KARDEŞLERİM – Aşka Yolculuk

Kardeşlerim Cumartesi günlerinin liderini  Total’de yerinden etmesine çok az (0,05 puan) kaldı!. Dizi Total’de 10,12 reyting ile 2. AB’de 6,49 reyting ile 2. ABC’de 7,90 reyting ile 2.oldu. Dizinin 7. bölümü Youtube’da 20 saate 3+ milyon izlenmeye ulaştı. Kardeşlerim  bölüm yazısı konuk yazar MaviSerçe‘den. Keyifli okumalar… 

 

İlk kez yazmayı çok isteyerek ama zorlanacağımı da bilerek ekranı karşıma aldım.

Öylesine keyifli, malzemesi bol bir bölüm izledik ki… Nasıl toparlayacağımı, nasıl herkese değineceğimi bilmeden giriş yapıyorum aslında. Biliyorum ki ne kadar yazarsam yazayım eksik kalan çok şey bırakacağım.

Aslında, bu bölüm yorumunun başlığının mimarı Asiye ve Doruk.

Her anları öyle keyifli, öyle güzel işlenmişti ki… Ama bu bölümü sadece onlardan ibaret görmek de mümkün değil. Bu yüzden, ikisine geçmeden önce diğer gençler hakkında söyleyeceğim birkaç sözüm var.

 

Kendim de şaşırarak, yazacağımı hiç beklemediğim bir karakterle başlayayım: Süsen.  İlk bakışta sahnenin güler yüzü, komedi unsuru olmakla geçiştirilebilecek karakterdi Süsen. Oysa kocaman bir yalnızlık yatıyormuş içinde… Yüksek sesiyle hayatındaki sessizliği örtmeye çalışıyormuş. Ona dair duyduğumuz bu birkaç cümle bile çok önemliydi benim için. Çünkü her karaktere bir geçmiş ve temel yarattıklarının ispatıydı.

Kadir için söylenecek en net şeyse şu: o hayatını kardeşleri üzerine kurmuş bir abi.

Onlar için sırtlarını yaslayacakları, gölgesinde dinlenecekleri koca, köklü bir ağaç olmaktan başka bir derdi yok. Önceliği hep onlar. Bunun bir örneğini de Ömer üzerinden görüyoruz. Kadir, Ömer’in duygularını incitmemek için kendisi inciniyor. Ancak şu var ki, durum sadece kendisiyle kalmıyor. Ömer için kendi duygularından kaçarak Melisa’yı yaralıyor. Duygularına tutunup bir kaçış noktası olarak kullandığı Süsen’e de zarar veriyor. Daha da doğrusu verecek… Süsen şimdi mutlu, tamam. Ama olanları öğrenmeyecek mi? Kullanılma duygusu onu üzmeyecek mi? Tıpkı Melisa gibi, keşke sen de bana karşı dürüst olsaydın derse, haklı olmayacak mı?

 

 

Ömer özünde tıpkı ailesinin geri kalanı gibi bir çocuk. Merhametli, vicdanlı, iyi niyetli. Onlardan farkıysa şu: duygu yönetimi yok. İçinde tuttuğu ne varsa, kontrolsüzce ortaya saçabilen; sonraysa saçtığı ne varsa toplama derdine düşen bir çocuk.

Geçen bölümde okulda ve evde abisine aklına geleni söylerken dur noktasını geçmişti Ömer. Ve bu bölümde, tam ondan bekleneni yaptı. Sakinleşti, tavrından utandı, geri adım attı. Melisa’yla diyalog kurarken de kendine acıyan halini bir kenara koydu. Kendiyle dalga geçti, güldü, bizi de güldürdü. Ömer o kadar farklı duyguların içinde batıp çıkan bir çocuk ki eminim daha çok kez bizi kendisiyle birlikte diplere çekecek ve yüzeye çıkartacak.

 

Berk ve Aybike’den bahsetmemek de olmaz.

Berk, şahsına münhasır, izlemesi çok keyifli bir karakter. Çok iyi bir gözlemci, çevresine karşı çok dikkatli. Ama bu özelliğini, ortalığı karıştırırken kullanmayı da seviyor. Rahat, umursamaz, eğlenceden hoşlanan bir genç o. Doruk’la olan iletişimini izlemek çok zevkli mesela… Geçen bölümde, iddia klişesiyle alenen dalga geçerken bu bölümde kendisinin bunu kullanmasıysa ayrıca güldürdü beni. Doruk’a açık açık “Sen iddia ayağına kıza yürüyeceksin.” demişti, bunu bahane olarak kullanacağını söylemişti. Bu bölümdeyse kendisi bu bahaneyi eline aldı, Aybike’yle arasında bir bağ kuracak yolu açtı. Melisa’yla olan sahnelerinde bile odak Melisa değildi, Aybike’ydi.

