Kaderimin Oyunu 24. Bölümü Total’de 2,59 reyting ile 9., AB’de 1,62 reyting ile 14. ve ABC’de 1,89 reyting ile 12. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…
Cemal’in Halil cinayetini üstlenmesinin akabinde gelişen olaylar silsilesiyle bana göre yirmi dört hafta boyunca ki en dramatik sahnelere tanıklık ettik. Asiye’nin tüm çırpınışlarına rağmen kendini feda etmekten vazgeçmeyen ve avukat istemeyecek kadar kararında direten Cemal’in kısa süre içerisinde kendisini nezarethanede bulması kaçınılmaz oldu. Parmaklıklar ardına atım atarken yüzünde güller açan ilk zanlı olarak da tarihe geçmiş olabilir. Onun bu mutluluğunu garipseyen memura yaptığı açıklama ise yaşanan felaketin birkaç cümlelik özetiydi.
– “Bugün hayatımda ilk defa oğlum bana baba dedi. Ben hayatımda ilk defa doğru bir şey yaptım. Ne yaptım biliyor musun? Ailemi geri kazandım. Ben mutlu olmayayım da kim olsun?”
Cemal’in bu fedakarlığından etkilendiğimi geçen bölüm yorumumda da dile getirmiştim. Hayatında ilk kez ve çok doğru bir eylemde bulunduğu konusunda da hemfikirim ancak bu kadar parlatılıp allanıp pullandırılmasının da yersiz olduğunu düşünüyorum. Ailesini korumak, onlara sahip çıkmak, fedakarlık ebeveynliğin en temel misyonlarından biridir. İlk bölümden beri Nergis’in yerine polise teslim olacağını defalarca dile getiren Asiye’nin bu kararını nasıl doğal karşıladıysak, çocuklarının geleceği için bunun doğru olduğunu düşündüysek Cemal’in bu girişiminin de abartılmaması gerektiği kanısındayım. Asla duygusuz ve acımasız değilim, yanlış anlaşılmak istemem. Sadece objektif olmaya çalışarak Cemal’in geçmişteki hatalarını bugünkü doğrusuyla silme gayretiyle, senelerce çocuklarına yapamadığı babalığı bugün yapmasıyla kayıp zamanı telafi ettiğini, fazlasıyla zedelenmiş olan inandırıcılığını ve güvenilirliğini yeniden kazandığını düşünüyorum.
Kontrolsüz öfkesi ve hırsı nedeniyle kocasını artık sonsuza dek kaybettiğini düşünemeyen ya da düşünmek istemeyen Helin sanki yaşananlarının sorumlusu değilmiş gibi diline pelesenk ettiği “Kocamı kurtarın” isyanıyla emniyetin kapısında uzun bir bekleyişe girdi girmesine de Cemal’in kendisiyle görüşme isteğini kabul etmemesiyle Asiye’ye daha da bilenerek daha tehlikeli bir kadına dönüşeceğinin sinyallerini vermeye başladı. Üzüntüden ve vicdan azabından yanan Asiye ise eski eşini özgürlüğüne kavuşturmak için Mahir’le birlikte avukat arayışı derdine kendisini o kadar kaptırdı ki Nergis’in yüzünü yıkamak yerine gizlice evden çıkarak teslim olmaya gideceğini düşünemedi ve fark edemedi bile. Nergis, cesurluğunu hem annesinden hem babasından almış. Onun ortadan kaybolduğu anlaşılınca Asiye’yle Mahir büyük bir panikle emniyete koştuklarında ise iş işten çoktan geçmişti. Cinayeti işlediğini itiraf eden Nergis’i ne Asiye’nin yalvarışları ne de gözyaşları alıkoyamadı göz altına alınmasından. Nergis, her şeyin çok güzel olacağı inancıyla teslim olmaktan ne kadar mutluysa Asiye de o kadar perişandı. Gözyaşları sel olup akan, yıkılmamak için ayakta zor duran bir annenin acısını, dramını iliklerime kadar hissettirdiği için Öykü Karayel’e gönlümün tüm Oscar’larını göndermek isterim.
Cemal: “Hiç korkma sakın, tamam mı? Baban çıkaracak seni buradan, söz veriyorum. Tamam mı bir tanem benim? “
Nergis: “Biliyorum. Seni çok seviyorum. Anneme sıkı sıkı sarıl, tamam mı?”
Cemal: “Sen sakın onları merak etme tamam mı? Sakın aklın dışarıda kalmasın”.
Nergis: “Baba, müzik kutunu kırdığım için çok özür dilerim”.
Cemal: “Müzik kutusu da ne? Asıl ben bütün kırdıklarım için çok özür dilerim senden. Ama sen buradan çıkacaksın ve biz bir daha hiç ayrılmayacağız”.
Kızının parmaklıklar ardına gönderilişiyle tarumar olan Asiye Mahir’in omzunda ağlayadursun Nergis’in itirafıyla serbest kalan ve onu orada yalnız yalnız bırakmamak adına çıkmamak için direnen Cemal’in kızıyla vedalaşmasıyla oldukça duygusal anlara tanıklık ettik. Onu telkin etmesiyle, ona güç vermesiyle, ailesine sahip çıkacağını söylemesiyle hem yıllardır unuttuğu babalığını yaptı hem de gecikmiş özrünü diledi. Cemal’in ailesinin kıymetini anlaması ve onlara ölümüne sahip çıkması için illa böyle bir felaketin mi yaşanması gerekiyor muydu sorusunu saatlerce tartışabiliriz ancak sahnenin samimiyetinin ve duygusallığının hatırına sorma/sorgulama eylemlerine bir süreliğine ara veriyorum.
Bu geceyi Cemal’in günah çıkarma gecesi olarak tanımlamak isterim zira kendisinin bir diğer özrü ise tüm geceyi emniyette birlikte geçirdiği Asiye’ye karşı oldu. Onları terk etmiş olduğu için yaşanan acılardan kendisini sorumlu tutarak Asiye’den af dilemesi son derece gerçekçi ve inandırıcı, Cemal’in müdürden aldığı onay sayesinde akşam yemeğini parmaklıklar ardında üçünün birlikte yemesi etkileyiciydi ama Mahir’in bir anda oyun dışı kalmasına çok içerlediğimi belirtmeden geçemeyeceğim. Mahir’in bugüne kadar Asiye ve çocuklar için yaptığı iyilikler ve fedakarlıklar , ki bir yabancı olması sebebiyle onun yapmış olduğu fedakarlıklar benim nazarımda daha kıymetlidir, yadsınamazken Asiye-Cemal ikilisinin dünya üzerinde sanki sadece ikisi varmışçasına Mahir’in varlığını görmezden gelmeleri Aşk-ı Memnu’nun meşhur repliğini hatırlattı: Mahir’i harcadılar matmazel. Nitekim Mahir de saf dışı kaldığını hissetti de mahzun bir şekilde önce konağın sonra da evin yolunu tuttu. Daha sonra Fikret’le olan dertleşmesinde öğreneceğimiz üzere Asiye’yle çocukların hayatında artık Cemal olduğunu kabullenen Mahir o dünyada yeri olmadığını düşünerek Asiye’den umudunu kesiyor. Ah be Mahir’im üzümlü kekim, seni harcayanlar/harcatanlar utansın. Dostluk aşktan daha kıymetlidir diye avunalım en iyisi. Sen hele bir baba olacağını öğren de çabuk atlatırsın aşk acını.
Emine anne Helin’e ev adresini söyleyen kişi olarak yaşanan felaketten ötürü kendisini sorumlu tutarak kahrolurken konakta ise Harun Bey’in nihayet tüm gerçekleri öğrenmesi sonucu gergin dakikalar yaşanıyor. Adamcağız hastalıktan değil, saklanan sırlardan, söylenen yalanlardan, entrikalardan ölecek bu gidişle… Harun Bey’in verdiği tepkilerdeki haklılığı bir yanda dursun, babasının hastalığını öğrendiğinde yıkılan ve ona moral vermek için çeşitli eylemlerde bulunan Helin’in babasının bu olaylardan olumsuz etkileneceği aşikar iken hiçbir mahcubiyet duymayıp bir de üstüne hala Asiye’yle uğraşacağını söylemesini hayretle karşılıyorum. Tencere dibin kara seninki benden kara misali Nedret’in de tehditkarlığının ve manipülatörlüğünün savunmasını kendisinin yıllar önce Mahir’in varlığından haberdar olduğunda çektiği acıları kızının yaşamamasını istediği gerekçesiyle yapmasını yersiz bir gövde gösterisi olarak buldum zira ne Nergis ile Uğur gayrimeşru ne de Mahir’in öz çocukları olmadığı için Demirhan servetine ortak olma potansiyeline sahipler.
