini kullanmayacaklar veya göstermeyecekler? Nereye kadar sürdürecekler bu hırsız – polis kovalamacasından hallice kaçışı? Çocuklar okula gitmeyecek mi mesela? Her an yakalanma endişesi Asiye’yi de Nergis’i de tüketiyor. Bu konuya acilen bir çözüm bulmalarını diliyorum.
Bu organizasyonun holding için oldukça önemli olduğu belirtildiği halde Harun’la Raci’nin oraya fizikken katılımını engelleyecek kadar önemli olan toplantının ne olduğuna dair merak içerisindeyim zira şirket yanmadığına veya iflas etmediğine göre toplantı ertelenebilirdi. Gerçi daha iyi oldu, Harun’un barkovizyondan ufak bir girizgah yaparak Mahir’i konuşma yapması için kürsüye davet etmesi, bu vesileyle de onu sosyeteye tanıtmış olması muhteşem bir jestti. Raci’nin orada bulunmasını sırf Zahide ve Nedret’le birlikte morarmasını seyretmek için isterdim. Onurlandırılan Mahir kendisine yakışacak nahiflikte bir konuşma yapmakla kalmadı, ihtiyaç sahibi bir okula yaptıracağı kütüphaneye Nergis’in ismini vereceğini duyurarak hem gönüllerimize bir kez daha taht kurdu hem de Cemal’in kıskanç bakışlarına maruz kalmaktan kurtulamadı. Gör bak Cemal, üç günlük adam senin kızını nasıl onurlandırıyor, ölümsüzleştiriyor. Cemal’in o an Mahir’i boğmayı içinden geçirdiğine emin olan kaç kişiyiz?
Cemal: “Bu Mahir denen herif içeride kızımın gözünü boyamaya çalışıyor, sen de buna izin veriyorsun. Helal olsun”.
Asiye: “Ne diyorsun sen Cemal ya? Mahir, Nergis üzülmesin, kırılmasın diye elinden ne geliyorsa yapıyor, çırpınıyor adam. Onun sayesinde yüzü biraz gülüyor kızımın. Ne yapayım? Yapma Mahir, sevinmesin benim kızım mı diyeyim, ne diyeyim?”
Cemal: “Onu bir babası olduğunu söyle. Biraz saygılı olsun. Nergis’in babası gibi davranmasın”.
Asiye: “Ölmüş bir babaya saygı duyulur Cemal, çocuklarını terk etmiş gitmiş bir babaya değil. Sayende Nergis yaralı bir kız oldu. Mahir de biraz olsun onun yaralarını sarmaya çalışıyor. Ama tabii sen bencil bir insan olduğun için bu durumda bile sadece kendi hissini önemsiyorsun, bravo”.
Cemal: “Çünkü izin vermiyorsunuz Asiye. Ben kızımın yanına bile yaklaşamıyorum ya. Neden bana bir şans vermiyorsunuz Asiye? “
Asiye: “Sen o şansı kaybettin çünkü. Delireceğim Cemal, vallahi delireceğim ya. Biz senin karşına çıkmasaydık sen bu çocukları önemsemiyordun ki”.
Kıskançlıktan ve sinirden deliye dönen Cemal Asiye’nin yolunu kesip ona hesap sormasa gözümüz yaşarırdı zaten. Cemal bugüne kadar Nergis’e ne kadar babalık yapmış, onun üzerinde ne kadar hakkı var da fütursuzca Mahir’i suçluyor, Asiye’nin üzerine gidiyor? Çocuğunu parka götürmekle, bisiklete bindirmekle, ona oyuncaklar almaya baba olunmuyor. Bunları bir akraba veya çocuğunuzu emanet ettiğiniz arkadaşınız/komşunuz da yapabilir. Sevmek, sahiplenmek, fedakarlık yapmak gerekir. Asiye ne kadar da haklı, onlar Cemal’in karşısına çıkmamış olsaydı Cemal iki çocuğunun varlığını bile unutmuştu bile. Mesela unutmamakla övündüğü Nergis’in doğum gününde bir kez olsun aramış mı onu? İsteyen, merak eden her şekilde iletişim kurar. Ama sen de Cemal’i hiç sevmiyorsun, onu sürekli eleştiriyorsun diyebilirsiniz. Cemal’den ilk bölümden itibaren hazzetmediğim doğrudur ancak bu, onunla empati yapmak için kendimi zorladığım gerçeğini değiştirmez. On haftadır benim gördüğüm Cemal, hatalarından ders almamış olduğu gibi daha da bencilleşmiş ve sorumsuzlaşmış bir adam. Mahir gibi bir rakibinin olmasından bağımsız değerlendiriyorum, ne de olsa Helin’le olan ilişkisinin Mahir’le bir ilgisi yok, yine destekleyecek veya savunacak bir yönünü bulamıyorum. Mahir olmasaydı bile Asiye’nin yeniden Cemal’le birlikte olmasını ister miydim, bilemiyorum. Benim için güven , bir ilişkinin en temel taşlarından biridir ve bu duygu yıkıldı mı inşası zor.
Geçen bölüm Meral’den etkilendiğini belli eden Raci bu bölüm itibariyle kendisine ayan beyan yürümeye başladı. Raci gibi çıkarı olmadan kimseyle iletişim kurmayacak bir imaj çizen bir adamın Meral’e yakınlaşmasının sebebi Asiye’nin geçmişi hakkında onun ağzından laf almak olabilirdi ama görünen o ki, gerçekten Meral’den hoşlandı. Umduğunu bulamamasını çok isterdim ancak maalesef Meral de ona yüz verecek görünüyor. Zahide’nin kıskançlıklarının seyir zevkinin yüksek olacağına emin olmama ve bu nedenle de bunları seyretmek için can atmama rağmen Meral-Raci yakınlığı tahammül sınırlarımı zorlar.
Gelelim adım adım sinir katsayımı yükselten olaylar silsilesine… Meral, bankadan çıkarken düşüyor, kolunu kırıyor ve kolu alçıya alınıyor. Asiye yine polis çevirmesine yakalanırlar endişesi ile Meral’in evine gidip gitmemekte tereddüt ederken evin konağa çok yakın olduğunu, dolayısıyla hızlı bir gidiş- dönüş olacağını öğreniyoruz. Mahir, Asiye’yi eve bırakıyor ve akşam Asiye’den haber geldiğinde onu geri almak için tekrar gelmek üzere sözleşiyorlar. Fakat Asiye’nin çıkış saatinde Mahir-Raci-Harun üçlüsü online toplantıya katılmak üzere bilgisayarın başından ayrılamadıkları için Mahir, Necmi’ye talimat veriyor. Burada duralım. Soru 1: Cemal, holdingde üst düzey bir yetkili değil mi? Cevap, tartışmasız evet. O halde kendisi bu toplantıda bulunmak yerine neden boş boş ortalıkta dolanıyor? Başka bir toplantısı mı var, rahatsız mı, oğluyla mı ilgilenmesi gerekiyor? Görüyoruz ki, bu sebeplerin hiçbiri değil. O halde birinin Cemal’in yokluğuna dair beni aydınlatmasını talep ediyorum. Necmi’nin Asiye’yi almaya gideceğini öğrenince “Ben giderim” demesi yüzsüzlüğü artık şaşırtıcı değil de Necmi’nin AsCem’in ateş-barut misali olduklarını bilmesine rağmen arabanın anahtarını Cemal’e vermesi işgüzarlığına ne buyurulur? Cemal-Necmi arasındaki ilişki çıkar temelli, patron – çalışan ilişkisi değil. Dolayısıyla Necmi’nin Cemal’e karşı gelememesi falan, geçiniz bunları.
Cemal’i karşısında görünce hayli şaşıran ve de bozulan Asiye, onunla mecburi bir yolculuğa doğru yol alıyor. Haa ama “Ben seninle birlikte yolculuk etmem. Mahir gelene kadar bekleyeceğim” şeklinde Nergis’i aratmayacak bir inatçılık örneği sergileseydi çok şık bir hareket olurdu, onu da belirtmeden geçmeyeyim. Gençliğinde Asiye’nin patlayan şekeri çok sevdiğini ve morali bozulduğu zaman onu güldürdüğünü unutmamış olan Cemal arabada beş karış suratla oturan Asiye’nin kucağına yine patlayan şeker bırakıyor. Artık patlayan şeker mi kaldı? Kaldıysa da onunla ancak Ahmet’le Uğur’u kandırabilirsiniz. Ayrıca Asiye’nin yanında Mahir gibi bir adam varken gülmesi için başka bir sebep aramaya gerek yok.
