KANUNSUZ TOPRAKLAR – Bu Davadan Vazgeçmem

Kanunsuz Topraklar reyting sonuçları gösteriyor ki dizi ilk bölümü ile güzel bir başlangıç yaptı. Total’de 4,97 ile 4., AB grubunda 3,92 ile 5. ve ABC1 5,71 ile 3. oldu! Umarız ki gelecek haftalarda yükselen bir ivme ile karşılaşırız. Bölüm yazısı  Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^

 

Aylardır büyük bir heyecanla beklediğim Kanunsuz Topraklar ile nihayet buluştuk. Yönetmenin Faruk Teber, senaristin Zülküf Yücel olması ve önceki işinde seyredip çok sevdiğim Uğur Güneş’in başrolde olması, ön hazırlık sürecinin bu denli uzun ve özenli olması, hepsi birbirinden iyi fragmanlar diziyi merak etmemin en büyük nedenleriydi. Kanunsuz Topraklar kesinlikle muhteşem bir dizi olmuş. Kendimi 140 dakika boyunca gerçekten de 1939 yılında Zonguldak’ta çekilmiş bir diziyi seyrediyor gibi hissettiren öylesine muazzam bir emek var ki dizide, dilerim çok daha fazla seyirci dizimizle tanışır. Hem çok bizden hem de ünlü Hollywood filmleri tadında bir iş olmuş.

Kanunsuz Topraklar Konu

1939 yılında kömür şehri Zonguldak’ta bir kasabada madenci Davut (Uğur Güneş), kardeşleri ve ana-babasıyla mütevazı bir hayat sürmektedir. Madenin sahibi Paşazade Malik Bey (Murat Daltaban) adında zengin bir adamdır. Yağmurun çok yağdığı bir gün uyarıları dikkate almayan Malik bey yüzünden beklenen olur ve maden çöker. Davut, bu düzene karşı sesini yükseltmeye karar verir. Malik Bey’in de Davut için hiç beklenmeyen bir teklifi vardır.

Malik Bey’in kızı Gülfem (Esra Bilgiç) hayatın gerçeklerinden uzak, korunarak büyütülmüştür. Gülfem; ele avuca gelmez, söz dinlemez, hatta kaba-saba bir adam olarak gördüğü Davut’a zamanla içten içe hayranlık duymaya başlar. Malik bey ise kızı Gülfem’i, Ali Gelik (Necip Memili) adında zengin bir maden patronuyla evlendirmeyi düşünmektedir. Maden işçilerinin kurulu düzene isyanını anlatan bir hikayedir, “Kanunsuz Topraklar”…

 

Farklı dünyalar

 

 

Dizi bize iki farklı hayatı paralel olarak anlatan sahnelerle açıldı. İki farklı hayat arasındaki uçurum oldukça keskin bir şekilde gösterilmişti. Bir yandan gece vakti hak ettiklerinden düşük bir ücretle, onca saat sadece ekmek arası helva ile karınlarını doyuran, yerin kaç kat altında, geçimlerini sağlamak için en zor mesleklerden birinde çalışan madenciler. Diğer yandaysa konaklarında lüks bir partide keyifle dans eden, sınırsızca yiyip içen, hayatlarında hiçbir sorun yokmuş gibi gülerek eğlenen şehrin ileri gelenleri, zenginleri, sorumsuz patronları. Bir yanda karanlık, kasvet; diğer yanda göz kamaştıran ışıl ışıl bir dünya… Bu iki farklı hayatı dizinin jenerik müziğinde bile hissetmek mümkündü. Aytekin Ataş yaptığı müzikleri çok sevdiğim bir isimdir ve bence özellikle dönem dizilerine çok yakışan bir tarzı var.

Dizinin castı çok başarılı. Yalan yok, ben bu kadar iyi seçimler beklemiyordum. Rolünde sırıtan tek bir oyuncu yok. Başrollerimiz Uğur Güneş de Esra Bilgiç de dönem dizileri için yaratılmışlar sanki. Her ikisi de rolleri için en uygun isimler. Özellikle aile castları çok başarılı. Davut, Celal, Eyüp ve Elif sanki gerçekten kardeş gibiydiler; tıpkı Paşazade kızları Gülfem, Behice, Fikriye gibi.

 

 

Davut karakteriyle Uğur Güneş, bölüm boyunca onu en son bıraktığım yerden çok daha ileride bir oyunculuk sergiledi. Davut’u, bu mücadeleci adamı, bu yüreği sevgi dolu adamı çok sevdiği belli. Onun muhteşem ses tonunu ve duygularını gözleriyle bu denli iyi anlatışını özlemişim. Davut, besbelli savaş gördüğü için yorulmak bilmeyen, çok çalışkan bir adam. Hakkını sonunda kadar arıyor, susup oturmuyor. Zaman zaman fevri belki ama bunu kalkıp devletin jandarmasına karşı gösterecek kadar da değil. Özellikle ailesine, kardeşlerine sevgisi öyle büyük ki onlar için zalime bile boyun eğebiliyor.

 

“Asılacağımı dahi bilsem vazgeçmem bu davadan.”

 

Gülfem rolündeki Esra Bilgiç’i ne yazık ki ilk kez seyretme şansına erişiyorum. Kendisini bu kadar geç seyredebildiğim için üzgünüm. Güzelliği ve sesiyle büyüleyici. Esra Bilgiç’in ses tonu bana Yeşilçam filmlerinde Jeyan Mahfi Tözüm’ün seslendirmelerini anımsattı. Gülfem karakterine bölüm boyunca sinir olmayan yoktur sanırım. Bu da Esra Bilgiç’in rolü üzerine ne kadar iyi giyindiğini gösteriyor. Böyle bir kendini beğenmişlik, herkese üstten bakma yoktur. Burnu o kadar kaf dağındaki sürekli küçük dağları ben yarattım havasında geziyor. Keşke biraz Fikriye gibi olayları sorgulasa, ne olursa olsun babasının yanında olmasa. Bunun sebebi belli. Babasının işleri bozulmasın ki onun da alıştığı hayat standartları değişmesin, rahatı kaçmasın. Ancak Davut’un kız kardeşi için Malik arabasını vermeyince bu duruma üzülmesi yine de Gülfem ile empati yapmamı sağladı. Onun içinde henüz çok az görebildiğimiz başka bir kadın var.

 

“Nasıl olmuş olursa olsun hepimiz sonuna kadar babamızın arkasına duracağız.”

Fikriye & Behice

 

Şu ana kadar dizide Davut’tan sonra en sevdiğim karakter Fikriye oldu. Ablaları gibi giyim kuşama, partilere o kadar meraklı değil, elinden kitap düşürmüyor, asla lafını esirgemiyor, körü körüne babasının arkasında durmayıp olayları sorguluyor. Onu seyrederken aklıma sık sık Gurur ve Önyargı’nın Lizzy’si geldi. Asla bu çizgisini bozmamalı. Onun Paşazadeler içinde Davut’un mücadelesinde ona yakın tarafta olacağını hissediyorum.

 

Malik Paşazade: Kendisine bol bol bela okuyabilirsiniz.

 

Besbelli dizide kötü karakterlere bolca söveceğiz. Malik Bey’e sövmeden tek bölüm geçmeyecek şimdiden belli oldu. Adam tam bir varyemez. Sanırım onca parayı mezara götürmeyi düşünüyor. Bence kendinden ve paradan başka hiç kimseyi düşünmeyen bencil adamın teki. Gülfem’i şehrin en zenginlerinden Ali Galip ile evlendirip parasına para katmak istemesinden belli. Malik’ten bir dönüşüm, işçi dostu bir patron asla çıkmaz. Bir de utanmadan işçilerine, emekçilerine vermemek için kırk takla attığı parayı bir anda eşkiyalara yedirebiliyor şerefsiz. Onun sorumlu olduğu maden kazası yüzünden yargılandığı günleri görmeyi merakla bekleyeceğim.

 

 

Ali Galip rolünde Necip Memili’yi oldukça az görebildik. Ancak şimdilik rolüne yakıştığını söyleyebilirim. Umarım dizide Davut-Gülfem-Ali Galip üçgenine boğulacak kadar maruz kalmayız.

 

 

İlk bölümde gece vakti, özellikle yağmurlu havada çekilen sahneler ile maden sahneleri fazla olduğu ve ölümlerden kaynaklı dram yoğunluğu yüksek sahneler bulunduğu için dizinin havası biraz soğuktu. Başrolü bir madenci olan ve ana hikayesi maden kazasıyla başlayan bir dizide bu durum kaçınılmaz olduğu için ben bunu bekliyordum ve rahatsız olmadım. 2. Bölüm itibariyle dizinin bu kadar soğuk olmayacağını düşünüyorum.

Diziyi seyredenler tarafından “Kanunsuz Topraklar maden sahneleri dekorda mı çekildi?” diye çok merak edildi. Bu sahneler gerçek bir madende çekilmiş. Şüphesiz ilk bölümün en dikkat çeken sahneleri bu maden sahneleri oldu. Böylesine tehlikeli sahneleri gerçek bir madende bu kadar iyi çekmek ayrıca tebriki hak ediyor. Madencilerin hayatları eksiksiz sunulmuştu. Dünyanın en zor mesleklerinden birini yaptıkları için onlara saygı duydum. Maden çökerken ve madencileri taşıyan asansör düşerken sanki gerçekmişçesine yüreğim ağzıma geldi. Eyüp’ün babasını göçük altında bırakırken duyduğu vicdan azabını, Davut’un babası öldüğü için duyduğu acıyı derinden hissettim.

Eminim benim gibi pek çok seyircinin bu kaza ve sonrasında olanları seyrederken yakın tarihli Manisa Soma maden kazası aklına gelmiştir. Orada da yöneticilerin ihtimali yüzünden onlarca cana kıyılmadı mı? Orada da tıpkı şimdiki gibi sorumlu patronlar utanmadan etrafta dolanmadı mı? Yıllar geçiyor, değişen sadece zaman… İşçiye verilen değer, emek sömürüsü, sadece kendi cebini düşünen patronlar hala o zamanlardaki gibi. Açıkçası dizide madende ölenlerin cenaze törenine katılan Malik, Yavuz ve Murtaza’nın yuhalanmasını beklerdim.

 

 

Fragmanlardan Tahir’in maden kazasında öleceğini tahmin ediyordum ancak küçük Elif’in de ilk bölümde öleceği hiç aklıma gelmemişti. Aslında madende Davut’un ona aldığı kırmızı kurdelenin suya düşüp ellerinden kaydığında anlamalıydım Elif’in de ellerinden kayıp gideceğini. Bu çok başarılı bir metafordu. Umarım Davut uzunca bir süre sevdiklerinin acısıyla sınanmaz. Onun ve ailenin babalarının ölümü üzerine yaşadığı kardeş kaybı o kadar sarsıcıydı ki hissettikleri acıyı yüreğimde hissettim.

 

 

Davut ile Gülfem birbirinden o kadar farklı karakterler ki onların aşka düşmeden evvel birbiriyle zıtlaştığı sahneler oldukça keyifli olacak. E ne demişler: Büyük aşklar nefretle başlar. GülDav bu sezonun en iyi çiftlerinden olacak şimdiden belli. Sanıyorum Davut, Gülfem’den alt tabakada olup sözünü dinlemeyen ve bir de ona korkusuzca cevap verebilen, karşı çıkabilen ilk kişi. Toprak yolda karşılaştıkları sahnede Gülfem’in atının şaha kalktığı an Davut’un korkusuzluğu, daha sonra atın yolunu değiştirip poposuna vurduğu an şimdiden unutulmaz sahneler arasında yerini aldı. Eh besbelli Gülfem de hatırlayıp durduğuna göre haksız sayılmam.

 

Bence daha şimdiden Davut’tan etkilenen Gülfem, aşka ilk düşen olacaktır. Gülfem’in çevresindeki erkekler hiç Davut gibi değil. Herkes önce kendi menfaatini düşünüyor. Hepsi cebini nasıl daha fazla doldururum derdinde. Alt tabakayı yani çalışanlarını gerçekten umursayan yok. Onlar işlerine yarasın yeterli. Davut’un evine gidip annesini ve hasta kardeşini evden çıkartırken üzüldüğü için Yavuz’u bu kategorinin dışında tutmayı isterdim ancak o da Malik’in servetine konmak için arkasından oyun çevirdi, Davut tarafından vurulmasına göz yumdu. Sözde Gülfem’i seviyor gibi görünmekte ancak gördüğü her çiçekten bal alan bir arıdan farksız.

Dizide o dönemde ülkenin siyasi durumundan sadece bahsetmekle kalınmaması, sadece dekorlar ve kostümlerle değil her açıdan bizi o dönemdeymiş gibi hissettirmek önemli. Öbür türlü dönem dizisi olmasının hakkı tam anlamıyla verilmiyor. Mesela bahsi geçen 2. Dünya Savaşı’nın ülkemizdeki ekonomik yansımaları dizide yer bulsa çok iyi olur. Yoksa dizinin sanat yönetimi dört dörtlük, ona asla olumsuz eleştirim olamaz. Ne döneme, ne de mekanlara dair hiçbir detay atlanmamış. Madende fare bile eksik değildi.

 

 

Bölüm kız kardeşi kollarında can veren Davut’un babası ve onun ölümünden sorumlu olan Malik’i öldürmek için geceyarısı konağa girmesi ve onu Gülfem’in gözü önünde vurmasıyla son vurdu. Babasını o halde gören Gülfem’in yeni bölümde nasıl bir yol izleyeceği merak konusu. Bakalım gözü açılacak ve gerçek dünyayı keşfetme yolunda ilk adımları atacak mı? Malik’i vuran Davut, bu durumdan nasıl kurtulacak? Davut’un maden kazasıyla ilgili adalet arayışı nasıl devam edecek?  Fragmanlara göre eşkiyalar tarafından kaçırılan Gülfem ile onu kurtaracak olan Davut arasında aşkın ilk kıvılcımları çakacak mı?

Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler ilk bölümü nasıl buldunuz?

 

Unutmadan; Kanunsuz Topraklar hangi kitaptan uyarlama merak edenler için Kanunsuz Topraklar kitap uyarlaması değil özgün bir senaryo.  Dizinin senaryosunu Zülküf Yücel kaleme alıyor.

 

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

3 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

5 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

5 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce