Kanunsuz Topraklar 9. bölüm ile bir önceki haftaya göre yükselişte. Reytingleri, Total’de 4,92 reyting ile 8. ve AB’de 3,46 reyting ile 9. ve ABC1’de 4,40 reyting ile yine 9. oldu. Bölüm yazısı Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Bölümü seyreden yakın arkadaşım bölüm bittiğinde sordu: “Bölümü beğendin mi?” Bölüm bittiğinde olup bitenlerden dolayı o kadar şoke olmuştum ki ona ne diyeceğimi bilemedim. Açıkçası iki ölü ve bir ayrılık ile kadrodan toplamda üç ayrılığı beklemiyordum. Özellikle Malik’in dizide bu kadar erkenden ölmesi beni en çok şaşırtan oldu. Açıkçası bu bölümde olanlardan sonra dizinin nasıl devam edeceğini tam olarak kestiremiyorum ve bizi bekleyenleri bir hayli merak ediyorum.
Geçtiğimiz bölümü Davut’un madenciler kulübüne gelip Malik ile Ali’nin ortak olmasına izin vermeyeceğini açıklamasıyla noktalamıştık. Davut’un sözleri ve anlaşmayı yırtması çok güzel bir şovdu lakin maden Malik’e ait olduğu ve ne yazık ki söz hakkı onda olduğu için o anlık bir işe yaramadı. Çünkü Malik ve diğer herkesin gözünde Davut bir işçi, Kasapoğlu da bir eşkıya. Bu yönden Malik haksız sayılmaz. Ancak Ali sadece zengin bir iş adamı da değil, Gülfem’e yaptıkları ortada. Davut’un herkesin içinde bu kozu kullanması da en doğru olandı. Bence Malik, Davut’un bu sözleri karşısında onu haklı buldu ve bu yüzden yüzünde duygu içeren bir ifade gördük, bu yüzden kalbi sıkıştı.
Üzgünüm, Gülfem ile Davut’un barıştıkları sahne bana yeterli gelmedi. Gülfem’in yaşadıklarını daha teferruatlı anlatmasını beklerdim. Davut’un da hemen yumuşamamasını isterdim. Onun bu kadarcık şeyle yumuşaması barışmaya dünden razıymış izlenimi verdi. Halbuki Gülfem’in ona yaptığı, söylediği sözler ne kadar da kırıcıydı. Bu yaptıklarının, ona yalan söylemesinin gerekçesinin babası ve Davut olması bu kadar çabuk affedilmesi için yeterli miydi? Davut, Gülfem’in kolundaki izi görse, gece yarısı göle girip intihar ettiğini de duymuş olsaydı onun bu kadar hızlı yumuşamasını anlayabilirdim. Ben boşuna demiyorum “Bizim bu başrol adam saf.” diye. ^^ Hemen kalbinin esiri oldu. Bu sahnede aklımda kalan Gülfem’in anlattıklarından çok Davut’un şahane iltifatı oldu. Bu işlerden anlamam diyen adamın içinde meğer bir Shakespeare yatıyormuş da haberimiz yokmuş. ^^ Sen hep bu ses tonuyla böyle şeyler söyle Davutçuğum, Gülfem de ben de mest olmuş bir şekilde dinleriz seni. ^^
Gülfem: “Karanlıkta kaldık iyi mi?”
Davut: “Merak etme. Senin yüzün aydınlatır geceyi.”
Ayrıca tam GülDav öpüşecekken o uzun süre gelmeyecek elektriklerin gelmesinden dolayı da senariste sitemlerimi iletiyorum. Aslen öpüşme için erken olsa da dudaklar tam birleşecekken bu an bozulmamalıydı.
Gülfem ile Davut’un barışması bu bölüm onca yaşanacak felaketlerin içinde ilaç gibi geldi. Bir de onlar hala ayrı olsaydı bütün bölüm olumsuz olaylarla yüklü olacaktı. Davut Beyciğim Gülfem’i eve bırakırken onun beline nasıl sarıldığını da görmedim sanmayasın. Sen bayağı özlemişsin eski karını. Sizi bir an önce tekrar evlendirmek lazım. ^^
GülDav’ın barışmış olmaları Gülfem’in Malik’i aradığı süreç boyunca yanında Davut gibi güvenebileceği bir destek olması açısından da iyi oldu. Bir de öbür türlü yanında Teğmen Sezai’ye aramaya devam etmeleri açısından ısrar edecek biri de olmayacaktı. Malik’i bulamamış olsalar da en azından ona dair yeni izlere ulaşılmış oldu.
Hatçe bence başrol karaktere aşık biri olarak pek alışık olmadığımız şekilde yazılıyor ve bu farklılık beni memnun ediyor. GülDav’ın arasına girmeye çalışan kötü bir kadın yerine gerçek bir aşık gibi sevdiğinin iyiliğini isteyen bir kadın görmeyi tercih ederim. İstese Malik’i aramaya gitmeleri için babasını ikna etmeye çalışmazdı.
“Sen öğrettin bunu bana baba, aile her şeydir.”
Bu repliği duyunca ilk başta aklıma Çukur dizisi geldi. O dizinin slogan cümlelerinden biriydi bu cümle. Orada da birbirlerine ne kötülük yapsalar da aile oldukları için kol kırılır yen içinde kalırdı. Burada da Malik ne yapmış olursa olsun Gülfem’in babasıydı, onun ailesinin bir ferdiydi ve onu aramak için ne gerekiyorsa yapılmalıydı.
Hatçe ormana Malik’i aramaya geldiğinde Teğmen Sezai ile ilk karşılaştıkları ana dikkat ettiniz mi? Sezai nasıl da Hatçe’ye beğeniyle baktı. Kısa bir andı ancak fark edilmeyecek gibi değildi. Bakalım aralarında yeni bir aşk doğacak mı?
Malik’in onca yaptıklarına rağmen onu yine madencilerin aramasına ne demeli? Malik cebini daha çok doldurmak için onlara düşük yevmiye verirken, kuru ekmeğe çalıştırırken, işyeri için gerekli önlemleri almazken, su baskını ihtimaline rağmen asansörün kapısını kilitletirken, dokuz işçinin ölümüne sebep olurken onlara her türlü kötülüğü yapmış olsa da işçiler yine de ona ve ailesine iyilik yaptı ve gecenin bir vakti ormanda onu aradı. Aslında bu Malik’ten çok kızları için yapılan bir iyilikti. Karanlık ormanın içinde madencilerin fenerlerinin ışığının görünmesi Malik’in bulunmasına dair umut ışığını çok güzel simgelemişti. İşçilerin ellerindeki fenerler, tıpkı karanlık geceleri aydınlatan ateş böcekleri gibi aydınlatıyordu o karanlık geceyi.
“Gördün mü işte Davut. Ne varsa işçide var, madencide var.”
Aynı şekilde Malik’in ölüsünün madende bulunması da oldukça anlamlı olmuş. Tıpkı ölümüne neden olduğu madencilerin cesetleri gibi onun da cesedi madenden çıkarıldı. Dokuz işçiye mezar olan maden ona da mezar olmuş oldu. Etme bulma dünyası diye boşuna dememişler.
Gülfem’in Malik’in ölüsüyle karşılaştığı an Esra Bilgiç muhteşem oyunculuğuyla döktürdü. O an Gülfem’in karmakarışık duygularını bana tam anlamıyla hissettirdi. İlk bölüm Malik vurulduğunda onun öldüğünü zannettiğinde sadece acı, üzüntü, öfke görmüştük yüzünde. Şimdiyse bunların yanında gördükleri karşısında ne düşüneceğini bilemeyişini, Davut’tan şüphe etmenin hayal kırıklığını da gördük.
Evet, tüm oklar Davut’u işaret ediyordu. Ali, Yavuz ve Asude’nin planı oldukça iyiydi. Ancak bunun Davut tarafından yapılmadığı barizdi. Davut açık açık Malik’i öldürdüğünü bu şekilde belli eder mi? O kadar aptal mı? Zaten yapmış olsaydı gider direkt jandarmaya teslim olurdu. Ayrıca Davut, Gülfem’e aşık olduktan sonra ne kadar öfkelenirse öfkelensin Malik’i öldürmezdi. Gülfem için Malik’e katlanacak adam mı Malik’i öldürecek yani?
Davut’un cesedi bulduklarında kendisini işaret eden delilleri asla yok etmeye çalışmaması da yerindeydi. Böyle bir şey yapsa madenciler artık ona güvenir miydi? Hepsi Malik’i onun öldürdüğünü düşünürlerdi. Bu arada bu planı yapanlardan kim kırmızı kurdele olayını biliyor? Gülfem’in bileğindeki kırmızı kurdele mi onların cesedin üzerine yazı ile birlikte kırmızı kurdele koymasına neden oldu?
Malik’i kazara da olsa Yavuz ile Asude’nin öldürmesini beklemiyordum. Bunu yapsa yapsa Ali yapar diyordum. Böyle düşünmemin sebebi Yavuz’un Malik’in ölümünden nemalanmayacak olması değil. Ali kulüpte Malik’i tehdit ettiği için benim gözümde en büyük aday oydu. Bence senarist Malik’i maden kızlarına miras kalsın, Gülfem yeniden madenin başına geçsin, bir şekilde Davut madene ortak olabilsin diye öldürdü. Eğer Malik yaşasaydı çok büyük ihtimalle Ali ile ortak olacaktı.
Ali’nin Malik’in ölüsünün bulunduğu anı seyrederkenki hali neydi öyle? Ali’den nefret etsem de bu tespitlerine çok güldüm. Üstelik çok da gerçekçi tespitlerde bulunmuştu. Eminim sahneyi çekerken Necip Memili de gülmemek için kendini zor tutmuştur. ^^
“Ah. Bak bak. Bak bak bak orada. Esas kızımız, dünyalar güzeli Juliet Gülfem. Hah. Kara yağız delikanlı, amele Romeo Davut da çıktı. Yazık ya kıyamam. Birazdan dünya başına yıkılacak ama hiçbir şeyden haberi yok.”
“İşte artık ısındık. İkinci perde başladı Hıdır. Ve bu bölüm çok olaylı çok.”
“Entrikalarla dolu çok duygusal bir hikaye. Çok sevdim. Bence rejisör çok iyi işlemiş bu hikayeyi çok. Çok güzel.”
Ali, Yavuz ve Asude’nin Malik’in ölüsüyle ve madendeki ortalıkla ilgili yaptıkları planı a kalite buldum. Ancak unuttukları bir şey var elbette: Fikriye’nin hisselerini ya da hisselerinin yönetimini Davut’a vermesi. Davut, şimdilik aklandığına göre kolay kolay madenin yönetiminin Ali’nin ve dolayısıyla Fransızların eline geçmesine izin vermez. Rafet’in öldürülmesiyle hem devletine hem de ona karşı yerine getirmesi gereken bir borcu var. Rafet Bey’in yerine de yeni bir devlet adamının diziye katılmasını bekliyorum.
Ali’nin Fransız ortaklarıyla karanlık görüşmeleri bu Fransız ortaklık konusunun inandırıcılığı açısından yerindeydi ancak neden oturanların yüzünü göstermeyen, neredeyse karanlık bir ışıklandırma tercih edilmiş? Herhalde henüz oyuncu seçimleri yapılmamıştı, o yüzden oturanların yüzlerini göstermek istemediler. ^^
Fikriye ile flört etmek Celal’e iyi geldi. Sayesinde kitap okumaya başladı. Ben Celal Fikriye’yi görmek bahanesiyle aldığı kitabı bir köşeye atar, okumaz diyordum ama Celal hem kitabı okudu hem de okuduklarından bir şeyler kaptı. Açıkçası beklediğimden çok daha iyi bir ilişkileri var. Celal’in maden mahallesinde onun elinden tutup yaşadıkları şeyi sahiplenmesi yani ciddiye alması da onun da ağabeyi Davut gibi ilişkisinde ne kadar hızlı olduğunu gösterdi. Maşallah Karaman kardeşler aşık oldular mı yürümüyorlar, adeta uçuyorlar. ^^ Merak edenler için Fikriye’nin Celal’e verdiği kitap: İçimizdeki Şeytan – Sabahattin Ali. Bence mutlaka bu kitabı okumalısınız, beğeneceğinize eminim.
Oh be nihayet Eyüp ağabeyleriyle barıştı. Üç kardeşin arasında gereksiz bir gerginlik vardı. Sonuçta kazanın olduğu gün madende Eyüp’ün yerinde Davut ya da Celal de olsa babalarını kurtaramayabilirlerdi. Eyüp’ün kendini bu düşünceye şartlaması yanlıştı. Eyüp’ün o anda kaçtığı doğru ama çok büyük ihtimalle babasını kurtarmayı deneseydi ikisi birden öleceklerdi. Vicdan azabı çekmesini ve Davut ile Celal’i gördükçe ezilmesini anlıyorum, ancak vicdan azabının acısını başkalarından çıkartmasını doğru bulmuyorum. Zaten orada Eyüp’ten önce gerekli önlemleri almayan Malik, Yavuz, Murtaza suçlu. Kardeşlerin barışması hem ailenin yeniden bir araya gelmesi hem de Davut’un jandarma içinde bir desteği daha olması açısından iyi oldu.
Ben Gülfem’in ilk anda yaşadığı şokla Davut’tan şüphelenecek olur gibi olsa da şu anda babasının katili olarak onu gördüğünü düşünmüyorum. Behice’den dolayı onu konaktan uzaklaştırmaya çalışmak istemesi de ona inanmadığından değildi, Behice onu söyleyecekleriyle yaralamasın diyeydi. Bence Fikriye de Celal’in söylediklerinden sonra Davut’un suçsuzluğuna inanıyor. Zaten Gülfem’in Davut’a inanmaması gibi bir durum aralarında yeni bir güvensizlik yaratır ve ilişkileri bu defa dönülmez bir yara alır. Ben seyirci olarak arası bozuk GülDav çifti seyretmek istemiyorum.
Tam ne güzel yazılarda Behice’yi övüyordum, artık akıllandı ve Yavuz’a kanmıyor diye seviniyordum ki kendileri beni hayal kırıklığına uğrattı. Bence bu hatayı yapmasındaki en önemli sebep kardeşleri aşkta kazanıyorken, mutluyken kendisinin öyle olamaması. Yalnız sırf kendisinin de hayatında biri olsun derdine düşerse hata yapar ve görünene göre de yapacak. Yavuz da maşallah tam bir manipülatör. Acısından faydalanıp Behice’yi yeniden etkisi altına alabildi. Yalnız benim gözlemim Yavuz’un bu hayata kendinden daha fazla önemsediği hiç kimsenin olmadığı. Pekala canı istediğinde Asude’yi de yarı yolda bırakabilir. Eminim ilk fırsatta Ali’den kurtulmanın da yolunu arayacaktır.
Bölüm Malik’in ölüsünü madene taşıyan Murtaza bu işi kimin yaptırdığını Gülfem’e söylemek isteyişiyle sona erdi. Ben Murtaza’nın gerçeği söyleyebileceğini sanmıyorum. Yavuz gibi bir adam buna asla izin vermez. Bakalım Yavuz bu konuşma girişiminden sonra Murtaza’yı etkisiz hale getirmeye çalışacak mı? Yoksa Murtaza hep bir tehdit, bir karabasan olarak ortalarda mı dolaşacak?
Fragmana göre bizi oldukça hareketli bir bölüm bekliyor. Diziye yeni katılan Başak Parlak güzelliğiyle göz kamaştırıyor. Umarım Gülfem’i ve bizi Ali’den kurtarır. GülDav’ın yeniden öpüşecek olması ise fragmanın bombası. Çarşamba çabuk gel, seni dört gözle bekliyoruz.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Kanunsuz Topraklar 9. Bölümde çalan şarkılar:
Bölük Bölük Turnalar – Zeynep Baksi Karatağ
Var Git Ölüm – Aytekin Ataş
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.