Mahkum 5. bölümü ile yine senaryosundan, oyuncu performanslarına hatta müziklerine kadar seyir zevki fazlasıyla yüksek bir bölümdü. Bölüm reytingleri ise . Total’de 11,17 reyting, AB’de 11,24 reyting ve ABC’de 11,73 reyting ile üç kategoride de 1.cilik. Bölüm yazısı konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Mahkum yine çok iyi bir bölümle karşımızdaydı. Tüm oyuncuların performanslarını çok beğendim.
Bir yandan cinayet gecesiyle ilgili yeni ipuçları öğrenirken, bir yandan da Büge Barış ikilisinin geçmişine indik. Ali’nin olayla ne ilgisi olduğuyla ilgili beyin fırtınası da yaptık elbette. Bölümün kaybedeni ise Ferda oldu. Zafer’in henüz ölmemiş olduğunu görmek sevindiriciydi. Savaş’ı 25.kattan düştükten sonra hastanede kendine getirtip bir de Fırat’a “Savaş ben.” dedirten senaristimiz trafik kazasıyla komaya giren Zafer’i, o komadan haydi haydi çıkarır. Kendisine güveniyorum. Barış hakkında bu kadar şey bilmesi boşa gitmemeli hem kendi hem Fırat’ın adını temize çıkarabilmek için Zafer yaşamalı.
4.bölümü Fırat kendini asmaya çalışırken, Ali’nin önce “Kırmızı balık” şarkısını ardından ailesini öldürenin Fırat değil kendisi olduğunu söylemesiyle noktalamıştık. Korku filmini andıran o sahneyle açtık 5.bölümü de. Fırat haklı olarak delirdi bu sözlerin üzerine. Ali’ye saldırdıktan sonra kaçınılmaz son gerçekleşti ve Fırat yine hücreye atıldı.
Koğuştakiler ne kadar sıkıştırsalar da kâr etmedi. Ali Fırat’a söylediklerinden onlara bahsetmedi. Koğuş arkadaşlarının Fırat’ı sahiplenmesini sevdim. İlk bölümde sanki onun suçsuzluğuna bir tek Beybaba inanıyor gibi gelmişti. Sonra Kamber’in de inandığını görmüştük ama Paşa ve Eren’in ona mesafeli duruşları aralarının iyi olmadığını, Fırat’tan hoşlanmadıklarını düşündürtmüştü bana. Suçsuzluğundan emin olmasalar da Fırat’ı işlediği söylenen suçla ve hafıza kayıplarıyla kabullenmiş görünüyorlar artık. Geçen bölümde de Fırat onları da hapisten çıkarsın diye birbirleriyle yarışmaları komikti ayrıca. Koğuş tayfası çok eğlenceli. Onların hikayelerini de merak ediyorum. Bir ara bu konulara da değinilir belki koğuş sohbetleri sırasında. Paşa’nın ruhunun hırsız olduğunu ve Kamber’in birilerini indirdiğini öğrendik son iki haftada. Beybabanın ve Eren’in suçu ne bilmiyoruz henüz tek bildiğiniz Beybaba 25 senedir hapiste.
Ali’nin o gece olanlarla ne ilgisi var? Ali’ye kız kardeşinin tedavi ve ameliyatı parasını karşılama karşılığında Nazlı’yı kaçırma görevi verildi diye düşünüyorum. Zeynep’i öldüren o değil gibi geliyor ama emin de olamıyorum. Zeynep’i bıçaklayıp yatağında uyuyan Nazlı’yı evden çıkarmış olabilir. Fırat’ın yan komşusu olduğu için Zeynep ve Nazlı’nın güvenini kazanmış olmalı olay gününe kadar Ali. Fırat geç saatlere kadar işte olduğu için çoğu zaman, onu görmemiş olması normal. Peki Ali bu itirafı niye yaptı Fırat’a? Planlanmış bir şey miydi yoksa onun kendini öldüreceğini anladığında onu durdurmak için mi ağzından döküldü o sözler? İkinci ihtimal daha akla yatkın geliyor. Bu bölüm gördük ki Fırat’la aynı koğuşa düşmesi Barış’ın ayarlaması değilmiş. Ben Barış’ın isteğiyle Ali’yi o koğuşa koydular diye düşünmüştüm, Fırat’ı kontrol etmek ya da aklıyla oynamak için. Bu durumda Fırat’ın halini gördükten sonra vicdan azabı çekmiş olabileceğini düşünüyorum Ali’nin. Ama çıkar ayak yapılan bu acımasızca itirafın Fırat’ı ne hale getirdiğini görünce pişman oldu yaptığına sanki.
Tahir de öldürmedi Zeynep’i bence. Tahir’in sonradan eve döndüğünü ve Zeynep’in son anlarına yetiştiğini düşünüyorum. Büyük olasılıkla Fırat o valizi içinde Nazlı varmış süsü vererek çıkardıktan sonra geldi. Evden de bir flashback sahnesi gelecektir bir iki bölüm içinde. Sorgu odasındaki Nazlı Fırat konuşmasından önce, Fırat, Zeynep’i görüp Nazlı’nın evde olmadığını anladığı sırada bir telefon almış olmalı Barış’a ait olan o numaradan.
Tahir cinayet üstüne kalmasın diye delilleri kararttı. Fırat’ın Zeynep’i öldürmüş olduğuna inanmamıştı başta hatta başsavcıya “Fırat yapmış olamaz” da demişti. Fırat’ın kendi ağzından yaptığı itiraftan sonraysa gerçekten şaşırmış görünüyordu. Muhtemelen o andan sonra içten içe nefret etmeye başladı ondan. Ne de olsa sevdiği kadının katili oldu Fırat. Ya da katille bir şekilde karşılaştı ve susturuldu para karşılığı ya da tehditle. Yine de mahkemeden dolayı ona kızgınlığım geçmiş değil. Gerçek bir dost olsa mahkemeden önce itiraf videosunu izletirdi Fırat’a. Adam ona defalarca sordu “Ben mi yaptım?” diye. Yapacağı şey ağzını açıp bir “evet” ya da “hayır” demekti. “Sen yaptın?” deseydi, videoyu izletseydi, Fırat ona inanırdı zaten, savunma hakkından vazgeçer suçunu kabullenirdi. Ama o ne yaptı susarak Fırat’ın umutlanmasına neden oldu. O umutla mahkemeye çıkmasına izin verdi kardeşim dediği adamın. Ve en büyük darbeyi ona orada vurarak yıkılışını izledi. Belki de bir nevi intikamını almış oldu.
Barış’ın tarzı bıçaklamak değil başına bir şeyler vurarak öldürmeyi tercih ediyor ama Zeynep’i bıçaklamış olabilir ya da birine yaptırdı. (Sasha, Ali ya da başkası) Tahir’in Zeynep’e olan duygularını biliyor olabilir ve Fırat’a bunu söyleme kozunu kullanmış olabilir Tahir’e karşı.
Kamera kayıtlarında katilin de olması gerektiğini düşünmüştüm geçen hafta. Tahir katil değilse o kişiyi görmüş olmalı demiştim. Bu hafta itibariyle diyorum ki katil apartmana dışarıdan giriş yapmadı cinayet saatinde. Çok öncesinde bina içinde yerini almıştı tam da Fırat’ın karşı dairesinde kalan Ali’nin evinde onunla birlikte.
Ali Nazlı’nın en sevdiği şarkı olan Kırmızı Balık’ı nereden biliyor sorusunun yanıtını almış olabiliriz bölüm içinde. Sorgu odasında Nazlı’yla Fırat’ı konuşturan arkasından “Kızının yaşaması için suçunu itiraf et” diyen ses Ali’nin sesi olabilir. Bu da Fırat kendini asacakken bu şarkıyı ona söylemesini açıklar. Ya da bir diğer ihtimal Nazlı’yla arkadaşlık edip ondan bu bilgiyi öğrendi komşu kaldıkları süre içinde. Müdürün telefon melodisiyle o günkü melodi aynı olunca birden müdür de mi bu işin içinde demedim değil. Müdür demişken, Barış yüzüne telefonu kapattıkça bozum bozum bozuluyor ya içimin yağları eriyor. Bir de demez mi “Sanki karşında uşağın var” diye. Tam da öyle değil misin zaten Müdür? Parasıyla satın aldığı uşağısın sen Barış’ın. Fırat’a karşı tavırların da ne kadar kompleksli bir insan olduğunu gösteriyor zaten. Adamla ne derdin var çıkar ortaya bir gün elbet.
Mahkum öyle bir dizi ki her an her şey olabilir. Her yeni bilgi olayları çözmeye bir adım daha yaklaştırabileceği gibi durumu daha da karmaşık bir hale getirebiliyor. Dolayısıyla izleyicilerin merakı da hep canlı tutuluyor bu şekilde.
Fırat’ın Ali’yle geçen her flashback sahnesinin ardından yaşadığı duygu değişimi, önce ona yönlendirdiği öfkenin ardından kendine dönmesi ve Ali’yi hapisten çıkardığı gerçeğiyle yüzleşme anında -ki böyle bir gerçekle yüzleşmek ve bunun pişmanlığını yaşamak insanı delirtebilir- Fırat’ın orada bir yandan kahkaha atıp diğer yandan ağlaması çok gerçekçiydi. Sorgu odası flashback sahnesindeki performansı, bir yandan öfkeyle kim bunlar derken, diğer yandan kızının sesini duymanın mutluğunu yaşaması, ağlarken gülmesi ve ardından kızının hayatta olduğunu hatırladığı anlar, yüzünün gülmesi, gözlerinde beliren umut…
Bir yandan hatırlasa da bunu dillendirirken, yine de tereddüt yaşaması, ancak yaşadığını hissedebildiğini söylemesi. Hafızasının ona oyun oynamasından korkuyor belki de ki bu da çok normal. Kızını görene kadar da bu çelişkiyi hep yaşayacak gibi içinde. Onur Tuna yine döktürmüş bu sahnelerde. Savcım elbirliğiyle delirtilmeden kaçıp kurtulsa o hapishaneden keşke.
Cemre ve Sasha’nın Ali’yi bulma mücadelesinde kazanan taraf Sasha olur demiştim geçen hafta. Ali’nin onu atlatıp kaçmasına çok sevindim. Sasha ve Barış’ın hep kazanan taraf olmasını sevmiyorum çünkü. Artık rüzgarın yönü değişmeli ve savcının lehine bir şeyler olmaya başlamalı.
Ali kardeşinin öldüğünü öğrendikten sonra saf değiştirdi. Ya Barış tarafından oyuna getirildiğini ve kardeşine doğru müdahale edilmediğine inandı ya da Nazlı’yı kaçırıp bir ihtimal Zeynep’i öldürdüğü ve masum bir adama atılan iftiraya sessiz kaldığı için, işlediği günahın bedelini kardeşinin kaybıyla ödediğini düşünüp suçluluk duydu. Sonuç olarak Ali oyunu değiştirecek bir hamle yaptı.
Yesariler cephesinde ise Tomris’in Savaş’ın ölümüyle yüzleşmesi hiç ummadığım bir şekilde oldu. Hastaneye onu ziyarete gelen Barış ve Büge arasındaki konuşmaya şahit oldu kadın. Tüm kirli çamaşırlar ortaya dökülürken sesini çıkarmadan dinlemiş meğerse Tomris. Savaş’ın ölümü, öldürenin Barış olması, Can’ın Barış’ın oğlu olduğu gerçeği… Can’la ilgili gerçeği algılayabildi mi emin değilim ama evladının kaybı konusunda Zahit’e karşı olan isyanı yerindeydi. Zahit ise içten içe bilse de kendine sakladığı dillendiremediği gerçekle yüzleşti. Ölen Barış değil Savaş. Büge -Barış konuşmasında, Büge, zamanında aşık olduğu adamın bir katile dönüşmesi gerçeğiyle yaşadığı hayal kırıklığını çok güzel yansıttı izleyiciye diye düşünüyorum.
Zahit’in baş başa yedikleri yemekte Barış’a söylediği gibi her kayba bir isim verilmiş. Annesini kaybeden öksüz, babasını kaybeden yetim. Sadece evlat kaybına bir isim konulamamış. O nedenle evlat kaybetmenin acısı hiçbir acıya benzemiyor belki de. Tomris’le bu acıyı sonuna kadar yaşadık. Ancak Zahit’e kızgınlığımdan da olabilir bilemiyorum ama onun acısı bana geçmiyor maalesef. Barış tüm hatalarına, günahlarına rağmen onun oğlu ama düşmanı gibi davranmaya devam ediyor. Üstüne özellikle gidiyor belki de bir noktada Barış patlasın ve Savaş olmadığını itiraf etsin diye. Barış ve Büge ayrılığının baş kahramanı da Zahit’miş. Tahmin ettiğim gibi kim olduğunu bile bile onu Savaş’la evlendiren de. Bir insan neden bu kadar nefret eder kendi canından kanından birinden merak ediyorum. Bir de ne yaptıysa Barış’ın iyiliği için yaptığını, Barış’ın da bunu bildiğini söylemez mi? Üstüne de yoksa bilmiyor mu diyerek Barış’ı deniyor. Zahit- Barış geçmişine dair daha çok flashback gelirse bu durumu anlamlandırabiliriz belki bir ihtimal.
Zahit, Müdürü neden aradı acaba? Fırat’ın Barış tarafından oyuna getirildiğini biliyor gibi hissettim nedense bu bölüm. Oğlunun mahkum edilme ihtimalini göze alıp Fırat’a yardım eder desem pek sanmıyorum. Barış için değil tabi susarsa soyadını korumak için, adlarına leke gelmesin diye susar. Tıpkı ölenin Savaş olduğunu bildiği halde susması gibi. Fırat konusunda bilgi almak ya da ona karşı nasıl davranmalarını istediğini söylemek için aradı belki de. Yoksa Fırat’ın hafıza kaybı geçirmesinde Zahit’in mi parmağı var?
Büge – Barış yüzleşme sahnesi bölümdeki sevdiğim sahnelerden biriydi. Bu sahneyi izleyip de Büge’nin Barış’la gitmesinin önündeki engel ne olabilirdi diye düşünmeyen olmuş mudur acaba? Ailesi mi engeldi ona acaba? Bir işte çalışıp da ailesine mi bakıyordu da Barış’ın benimle gel çağrısına kayıtsız kaldı. Oysa Barış tane tane anlatmıştı neden gitmesi gerektiğini, yaşadığı çaresizliği. Var olabilmek için, nefes alabilmek için babasından uzaklaşması gerektiğini. Sevdiği kadınla evlilik hayali kuruyordu Barış ve bunun İstanbul’da olması mümkün değildi.
Barış’ın son masum olduğu anlardı belki de o ayrılık anı. Büge Barış’la gitseydi Savaş onunla evlenmek zorunda kalmayacaktı belki de. Ya da Büge Savaş’la. Kendini aldattığını bildiği bir adamla ömrünü geçirmeye mecbur olmayacaktı. Bir oyundu belki de aralarındaki. Aynı evde iki yabancıydılar belki de kim bilir. Zahit üçünün de hayatıyla, geleceğiyle oynamış oğullarının iyiliği için bahanesine sığınarak. Barış Büge’ye “Benimle gelseydin her şey bambaşka olabilirdi. Savaş hayatta olurdu ben katil olmak zorunda kalmazdım” dedi. Belki doğru belki yanlış ama Barış ucunda özgürlük varsa önünde sonunda yine kardeş katili olurdu. Evet Melike’yi öldürdüğü gece babasına ve Savaş’a kızgındı. Üstüne kızın kendisini Savaş sandığı için ona yanaştığını duymuştu ama bu onu öldürmesi için bir bahane değildi. Melike’yi öldürmemiş olsaydı Savaş zaten hayatta olacaktı. Eğer Savaş’ı öldürmesinin sebebi hapse girmemek değil de hakkı olanları almaksa, o zaman Fırat boşu boşuna mı hapiste? Tutuklanıp hapse girmemek, yani özgürlüğünü kaybetmemek için yıkmadı mı Fırat’ın üzerine cinayet suçunu? Burada kendiyle çelişti Barış. Ya da özellikle söyledi bu sözleri Büge’yi etkilemek ve yeniden kazanabilmek için.
Elimizde iki adet Barış var. Birincisi iki kadını ve öz kardeşini gözünü kırpmadan öldüren ve bunun için doğru dürüst pişmanlık duymayan bir adam( katil olmak zorunda kalmazdım sözü bir çeşit pişmanlık göstergesi mi bilmiyorum ama pişmanlığına inanmıyorum şimdilik). İkincisi duygusal, ağlamaktan utanmayan, çocuklara sevgiyle bakan, onlara dokunmaya bile kıyamayan nahif bir adam. Bir bedende sadece iki kişilik değil iki ayrı ruh da taşıyor Barış. Birisine yeri geliyor bir parça da olsa üzülebiliyorken diğerine sadece kızıyorum ve anlayamıyorum.
Geçen hafta Hacı Fırat’a karşı yumuşadı sanki kızgınlığı geçti gibi ve samimi geldi konuşmasında demiştim. Bu hafta o cephede yaşanan gelişme de şaşırtıcıydı. Meğerse tutuklandıkları gün nezarette konuşmuşlar hatta Fırat masum olduğunu bile bile tutuklamış Hacı’yı asıl hedefi olan Barış’a ulaşabilmek için. Ayrıca onu aşiretinden koruma sözünü, Barış’ı yakaladığı gün oradan çıkacağının garantisini de vermiş. Demek ki sadece kendi ve Zafer için değil, Hacı için de hatırlaması gerekiyor Barış’ı Fırat’ın. Tekrar edip durduğu adres bakalım hikayeye hangi noktada bağlanacak? Sasha’nın adresi olma ihtimali var mı ki? Orada kaza yerinde Murat’ın cesedinin bulunamadığından bahsetti Fırat. Flashback’te Zafer Murat’ın cesedi bulunmuş demişti acaba olay yerinde değil de başka bir yerde mi bulundu?
Murat’tan bahsetmişken, Cemre Fırat’a Zafer’in trafik kazası geçirip komaya girdiğini anlattığında, bu olay ona belki Murat’ın ölümünü çağrıştırır ve iki ölüm arasındaki bağı kurar diye umutlandım ama şimdilik öyle bir belirti göstermedi Fırat.
Bu noktada Cemre hakkında da bir iki şey yazmam gerekiyor. Bu kız hapishanede Savaş’la karşılaştı. Yesari vakfının yemeğinde Fırat’ın olay yeri görüntülerine birlikte baktılar. Ardından Fırat’a gitti Barış Yesari dosyasından bahsetti, Barış’ın fotoğrafını gösterdi ölümünü anlattı. Ardından ortaya Ali çıktı. Ali’nin kardeşinin Yesari Hastanesinde yattığını tespit etti. Hatta hastanede Savaş’la çarpıştılar. Tüm bunlara rağmen Ali ile Yesariler arasında bir bağlantı olabileceğinden şüphelenmedi mi? Fırat’ın içeride olmasında Yesarilerin parmağı olabileceği aklına gelmedi mi? Hadi Fırat hafıza kaybı nedeniyle bağlantıyı kuramıyor ama Cemre’nin bunu fark etmesi gerek. Savaş’la, Barış- Fırat meselesini konuşmayı düşündü mü hiç acaba? Bu arada teyzesi ondaki Zahit Yesari fotoğraflı dergiyi gördü ve tedirgin oldu. Adama gidip bir şeyler söylemese, kızın başını derde sokmasa bari. Kadına parayı belki de Cemre’den ona haber getirmesi için verdi bilemiyoruz ki.
Tahir’in Cemre’ye karşı tutumundan nefret ettim. Başsavcıya onunla ilgili söylediklerinden de. İnşallah Cemre Fırat’ın masumiyetini kanıtlayacak. Tahir’in o günkü yüz ifadesini görmeyi merakla bekliyor olacağım. Başsavcı neyse ki ona Cemre’ye haksızlık ettiğini, kızın Fırat’ı iyi savunduğunu söyledi. Cemre avukatlığı bıraktığını söyleyince de davayı üst mahkemeye taşımayacak diye şaşırdı. Bu adam Fırat’ın aklanmasını istiyor gibi gerçekten. Neyse ki Fırat tam zamanında aradı Cemre’yi de onu dönülmez bir yola girmekten vazgeçirdi. Avukatını da kaybetmemiş oldu.
Nezaket Hanım’ı tek bir sahnede gördük bu hafta. Fırat’ın ifadesini dinleyince onun masum olduğuna inanmaz artık diyordum ama kadın bu gerçeği kabullenmek istemiyor, Fırat’a inanmak istiyor hâlâ belli. Bekir’e Fırat’a kızgın olması konusunda hak verdim hep ama yine de Fırat defalarca kızım yaşıyor derken ona inanmasını ve Ali’yi durdurmasını geçirdim gönlümden. Gerçekler ortaya çıktığında hem Bekir hem de Tahir pişman olacak. O günün gelmesini dört gözle beklemekteyim.
Geçen hafta Ferda Barış’ta yara izi olmadığını gördü sanmıştım. Meğer cenazeyi teslim almadan önce morgda o yara izini görmüş Barış ve Sasha’ya yaptırmış Ferda’ya gitmeden önce. Ama çekirge bir sıçrar iki sıçrarmış. Barış nihayet Ferda’nın oyununa gelip ifşa oldu. Barış’ın Savaş’ı bu kadar az tanıması ilginç gerçekten. Geçen hafta acı yemediğini unutması ya da bilmemesi, bu hafta beyaz şarabı ağzına bile koymadığını bilmemesi… Gören de çocukken ayrıldılar yıllarca hiç görüşmediler sanır. Yoksa çocukken olmasa da çok genç yaşta- Büge ile olan ayrılık dışında- ayrılma bir durumları olmuş da ben mi kaçırdım bu detayı. Barış’ın deşifre olduğunu anladığı an Ferda’yı öldürmesi kaçınılmazdı. Büge ne kadar yapma diye haykırsa da telefonda, Barış’ın içindeki psikopat uyanmıştı bir kere ve Ferda da Melike’nin kaderini yaşadı. Olay yerine gelen Sasha gördüğü manzara karşısında şaşkına dönse de sözleri kan dondurucuydu.
“Sen niye yaptın? Ben yapardım.”
Bir kadın olarak, “Sen ne yapıyorsun, kadınlarla derdin ne?” demek yerine “Sen katil olma, ben senin yerine olurum.” demek nasıl bir kafa yapısı, nasıl bir bağlılıktır adama ve nereden geliyor temeli? Kendi adıma Sasha- Barış ikilisinin enerjisini, Büge -Barış ikilisininkinden daha çok sevdiğim için onların tanışma flashbacklerini daha çok merak ettiğimi itiraf etmeliyim. Sasha, Barış’ın eli kolu hatta aklı, beyni olmuş yıllar içinde. Sasha olmasa, Barış tek başına olsa, Fırat’ın başına bu kadar büyük bir çorap öremezdi gibi geliyor bana. Yalnız Sasha bir anlığına da olsa Barış’ın kendisini de öldürme ihtimalinden korktu sanki bırak o elindekini derken.
Barış bu sefer öldürmekten o kadar zevk almamış, ne yapsak acaba, üzülsek mi onun adına (!). Barış’ı durdurmak için ya da ondan kaçmak için arabayla yola çıkan Büge’nin motorlu birine çarpması üzerine işlerin kontrolünü iyice kaybeden Barış’ın “Neler oluyor?” isyanı da yerindeydi. Daha çok şey olacak Barış Efendi bu daha başlangıç.
Bu bölüm Sasha Ali’den bir değil iki gol yedi. Önce elinden kaçması, ardından evinden Nazlı’yı çıkarması. Çok şükür Nazlı kız artık Barış ve Sasha’nın elinde değil. Nedense Ali’nin yanında daha güvende olacağını hissediyorum ve Ali’nin, babasına teslim edene kadar, ona iyi ağabeylik yapacağına inanıyorum. Umarım yanılmam.
Ali’nin hapishaneye gelip, Fırat’ın karşısına oturup, gözünün içine bakıp, onu kurtardığı için teşekkür etmeye cesaret edemeyeceğini düşünüyordum ama çocuk bunu ciddi ciddi yaptı. Fırat ona karısını kızını sordu, “Gerçekten yaptın mı yaptıysan bunu senden kim istedi? diye sorularını sıralarken Ali sadece sustu. Fırat’ın karşısında herkes lâl oluyor zaten. Önce Tahir, şimdi Ali. Kızın hayatta demek daha da iyisi cezaevi kapısına kadar getirdiğin Nazlı’yı Elif adıyla görüşe sokup baba kızı kavuşturmak bu kadar mı zor ya da katilsin demek ama yok. İlla susup Fırat’ı bir bilinmezlik denizinde bırakacaklar, o orada boğulurken çırpınmasını izleyecekler. Adama iki gram rahatlamayı çok görüyorlar.
Ali hapishaneden çıkarken Cemre giriş yaptı hatta Ali ona çarptı ama kız onu tanımadı tabi. Tanıyıp arkasından gitse, arabasında Nazlı’yı görürdü belki. Bu arada bizim Ali gariban bir çocuktu değil mi? Kardeşine tablet alacak parası da yoktu ama maşallah altındaki araba tam aksini söylüyordu. Yesariler sadece kardeşinin ameliyat parası ve tedavisini karşılamamış, Ali’yi de ihya etmişler belli ki.
Final sahnesinde Nazlı’nın arabadan uçan kırmızı balonu gökyüzüne doğru yükselirken, balonu gören Fırat bunu Nazlı’dan bir işaret olarak algıladı. Umutla gülümsedi arkasından ve “Nazlı” dedi. O sırada arka planda gelen seslerden ve panik havasında anladığımız kadarıyla Fırat orada bayıldı. Sahneyi ekranda gri gökyüzünde gittikçe ufalan kırmızı bir balon, fonda Paşa – Beybaba konuşmasıyla noktaladık.
Paşa: Beybaba baksana, ne oldu buna?
Beybaba: Umutlandı. Ama umut bazen işkencedir.
Bölüm sonunda oldukça heyecanlı bir fragman karşıladı bizi. Fırat olay gecesiyle ilgili yeni detaylar hatırlayacak gibi görünüyor. Ali Cemre’ye geliyor. Tahir’e gelen telefonun diğer ucunda Nazlı var. Bakalım Tahir bu saatten sonra Fırat davası hakkında nasıl bir tutum sergileyecek? Fırat’ın karşısına çıkıp neden yalan söyledin diye hesap soracak mı? Onun masum olabileceğine inanacak mı? Yesari cephesinde Zahit Büge konuşmasında Barış’ın suçları bir kez daha ortaya dökülüyor. Büge’nin bildikleri karşısında Zahit Bey bayağı şaşırıyor. Büge’nin Savaş ve Barış arasındaki farkı anlamayacağını mı sanıyordu acaba? Barış Büge’nin yerine hapse giriyor. Üstelik de Fırat’ın koğuşuna. İçeri girerken Fırat’ın onu hatırlayıp hatırlamayacağını merak ediyor. Bu Fırat için yeni bir sınav demek. Barış’ı hatırlarsa da hatırlamıyor gibi davranması gerekecek. Sadece Barış konusunda da değil, Nazlı ve davayla ilgili hatırladığı hiçbir şeyi koğuşta konuşmamalı. Fırat’ın yerinde olsam, Ali’den sonra koğuşa kim gelirse gelsin ona şüpheyle yaklaşırdım. Umarım Fırat da öyle yapar. Hapishanedeki karşılaşmanın final sahnesi olacağını düşünüyorum. Bu arada psikolog sahnesinden sonra doktor hanım Hacı’nın Fırat’ın koğuşuna alınması teklifini sunar da kabul ettirir mi acaba cezaevi idaresine? İki Barış mağduru, aynı koğuşta Barış’ın karşısında olsa, Fırat’ın hatırlaması durumunda ikisinin de gözü Barış’ın üzerinde olsa, onu oyuna getirecek bir plan kursalar güzel olurdu.
Barış acaba sadece sevdiği kadın hapse girmesin diye mi onun suçunu üstlendi, yoksa Ferda cinayeti ortaya çıktığında, o sırasında başka bir yerdeydim diyebilmek için mi? Fırat’a nefes kadar yakın olabilmek için de bu yola girmiş olabilir tabi. Yine sorularla dolu bir bölüm bizi bekliyor gibi.
Merakla beklenen yeni bölümde buluşmak dileğiyle… Keyifli okumalar. Yazı altı yorumlarda buluşalım.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.