Kanunsuz Topraklar güzel hikayesi, büyük emekler verilen kaliteli bir iş olması ile daha yüksek reyting olanlarını hak ediyor ama 8. Bölümde neyse ki bir önceki bölüme göre yükselişte . Reytingleri, Total’de 4,37 reyting ile 9. ve AB’de 3,44 reyting ile 8. ve ABC1’de 4,09 reyting ile yine 9. oldu. Bölüm yazısı Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Kanunsuz Topraklar bu hafta tek kelimeyle muhteşemdi. Ekran başından memnuniyetle ayrılmamış tek bir seyirci olduğunu sanmam. Nihayet dizinin senaryosu ilk iki bölümü seyrettiğim zaman beklediğim çizgide ilerlemeye başladı. Oyuncular ve diziye emek veren herkes de çok iyi olunca ortaya neredeyse kusursuz bir bölüm çıkmış. Müsaadenizle ben bu bölümü baştan sona öveceğim.
Dizide bu bölüm GülDav aşkı ile madenci mücadelesinin eş zamanlı olarak işlenmiş olması oldukça güzel bir akışa neden olmuş. Yeni müzikler ve sahnelere uygun seçilen türküler de sahnelerin duygusunu arttırmış. Dizinin girişindeki bir buçuk dakikalık mini özete de bayıldım. Her bölüm başında olmasını isterim, özeti seyretmeyenler için güzel bir kısa hatırlatma olur.
Geçtiğimiz bölümü Gülfem’in Hatçe ile Davut’u yanlış anlamasıyla noktalamıştık. Neyse ki gördüklerine rağmen Gülfem Hatçe’ye oraya niye geldiğini söyledi, Hatçe de Davut’a Gülfem’in bu sözlerini iletti. Gülfem’in gereksiz bir gurur yapıp direkt çekip gitmemesi de Hatçe’nin kötü bir ikinci kadın olma çabasına girmeyip Gülfem’in geldiğini saklamaması da yerindeydi. Zaten Hatçe’ye yakışan aşkını içinde tutması ve ne olursa olsun Gülfem ile Davut’un hala birbirlerini sevdiklerini bilirken sevenlerin arasına girmemesi. Nikahlarının ve olanların yakın şahidi olarak Gülfem’e Davut’u üzmemesi yönünde telkinler vermesini de anormal bulmadım ancak sanki lafı biraz fazla uzattı.
Davut’un hem Gülfem hem de Malik ile arasında geçenlere rağmen Paşazade kızlarına hamilik edeceğini söylemesi hem çok şaşırtıcı hem de çok anlamlı. Bu da hala Gülfem’den vazgeçmediğini gösterir. Tabii bunda muhakkak Gülfem’in gelip ondan yardım istemiş olması da etken. Keşke onun Ali’ye attığı tokatları da görebilseydi.
En başından beri Gülfem’in bir işte çalışması gerektiğini savunuyordum. Malik’in hapse girmesi bunun için güzel bir fırsat oldu. Gülfem’in Paşazade soyadını taşıyor olmasından çok daha değerli bu eline geçen fırsat. Sadece kitap okumak, güzel dans etmek yetmez. Gülfem madendeki işlerin başına geçtiğinde pekala Davut ona daha bir yönetici olması, işçiye daha hakkaniyetli davranması için yardımcı olmayabilirdi. Ama o içten içe Gülfem’in bu işi başarmasını ve babasından daha iyi bir patron olmasını istedi. Gülfem’in vicdanlı olduğunu bildiği için de ona göstereceklerinin, anlatacaklarının etkili olacağını biliyordu.
Bence zaten madeni işletecek birinin o madene inmesi, işçilerin nerede, hangi şartlarda çalıştığını görmesi gerekliydi. Gülfem, kadınların madende çalışabileceğini düşündüğü zamanlarda acaba böyle bir yer olduğunu tahmin etmiş miydi? Nasıl bir iş yapacağından, neyin altına girdiğinden tam olarak haberi yoktu belki de. O istediği hayatı yaşadığı sürece babasının işlerinin nasıl gittiğini hiç sorgulamamıştı. Sorgulamayı bırak, merak ettiği bile şüpheli. İşletmeye gelmiş olsa bile madene bir kez indiğini sanmam. Gülfem, madendeki o karanlık, soğuk, zor şartları gördüğünde ve Davut bileğine Elif’in saçlarına takamadığı kırmızı kurdeleyi taktığında gerçekten o madenin patronu oldu. Neyin sorumluluğunu üstlendiğini tam anlamıyla bildiği için de Malik hapisten kurtulduğunda bile o madenin patronu olmaktan vazgeçmedi. Davut’un bileğinden çıkartmadığı kurdeleden güç aldı, Gülfem’in madendeki mücadelesinde yanında, arkasında olduğunu bildi.
Davut: “Elif ölmeden önce kırmızı kurdele istemişti benden. Takamadım güzel saçlarına.”
Gülfem: “Davut.”
Davut: “Bu kurdeleye bakınca dediklerimi hatırla. Hiç çıkarma bunu. Çıkarma ki baban gibi acımasız olma madencilere.”
Gülfem: “Davut benden ne istiyorsun?”
Davut: “Bu insanlara adil olmanı istiyorum. Hakkaniyetli olmanı istiyorum. Ali Gelik gibi, baban gibi bu insanları bir kalemde harcama istiyorum.”
Senin güzel kalbini seveyim Gülfem. Nasıl da Yusuf için para toplanırken belki de kalan son mücevherlerini hiç düşünmeden verdin? Belki de o yüzük annenden bir hatıraydı ancak sen bir an bile düşünmedin. Bu yüzden eminim ki Gülfem işçilerin hakkını gözeten bir yönetimle Paşazade Madencilik’i beklenenden çok daha iyi bir şekilde işletecektir.
Bölümün her sahnesi çok iyiydi ancak en efsanesi Davut’un madenci kulübünde Celal’e yapılanlardan sonra işçi arkadaşlarıyla beraber orayı basması ve başta Mete olmak üzere oradaki herkese haddini bildirmesiydi. Tabii bu sahnede Gülfem’in de Davut ve diğer işçilerine arka çıkması detayını unutmayalım. ^^ Davut’un kulübe girişi o kadar havalıydı ki etkisinden çıkmak ne mümkün. ^^ Şarap içmesinden Mete’nin saçına çiçek takmasına kadar her hareketi unutulmazdı. Davut’un oradakilere söyledikleri içinde en çok işçilere yapılan sömürüye, onların kıymetini bilmeyip durmadan hakir görenlere karşı çıkılan şu cümleler dikkatimi çekti:
“Siz bizim üzerimizden sefa süreceksiniz, sonra bizi hakir göreceksiniz öyle mi? Burası bizim. Burası madencilerin. Burayı bizden kestiğiniz paralarla yaptınız. Bundan sonra istediğimiz zaman gelir, istediğimiz zaman gideriz.”
Gülfem ile Davut siz ayrıldığınıza emin misiniz? Her yana yana geldiğiniz sahnede aranızdaki ateş ekranı sarıyor. Davut’u gören de Gülfem’i boşamadı sanacak. Devamlı Gülfem’i süzüp duruyor. Ama öyle hemen yumuşamayasın Davut. Gülfem’in sana sırtını döndüğünü unutma olur mu? Valla ben üstü kapalı flört ediyor olmanızdan oldukça memnunum. O kadar hızlı evlenmiştiniz ki doğru dürüst flört ettiğinizi görememiştik. Şimdi yavaş yavaş ilişkinizi yeniden inşa edeceksiniz ve bu defa ayrılmamak üzere birleşeceksiniz.
Eğer Gülfem’in şapkası engel olmasaydı GülDav bu sahnede öpüşeceklerdi. Ancak böyle sıcak bir temas için daha vakit var. Birbirlerini daha çok özlemeliler, ayrılık ateşiyle biraz daha yanmalılar. Bu yakınlaşmada acaba her ikisi de neredeyse aynı şeyi düşündüklerini biliyor muydu dersiniz?
Davut: “Sen gittiğinden beri içim kapkaranlık Gülfem.”
Gülfem: “Sen yanımda değilken en ufak bir ışık yok yüreğimde.”
Davut: “Şimdi tutsam ellerinden, alıp götürsem seni aydınlıklara.”
Gülfem: “Şimdi tutsan elimden, birlikte dolaşsak güneşin altında.”
Ayrıca Gülfem’in saçlarını kestirdiğini fark etmeyip ona tek kelime etmediğin için sana bozuğum Davut. Üstüne Hatçe’nin madenci kulübüne giderken süslendiğini fark edip tepki verdiğin için iki kat bozuğum bilesin. Gülfemciğim ayrıldığın kocana yaptığın bu tavır bu yüzden pek de yersiz olmadı. ^^
“Ne işin var senin burada? Gitsene Fındık Hatçe’nin yanına.”
Davut’un işçilerle patronlar arasında köprü tavrı çok yerindeydi. Madenciler haklı da olsalar Davut haricindeki kimse aklıselim düşünmüyordu. Madenin durumu ortadayken patronlara taş niyetine kömür atmak, kaba kuvvet sorunlarını çözmezdi. Yalnız kömürler üstlerine yağarken Davut’un Gülfem’i korumasına, o durumda bile yakınlaşmalarına pes diyorum. İşte onların aşkı, tutkuları o kadar yoğun ki ne yaşanırsa yaşansın bitmiyor, vazgeçilemiyor. Fırsatını buldular mı ateşin etrafında dönen pervane gibi birbirlerine çekiliyorlar.
Gülfem’in Ali’ye tavrının net olmasından ziyadesiyle memnunum. Ne olursa olsun aynı hataları yapıp ona boyun eğmemesi ve onun sözde sevgi sözcüklerine olumlu karşılık vermemesi yerinde. Ama asıl yerinde olan kendisine yaptıklarının bedelini ona kısmen de olsa ödetmiş olması. Ali gibi bir adamın bir kadından başkalarının gözü önünde iki tane sert tokat yemesi ciddi bir olay. Gülfem Ali’yi tokatladığında içimin yağları nasıl eridi anlatamam. Şu an onun sadece kendisine değil başka bir kadına da uygulayacağı şiddetin karşısında olacağını söyleyen Gülfem, benim 6. Bölümde de görmek istediğim Gülfem’di. Çok geç olmadan o ilk bölümlerde gördüğümüz, başı dik, korkusuz Gülfem yeniden sahalara döndü.
“Bundan sonra senin bir kadına el kaldırdığını görürsem, senin bir kadına zulüm ettiğini duyarsam, yemin ederim çekip vururum seni Ali. Ailemden, babamdan, Davut’tan uzak duracaksın. Anladın mı beni? Anladın mı? Sen Ali Gelik, sen yalnız öleceksin Ali. Bu dünyada seni kimse sevmeyecek. Sen annesinin bile sevmediği bir evlatsın.”
İtiraf ediyorum Ali Gelik ile Saniye’nin yeniden anne oğul olarak yakınlaştıkları sahnede gerçekten duygulandım. Önceki bölümlerden Ali’nin neden bu hale geldiğini, kadınlara neden gerçek bir sevgi duymadığını merak etmiştim. Zaten geçtiğimiz bölümlerde bunun annesinin yaptığı iş ile alakalı olduğunu anlamıştık. Ta küçük bir çocukken başlayan bir travması olduğu da belliydi. Ancak ben o yaşta ruh sağlığının bozulduğunu hiç düşünmemiştim. Onu taşlayan çocuklara bakışları ciddi ürperticiydi. Bana göre Ali’nin annesinin yanında olması, yapacağı birkaç iyilik onun bu travmalarını iyileştirmez, onu iyi bir insan yapmaz, onun insanlara bakış açısını değiştirmez. Aşk, Gülfem ile evlilik onu asla değiştirmez. Ali’nin durumundaki bir adamın psikolojik tedavi görmesi gerekir. Annesini yanına getirdi, Malik’i hapisten kurtardı diye Ali değişmiş, düzelmiş olmuyor. Onun fikirleri, olaylar karşısında aldığı tavır üç aşağı beş yukarı hala aynı. Ben onun iyi bir insan olma çabasını samimi bulmuyorum. Zaten Ali’nin Gülfem’e karşı hissettiklerine de aşk denilemez. Onunki takıntı, saplantı, Gülfem’i elde etme hırsı, onu Davut gibi bir ameleye kaptırmama takıntısı.
Sizce de CelFik çifti inanılmaz sempatik değiller mi? Ancak birbirlerinden bir o kadar da uzaklar. Bu ilişki nasıl uzun ömürlü olabilecek bilmiyorum. Çünkü Fikriye ile Celal arasındaki uçurum Gülfem ile Davut’unkinden çok daha fazla. Celal’i Fikriye’nin yanına sadece kültürsüz olması veya kılık kıyafetinden dolayı yakıştırmıyor değilim. Celal’e Davut’un arkasından Ali Gelik ile çevirdiği işlerden dolayı öfkem geçmiş değil.
Yeni senaristin etkisiyle Paşazade kızlarının böylesine güçlü, aklı başında yazılması çok dikkat edici. Malum ülkemizdeki çoğu dizide kadınlar oldukça güçsüz. Behice, Asude ile Yavuz’un yeni planına kandı ve Yavuz’u affetti sanmıştım ancak o da ne kadar zeki olduğunu gösterdi. Şimdi Yavuz düşünsün ne halt edeceğini. Behice sen güzel kızsın, elbet böyle servet avcısı olmayan ve seni gerçekten seven biri karşına çıkar. Ayrıca Asude de kendisine resmen hakaret eden, küçük gören adamın oyunlarına alet olup durmasın. Yavuz bir de Asude cephesinden darbe yemeli.
Nedir bu taze çavuş Eyüp’ün devamlı ağabeyi Davut’u tutuklama sevdası? Her bölüm ne zaman onu görse tutuklayacak mıyız diye soruyor. Davut’u tutuklayınca neyin tatminini yaşamış olacak bu arkadaş? Davut jandarma aracıyla götürülürken kendisinin elinden kaçmadan önce de vardı Eyüp’ün bir kuyruk acısı. Ağabeyim zamanında acımı görmedi diye düşünüyorsa şayet tek acı çeken kendisi miydi? Davut’un da babası ve kız kardeşi ölmedi mi? Üstelik Davut en büyükleri diye her şeye de o koşturup durdu, başına gelmeyen kalmadı. Neyse Davut yüzüne çarptı da mahkeme kararını öyle baka kaldı. ^^ Bakalım şimdi Davut ile nasıl uğraşacak?
Geçen bölümde de belirttiğim gibi acıların unutulması değil, onların abartılmadan unutulmaması karakterlere gerçekçilik katıyor. Tıpkı Davut’un babasının kıyafetlerini gördüğünde üzüldüğü sahnedeki gibi, tıpkı Fatma Ana’nın Elif’in kıyafetlerini ihtiyacı olan çocukların üzerinde gördüğünde Elif’i hayal etmesi gibi.
Davut’un madene ortak olmak istemesinde devletin de işin içinde olması ve yine vatana hizmet amacı güdülmesi oldukça iyi düşünülmüş. Sonuçta silahların bulunması meselesi hızlı çözülmüştü. Keşke bu vesilelerle vatanperver yönüne vurgu yapılan Davut’un geçmişini, Kurtuluş Savaşı’nda savaştığı dönemleri de görebilme şansımız olsaydı. Davut’u Teğmen Sezai ile yakın dost olarak görsek de askerlik anılarından konuşsalar hiç fena olmaz. Sezai’nin Davut’a içten içe sempati duyduğu zaten belli. Davut’un mahkemesinde tutuksuz yargılama kararı çıkmasına bir hayli sevinmiş. ^^
Gülfem, başta Davut ve Kasapoğlu ile ortak olmayı reddederken haklı olarak aile şirketinin yapısının bozulmasından endişe etmişti. Belki kasada satıldığından haberi olmayan mücevherlerine güvenmişti. Ancak eminim ki gerçek mali tabloyu ve işlerin haklı isyanını gördüğünde ortaklığın daha makul bir çözüm olduğunu hemen anladı. Gülfem’in Davut ve Kasapoğlu yerine Ali ile ortak olmayı düşünmesini asla beklemiyordum. Davutçuğum Gülfem’in Ali’yi seçeceğini nasıl düşünebildin hayret ediyorum doğrusu.
Davut: “Madenin kaderi hakkında karar vermek zorundasın. Ben mi Ali Gelik mi?”
Gülfem: “Sen, hep sen.”
Malik’in Gülfem için yaptığı fedakarlıktan sonra sırf kendisini hapisten kurtardı diye yine Ali ile ortak olmak istemesine ne demeli? Ali’nin nasıl bir adam olduğu ortadayken yine buna kalkışıyor olması Malik’in değişimimin geçici olduğunu gösteriyor. Hani hapse girmekten korkmuyordun Malik Bey, o zaman Ali’nin tehditlerinden de korkma. Önemli olan madenin batmamasıysa pekala aynı parayı veren Davut ve Kasapoğlu ile ortak da olunabilir. Ama senin değişimin sözde olduğu için bir amele ve kaçakçı ile ortaklık senin prestijini etkiler değil mi?
Bölümü Davut’un Kasapoğlu ve Hatçe’yi de yanına alarak madenci kulübüne gelmesi ve Malik ile Ali’nin ortaklığına izin vermeyeceğini ilan etmesiyle noktaladık. Benim tanıdığım Davut, bu söylediğini yapar. Üstelik başta Gülfem olmak üzere tüm Paşazade kızları, madenin işletme müdürü Yavuz da onun arkasında. Yavuz, Ali ile ortak olunmasına karşı olduğuna göre Davut’tan yana olacaktır. Davut’un madene ortak olup Gülfem ile el ele, omuz omuza çalışması için sabırsızlanıyorum.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler nasıl buldunuz bu bölümü?
Kanunsuz Topraklar 8. Bölümde çalan şarkılar:
Bir Ay Doğar – Cengiz Özkan
Yüce Dağ Başında Yanar Bir Aşık – Ender Balkır
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.