Adeta saatlerin ilerlemek bilmediği, oldukça sancılı geçen bir gecenin ardından doğan yeni bir gün yeni umutları ve başlangıçları da beraberinde getiriyor. Delillerin toplanması ve tanıkların dinlenmesi için duruşma 10 Haziran’a ertelenerek Nergis’in tutuksuz yargılanmasına karar veriliyor. Yüzler gülse de sevinç rüzgarları esmeye başlasa da hiçbir şey sona ermiş değil. Bir sonraki duruşmaya kadar baş tanık olma özelliği taşıyan Necmi’nin bulunması için harekete geçiliyor. Kendisinin sosyal medyadaki paylaşımlardan İstanbul’da bir gece kulübüne takıldığının tespit edilmesiyle birlikte Cemal’in çok kısa süre içerisinde bulduğu izle Necmi’ye ulaşılabilmesi an meselesi. Hukukçu değilim, dolayısıyla bu konuda ahkam kesmek haddim ve hakkım değil ancak Necmi’nin olay anına şahit olmadığı göz önüne alındığında yalnızca Halil’in o gün o saatte içki almak için dışarı çıktığını ve aynı günün akşamı cesedinin de Asiye’nin evinde çıktığı bilgisini verecek olmasının dava dosyasının kapatılması için yeterli olup olmayacağına dair tereddütlerim var.
Tüm bu dram silsilesinin içerisinde Uğur için ayrı bir parantez açmayı gerekli görüyorum. Uğur’un Cemal’in öz babası olduğu gerçeğini öğrendiği ilk günden itibaren yumuşaması ve abisi gördüğü adamı baba olarak benimsemesi için zamana ihtiyacı olduğunu savunmuştum. Son birkaç bölümdür Uğur’un Cemal’e daha ılımlı yaklaşmasıyla yumuşamaya başladığının emarelerini görüyorduk, bu olayla birlikte aralarındaki mesafe tamamen kalktı. Cemal’in kendisini feda ettiği an Uğur’un ona ilk kez baba diyerek sarılmasını o anın duygusallığıyla sınırlamamak gerekiyormuş. Tüm bölüm boyunca “baba” kelimesi Uğur’cuğun dilinden düşmedi. Tıpkı Nergis’in babasını affetmesi gibi Uğur’un da Cemal’i kabullenmesini hızlı buldum. Hiç kuşkusuz bunda dizimizin birkaç bölüme kadar sonlanacak olmasından mütevellit kısıtlı süreye sahip olmasının etkisi büyük. Uğur’un yaralarının teker teker sarıldığı, daha geniş zamana yayılmış bir Cemal-Uğur ilişkisi seyredebilmiş olmayı yeğlerdim. Bana göre bu dizide karakter gelişimi en düzgün yazılan kişi Raci’dir. Meral’in hayatına girmesiyle birlikte “iyi”ye evirilmekte her bölüm üzerine biraz daha koyarak ilerleyen bir Raci seyrettik, seyretmeye de devam ediyoruz.
Karakterin gelişimi konusunda ikinci sıraya yerleştirdiğim Zuhal cephesinde de önemli bir gelişme yaşandı. Midesine kramp girmesi sebebiyle hastanenin yolunu tutmaya hazırlanırken karşılaştığı Mahir’in haklı refakatiyle gittikleri kontrolde ikiz kız bebeklerinin olacağını öğrendi. Zuhal’in heyecanı ikiye katlanırken gerçekten bihaber olan Mahir’in bile heyecanlanması hem tebessüm ettirdi hem üzdü. Mahir’in bu hali bariz bir şekilde fark edilmesine ve ikiz çocuk babası olmanın dünyadaki en şanslı babalık olduğunu söylemesine rağmen Zuhal’in bebeklerinin babasının yurt dışında yaşadığını belirterek inadını bir türlü kıramıyor olmasına artık kızdığımı söylemeliyim. Zuhal’in zorunlu bir bağlılık yerine aşk ve ilgi istemesine hak veriyorum ancak sevgi zaman ve emek gerektirdiği gibi birlikte geçirilen vaktin artmasıyla da doğru orantılıdır. Zuhal, Mahir’i kendisinden uzak tutarak, ona yalan söylemeye devam ederek Mahir’in onu daha yakından tanımasına, dolayısıyla sevme ihtimaline set çekmiş oluyor. Öte yandan bebeklerinin cinsiyetinin kız olmasının manidar olduğunu düşünüyorum zira ilelebet Uğur Mahir’in oğlu olarak kalacak. Bugüne kadar kendisine bir tık mesafeli duran Nergis’e yapamadığı babalık artık kızları için hazır.
