16. Bölümü ile ekranlara gelen Kızım bu hafta 5,15 reytingle 6. oldu. Bölümün yazısı konuk yazarım Gözde den… Öncelikle keyifli okumalar ^^ Ardından da yorumlarda buluşalım mı?
Nihayet üç haftalık ara sona erdi ve Kızım yeni bölümüyle ekranlardaydı. Çok özlemiştim, nihayet kavuştuk. Yine baştan sona akıcı, dolu dolu, çok iyi bir bölümdü.
Geçtiğimiz bölümü Öykü’nün velayet davasında annesi Asu’yla kalmayı seçmesi ile noktalamıştık. Merak ettiğim ilk şey bunu neden yaptığıydı; ikincisi ise Demir ve Öykü’yü nelerin beklediği.
Öykü’nün neden Asu’yu seçtiğinin yanıtını bölüm boyu alamadık. Ama tavırları ve Asu’ya söylediklerinden bu nedenin O’nu alkolden vazgeçirip tıpkı babası gibi gerçek bir ebeveyn haline getirmek olduğu anlaşıldı. Asu ile Demir’i birbirinden ayıran temel bir fark var. Demir babalık nasıl yapılır bilmediği halde daha ilk günlerden yapması gerekenlere çok daha çabuk adapte olmuş, Öykü’yle kalpten bağ kurabilmişti. Asu ise tanışalı onca zaman olmasına rağmen, hâlâ en başta kendini düşünüyordu. Açıkçası ben aynı evde yaşamaya başlamaları, Öykü’nün o güzel kalbi, o bilmiş tavırlarından dolayı Asu’nun da değişebileceğini ve güzel bir anne – kız ilişkisi seyredebileceğimizi ummuştum. Ne yazık ki Asu umutlarımı boşa çıkardı. “Anne” bile diyemediği bir kadını boşuna seçtin be Öykü’cük.
Öykü’nün Asu’yu seçmesiyle yıkılan Demir için gözyaşı döktüm bölüm boyu. Mahkeme salonunda kararı ilk duyduğu anda yıkıldı ve haliyle sinir krizi geçirdi. Kızını böyle seven bir baba için çok olağandı bu hali. Buğra Gülsoy bu sahnelerde yine muhteşem bir performans gösterdi. Öykü ise çok üzgündü, hiç konuşmadı ve babasıyla vedalaşmadı bile. Açıkçası nedenini söylemese de babasına sarılıp onu avutan bir Öykü görmek isterdim ben. Mahkeme çıkışı Öykü’ye “Öykü, baban biraz sarsıldı ama düzelecek. Merak etme, tamam mı?” diyen Asu da pekala babasıyla vedalaşmasını söyleyebilirdi.
Demir çok normal olarak hemen acısını başka türlü geçirmeye çalıştı. Sinirle eve gider gitmez Öykü’nün eşyalarını topladı, onlara ait duvarlardaki şeyleri kaldırdı. Küçük Prens kitabını eline alıp “Senden de kurtuluyorum sarı kafa.” dedi ama dili başka gönlü başka söylüyordu eninim. Yılın babası Oscar ödülü heykelinin kırılmış halini görmek Uğur gibi benim de içimi burktu. Demir o öfkeye rağmen bavulu Uğur’a emanet ederken bile ilaçlarını götürmesini istemeyi unutmadı. Ama keşke Asu’yu arayıp bu durumu O’na haber verseydi. Çünkü Öykü iyileştiğini sandığı için söylemezdi Asu’ya durumunu. Bence gerçeği bilse de söylemezdi terk eder korkusundan. Ama Demir’in bu şokla yapabileceği bu kadar olduğu için yine de kızamadım O’na.
Demir Öykü’nün yokluğunda öyle bir dağıldı ki bunu belli etmemek için dağıtma yolunu seçti. Barda sarhoş olup herkese verdiği saçma akıllar, dayak yemesi, sorumlulukları yok diye o rahat rahat konuşmaları, müziği son ses açıp tepine tepine dans etmesi hep acısını bastırmak içindi. Doğrusu gerçeği bilsem de güldüm bu hallerine. İnsan bir şeye Demir kadar çok üzüldüğünde ya kendini kaybedene kadar ağlar, depresyona girer ya da böyle her şey çok iyiymiş gibi davranır. Ama ikincisini yapan acısını bastırıyordur ve sonraki patlaması daha büyük olur. Açıkçası Buğra Gülsoy öyle güzel ağlıyor ki Demir’in acı çekişini dört gözle bekliyordum bu anlarda.
O zaman dans dans ^^
[wp_ad_camp_1]
Dizinin çok sevdiğim çifti Uğur ve Sevgi sahneleri yine en yüzümü güldüren anlardı. Uğur’un O’nun yanında liseli aşıklar gibi haline bayılıyorum. Düştüğü tatlı haller çok sevimli ve haliyle Sevgi’nin O’nu sevmemesi imkansız. Sevgi’yle arası bozuk olduğu için O’nun sevdiği şairin imza gününe gitmek de çok akıllıcaydı doğrusu. Yalnız elinde kitap olmadığı için şaire “Ben sizin bütün şiirlerinizi kalbimde, ruhumda, bütün bedenimde taşıyorum çünkü.” dediğinde kahkahalarla gülsem de bir an korkmadım değil. Allah’tan şair bir tanesini okumasını istemedi, “Peki ben neyi imzalayacağım, kalbinizi mi imzalayayım?” şeklinde efsane cevabıyla kahkahalara devam ettirdi. ^^ Sevgi’nin kitabını ikisi adına imzaladı ve UğSev’in ilk resmi ortak bağı oldu. Şimdi Sevgi’nin Hacı Anne ile tanışacağı anı merakla bekliyorum. Uğur’a kafayı takan çatlak Nilgün kesin oraya gelip ortalığı karıştırıp bize şenlikli sahneler seyrettirecektir. ^^
Uğur Öykü’ye eşyalarını getirdiğinde Öykü’nün babasının halini sorması, O’na emanet etmesi de beklenen bir durumdu. Aslında bu kadar babasını düşünürken “Niye anneni seçtin o zaman?” diye kızmam lazım ama o sekiz yaşında bir kız çocuğu ve ne olursa olsun annesinin sevgisini istemesi de çok doğal.
Öykü ile Asu’nun yaşadıkları bana Demir ile ilk zamanlarda yaşadıklarını anımsattı. Asu’yu sevmememe rağmen birlikte sahnelerindeki enerjiyi sevdim. Yakınlıklarına mutlu oldum, çünkü ne olursa olsun bir anne – kızın ayrı olmasına dayanamam. Aynı Demir gibi Asu da acemiydi, yalnız bana göre Demir’den çok daha fazla. Açıkçası Asu’nun Öykü’ye sıcak yaklaşımı bende para için O’nun velayetini istediğini unutup sevdiği için yanında isteyecek düşüncesi uyandırmıştı en baştan ama ta ki avukat O’nu ve Cemal’i dolandırıp paralarla birlikte yurt dışına kaçana kadar. Sadece Öykü’nün ilaçları çok pahalı olduğu için bu duruma üzüldüm yoksa oh olsun Asu’ya. Zerre hak etmiyordu bu parayı. Asu Hanım Öykü O’na anne desin diye değişmeyi ve alkolü bırakmayı kabul etmişti ama paralar gidince bu sözlerin hiçbir kıymeti kalmadı. O an dedim zaten bu iş burada bitti diye. Ve yanılmadım. O gün sarhoş olana kadar içen, ilgisiz; ertesi sabah Öykü’nün okula gittiğini bile fark etmeyen biri oluverdi.
Candan’ın Cemal’den Asu’nun telefonunu isteyip Öykü’yle konuşmak, halini hatırını sormak istemesi çok doğal, çok güzeldi ama ben Candan’ın böyle bir durumda yaşananlara rağmen Demir’e de destek olmasını beklerdim. Bu açıdan Candan beni hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü O, Demir’in Öykü’yü ne kadar çok sevdiğini, O’nun yokluğunda ne hale geleceğini en iyi bilenlerden biriydi.
Demir her ne kadar başta her şey yeniden çok güzel olmuş; eski rahat, sorumsuz hayatına geri dönmüş gibi sevinse de o dediğim patlama anı geldi ve Uğur’la gittikleri kitapçıda “Sarı Kafa” Küçük Prens kitabını görmesiyle dağılma süreci başladı. Ve bu süreç Demir’in aslında Öykü’süz hiç de iyi olmadığı gösterdi bize. Buğra Gülsoy sen ne güzel ağlıyorsun öyle, kıyamam sana… Gördüğü her şeyle kendilerini bağdaştırıp iyice dağılması… O ağladı, ben ağladım oturduğum yerde. ÖyDem’i de nasıl özlediğimizi iyice yüzümüze vurdu bu anlar. Ve Demir sonunda Uğur’a da itiraf etti: “İyi değilim, hiç iyi değilim.”
Sonunda Öykü, Asu’nun sorumsuzluğu üzerine kendi kendi okula gitmeye kalkıp minibüste kriz geçirip kayboldu. Çok şükür iyi bir minibüs şoförüne denk gelmişti, doğrusu ülkede olan bazı olaylardan sonra Öykü’nün de başına da böyle bir gelebilirdi.
Bazı seyirciler Asu’nun alkolikliği ve Demir’in yeniden dolandırıcılık yapmasından dolayı bunların iyi bir şeymiş gibi gösterildiğini düşünmüşler. Eğer iyi gösterilseydi bunlara rağmen Öykü kaybolmaz ya da kaybolduğunda telefon ettiğinde ikisinden biri açardı. Asu uyuya kalmaz, Demir de kaçak olduğu için telefon kullanamaz durumda olmazdı. Ben aksine dizinin onların ne kadar kötü sonuçlar doğurabileceğini gösterdiğini düşünüyorum.
Ama Öykü’nün Candan’a ulaşması biz ÖyDem severler için süreci hızlandırması açısından iyi oldu elbette. Candan öfkeyle Asu’ya gitti ve O’na Öykü’nün hastalığını söyledi, doktoruna götürdü. Öykü’nün beklediğinin aksine Demir hastalığı öğrendiğinde O’nu terk etmek yerine daha çok bağlanmıştı. Asu ise sahte teyzesi gibi O’nu babasına göndermeyi seçti. Asu, belki Öykü normal bir çocuk olsa alkolü bırakıp O’nunla ilgilenmeye devam edebilirdi, parasını kaptırmasına rağmen. Ama hasta bir çocuğun sorumluluğu annesi bile olsa O’na haddinden büyük geldi. Asu’nun Almanya’ya geri dönmesiyle de Selin Şekerci diziden ayrılmış oldu. Instagram paylaşımı ile bizlere veda etmiş. Bence mükemmel bir Asu olmuştu, O’nu bir süre daha görmek isterdim. Emeklerine sağlık.
[wp_ad_camp_1]
Ve Öykü de benim gibi hayal kırıklığı ile tekrar elinde bavulu Demir’le yaşadıkları evinin yolunu tuttu. Ama ne yazık ki Demir evde yoktu, Öykü kapıda kaldı. Çünkü Demir, Öykü’nün masrafları için yeniden başladığı dolandırıcılık işlerinden biri sırasında Cemal ve Jilet’in tuzağına düştü Uğur ile. Ah Cemal, sen de Asu gibi Almanya’ya ya da nereye gidersen git de düş artık Demir’in yakasından. Asu’nun senden gitmesi Demir’in değil Asu’nun suçu. Senin asıl derdin bu, sekiz sene içerde kalman değil.
Demir ile Uğur neyse ki bu tuzaktan Demir’in montunun cebindeki Öykü’ye ait toka sayesinde kurtuldu ama polis tarafından aranmaktan kurtulamadı. Bu arada Uğur bu şapşallıkla nasıl bu işi yapabiliyor 16 bölümdür çok şaşıyorum buna doğrusu. ^^
İkili soydukları evden kaçıp bir otele sığındı. Otel seçimine bayıldım. Odadaki o pembe tüylü lambalar çok komikti. ^^ Ve televizyonda arandıklarını gördükleri için de otelden kaçıp kamyon arkasında şehirden kaçmaya karar verdiler. Demir yine bir süre önceki gibi, Öykü’ye söz verdiği gibi yapabileceği herhangi bir işte çalışmalı ve Öykü’ye bakmaya devam etmeli kesinlikle. Ne oldu sözünü tutmayınca; Öykü’nün en çok ihtiyacı olan zamanda, Demir de O’ndan ayrılmak istemezken, ayakları geri geri giderken kaçmak zorunda kaldı. Dilerim bu aranma durumu en kısa zamanda ortadan kalkar ve ÖyDem yine bir araya gelir. Onları bir bölüm bile ayrı görmek yetti de arttı bile.
Bölüm Demir ile Uğur kaçarken aynı anda Öykü’nün evin kapısında Demir’i beklemesiyle son buldu. Fragmanlara göre haftaya bizi yine hem çok komik hem de çok duygusal bir bölüm bekliyor ve ÖyDem yine bir araya geliyor.
Yorumlarda görüşmek üzere…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.