Yoğun ve gıdım gıdım ilerleyen trafiğin içine düşünce Cemal çareyi toprak bir yola girmekte buluyor. Burada yine duralım. Soru 2: Hani Meral’in evi çok yakındı? Şehirlerarası yolculuk mu yapıyorsunuz veya köy yolunda araç mı sürüyorsunuz da karşınıza toprak yol çıkıyor? Maksat, AsCem’in daha fazla vakit geçirmesi, saç baş yoldurtulacak saçmalıkların altı doldurulmasa da olur. Cemal, toprak yola girer girmez bir dizi klişesi olarak arabanın yolda kalacağını ve telefonların da çekmeyeceğini tahmin etmek hiç de zor değildi. Asiye Cemal’le yola çıkmış olduğunun pişmanlığıyla bir an önce oradan kurtulmak isteyedursun ve başta Mahir ile Helin olmak üzere konak ahalisi onları merak ededursun Cemal’in arabanın bagajında yedek lastik bulunmadığını gördüğü an Asiye ile zorunlu olarak baş başa bir gece geçireceği düşüncesiyle hınzır hınzır ve yılışıkça sırıtması beni fena halde irrite etti. İki çocuğunun annesi, hala aşık(!) olduğu Asiye’nin yerinde herhangi başka bir kadın da olsa aynı tepkiyi verirdim, inanın. Evlilik; güven demek, sadakat demek, sevgiden önce saygının gelmesi demek. Cemal bu tavırlarıyla tüm bu erdemleri yıkmakla kalmıyor, her bölüm isminin önüne de yeni bir sıfat daha ekletmiş oluyor.
Sinir harbi biter mi? Geçen bölüm finalinde biz AsMah’cıları mutlu eden senaristlerimiz bu bölümü de AsCem’cileri mutlu etmeye adamış oldukları için bitmez… Yardım istemek için kapısını çaldıkları evde yardımsever, tonton Metin Amca karşılıyor onları. Amcanın tamirci arkadaşını çağırmak için evden uzaklaşmasıyla Cemal’in gelmesi için dakikaları saymış olduğu Asiye ile baş başa seansı da başlamış oluyor. Öncelikle konaktakileri içlerinde bulundukları durumdan haberdar edip kısa bir süre sonra döneceklerini bildirerek onları rahatlatıyorlar. Sonrasında ise başlıyor Cemal beyimizin zırvalıkları. Bu süre zarfında Asiye’nin Cemal’le çok fazla muhatap olmaması olması gerekendi. Amma velakin Metin Amca döndükten sonra birlikte yemek yedikleri sofrada dönen muhabbet neydi Allah aşkına? Cemal’in çorbasına haddinden fazla acı biber döküp ağzının yanacak olmasından sana ne mesela Asiye? Her sözünden, bakışından anlam çıkaran bir adama karşı neden onu düşündüğünü ima edecek söylemlerde bulunuyorsun? Tüm bölüm boyunca ona karşı takındığın tutumla çelişmedin mi? Aa ama doğru, bu zaten senin sık sık yaptığın bir şey… Metin Amca ise onları karı-koca zannederek tüm iyi niyetiyle “Birbirinizi üzmeyin, birbirinizi sevin” mealindeki nasihatleriyle ortamı daha da bulandırıyor. Hadi Cemal Asiye ile çift olarak görülmesine dünden razı, di’li geçmiş zaman kullanarak gönül rahatlığıyla “Bir süredir ayrıydık” diyebiliyor da istediği zaman ağzı çok iyi laf yapan Asiye’nin adeta dili tutuluyor ve “Biz birlikte değiliz. İkimiz de başkalarıyla evliyiz, mecburen bir aradayız” demekten aciz kalıyor. Asiye tam da omuzlarından tutup sarsmalık. Sinirler tavan. Neyse ki o esnada arabanın tamirinin bittiği haberi geliyor da biz de bu anlamsız muhabbeti dinlemekten kurtuluyoruz.
Gecenin bir yarısı çalan kapıdan hayır gelmez, hele Demirhan Konağı’nda çalandan hiç gelmez. Asiye ile Cemal’in konağa ayak basmalarından sadece birkaç dakika sonra çalan ve Cemal’in açtığı kapıda elinde koca bir zarfla Esat’ı görüyoruz. Esat demek Raci demek, Raci demek katakulli demek. Esat’ın adeta Raci’nin odasına ışınlanmasıyla öğreniyoruz ki zarfın içerisinde Raci’nin talimatıyla Asiye’nin geçmişinin araştırılması sonucu edinilmiş olan bilgiler mevcut. Cemal, Raci’nin yeni bir skandala imza atacağını hissetmiş olmalı ki Esat’ın ardından o da Raci’nin karşısında buldu kendini ve Asiye’nin kaderinin o zarfın içerisinde olduğunu öğrenmesiyle bölümüzü tamamladık. Cemal bu iş bozar ve Raci o zarfı açamaz diyen kaç kişiyiz?
“Biliyorum bu yol bittiğinde, herkes düzenine dönecek… Ama hiç olmazsa şimdi, bırak, huzur bulayım yanında…”
Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları