Netflix dizisi Kulüp’ün merakla beklenen yeni bölümleri yayına girince bir solukta izlendi. Varlık vergisi ile başlayan dizinin ilk sezonu birlikte yaşarken bir gecede düşman olmamız ile sona erdi. Anlamlı olduğu kadar, zor bir konu, güçlü oyuncu performansı ile başarılı bir şekilde işlenmiş. Öyle bir an geliyor ki, hangi sahnede hangi repliğe etkileneceğiniz, hangi karakter için göz yaşlarınız süzülecek şaşırıyorsunuz. Bu özel dizinin inceleme yazısı konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
İstanbul…
Umut şehri, köylüsü, şehirlisi herkesin hayallerini süsleyen, bel bağladığı, medet umduğu, büyülü şehir İstanbul…
Türk’ü, Gayr-i Müslim’i demeden herkese yuva olmuş, kucak açmış İstanbul…
Ve diziye ismini veren Kulüp, İstanbul’un merkezinde bir mekan: Kulüp İstanbul’dan gelmekte.
Matilda, Rachel, Selim, Çelebi, Orhan ve İsmet’in hikayesi bu ve tabi Kulüp İstanbul’dan ekmek yiyen diğer herkesin. Farklı kültürden insanların hayallerini gerçekleştirmek, yaşamlarını sürdürmek için- ya da çalıştırılmak zorunda bırakılsalar da- bir şekilde umut bağladıkları, en sonunda da aile olmayı başardıkları yer.
Kulüp’e Matilda’nın hikayesi ile çarpıcı bir giriş yapılıyor. Adı Kulüp olan bir diziye patlayan bir silahla giriş yapmak benim için şaşırtıcı oldu en azından. Ardından 17 yıl sonrasına gidiyor ve sırasıyla diğer karakterler ile tanışıyoruz.
Matilda’nın doğumundan hemen sonra ayrılmak zorunda kaldığı kızı, yetimhanede büyümüş Rachel, Kulüp İstanbul’da zorla çalıştırılan Tasula, Tasula’nın aşık olduğu şoför Fıstık İsmet, Kulüp İstanbul’un patronu Orhan ve sağ kolu Çelebi, hayallerinin peşinden koşan, kendine sahne verecek bir yer arayan Selim SONGÜR ve köyden gelip İstanbul’da iş arayan nice insan, onlara iş bulan Ali Şeker…
Her bir karakterin farklı bir hikayesi var. Her oyuncu karakteriyle bütünleşmiş ve o karakterin ruhunu, çatışmalarını çok gerçekçi bir şekilde yansıtmış.
Rachel, asi, şımarık bir o kadar da haksızlığa dayanamayan 17 yaşında bir genç kız. Yetimhanede sürdürdüğü yaşamı günün birinde arkadaşının zorla çalıştırıldığı kulübe gizlice girip, onun nüfus cüzdanını almaya çalışırken yakalanıp nezarete düşmesiyle değişiyor. O yaşına kadar kimsesi olmadığını sanan Rachel’in karşısına varlığından haberdar olmadığı annesi Matilda çıkıyor.
Hikayenin ana konusu Matilda ve Rachel’in birbirlerine alışma süreci, bu süreçte yaşadıkları çatışmalar, anne kız olmaya çalışmaları. Ancak temeli sağlam olmayan bir bina nasıl her an yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyaysa, aralarında göbek ve kan dışında hiçbir bağ olmayan ikilinin ilişkisinin pamuk ipliğine bağlı olması da kaçınılmazdı. Kurmaya çalıştıkları ilişki defalarca çatırdadı, defalarca sınandı. Rachel ona inanmaya çalıştıkça Matilda ile ilgili öğrendikleri onu itmesine sebep oldu. Bir an geldi anne kız olabildiler, bir an geldi Rachel onu düşmanı olarak gördü.
Matilda’nın Çelebi (Aziz) ile ilk karşılaşması, dayanamayıp kızını görmeye nezarete gitmesiyle gerçekleşti. Çelebi rolünde Fırat Tanış çok farklı olmuştu. Tanıyamadım kendisini, bölüm sonu jeneriğini özellikle izledim oyuncu kimmiş öğrenmek için. Fırat Tanış adını görünce çok şaşırdım. Rolünün hakkını fazlasıyla vermiş.
Çelebi Matilda’yı ilk gördüğü anda, onu tanıdığını, geçmişinden biri olduğunu, hatta aşık olduğunu tahmin etmiştim. Çelebi kötü gibi görünse de ilerleyen bölümlerde işin iç yüzünün farklı olduğunu anladık. Aslında o da haksızlığa uğramış, iftirayla hırsız damgası yemiş ama bir şekilde küllerinden yeniden doğmuştu. Tıpkı Matilda, babası ve ağabeyi gibi Çelebi de Mümtaz’ın kurbanı olmuştu. Matilda’yı kızıyla tehdit etmesi, kızının özgürlüğü karşılığında Kulüp İstanbul’da çalışmasını istemesi, onun tarafından intikam olarak algılandı, özellikle de Çelebi’nin çaycı Aziz ve Mümtaz’ın köylüsü olduğunu öğrendikten sonra. Oysaki adamın tek istediği kadın tarafından fark edilmek ve kadının duygularını anlaması, aşkını görmesiydi. Aslında bir nevi korumaya almıştı Çelebi onu, kalacak yer ve iş vermişti. Matilda tüm bunları geç de olsa anlayacaktı.
Gelelim dizide hikayesini en çok merak ettiğim karakter Orhan’a. Metin Akdülger, Atiye’dekinden çok daha farklı bir karakteri çok başarılı bir şekilde canlandırmış. Orhan Kulüp İstanbul’un sahibi olmasının yanı sıra hayal kurmaya inanan bir adam. Bu nedenle de Selim’e inandı. Ona hayallerini gerçekleştirmesi için bir şans tanıdı ve bunun ekmeğini de yedi haliyle. Selim Orhan konuşmaları, dertleşmeleri dizinin en sevdiğim sahneleri arasındaydı. Orhan’la ilgili en büyük sürpriz, annesinin rahatsızlığı sayesinde gerçek adının Niko ve aslında gayr-ı Müslim olduğunu öğrenmemiz oldu. Orhan’ın geçmişine keşke daha çok inebilseydik. Niko’nun Orhan’a dönüşme hikayesini öğrenmeyi çok istemiştim ancak en az üstünde durulan, hikayesi es geçilen karakter oldu maalesef bence.
Yılın Türk iş adamı seçilmek önemliydi Orhan için, büyümek ve başarılarının katlanması için büyük bir fırsattı ama bunun karşılığında ödemesi gereken bir bedel vardı. Kendisi de gayr-i Müslim olduğu halde, Kulüp İstanbul’un Türkleştirilmesi amacıyla gayr-ı Müslim çalışanların işine son verilmesine yönelik sunulan teklifti bu bedel. Bu süreç onun için de kolay olmadı. Orhan’ın, annesinin hastalığının ilerlemesi, Niko adını daha çok telaffuz etmeye başlaması, ilaçlarını kullanmaması, evin çalışanın ölümüne sebep olması üzerine son dört bölümde eninde sonunda annesini öldüreceğini tahmin etmiştim maalesef. Sahnelerini ha öldürdü ha öldürecek diye izledim. O beklenen sahne final bölümünde geldi. Önce annesini boğması ardından çocukluğunun geçtiği evi yakmasıyla kendi de intihar etti. Sonu böyle olmasaydı keşke. Orhan olarak hayatına devam edebilecekken anne katili olmak ağır geldi ve özgürlüğü ölümde buldu Niko.
Selim SONGÜR karakterini canlandıran Salih Bademci de bir alkışı hak ediyor. Selim’in hayallerini, çocukluk travmalarını çok güzel yansıttı ekrandan biz izleyicilere. Aileden yaralı bir karakter Selim. Ailesinin istediği hayatı seçmediği için baskı altına alınmış, hor görülmüş, dışlanmış, değersizleştirilmiş. Kendine güveni tamamen yok edilmiş ki annesi karşısına çıktıktan sonra kekeleyerek konuşması ve sahneye çıkamadan kulüpten kaçıp evine saklanması da bunun bir göstergesiydi. Babasının ölümüyle artık özgür olduğuna, kimse için kendini kısıtlamak için bir sebep kalmadığına inanmıştı Selim ancak Çelebi’nin onu Matilda ve Rachel üzerinden tehdit etmesinin ardından yeniden dağıldı. Onları aile olarak kabul ettiğini fark etmek ağır geldi, çünkü yine istemediği biri gibi davranmaya zorlanmıştı ailesi zarar görmesin diye. Bunun acısını Matilda’dan çıkarmak isterken, anne kız arasındaki ipleri bir kez daha koparma durumuna getirdi. Oysa Selim’in en büyük destekçisi ve ona güç veren unsurdu Matilda.
Işıltılı sahne dansçı kızlar ve kostümlerin arkasına saklanmıştı Selim ta ki final bölümünde Matilda’nın sözleriyle, ilk kez sadece Selim olarak piyano başında şarkı söyleyene kadar. Selim SONGÜR olmadan da var olabileceğini, bir değeri olduğunu o anda fark etti Selim.
İnsanlar birbirini yaralarından tanır derler. Ortak acılar, benzer yaşantılar, ortak sevinçler bir araya gelme sebebi olabiliyor. Dizinin bir diğer karakteri Fıstık İsmet’le Rachel’i bir araya getiren de ailelerinden gelen yaralarıydı. Babası Ali Şeker’in annesini alt komşuyla aldattığını gören İsmet, ona düşman olmuş. Annesi ise “Kocamdır ne yapsa yeridir” kafa yapısında biraz. O da annesinden böyle gördü belki de. Aynı evde kalamasalar da oğluna rağmen kocasına bakmaya, yemeğini yapmaya, söküklerini dikmeye, çamaşırlarını yıkamaya devam ediyor kadın. İsmet de buna deli oluyor haklı olarak. Fıstık İsmet karakteriyle Barış ARDUÇ Yeşilçam filmlerinden fırlamış gibiydi. Rachel- İsmet cephesi dizide en az ilgimi çeken konu olsa da Fıstık İsmet karakterine hiç yabancılık çekmedim.
Rachel’in Tasula’nın mektubunu İsmet’e vermek için arabasıyla binmesiyle ikilinin bir küs bir barışık ilişkisi de başlamış oldu. Arkadaşının aşık olduğu adamın, asıl hoşlandığının kendisi olduğunu öğrenmesiyle Tasula’yı kaybetmeyi göze alarak kendini İsmet’e bıraktı Rachel. Aslına bakılırsa İsmet ona hiçbir zaman aile olma sözü, evlilik sözü vermedi. Aksine hep bunların kendine uzak olduğunu, onunla olursa üzüleceği konusunda uyardı başından beri. İsmet kızın kendisine bağlandığını fark ettiğinde kaçtı ondan ama sonra dayanamayıp geri döndü. Rachel de bile bile göze aldı bu ilişkiyi. Sonunda da yeni bir yara aldı.
Kız çocukları annelerinin kaderini yaşar derler. Matilda Rachel kendi kaderini yaşamasın diye uğraştı elinden geldiğince. Rachel’in Aysel adıyla İsmet’le birlikte olduğunu öğrendiği anda onu bu ilişkiden vazgeçirmek için her şeyi yapsa da Rachel onu dinlemedi tabi ki. Anne olmayı başaramamış bir kadından tavsiye almayacaktı. “İsmet’in sevdiği sen değilsin Aysel” dediğinde annesi bunu da önemsemedi – Tasula ona Gayr-ı Müslim kızla gönül eğlendirir, Müslüman kızla evlenir sözünü dikkate almadığı gibi- kimlik önemli değildi çünkü aşk gerçek olduktan sonra. Ama atladığı bir şey var ki İsmet’in dayanamadığı, affedemediği tek şeyin YALAN olduğuydu. Aralarındaki aşkın gücüne güvenip gerçek adını söylediğinde yediği tokatla söylenenlerin gerçek olduğunu düşündü Rachel. İsmet sonrasında o tokadın yalan söylediği için atıldığını söyleyerek kızın aklını yine çelse de söylediği yalanı, sakladığı gerçekleri zaman zaman yüzüne vurmaktan da geri kalmadı. Rachel’in İsmet’le birlikte olduğu gece hayatında yeni bir dönüm noktasıydı belki de. Annesinin kaderiyle kaderi bu noktada birleşiyordu. Matilda bir Müslümana aşık olmuş, ona güvenmiş ancak ihanetiyle hem ailesini kaybetmiş hem sevdiği adamın katili olmuş hem de bebeğinden vazgeçmek zorunda kalmıştı. Tarih tekerrür etmiş, şimdi de Rachel İsmet’ten hamile kaldığını öğreniyordu İsmet’le yine ayrı oldukları bir zamanda. Rachel’in önünde iki seçenek vardır. İsmet’e bebekten bahsetmek ya da onu bebeğiyle kabul etmeye, bebeğine baba olmaya hazır Mordo ile gitmekti.
Dizinin ilk 6 bölümlük birinci kısmını ikiliyi trene binmişken sonlandırmıştık. İkinci kısmın ilk bölümünde ise Rachel karnı burnunda, Selim’in evinde ve annesinin yanında çıktı karşımıza.
Rachel’le İsmet’in ayrılıp ayrılıp bir araya gelmeleri hep öğrenilen acı bir gerçekle oldu. Rachel’in annesini bulması, Rachel’in annesinin katil olduğunu öğrenmesi, en sonunda da annesinin babasının katili olduğunu öğrenmesi. Bu son bir araya gelişin evlilikle sonlanacağını düşünmüştüm Selim’in Matilda’ya söylediği sözlerin üzerine.
Rachel’in dediği kadar varmış. Onun hislerini de zerre önemsemedin. Çünkü sen onu kıskandın içten içe. Çünkü o senin yapamadığını yaptı aşık oldu ve aşkının arkasında durdu.
Matilda ve Rachel’in durumu kıyaslanır mı emin değilim. İkisinin şartları çok başkaydı çünkü. Matilda da ne olursa olsun Mümtaz’dan ve bebeğinden vazgeçmezdi. O da katil olup hapse gireceğini aklının ucundan geçirmezdi.( Ağabeyi geri döndüğünde iki kardeş buluştuğunda Matilda ile ilgili bir gerçeği daha öğrendik ki Mümtaz’a olan güveniyle ailesinin felaketine sebep olmuş. Mümtaz’a ailesinin sakladığı paranın yerini Matilda söylemiş.)
Oysa İsmet Mümtaz’dan farklı gibiydi. Aysel olarak hitap ettiği Rachel’i bırakmayacak gibi duruyordu. Kızın kendinden hamile olduğunu öğrenip sakladığı için kızmıştı evet ama kapısına geldiğinde de reddetmedi onu, evini açtı. Rachel’in annesine biz evleniyoruz blöfünü öğrenince de kızdı ki kız bu konudaki düşüncesini zaten biliyordu. Tüm bunlara rağmen onunla evlenmeyi de kabul etmişti etmesine de nikah günü işler değişti. Rachel’e olan tavrı çok çirkindi orada İsmet’in. Neymiş o günün ne özelliği varmış, neymiş evlenmek istemese kız gibi yalanlara başvurmaz, açık açık istemiyorum dermiş. Bu sözlere kim maruz kalsa Rachel’in yaptığını yapar ve gelinliği çıkarıp kendi yoluna giderdi. İsmet sonrasında pişman oldu olmasına ama iş işten geçmişti. 6-7 Eylül olaylarında İstanbul sokakları yangın yerine dönmüşken, o cehennemin içine düştü İsmet, Rachel ve Matilda. Rachel’in annesi ve İsmet arasında kaldığı son andı. Onu bulan Matilda’ya ilk anne diye seslenişiydi belki de. Tam onunla gidecekken İsmet’in Aysel diye seslenmesiyle hayatı ve geleceğiyle ilgili bir tercih yaptı Rachel. Annesini seçti. İsmet’e ve onun sevgisine, aşkına güvenemedi çünkü. O cehennem gibi günde Kulüp İstanbul’un kapıları yardım isteyen herkese açıldı Çelebi sayesinde ve içeride kocaman bir aile oluştu. Matilda ağabeyiyle Amerika’ya gitmek yerine orada ailesiyle kalmaya karar verdi ki o ailenin bir parçası da Çelebi’ydi artık. Matilda onu nihayet görmüştü.
O sahnede Orhan da orada olmalıydı dedim kendi kendime çünkü ölmeyi hak etmemişti bence. Kötü biri değildi ve mutlu olmayı da özgür olmayı da korkmadan yaşamayı da hak ediyordu. Rachel bebeğini o gece o kocaman aile içerisinde dünyaya getirdi. Bebeğin sesiyle bir tek babasını tanıyamadığını öğrenirken İsmet’i de son kez gördük. Yaralı ama özgür görünüyordu oysaki ben o da Kulüp İstanbul’a gelir ve ailesine sahip çıkar diye ummuştum. Bu sahneyle dizinin sonuna geldik.
Yazıyı bitirmeden önce diziyi izlerken sanki o yılların İstanbul’unda çekilmiş gibi hissettim. Sokaklar, dekor günümüz İstanbul’undan çok uzak, çok farklı, zamanda bir yolculuk yaşamış gibiydi. O yılların ruhunu çok gerçekçi bir şekilde yansıtmıştı.
O dönemin siyasi olayları, farklı kültürlere ait gelenekler, dini öğeler başarılı bir şekilde yerleştirilmişti bölümlerin içerisine. Şarkı seçimleri de oldukça başarılıydı.
Baştan sonra ilgiyle ve beğeniyle izlediğim bir iş oldu. Yazanların, çekenlerin ve oynayanların ellerine, emeklerine sağlık.
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.