Kendini Aybike’ye gösterme çabasıydı.

Aybike, Berk için “kukla” tanımını kullandığında Berk’in dikkatini çekti aslında. Aybike Berk’in rahatsız olduğu bir noktaya dokundu ve Berk o anda onu radarına aldı. Şimdiyse, bilinçli olmasa da elindeki tüm fırsatı kullanarak Aybike’yle arasındaki dinamiği canlandırıyor. Zaman içinde, oldukça eğlenceli bir ikili olacaklarına şüphem yok.

 

 

Ve Asiye ve Doruk’a geçmeden, Harika ve Oğulcan’a da parantez açmak istiyorum.

İlk bakışta zengin, güzel, hiçbir derdi olmayan bir kız profiliyle karşımıza çıkıyor Harika. Ama altını kazıdıkça durum değişiyor. Harika, mutsuz bir evde büyüyen mutsuz bir genç kız. Yaşadığı duyguları diplere gömüyor ve evinin dışında Harika Manyaslı etiketiyle var olmaya çalışıyor. Doruk’la yaşadığı ilişkide de bu durumun değişmediğini gördük aslında. Harika hiç sakladığı yaralarını, davranışlarının temelini göstermedi ona, gösteremezdi de. Gerçek şu ki Doruk Harika’yı dinlerdi ama aklına geleni söylemekten de çekinmezdi. Harika’nın kontrolsüzlüğünü de davranışlarını da yargılardı.

Zaten bu noktada Oğulcan giriyor devreye.

Oğulcan’la ilgili eksi diyebileceğim şeyler var, bunu inkar edemem. Ama Harika’ya karşı, olabilecek en doğru yoldan ilerledi bu bölüm.  Harika’yı dinledi. Zor anında yanına koşmaya çekinmedi. Harika’yı sert kabuklarından soyulmuş halde izlememize de yardım etti. Belki de ilk kez bu kadar içten gülen halini gördük Harika’nın. Elbette Harika şu noktada Oğulcan’la arkadaş olmayı sindirebilecek bir kız değil. Ama ondan etkilenmemesi de zor. Çünkü her halini görüp yanında kalan, onu yargılamayan biri var yanında. Paylaşımları var. Ve bu, kolayca yok sayılabilecek bir şey değil.

 

 

Ve bu bölüm yorumuna verdiğim ismin mimarlarına gelelim…

Asiye ve Doruk.

Geçen bölümde, Asiye yarışmayı bırakacağını söylediğinde şaşırtmamıştı beni. Onu durduran Harika’dan korkması değildi, kendi hayatına zarar vermekti. Kendisinin de dediği gibi, okul çok önemli Asiye için. Asıl kurtuluşun çalışmak, çabalamak olduğunu çok iyi bilen bir kız. Bu yüzden bunca derdin içinde bu kadar sıkı tutunuyor okuluna. Ve buradan bir darbe almamak için bazı konularda geri adım atması gerekiyorsa, o adımı atmaktan çekinmiyor. Ve geçen bölümde yine kendi gibi konuşmuştu Doruk’la. Açık açık uğraşamam Harika’yla demişti. Okulunda daha önemli olduğunu söylemişti.

Bu bölümde, para konusu gündeme gelmeseydi Asiye yine değiştirmezdi kararını.

Ama kazanacağı her kuruş o kadar önemli ki onlar için…  Yiyecek yemeyi zor buldukları bir dönemdeler ve Asiye ailesine destek olabilecek her şeyi yapabilir. Zaten bu bölümde, yarışma onun için bir keyif olmaktan öte kazanması gereken bir savaşa döndü aslında. Aklında parayı alınca tutabilecekleri evden başka bir şey yoktu.

 

Yarışmaya dönme kararını aldığı gibi Doruk’un yanına gitti Asiye. Geri döneceğini söyledi. Bu noktada Doruk’un Asiye gelir gelmez ona kucak açmamasına memnun oldum. Haklı olarak, o da düşüncelerini söyledi. Çünkü onun penceresinden baktığımızda yarı yolda bırakılan Doruk’tu. Tabi Asiye’nin ılımlı, hatasını kabul etmekten çekinmeyen tavrıyla Doruk da uzatmadı durumu.

Yalnız, Doruk bununla da kalmadı.

Sahneye bakarsak Asiye, Doruk’un bana gel söylemi üzerine ben niye sana geliyorum tavrıyla lafını söyledi ve çıktı odadan. Doruk’u evine çağırma konusunda ciddi bir teklifte bulunmadı aslında. Ama Doruk, tabiri caize krizi fırsata çevirdi. Sorgulamadan, bir daha sormadan aynı günün akşamında gitti Asiye’ye.

 

 

Evlerine gitmeden önce Harika’yla konuştuğu an da önemliydi benim için. Doruk, Emel’in doğum gününde fotoğraf çekerken Harika’nın aramasını görmüş ve reddetmişti. Reddetmeden önce Asiye’ye kısaca baktığı bir an vardı ki o da önemliydi. Asiye’yle birebir diyaloğunun olmadığı o kalabalık içinde bile Asiye’yi tercih etti Doruk. Ve sonra Harika’nın onu aradığını da unuttu. Suzan’ın olayını duyduğu için aradı Harika’yı. Arkadaşı olarak geçmiş olsun dedi.

Daha sonra okuldaki Harika’yla yaptıkları kısacık konuşmanın şekli de doğruydu.

Doruk ve Harika’nın ayrıldığı sahneye uzaktan baktığımızda sinir anıyla kesilip atılan bir ilişki var gibi ortada. Ama gerçek bu değildi. Oğulcan, sadece bir bahane, taşma noktasıydı. Bunu daha kibar bir dille açıkladı Harika’ya da. “Seninle bittiğini anladım.” dedi. Üstelik, daha Asiye’ye karşı olan duygularının adını koyamayan haliyle söyledi bunu. Harika’yla bittiğini anladı çünkü aklını karıştıran onu yönlendiren başka duygular vardı içinde.

 

Şimdi biraz daha geriye dönelim, Doruk’un Asiyelere gittiği geceye bakalım.

Sahnenin girişindeki Doruk’un bakışlarına…

Doruk Asiye’nin kömürle uğraşmasını izlerken ona yaklaştı. İfadesi üzüntülüydü diyemem ama bir şeyler dokundu ona. Asiye’nin içinde bulunduğu zorlu hayat dokundu. Çünkü bundan öylesine uzak ki Doruk… Öylesine tanımıyor ki onun dünyasını… Bocalıyor. İzliyor, gözlemliyor, normal zamanlardan daha dikkatli konuşuyor ama bocalıyor.

Asiyelerin evine girdiğinde, ilk kez diken üstünde diyebileceğimiz bir halde izledik Doruk’u. Yanlış bir şey der miyim endişesindeydi. Çünkü kendisi kötü niyetle bir şey söylemese de cümlelerinin gittiği yer Asiye’ye dokunabilirdi. Bu yüzden temkinli hali elle tutulur gibiydi. Üstelik, çok da hoş şeyler yaşamadığı Oğulcan ve Ömer karşısındaydı.

 

 

 

Ömer ve Doruk diyaloğu da keyifliydi benim için. Doruk’un haliyle dalga geçmesi, onunla rahat konuşması çok hoştu. Doruk’un tamamen ortama uyum sağlama çabasında olması daha da hoştu. Oğulcan’ın arabası konusundaki dalga geçer haline takılmadı, Ömer’e karşılık vermedi, bir misafir olarak geçti, masanın bir köşesine yerleşti. İlk bölümde, önüne koyulan tosta, masadaki çaya laf eden Doruk; ikram edilen çay için “Çok severim.” dedi.  Ortamdaki herkes, yaşananları bir kenara bırakıp öfkeyle kinle uğraşmadan bugüne odaklandı.

Aslında, müzik yarışması için yapılan bir provadan öte gençlerin kaynaşması için atılan adımları izledik bu sahnede.

Daha önce “Zavallıların yaşadığı yere bak.” cümlesiyle geldiği kümeste bu sefer misafirdi Doruk. Üstelik orda olmayı gerçekten istemişti. Masanın çevresindeki beş gencin de karakterleri, bakış açıları, bulundukları koşullar çok farklıydı. Ama bu farklılıklar, aynı masanın çevresinde toplandıkları anları daha da güzel hale getirdi bizim için.

 

 

Ve yolculuk sahneleri…İnsanlar birbirini yolculukta tanır diye bir söz vardır, ben katılırım buna. Asiye ve Doruk da bu cümlenin gerçekliğini ispat edercesine bir macera yaşadı aslında.

Doruk Asiye’yi evinden alırken, çok iyi bildiğimiz bir uğurlama sahnesi izledik. Sarılmalar, temenniler, arkadan dökülen sular…Ama bununla kalmadı. Yolculuğun başlangıç noktasında çok tatlı bir sahneye şahit olduk. Asiye’nin toplanmış saçlarını açan Aybike, Doruk’a akıp “Böyle daha güzel değil mi?” dediğinde, Doruk bir an ilerdeki Ömer, Kadir ve Oğulcan’a baktı. Sonra Aybike’ye döndü, “Daha güzel.” dedi.

Doruk, her bölümde, her paylaşımda daha rahat, daha net, daha güçlü adımlar atıyor Asiye’ye. Daha önce de yazdığım bir şey vardı: Doruk, Asiye’ye karşı hep filtresizce, frensizce ilerliyor. Ortamda Asiye varsa başka bir şeyi görmüyor gözü. Sadece onun odağına ilerliyor, ona bakıyor, aklından geçen ne varsa onu söylüyor.

 

“Böyle daha güzel.”

 

Hatta bazen bu da başına iş açıyor. Doruk, Asiye’yle iletişim kurduğu ilk andan beri kötü niyetle tek kelime etmedi ona. Yaşadığı hayat üzerinden onu rencide etmedi. Hala da böyle ve elbette artık daha dikkatli.

Ancak, yukarda da bahsettiğim gibi, Doruk hala Asiye’nin dünyasına yabancı.

Ve bu sebeple bazen cümleleriyle yaralıyor Asiye’yi. Geçen bölümde, Asiye yarışmada kalsın diye kendince bir güvence vermek istemişti ona. Okulun babasının olduğunu söylemişti Harika’dan korkmasını engellemek istercesine… Niyeti iyi, cümlesi problemliydi. Asiye de haklı olarak tepki göstermişti ona.

Ve bu bölümde bunun bir adım ilerisini izledik. Araba bozulduğunda, Doruk’un önemsediği şey arabasıydı. Asiye’yse sadece yarışmaya odaklıydı. Çünkü o yarışma Asiye için keyfi değildi, bir ihtiyaçtı.

Bakış açıları tam bu noktada çarpıştı.

 

Aslında, Asiye yine sessiz kalırdı, Doruk konuşurken sakinleşmek istercesine arkasını dönmüştü. Ancak konu “Ben yarışma parasını sana veririm.” cümlesiyle bambaşka bir yere gitti. Doruk, o an kendi gerginliğiyle, kendi öncelikleriyle konuştu. Cümlelerinin gittiği yeri hiç düşünmedi. Asiye’yse yine haklı olarak tepki verdi. Konu Doruk’un yarışmayı umursayıp umursamaması değildi; Asiye’nin yarışmaya biçtiği değerin küçümsenmesiydi.

Doruk, Asiye’nin tavrıyla hemen geri adım attı ama bu sefer de Asiye sakinleşemedi. Ben, onun bu halini de bir patlama olarak gördüm aslında. İçindeki biriktirdiklerini söyledi Asiye. Her şeyin başında, para konusuyla bağlanmışlardı Doruk’la. Şengül’ün Akif’ten para istemesi, araba konusu, Doruk’a borçlanmaları… Ve bazı şeylerin ona dokunduğunu itiraf edercesine “Sen bana bunu bana kaç kere yapacaksın?”  diye yükseldi. Sonra, o öfke harbine rağmen yine de sakinleşmek için arabaya geçti.

 

Ve burası çok önemliydi. Çünkü Doruk, hiç teklemeden Asiye odağında hareket etti. Arabasının yanında “uyduruk” olarak tabir ettiği yarışmayı, arabasının önüne koydu. Aslında, Asiye’yi kendisinin önüne koydu. Onun için bir çözüm üretti. Onun için o kamyona bindi. Onun için o yarışmaya yetişme çabasına girdi. Her şey onun içindi. Ve arabayı unuttu, gitti…

 

 

Yarışma anına geldiğimizde, yine yapmak istediklerini yapmaktan korkmayan bir Doruk izledik. Başta tereddütlü de olsa, çıkartmayı istediği tokayı çekti aldı Asiye’nin saçlarından. Her zamanki gibi bahanelerden uzak açıkladı yaptığı şeyi de… Tek cümleyle ifade etti: “Böyle daha güzel.”

Asiye’yse bunlara odaklanacak durumda değildi aslında. Kitlenip kalmıştı sahneyi görünce. Bu noktada, Doruk’un devreye gitme şekline de dikkat etmek lazım. Doruk, Emel’den duyduğu cümleyi unutmadı. Asiye’yi “Emel’e söz verdin.” diyerek ayakta tutmaya çalıştı. Asiye için hassas olduğunu bildiği yerlerden ilerledi. Asiye o donakalma anında bunları da duyamazdı belki ama Doruk’un gözlerinde gördüğü şey neyse, ona güvendi.

Ve bence, bölümdeki en önemli olaydı bu.

 

Doruk, başından beri net bizim için. Asiye’ye hissettiği çekim, onun odağından çıkamaması, adını koyamasa da hissettiği duygularla hareket etmesi… Ama Asiye hep kapalıydı. Bunca derdin ortasında yüzünü Doruk’a dönecek lükse sahip değildi. Yaşından büyük acılarla, zorluklarla uğraşan bir kız Asiye. Duvarlarının arkasından çıkmak hiç kolay değil onun için. Doruk ne kadar sarssa da o duvarları, Asiye dışarda zarar görmeyeceğine inanmadan adım atmazdı. Ve bu bölümde, belki de ilk kez “Ben buradan çıkabilirim.” dedi Asiye. İlk kez kendini bir başkasının, Doruk’un eline bıraktı.

Sahneye çıktıklarında, Asiye gözlerindeki korkuyla Doruk’a batığında, Doruk’un gülümseyerek yaptığı küçük bir baş hareketi vardı: Her şey iyi olacak dedi Asiye’ye konuşmadan. Asiye, bu sessizliğin içinde duydu onu. Doruk’un elini, daha da sıkı kavradı.

 

 

Ve şampiyonlar otobüse bindiklerinde, aynı gülümsemenin farklı yansıması vardı ikisinde. Asiye, yeni bir ev hayaliyle mutluyken; Doruk, Asiye mutlu diye mutluydu. Aslında ikisi de çabasının sonucu almıştı. Asiye’nin isteği yarışmayı kazanmak, parayı almaktı. Doruk’sa bir noktadan sonra Asiye’nin istediğini gerçekleştirmekten ötesine odaklanmadı.

Bu yol, özellikle Asiye’yi Doruk’a yaklaştırdı. Onunla daha rahat iletişim kurdu, heyecanını paylaştı, güven duygusuyla birlikte de yaşadıkları her şey kendi içinde sağlamlaştı. Duvarlarının arkasından bakmadı Doruk’a, kendi olarak baktı. Belki saniyelik bakışlarına şahit olduk ama Doruk ilk kez Asiye’nin içinde bir yere işledi.

Bu yüzden, aslında bu bölüm Asiye için bir kırılmaydı.

Doruk, zaten bildiğimiz gibiydi. Asiye’nin her halini görmekten mutluydu. Okulda, yarışmaya döneceğini söyledikten sonra yaşadıkları küçük olaydan sonra, Asiye onu terslerken mutluydu. Onun evine gidip aynı masada çay içerken mutluydu. Asiye arabasındayken onunla konuşurken de mutluydu. Kamyonda onunla yan yana otururken; aynı sahnede onunla şarkı söylerken; otobüste Asiye’nin gülüşüne bakarken… Doruk hep mutluydu. Asiye’nin tersi, öfkesi, sakinliği, heyecanı, mutluluğu… Asiye’ye dair ne varsa hepsine kapılmış halde Doruk.

 

 

Bölümün son anlarında, ikisi de öyle bir haldeydi ki… Asiye, hissettiği güven ve rahatlamayla birlikte Doruk’u kahvaltıya çağırmaktan çekinmedi. Doruk’sa onu mutlu eden şeyi söylemekten… “Ben teşekkür ederim, bana güvendiğin için…”

Ve ben, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ayrıldım sahnelerinden. İlerde yaşanacakları daha büyük bir merakla bekleyerek, yaşayacakları her aşamayı izlemeyi isteyerek…

 

Başında da söylediğim gibi, bu bölümde öyle çok malzeme vardı ki bizim için… Her karakter, her çift başlı başına bir yorumu hak ediyordu. Sanırım bunun da etkisiyle, Ömer gibi durma noktasını kaçırdım ben de. Şimdilik yazdıklarım ve yazamadıklarımda bir nokta koymak en iyisi. Bir başka yazıda, yine karakterlerin yolculuğuna eşlik etmek dileğiyle…

Okuyan gözlerinize sağlık.

 

Göz atmanızı öneririz: Kardeşlerim Bölüm Yorumları

 

 

 

                                                                                                         

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

19 saat Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

7 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

7 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce