Kadın dizisine dair EdinInan ‘ın kaleminden olan bu yazının ‘Sevmek önemli değil, doğru ve güzel sevmek gerek.‘ cümlesine takılı kaldım. Şimdi yazıya geçmeden bu cümleyi alalım, Kadın dizisindeki karaktere yerleştirelim… Kime daha çok uyuyor dersiniz?
Keyifli okumalar ^^
Birinci sezonda bir kadının çocukları ile hayata karşı mücadelesini izlerken 2.sezon bu kadının hayat mücadelesinden ziyade – gerek senarist gerekse izleyiciler nezdinde tartışma – “bu kadın kimi seviyor”, “bu kadını kim sevmeli” temasına saplanıp kaldık. Bu yazı, bu yazılan roller içerisinde Bahar, Arif ve Sarp arasındaki bu anlamda yaşanılan sahnelerin nezdinde bir değerlendirme yazısı olacaktır. Ama aynı zamanda tarafsız değil, Arif yönlü bir yazı olacaktır.
“Bahar, ben sana bir şey sormak istiyorum. Bana karşı bir şey hissediyor musun? Çünkü ben hissediyorum. Ama sen hissetmiyorsan ben yine buradayım, hep buradayım, senin yanındayım. Bu değişmez yani. Ama yine de bilsem iyi olur. Bana karşı bir şey hissediyorsan…”
“Arif, ben hastayım. İki tane de çocuğum var.”
“İyi, bende zaten bütün bunlarla birlikte seviyorum seni. İki çocuğunla ve hasta halinle. Bunlardan ayrı olarak değil yani. Dur bakalım ilerde iyileşirse severim demiyorum ki. Bugün de seviyorum. Her koşulda seviyorum. Topallarken de koşarken de gülerken de ağlarken de böyle kızarırken de…”
“Ama ben ölebilirim, bunu sende biliyorsun.”
“O zaman ben de seni ölene kadar severim.”
“Kalbimde ne var diye sorarsan, böyle hastayken kalbimde ne var diye bakamam ki, bakmaya korkarım ki…”
Bu konuşma Arif’in duygularını açıkça ifade ettiği, belki de televizyon tarihinde “seni seviyorum” cümlesinin altı dolu olarak en güzel ifade edildiği sahnelerdendi. Bahar’ın cevabı ise beklediğimiz gibiydi. Kendisinin yarınından emin olamayan Bahar, başkasının yarınına umut olmak istemiyordu.
Bu süreçten sonra hastalığı ağırlaşan Bahar hastanede ölüm-kalım mücadelesi içinde hayatta en nefret ettiği kişi kardeşi Şirin’den gelecek iliği beklerken, Bahar dışında herkes artık Sarp’ın hayatta olduğunu biliyor, ama bu gerçekle hasta olan Bahar’ın psikolojik olarak baş edemeyeceğini düşündükleri için bu bilgiyi saklamaya karar vermişti.
“Benimle evlenir misin? Yani, ister misin benle evlenmek? Biliyorsun ben öyle süslü sözler söyleyemem ama seni çok seviyorum. Nisan ve Doruk’u da çok seviyorum ve eğer izin verirsen sizi bir ömür boyu sevmek istiyorum. Anamın yüzüğü bu, bir şey söylemeyecek misin?”
“Ölmez ve sağ kalırsam…”
“Ölmezsin, öyle söyledi anan.”
“Ne söyledi annem?”
“Aşıklar ölmez…”
Bahar yüzüğü alır ve parmağına takar. Arif öyle bir adam ki eğer Bahar ölmüş olsa, bu adam o kadının çocuklarına kendi çocukları gibi bakıp, büyütecek biri…
Şirin, Sarp’ın katkılarıyla iliğini Bahar’a verir ve Bahar ameliyat sonrası iyileşme sürecine girer. Nisan babasının hayatta olduğunu öğrenmesi ile Arif ve Bahar’ın evlenmesini istemez ve bunu davranışları ile belli eder. Sarp’ın yaşadığını hala bilmeyen Bahar ve Arif ilk ayrılma süreçlerini yaşarlar.
“Ben dün Nisan’a söyledim bana evlenme teklif ettiğini, bir şey demedi. Sordum, üzüldün mü diye, sevindin mi diye? Kafasını salladı ikisinde de. Şaşkınlıktan herhalde diye düşündüm. Çocuk şaşırdı tabi. Sabahta baktım yine bir şey demedi. Hatta sordum isterseniz bugün Yeliz teyzeniz götürsün okula dedim. Ama yok , Arif abimiz ile gideriz biz dediler. Ben de sevindim hatta. Ama sonra evi toplarken terliklerini aldım, oraya koyarken bir baktım, babasının ayakkabısını dolaptan çıkarıp yerine koymuş yavrum. Çocuğum derdini bana böyle anlattı Arif, söyleyemedi böyle anlattı…”
“Arabada da çok ağladı, susturamadım susmadı okula kadar.”
“Ne diye ağladı?”
“Babamı istiyorum diye.”
“Arif…”
“Biliyorum, biliyorum.”
“Affet beni…”
“Ben senin için herkesle, her şeyle savaşabilirdim ama bir çocukla savaşamam bunu yapamam…”
Sevdiği kadın için herkesle, her şeyle savaşan Arif bir çocuğun duyguları ile savaşmayı göze alamıyordu ama bu çocukların babası, Bahar’a kendini kabul ettirmek için onların bir arada olma isteğini sonuna kadar kullanacaktı.
[wp_ad_camp_1]
“Buradasın, buradasın inanmıyorum, Allah’ım şükürler olsun buradasın.”
“Her şeyi anlatacağım sana, hepsini anlatacağım. İkimiz, ikimiz saatlerce oturup konuşacağız günlerce. Ama şimdi değil. Tamam mı, senden tek bir şey istiyorum. Biliyorum buna hakkım yok, senden bir şey istemeye hakkım yok. Ama sana yalvarıyorum ben gelip sana her şeyi anlatana kadar kimseye kulak asma olur mu? Döneceğim, yakında döneceğim seni ve çocuklarımı buradan alıp götüreceğim, anladın mı? Çünkü tehlikedesiniz, tamam mı? Çok tehlikedesiniz. Ben gelip sizi götürene kadar kendine dikkat et, çocuklarımıza çok dikkat et, tamam mı anladın mı? Döneceğim ben tamam mı?”
“Nereye gidiyorsun nereye? Hayır, gidemezsin, gidemezsin Sarp.”
Bu sahnenin devamı birbirine benzeyen aynı cümleleri içeriyor. O yüzden sahneyi uzatmıyorum. Arif’in “eğer Sarp hayatta olsa onu alır mıydın” sorusuna “almazdım“ diyen Bahar Sarp’ı gördüğünde kalan hayatını Sarp kaybolmadan önceki zamanından başlatıyordu. Sanki Sarp ve Şirin hiçbir şey yaşamamış, sabahında işe gitmiş de akşamından dönüyormuş gibi. Yoksa Bahar her şeye rağmen kocasını seviyor muydu? Bahar’ı tanıdığımızda Sarp’ın 4 yıldır ölü olduğunu bilmesine rağmen ona bağlı ve aşık bir kadındı. Hayatına Arif’in girmesi ve Sarp’ın hakkında doğru olmasa da öğrendiği şeyler ona olan aşkını bitirmişti ya da biz mi öyle sanmıştık? Aslında Bahar’ın ilk tepkisi normaldi. Kendisi de ölümün eşiğinden dönen bir kadın olarak; ölü bildiği, bir zamanlar sevdiği çocuklarının babasının hayatta olmasına verdiği bu tepki normaldi. İstemese de zamanı geri almıştı ama zaman aslında onu bulunduğu yere tekrar getirecekti. Bahar için sorgulama değil, kabullenme zamanıydı. Sorgulama zamanı geldiğinde kalbinin derinliklerini de bakması gerekiyordu. Bahar’ı bir gece ziyaret edip giden Sarp’tan haber bekleyen Bahar, Arif’in sevgisi karşısında da eziliyordu.
Sevmek önemli değil, doğru ve güzel sevmek gerek… Arif de doğru ve güzel seven adamlardandı. Bahar’a ‘neden o’ diye sormadı, sevginin insanın kendisine ait bir duygu olduğunu biliyordu. Önemli olan kendi duyguları değil , karşısındaki insanın duygularıydı.
Bahar istemediği bir şekilde Sarp’ın evli ve iki çocuklu bir adam olduğunu öğrendi. Kaçması gereken sebepleri de… Nezir’in Bahar’ı kaçırtarak Sarp’ı ayağına getirme planını öğrenen Sarp, Bahar ve çocukları alarak daha önce ayarladığı eve götürdü ama arkasında ölü bir kadın bırakarak ve bunu Bahar’a söyleyemeyerek… Sarp’ın karısı Pırıl ise Bahar ve Sarp’ın bir arada kalıp, yakınlaşmalarından korktuğu için o da çocuklarını alarak Sarp ve Bahar’ın kaldığı eve geldi.
Ortada bir adam, iki kadın meselesi yaşanmasın da ne olsun? Sarp, Bahar’ın yaşadığını öğrendikten sonra Pırıl’a olan davranışları değişmişti. Ona bir zamanlar sevdiği bir kadın olarak değil, dostu olduğunu ve sevdiği kadının Bahar olduğunu belirtti. Pırıl’ı Bahar’ın yanında da davranışları ile aşağıladı, bir nevi psikolojik şiddet uyguladı. Pırıl, Bahar ve çocuklarının yaşadığını öğrendikten sonra Sarp’a dürüst davranmasa da bunu evliliğini, ailesini Nezir tehlikesinden korumak için yapmıştı. Sarp, Pırıl’ın Bahar ve çocuklarını yaşadığını daha önceden bildiğini öğrendiğinde, bir başka erkeğin yanında (Münir) mahremiyet gerektiren bir konuda konuşarak Pırıl’la beraber olduğu ilk zamanı hatırlamadığını ve çocukların da bu birliktelikten doğduğunu söyleyerek amacı bu olmayan bir kadına yapılabilecek en büyük aşağılamayı yapmıştır. Diziyi izlerken ‘Pırıl’a seni sevmeyen, sana değer vermeyen, seni aşağılayan bu adamı bırak, kendi hayatına bak’ dememize rağmen Pırıl da Sarp’ın şu an Bahar’a yaptığını yapıp, ondan ayrılmayı düşünmüyordu. Ne kadar bu anlamda Pırıl’a kızsam da şu konuşmada kendisine son derece hak verdim.
Pırıl eve ilk geldiğinde Sarp, adamı Münir’den Pırıl ve çocukların kalması için yeni bir ev bulmasını istedi. Bunun üzerine Pırıl, Sarp’a ‘yeni bir eve geçtiğimizde bizimle mi geleceksiniz, yoksa burada mı kalacaksın?’ diye sordu. Bu soruya Sarp cevap vermez ama beden dili ‘hayır’ demektedir. Sarp’ın Pırıl’ın Bahar ve çocuklarının yaşadığını öğrenmesinden sonra, Münir’in Pırıl’a sorduğu;
“Size başka yer bulmamı ister misin?”
“Hayır, burada kalacağım ben . İleride çocuklarıma babanız tehlike zamanında sizinle değil, kardeşlerinizle kalmayı tercih etti demek istemiyorum.”
Evet Sarp’ın peşinde onu öldürmek isteyen bir adam varken, o adamın öldürdüğü bir kadın (Yeliz) ortadayken, bu derece tehlike içindeyken Sarp tüm çocuklarının yanında değil sadece Bahar ve çocuklarının yanında olmasını istedi. Arkasında ölmüş bir kadını umursamayarak sadece Bahar’a odaklanıp, onunla barışmayı düşündü.
Çocuklardan ‘Arif’ denilen birinin varlığını öğrenen Sarp, 5 yıl sonra hayatına tekrar girdiği Bahar’dan ‘bu kişi kim?’ diye hesap sordu. Bunu yaparken evlendiği kadın ve ondan olan iki çocuk da aynı evde bulunuyordu. Üstelik Bahar ile bir aradayken ve Pırıl ile aynı yatak odasını paylaşırken… Sarp bencilliği yanında kendine hak gördüğü bir şeyi karşısındaki insana hak görmüyor ve üstelik hesabını soruyordu. Bu üçlü aynı ev içerisinde geçmişin hesaplaşmasını yapıyor ve Bahar kendi nezdinde Sarp’ı sadece ve sadece çocuklarının babası olarak kabul ettiğini belirtiyordu.
Nezir istediği gibi Sarptan intikam alacağı duruma geliyor, şu an izlediğimiz senaryoya göre Doruk’a olan sevgisinden dolayı herkesi azat ediyordu. Bir kumpasla hapse giren Arif dışarı çıkıyordu. Çocuklarının psikolojisi için Bahar ve Sarp, Enver ve Hatice’nin evinde – Şirin ordayken- beraber kalıyor. Pırıl ve çocuklar kendi evlerine gidiyorlardı.
“Gerçekten ya… Bana açık açık söylesene ben senin neyinim ha? Arkadaşın mıyım? Komşun muyum? Öylesine biri miyim, sevdiğin miyim, neyin ben senin? Bak, nasıl utanıyorsun, ama ben hiç utanmıyorum seni seviyorum derken. Bana bak Bahar bak yüzüme. Seni seviyorum.” Ben bunu utanmadan söylüyorum. Kızım ben sen seni seviyorum, bildiğin aşığım ben sana, ama öyle arkadaş, dost olarak falan değil yani. Ha sen öyle görüyorsan bir şey diyemem. Canın sağ olsun der kendi yoluma bakarım. Ha yardım falan lazım olur elimden ne geliyorsa yaparım. Ha kocanla aynı evde yaşayıp bu kapıdan girmek yok. Anladın mı beni?”
“Anladım. Benden yapmamı istediğin şeyi yapamam, şu an böyle bir karar veremem. Çünkü hayatımda benim için neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünecek bir durumda değilim. Uzun süre de olamayacağım herhalde. Benim için çok kıymetlisin, hakkını da ödeyemem. Ama madem senin hatrınla çocuklarımın iyiliği arasında seçim yapmamı istedin benden çocuklarımı seçiyorum.”
Bu bir ayrılık sahnesi de; Acaba Bahar’la, Arif ne zaman kavuşmuşlardı? Biz bunu ne zaman izlemiştik. En son Bahar yüzüğü geri vermişti. Ama işte bazen bir arada olmak için sözlere gerek yok. Belki de birlikteliğin simgesi bir yüzük değil, boyunda takılı olan bir kolye idi. Olayı romantikleştirdikten sonra gerçeklere döndüğümüzde evet Bahar’ı ve verdiği kararı empati yaparak anlayabiliyorduk. Babaları ortada olmadığı zamanlarda bile onunla büyüyen çocuklar son yaşanılan tüm olaylarla beraber babaları hep onlarla beraber olsun istiyor, bu yönden annelerini zorluyorlardı. Ayrılığın gerekçesini anlıyorduk. Sonuçta bu konuda tekerrür yaşıyorduk… Ama biz kalpten çıkan bir ‘ama’ ile devam eden ‘seni seviyorum’ cümlesini duymak istiyorduk. ‘Ben çocuklarımı seçtim’ cümlesi, ‘ben senin neyinim’ sorusunun cevabı değildi. Arif’in utanmadan, büyük bir gururla söylediği ‘seni seviyorum’ un karşılığı hiç değildi. Bu cümleyi kolay kolay duyamayacağız galiba.
[wp_ad_camp_1]
“Bırak şu inadı, yeniden bir aile olalım. O eve dönmenizi istemiyorum.”
“Ne demek o eve dönmenizi istemiyorum? Nereye gideceğiz, bizim evimiz orası.”
“Nereye gidersiniz gidin,oraya gitmeyin de.”
“Sen bunu Arif yüzünden mi söylüyorsun? O orada diye?
“Evet o orda diye.”
“O konu kapandı, artık Arif için endişelenmene gerek yok.”
“Konu kapandı derken?”
“Aramızda bir şey yok ve olmayacak.”
“Bitti mi her şey?”
“Bitti.”
“O herifin hıyarın biri olduğunu anladın sonunda demek.”
“O herif dediğin Arif, hıyarın biri falan değil, anladın mı? O çok iyi biri. Biz ayrıldık çünkü, şu an benim bir ilişki yürütmem imkansız. Çocuklar bu kadar hırpalanmışken, ben bu kadar hırpalanmışken, etrafımdaki herkes korkunç şeyler yaşamışken kendimi düşünecek halde değilim.”
“Kesin olarak bitti yani.”
“Evet, sen gülüyor musun şu anda.? Sen baya gülüyorsun, hayır derken bile gülüyorsun. Ben Arif’ten senin için ayrılmadım. Bunu bir kere ve çok net olarak söylüyorum. Arif’ten ayrılma sebebim sen değilsin anladı mı beni.”
Karşındaki kadın sevdiği bir adamdan elinden olmayan nedenlerle ayrılıyor, bunun üzüntüsünü ve acısını çekerken Sarp bu acıyı görmezlikten gelip kendisi için mutlu oluyordu. Senin mutluluğun mu önemli, yoksa karşındakinin üzüntüsü mü önemli? Gerçek sevgiyi belirleyen kıstaslar bu değil mi? Eğer kendi mutluluğun önemli ise demek ki kendini karşındaki insandan daha çok seviyorsun ve o zaman bunun adı bencillik olur.
“Sen de hep olmayacak kadınları seviyorsun be oğlum, üzüntü oluyor sonra”
“Başkasını sevince olacağına, Bahar’ın üzüntüsü olsun.”
“Mutlu aşk yoktur diyorsun yani.”
“Yok ,öyle demiyorum, mutlu olmak şart değil diyorum ,seviyorsan eğer…”
Bir tarafta sevdiği bir kadının acısına rağmen yüzüne karşı gülüp mutlu olan bir adam , diğer tarafta ise acısına rağmen sevgisini yücelten bir adam.
[wp_ad_camp_1]
“Sarp ben çok sıkıldım. Ben senin yanında sürekli asık suratla gezmekten ve sana sürekli ters davranmaktan çok sıkıldım. Çok yorucu bir şey. Yaşadıklarımızda senin bir suçun yok, biliyorum. En azından fazla suçun yok, en azından tek suçlu sen değilsin, yani asıl suçlu sen değilsin bunu biliyorum, bunun farkındayım.”
“O zaman Aslı sorun ne?”
“İçime sinmeyen şeyler. O kadar fazla ki, ben bazen kendimi senin yerine koymaya çalışıyorum. Ben olsam ne yapardım diyorum. Ben olsam o geceden sonra ne yapar eder mutlaka geri dönerdim. İyileşir, iyileşmez; ben geri dönerdim. Tamam sen Nezir yüzünden dönemedin ama polise giderdik ya da birlikte kaçardık ya da ne biliyim bizi aldırmanın bir yolunu bulabilirdin mesela ama bulmadın. Tamam başında bir sürü dert vardı, bir sürü sorun vardı, sebeplerin vardı. Bunları biliyorum, çok iyi biliyorum. Ama ben düşüncelerimi kafamdan atamıyorum ve bunları kafamdan atamadığım için de seni bir türlü tamamen af edemiyorum. Bazen diyorum ki eğer benim eşim ve çocuklarım ölmüş olsaydı ,ben o kadar kısa sürede başka biri ile olamazdım. Hele çocuk hayatta yapamazdım. Seni anlamaya çalışıyorum, anlıyorum da; hayata tutunmanı, hayatta kalmayı çabalanmanı. Takdir de ediyorum ama seni af edemiyorum, yaptıklarından dolayı af edemiyorum. Ve İçime sinmeyen şeyler,olaylar bi de Şirinle ilgili olanlar şeyler kafamda dönüyor sürekli.”
“Şirinle bir şey olmadı.”
“Bunu şimdi konuşmayalım lütfen, ama kısaca demek istediğim şu ki… İçimde bir yer sana o kadar kırgın ki ben seni af edemiyorum. Keşke af edebilsem keşke. O zaman her şey o kadar kolay olurdu ki ama yapamıyorum, özür dilerim yapamıyorum. Bundan sonra Nisan ve Doruk’un annesi ve babası olarak birbirimizi sevmeye devam etmeliyiz. Seni kocam olarak değil, çocuklarımın babası olarak af ediyorum.”
Bu son yazdığım konuşma, Sarp’ın yaşadığını öğrendikten sonra Bahar’ın Sarp’a karşı düşündüklerini en iyi anlattığı sahne. Bahar Sarp’ı hala seviyor mu? Onu kocası olarak af etmediğini, ama çocuklarının babası olarak af ettiğini söylüyor. Bahar ile empati yaptığımda çocukları için bile olsa istemediği bir adamın yanında olmak çok kolay bir şey değil. Yaptıkları ya da yapmadıkları aklına gelir ona kızmak istersin, ama çocukların iyiliği için bu duygularını saklarsın ve bastırırsın. Bu da insana en zarar veren şeydir. Bahar’ın yaptığı bu konuşma ile bu duruma son verebilmek… Onu af ederek en azından başkalarının yanında rol yapmak gerginliğinden kendini kurtarıyor.
Yukarıda alıntıladığım sahnelerdeki diyaloglarla tarafların sevgi anlayışını ortaya koymaya çalıştım. Sarp’a dair sahneler fazla değil. Önemsemediğimden değil. Bu anlamda sevgisinin derinliğini gösterecek sahnelerin olmamasından. Sarp bencil bir adam, sadece kendini düşünen biri. Bahar onu kocası olarak kabul etmediği halde, bu düşüncesine saygı göstermeyip ‘karım’ tabirini kullanması ,onun isteklerine önem vermeyip kendi bildiğini yapması; yaptığı hareketlerin sonuçlarının ne olacağını düşünmemesi…
Sarp 5 yıl boyunca Bahar’ın hayatında yoktu. Geri döndüğünde bu beş yıl içerisinde onların ne yaptığını, nasıl hayatta kaldıklarını sorgulamadı. Hayatlarına giren insanlara değer vermedi, emeklerine saygı göstermedi. Kaldığı yerden devam etmek istedi. Bu anlamda Sarp’ın davranışları bana psikolojik şiddeti çağrıştırıyor. Denize düştüğünde kendi hayatını kurtaran ve vurulduğunda bile onu orada bırakmayıp tedavi olmasını sağlayan, hayata döndüren, Nezir’den saklayan , bir şeyler paylaştığı ve iki çocuğunun annesine sürekli olarak bağıran, ona atılması gereken bir yük gibi davranan ve hissettiren, onu değerleştiren bir adamın yaptığı psikolojik şiddetin bir benzerini Bahar’a da yapmakta. Bulundukları durumu sorgulamayıp, karşısındaki insanın ne düşüneceğini umursamayan, sadece kendi isteği olsun diyen bir adam sadece bencil değildir. Yaptığı dayatmalarda bir nevi şiddettir.
İlk sezonda hayatta mücadele eden bir kadın vardı ve ortaya bir karakter koydu. Bahar kendisine çok iyilik yaptı diye Arif’i sevmek zorunda değil. Ya da birçok hata yaptı diye Sarp’ı sevmekten vazgeçmek zorunda da değil. Bir insanı ya seviyorsundur (aşk anlamında), ya sevmiyorsundur. Bu kadar basit. Eğer Sarp’ı seviyorsa, bu yüzden Arif’le beraber olamayacaksa bunu açıkça söyleyebilmeli. Neden çocuklar olmamalı. Bahar’ın geçmişte sevdiği Sarp ile bugün ki Sarp aynı adam değil. 5 yıl önceki Bahar’la da bugünkü Bahar aynı kişi değil. Bugün daha güçlü, kararlı bir kadın olarak kimi sevdiğini açıkça dile getirmeli ve çocukların istekleri altında bu kadar ezilmemeli.
Bahar yaşadıklarında suçu olmasa da sorumlulukları olan Sarp’ı kocası olarak af edebilir mi? Af ederse bir mutsuzluk üzerine – Pırıl ve çocuklar – yeni bir yuva kurabilir mi? Sanmıyorum, tanıdığımız Bahar’ın karakterine ters. Kalem senaristin elinde, Bahar ve Arif ‘e yazdığı hikayede derin bir aşk ve sevgiyi anlatıyorsa , Bahar’ın kimi sevdiği belli. Kendi yazdıklarına ihanet edebilirler mi? İzleyip göreceğiz.
Neyse son söz olarak siz hep böyle kalın Arif ve Ceyda…
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.