Çok değil, daha iki bölüm öncesine kadar kocasını Meral’e kaptırmamak için elinden geleni yapan ve boşanmak istemediğini net bir dille söyleyen Zahide’nin fikrini değiştirmesine şaşırdığımı belirtmeliyim. Savaşı kaybettiğini anlamış olsa gerek… Ah keşke, aynı erdemi Helin’den de görebilsek… Ama Zahide bu, kaybetse de durumu kendi lehine çevirmesini bilir. Boşanma karşılığında Raci’den talep ettiği malı, mülkü, hisseyi duyunca dili tutulmayan yoktur sanırım. Raci, hiç tereddütsüz boşanma protokolünü imzaladı imzalamasına da Zahide’nin istekleri devam edecek mi, etmesi halinde ise Raci hepsini kabul edecek mi merak ediyorum.
Nergis’in özgürlüğüne kavuşmasının beraberinde getirdiği yeni başlangıçların ilk adımı hep birlikte İstanbul turu yapmaları oldu. Öncelikle doğma büyüme bir Anadolu Yakası sakini olarak çok sevdiğim Kanlıca Sahili’ni ve Kanlıca Yoğurdunu görmekten memnun olduğumu belirtmeliyim. Hiçbir zaman Asiye’nin Cemal’le yeniden birlikte olmasını desteklemediğim için aslında bu yakınlaşmaya sinirlenmem gerekirdi ancak Asiye-Mahir aşkına dair umutlarımızın tükendiğinden, hikayenin Asiye-Cemal birlikteliğine kaymasından beri bu sonu kabullendiğimden artık sinirlerimi aldırmış bir halde seyrediyorum tüm Asiye-Cemal yakınlaşmalarını. Çocukların mutluluklarına, denize, arka planda çalan şarkıya odaklanarak seyrettim bu dakikaları da. Asiye’nin Necmi’yi bulmak ve Nergis’i kurtarmak için her şeyi yapacağını söyleyen Cemal’e kurduğu tek kelimelik “İnanıyorum” cümlesiyle bile onu affettiğinin emarelerini vermiş oldu.
Dörtlünün geçirdikleri keyifli dakikaların Helin tarafından bölüneceğini tahmin etmek zor değildi. Ahmet’in yüksek derecede ateşlendiğini haber vererek Cemal’i apar topar konağa sürüklerken aslında Ahmet’in hiçbir şeyi olmadığını da… Helin için artık kelime dağarcığımın kifayetsiz kaldığı bir noktadayız. Ölümcül bir hastalıktan yeni kurtulmuş oğlunu böyle bir oyunun parçası haline getirmeyi, kullanmayı bir anne olarak vicdanına nasıl sığdırdığını anlayabilmem mümkün değil. Aşk için bile sınırların bu kadar zorlanmaması gerekirken Helin’in bu hamlelerini artık kocasını çok sevmesiyle de açıklayamıyorum maalesef. Tamamen hırs ve bencillik kokan bir oyun bu kurduğu. Kendisinin de itiraf ettiği üzere kaybetmeye tahammülü yok. Cemal’le arasında ömür boyu sürecek bir bağ olduğu halde üst üste yaptığı hatalarla Cemal’in uzun süredir kendisine beslediği tek his olan saygıyı da yerle bir etmek üzere. Süslü geceliğiyle Cemal’i karşılayıp onu Ahmet aracılığıyla kendisiyle aynı yatakta uyumaya mecbur bıraktığı için kocasını kendisine dönmüş varsayan ve bunu bir başarı olarak gören Helin’e en acilinden akıl ve fikir dilemekten başka bir temennide bulunamıyorum maalesef.
Aynı gecenin sabahına aynı yersiz mutlulukla uyanan Helin’in kocasıyla oğlunu yatakta göremeyince kahvaltıya indikleri düşüncesiyle aşağıya inmesiyle birlikte sahte neşesi de kayboluyor zira Cemal üç çocuğuyla ve Asiye’yle birlikte kahvaltının ve oyunun bir arada olduğu keyifli bir sabah geçiriyorlar. Tüm evlatlarını bir araya getirebilmiş ve bundan sonraki tüm hayatını onları mutlu etmeye adamış olan Cemal mutlu, uzun süredir hayalini kurduğu aile ortamına nihayet kavuşabildiği için Nergis mutlu, birbirlerinin hiç ayrılmak istemeyen ponçik ikili Uğur – Ahmet mutlu ve evlatlarının bu mutluluğundan haklı bir huzur duyan Asiye… Gün geçtikçe şeytanlaşan Helin’in bu kaçamaktan haberdar olmasıyla birlikte bu keyifle dakikaların uzun sürmeyeceğini tahmin etmek zor değildi. Sanki Ahmet sadece onun evladıymışçasına, baba – oğul birlikte bir aktivitede bulunma hakları yokmuşçasına Ahmet’i kendisinden icazet almadan dışarı çıkardığı için Cemal’e öfke kusarak bastığı ortamdan kısa süre içerisinde Ahmet’i alarak uzaklaşıyor. Helin istediği kadar laf salatası yapsın, sorunun kendisine haber vermeden Cemal’in Ahmet’i götürmesi değil, Ahmet’in Nergis ve Uğur ile kaynaşması ve gelecekte Asiye’yi ikinci annesi olarak görmesi ihtimali olduğu aşikar. Helin’in bu abartılı hırsının sonunda sadece kendisini yakacağını düşünüyorum. Bu bölüm itibariyle nedense finalde Helin intihar ederek veya araba kazası yoluyla hayatını kaybedecek ve Ahmet’e Asiye annelik yapacak hissiyatı taşıyorum.
Mahir’in Türk dizi tarihinde haksızca harcanan karakterler listesinde üst sıralara yerleşmesinden ötürü senaristlere en derin teessüflerimi ve sitemlerimi iletmeyi gerekli görürken kendisinin saf dışı bırakıldığı bir bölümün sonunda nihayet hakkının teslim edilmiş olmasına da şükretmek isterim. Cemal’le baba-oğul ilişkisi kurmaya başladığından beri Mahir’i unutmuşçasına bir imaj çizen Uğur’un İstanbul turunda yaptıklarını ve mutluluğunu Mahir’le paylaşması bir yanda dursun onu bundan böyle ikinci babası olarak gördüğünü söylemesiyle kalbimizi yeniden fethetmesi de kaçınılmaz oldu. Uğur, hakikatli ve merhametli bir çocuk. Bu sebeple onun Mahir’den kopmayacağını biliyordum ama insan hem eylemlerle hem söylemlerle bundan emin olmak istiyor işte. Bugüne kadar Mahir’e karşı daha mesafeli duran asiliği ve bencilliğiyle nam salmış Nergis’in ise kahvaltıya giderlerken Mahir’e haber vermediklerini düşünerek üzülmesiyle birlikte onu her zaman abi olarak göreceğini ve hayatında olmasını isteyeceğini dile getirmesi bu bağlamda hem şaşırttı hem de sevindirdi.
Cemal: “Mahir, sana teşekkür ederim”.
Mahir: “ Ne için?”
Cemal: “Hiç iyi bir ilişkimiz olmadı. Kavga, dövüş… Sürekli burun buruna geldik. Ama ne kadar kendime itiraf edemesem de içten içe hep iyi bir adam olduğunu biliyordum”.
Mahir: “ Valla Cemal, açıkçası ben de kendime hiç itiraf edemesem de içten içe senin yaptıklarından çok pişman olduğumu bir noktada anlamıştım. Zor şeyler yaşandı gerçekten”.
Cemal: “Öyle. Ama Asiye’yle çocukların karşısına iyi ki sen çıkmışsın. Desteğin ve tüm yaptıkların için ben sana teşekkür etmek isterim. Emin ol, bunu fazlasıyla hak ediyorsun. Hatta başka şartlarda tanışmış olsak çok iyi dostum olurdun. Gerçi belli olmaz, belki bundan sonra oluruz”.
Mahir: “ Bilmiyorum ki Cemal. Oluruz tabii. Hayat bu, nereye savrulacağız, ne olacağız bakalım. Ben de bir şey söylemek istiyorum sana. Eğer iznin olursa çocukların Mahir abisi olarak böyle yanlarında yörelerinde olmama izin verirsen çok sevinirim sana da uygunsa”.
Cemal: “ Uygun. Uygun ama bir şartla… Ben de senin çocuğunun abisi olacağım”.
Mahir: “ Tamam inşallah. Çocuğum olduğunda tabii ki”.
Cemal: “ Ya Mahir, normalde bana verilen sırrı mezara kadar götürürüm ama bir istisna yapacağım. Valla dayanamıyorum. Gerçi çok kızacak bana ama… Zuhal’in bebeğinin babası sensin”.
Sizleri bilmem ama benim bu bölümdeki favori sahnem Cemal – Mahir yüzleşmesi idi. Kim derdi ki Cemal ile Mahir savaş baltalarını bir yana bırakacaklar ve iki dost gibi sohbet edecekler. Köprünün altından çok sular aktı, hatalar yapıldı, acılar çekildi ama nihayetinde her ikisi de daha olgunlaştılar, bu savaşın bir galibi olmayacağını anladılar. Cemal, hatalarından ders aldı, hırsını ve egosunu törpüledi. Mahir ise aşırı sahiplenme güdüsünün dozunu ayarlamayı başardı. Karşılıklı gecikmeli itiraflar gelirken ikisinin de gözlerinden ilişkilerinde yeni bir sayfa açmayı istedikleri okunuyordu. Ki bence bu yüzleşme ikilinin arasındaki ilişkide bir milat olacaktır. Bundan sonra dost olabileceklerine dair Cemal’le hemfikir olduğumu da söylemek isterim. Öte yandan haftalardır “Hadi artık, ne zaman, öğrensin” temennileri eşliğinde gelişimine tanıklık ettiğimiz Zuhal’in hamileliğine ilişkin gerçeği Mahir’e itiraf ettiği için kendisine teşekkür ediyorum. Eski Cemal olsa bu gerçeği Mahir’e onu Asiye’den ve çocuklardan uzaklaştırmak için söylemiş olacağını düşünürdüm ama şimdi Mahir’in bir aile kurmasını, kendi çocuklarının yaşadığı babasız büyüme kaderini Mahir’in çocuğunun da yaşamamasını istediği için bu sırrı açıkladığından zerre şüphem yok. Cemal’in bu jestinin güzelliği bir yanda dursun bu haberi haklı bir şaşkınlıkla karşılayan Mahir’in tatlılığını yiyip tutmak için o an ekranın içerisine ışınlanmayı fazlasıyla istedim. Eli ayağı birbirine dolaşan, bir yandan da içi içine sığmayan ponçiğim vakit kaybetmeden Zuhal’le konuşmak için tüm sempatikliğiyle ayaklandı bile.
Cemal, Mahir’i bebekleriyle kavuşturacak olmanın sevincini yaşayamadan Ahmet’ten gelen veda telefonuyla sarsıldı. Kahvaltının intikamını aldığı bariz bir şekilde belli olan Helin birkaç saat önce Cemal’e çemkirme sebebi olan şeyi kendisi yapıyor ve oğlunu babasından kaçırıyor. Öfkeden çılgına dönen Cemal’e son sözleri ise fazlasıyla can yakan cinsten:
“Asiye ve çocuklarınla sana mutluluklar dilerim. İkimizden de kurtuluyorsun. Bizi bir daha göremeyeceksin. Bizi bu hayattan sen gönderdin. Olanların ve olacakların tek sorumlusu sensin ve hayatın boyunca bununla yaşamak zorunda kalacaksın”.
Yine hırsına yenik düşen, yine oğlunu kullanan Helin ve tarihin tekerrür ederek acı ve vicdan azabı ile yaşamak zorunda bırakılacak olan Cemal. Tek farkı, bu kez kendisinin değil karısının hatalarının cezasını çekecek olması… Bakalım Cemal bu kaçışı durdurabilecek mi?
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.