Mahkum 11. bölüm’de gündemin etkisi reytinglere yansımış. Dizinin bu bölümü Total’de 8,79 reyting ve ABC’de 9,02 reyting ile 1. ve AB’de 8,27 reyting ile 2. oldu. Bölüm yazısı konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Mahkum sürprizlerle dolu 11.bölümüyle ekranlardaydı. Tam da beklediğim gibi geçen haftaya göre temposu daha yüksekti. Ama benim açımdan bölümün en can alıcı kısmı muhteşem final sahnesi ve Eren’in vedasıydı.
Olaylar üç cephede ilerledi yine bu hafta.
İlk cephe cezaevinde mahkumlarımızın kaçış için son hazırlıkları yapma süreciydi. Artık buradaki son günlerini geçiriyorlardı. Bir gün sonra müdürün müfettişlerin gözünü boyamak için düzenleyeceği mahkumlara sinema gösterisinde firar gerçekleşecekti.
Her şeyi ince ince planlamıştı ekip. Öyle ki son ana kadar bu kaçışın nasıl gerçekleşeceğini kafamda oturtamadım. Fırat Hacı’ya “Gözlerine baka baka kaçacağız” dese de Paşa, Hacı, Kamber ve Fırat, dördü birden nasıl çıkacak oradan diye şüphelerim vardı.
Fırat : Altı ay önce biri bana bir hırsızla iş birliği yapıp hapisten kaçacaksın dese ona küfrederdim.
Paşa : E ne oldum demeyeceksin…
Müdürün odasının anahtarını alıp kopyalama sürecinden filmi oynatacak mahkumu oyalamaya, Bekir’i kaçma planında iş birliğine ikna etmeye kadar izlediğimiz her sahne eğlenceliydi. Bekir’in patlatmak için mısır getirdiği iki koca kolinin içinde planla ilgili başka şeylerin de saklı olduğunu tahmin etmiştim ama son ana kadar ne olabileceği konusunda fikir yürütemedim.
11.bölüm ipuçlarında dehlizdeki mahkumun Eren olduğunu düşünmüş ve bu zamana kadar yakalanmaktan korktuğu kaçmayı göze alamayan Eren’i o dehlize indiren sebebi merak etmiştim. Sevgilisi Çiğdem’le alakalı bir durum olabilir demiştim. Meğer ortada Çiğdem yokmuş. Eren sevdiği kadını korumak için araya girdiğinde çıkan arbedede adamı değil Çiğdem’i bıçaklamış kazayla ve onun ölümüne sebep olmuş. Koğuştakiler kadar izleyiciler için de ters köşe bir durum oldu bu. Gürberk Polat’ın canlandırdığı Eren karakterinin hikayesi bittiği için diziye veda edeceği haberinin üzerine onu nasıl bir sonun beklediğini merak etmiştim. Hatta dehlizde başına bir şey gelecek sandım. Meğer dehlizdeki mahkum Eren değil, berbo lakaplı, tam da kaçış gecesinde isyan çıkarmayı planlayan kişiymiş. İsyan kaçışı zora sokacağı için Berbo’yu da kaçış planına dahil etmek zorunda kaldılar yani biz öyle sandık. Erense akıl hastanesine tedavi için gönderilerek bize veda etti. Etmeden önce de şovunu yaptı.
Fırat ,Eren’i ilgili gerçekleri müdürden öğrendi. Çiğdem’den gelen mektupları aslında Eren’in annesinin yazdığını, Eren’in yolladığı mektupların ise geri geldiğini. Eren koğuşun etliye sütlüye karışmayan sessiz sakin günlerini dolduran üyesiydi. İnsanın sevdiğini kendi elleriyle öldürmesi zor olmalı derken Fırat için, hikayesinin hiç buraya bağlanacağını düşünmedim. Fırat’ın dediği gibi acıyı susanlar çekiyor demek ki. Beybaba da sessizce acı çekenlerden diye düşünüyorum.
Fırat : “Ne kadar çok bağırıyorsan o kadar koşanın olur işte, acıyı susanlar çekiyor. Kendimden biliyorum.”
Ah be Fırat. Sen de çok bağırdın, iftiraya uğramanın acısıyla hem de ama koşmak bir yana kayıtsız kalındı sesine. İnsanlardan örülü görünmez duvarlara çarptın sonunda yoruldun ve vazgeçtin. Bağırmak yerine konuşmamayı seçtin önce sonra da hatırladıkça Nazlı için sustun.
Fırat, Eren meselesini hiç araştırmadığı için kızdı kendine. Masumiyetini kanıtlar kanıtlamaz, onun davasıyla ilgileneceğini söyledi. Söylemez olaydı. Zeynep’ten yemediği tribi Hacı’dan yedi valla. Hacı’nın sözleri karşısında Fırat’ın tepkisi çok iyiydi.
Hacı: Buradan çıkınca ilk benim davama bakacaksın değil mi savci? Ama yok sen herkes için üzül, herkes için vicdan yap. Beni masum beni buraya tıktın, bir gün benim için üzüldüğünü görmedim.
Fırat: sen saçmalıyorsun ya
Hacı: Benim için de üzüleceksin, benim için de vicdan yapacaksın.
Fırat :A aaa
Hacı: Tabi sen zaten eskisi kadar sevmiyorsun beni.
Fırat :A aaa
Savcıyı sevdiğini her fırsatta dile getiren bir Hacı’mız var. İyi ki var.
İkinci cephe Barış, Büge ve Sasha’nın Savaş hakkında öğrendikleri gerçekleri sindirme ve Yesarilerin içindeki köstebeği bulma süreciydi. Bu sahneler Büge – Savaş, Büge – Barış geçmiş sahneleriyle desteklenmişti. Bu bölümle birlikte Barış ve Büge’nin tanışma, sevgililik, ilk ayrılık, Barış’la iletişim halinde olduğu halde Savaş’ın Büge’ye bundan bahsetmemesi, Savaş’la yüzük takılacağı gün Barış’ın dönmesi, Savaş’ın kardeşinin elinden sevdiği kızı alması, düğün gecesi Barış Büğe yüzleşmesi, Barış’ın yıkılmış bir halde oradan ayrılması, Büge’nin Savaş’la evlenmesinin gerçek nedenini öğrendik. Cevaplanmamış sorular var tabi hâlâ. Savaş Barış’tan neden bu kadar nefret ediyor, kardeşinden hamile olduğunu bile bile niye Büge’yle evlendi, Büge’yi hiç mi sevmedi, gerçekten niyeti tüm suçu karısının üstüne yıkıp kaçmak mı, Savaş’ın köstebek olduğunu ifşa edecek delile giden zarf neden Zahit adına gönderildi ve kim gönderdi , Savaş kim adına köstebeklik yapıyordu, Barış bebeği ne zaman öğrendi vb. Bunların cevaplarını da ilerleyen bölümlerde öğreniriz.
Barış: “Aylarca hatırlamamasını istediğim savcının şu an hatırlamasını istiyorum.”
Barış şirkette bir köstebek olduğunu ve kim olduğunu Fırat’ın bildiğini öğrenince bir kez daha ziyaretine gitti kendi deyimiyle onun hafızasını yoklamaya. Fırat ona yolun sonuna geldiğini artık hatırladığını söylerken Barış bundan emin olamadı.
Barış: “Hatırladıkların konusunda istek yapabiliyor muyuz?”
….
“Hatırlamanı istemediğim her şeyi hatırla sen ama”
….
“Gıcık”
Fırat onun köşeye sıkışmış halinin tadını çıkardı. Ona hatırlasa da hiçbir şey söylemeyeceğini, bir daha gelmemesini söyledi.
Fırat Barış ikilisinin daha sık yan yana, karşı karşıya izleyebilir miyiz acaba eskisi gibi?
Büge Savaş’a karşı büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Yatağında kasadan çıkan pasaport ve kendi adına düzenlenmiş tapulara bakarken bu açık açık belli oluyordu. O anda Savaş’la yüzük taktıkları günü hatırladı. Savaş’ın, Barış ve Büge’den haberi olmadığını düşünmüştüm ama varmış. Hatta tüm aile onun Barış’tan hamile kaldığını da biliyor. Karnını o kadar belirgin tutarken anlamazlarsa insaf zaten. Tomris’in sözleri ne Zahit’e ne Savaş’a kâr etmiş. Zahit’in tehdidine boyun eğen Büge o yüzüğü takmış.
Barış’ın tam da Savaş ve Büge yüzük takacakken dönmesi kaderin cilvesiydi herhalde. Savaş, “Sen benden gerçekten nefret ediyorsun” derken Barış’a, kendisinin durumu da farklı değilmiş. Bu durum birinin babasının en sevdiği, diğerinin annesinin en sevdiği olmasından mı kaynaklanıyor acaba? Karşılıklı olarak anne ve babalarının tek tarafa olan daha yoğun duygularını kıskanmak mı iki kardeşi bu noktaya getirdi?
Barış – Büge düğün günü ayrılık sahnesine Sezen Aksu’dan “Seni kimler aldı?” çok yakışmıştı. Savaş ve Büge evlenirken, sadece Barış’ın değil, Büge’nin de kalbi paramparça oldu. Barış, “canımın yarısı” dediği kardeşinden çok büyük bir darbe yedi. O zamanlardaki Barış’ın acısını hissettik.
“Sana beyazın yakışmadığı tek gündü .”
“Mutluluk kapıda değil penceredeydi.”
Yalnız Büge’nin Savaş’la evlenme sebebi babasının kumar borcuna bağlanmasaydı keşke. İzlerken tamam Yeşilçam klişesine bağladık dedim. Merak ediyorum orijinalinde de ikiz kardeşten biri diğerinin sevdiğini elinden aldı mı? Aldıysa onların gerekçesi neydi? Kore sinemasında da bizimkiler gibi klişeler var mı acaba?
Yine de geçmişindeki bu yaralar Barış’ın öldürmekten zevk alan bir katile dönüşmesini haklı çıkarmıyor benim gözümde. Savaş’la ilgili öğrendiklerimizle verilmek istenen mesaj “Barış, kardeşini öldürdü ama Savaş da sağlam ayakkabı değilmiş” ise bu görüşe katılamayacağım. Daha önce de yazmıştım, Savaş’ın tehlikeli hayatı, karıştığı pis işler, Barış’ı haklı, mağdur ya da masum yapmaz. Ancak Savaş’ı da onun kadar ya da ondan daha kötü yapar. Bu düşüncem değişmedi. Dizilerde kötü karakter güzellemelerini sevmiyorum, sevmemeye de devam edeceğim.
Üçüncü cephe ise Cemre-Tahir arasında geçen sahnelerdi. Cemre Ali’nin de anlattıklarının ışığında Tahir’i köşeye sıkıştırmayı başardı. Yalnız acaba diyorum, Cemre Fırat’ın dosyasını kuaförde sergilemek yerine evindeki odasında mı çalışsa. Davada katilin kim olduğu dışındaki tüm detayları Ali ve teyzesiyle paylaşması hukuksal olarak doğru mu emin değilim. Bu arada teyze de Fırat’ın masumiyetini inanır olmuş sanki. Ali’nin hâlâ hayatta olmasına sevindiğimi de belirtmeliyim. Kaç bölümdür ortada olmayınca Sasha dediğini yaptı ve onu öldürdü sanmıştım. Tahir’in cinayet gecesi evde olduğunu, Fırat evde uyuyor olduğunu bildiği halde sustuğunu ve daha önce de defalarca Fırat evde yokken oraya geldiğini öğrenmesi, öncesinde Ceyda’nın Zeynep’e onun sevgili olduğunu söylemesiyle Cemre harekete geçti. Baz istasyonlarından alınan verileri de Tahir’in önüne koyduğunda Tahir’den itiraf geldi.
“Evet o gece oraya gittim ama Zeynep’e hiçbir şey yapmadım. Tek suçum yanlış zamanda yanlış yerde olmaktı. Ben Zeynep’i sevdim. Senin bu alaycı tavrın da umurumda değil. Bilmediğin şeyler var. Benim hislerim karşılıksız değildi. Fırat o gece Zeynep’e kıymasaydı boşanacaklardı. Biz birlikte olacaktık. Yani Fırat sadece kendini değil bizi de yaktı.”
Tahir meydanı boş buldu tabi, Cemre’nin dediği gibi, ölmüş bir kadının ardından konuşuyor, belki de ona iftira atıyor. Bu noktada dizide son haftalarda iyice unutulan Bulut Ailesi flashbacklerinin eksikliğini hissettiğimi söylemeden edemeyeceğim. Fırat’ın dahil oldukları, hapishane kaçma planlarının aşamalarının gösterildiğiyle sınırlı artık. Fırat Barış’ı hatırlamadan önce ikilinin daha fazla sahnesi vardı mesela, ipuçlarını birleştirerek hatırlamaya çalıştığı dönemde Nazlı ve Zeynep’le sahneler, cinayet gecesi detay sahneleri izliyorduk. Cinayet gecesi ya da öncesinde yaşananlarla ilgili hâlâ bilmediklerimiz var. Tahir’in sözlerine ek olarak, Barış Fırat havuz sahnesinde izlediğimiz, Barış’ın “Karınla aranı düzelttin mi? Eve geç kalıp yine onu kızdırma” sözleri var. Fırat ve Zeynep’in geçmişinde sorun var mıydı gerçekten? Araları bozuksa sebebi neydi? Konu Fırat’ın işine bağlılığı, ailesini ikinci plana atması mıydı, başka problemleri de var mıydı? Cinayet gecesinde birbirlerine sevgiyle bakan, birbirlerini sevdiğini söyleyen çift boşanma noktasında olabilir miydi gerçekten? Bunlarla ilgili de izlememiz gerekenler var diye düşünüyorum. Tahir, evden ayrıldığı saatte Fırat’ın uyuduğunu bildiği halde, evden ayrıldığı süreyle cinayetin işlendiği zaman arasında en fazla yarım saat varken, ne ara uyandı da Zeynep’i ihanetle suçlayıp öldürdü diye hiç sorgulamadı mı? Mesela Tahir Nazlı’ya hangi arada babasının annesine bir şey yaptığını söyledi? Bizim son gördüğümüz onu babasıyla buluşturduğu sahnede, annesinin daha sonra geleceğini söylemesiydi. Ve Fırat ne zaman Nazlı’ya adını kimseye söylememesi gerektiğini öğütledi? Hiçbir flashback sahnesinde ya da Fırat Nazlı buluşmasında konusu geçmedi çünkü. Bunlar konuşulduysa gerçekten, izlemeyi de isterim.
Barış’a hatırlıyorum dese de Fırat, hâlâ bıçağın yerini bilmiyor. Biliyor olsa Cemre’ye söylerdi. Sancaklı Mahallesi Üzümlü sokak numarasını hatırlamadığı adreste ne var? Cinayet bıçağı mı sadece yoksa Barış’ın itirafının içinde olduğu ses kaydı da mı orada? Yoksa o adres bir buluşma noktası mıydı? Bunları flashbackle mi hatırlayacak yoksa zaten hatırladı da o adrese gittiğinde mi biz izleyiciler olarak öğreneceğiz? Fırat Bulut artık adalet arayışına dışarıda devam edeceğine göre bu konulara yeniden dönüş yapılacağını düşünüyorum. Yesarilerin aile içi ilişkilerini az çok öğrendiğimize göre artık Bulut ailesiyle ilgili detayları da öğrensek fena olmaz sanki. İki tarafla ilgili bilinmeyenleri eş zamanlı olarak izleyebiliriz sonuçta.
Bölümde bana itici gelen tek sahne Sasha’nın evinde Büge – Sasha ikilisinin konuşmaları oldu. Özellikle Büge’nin tavırları zorlama, konuşmaları yapmacık geldi. Yüzüğün kırılıp da çıkan cip ya da hafıza kartının şifresini çözme kısmı önceki kısma göre bir tık daha izlenesiydi.
“Birazdan buradan çıkacağız. Bir kısmımız belki bir daha hiç dönmeyecek. Masumiyetimizi dışarıda ispatlayacağız. Belki plan başarısız olacak, özgürlüğün bedelini hayatlarımızla ödeyeceğiz. Olsun. Dışarıda mahkumluk bitmeyecek. Hepimiz kendi hikayelerimizde mahkumuz. İnsan hapishane gibi, içi duvarlarla dolu. Ama umudumuzu kaybetmeyeceğiz. Asla. O duvarlar bir gün yıkılacak. Aynı güneşin altında buluşacağız.”
Büyük firar öncesi mahkumlarımız son kez odalarındaydı. Eren’e kendileriyle gelebileceğini, her zaman yanında olduklarını söyledi Fırat ama o cezasını çekmesi gerektiğini, o nedenle kaçmayacağını söyledi. Fırat’ın veda konuşmasının ardından ekip son kez birbirlerine sarılıp helalleştiler.
Cezaevinde film gösterimi başlamasıyla eş zamanlı olarak Büge ve Sasha’nın köstebeğin Savaş olduğunu öğrenmeleri, bunu Barış’a söyledikleri anda filmi bölen Fırat’ın kaçmakta olduğunu ilan ettiği video ile heyecan doruktaydı artık.
Mücahit’in odada kimsenin olmadığını gördüğündeki şaşkınlığı çok iyiydi. Barış’ın , Fırat herkesi kandırdı deyip sesini kimseye duyuramaması da. Fırat dehlizden çıkıp jandarmanın önünden geçerken yakalanınca bu kadarcık mıydı kaçma macerası dedim. Tam hayal kırıklığı yaşayacaktım ki nereden geldiği belirsiz silah sesinin ardından sönen ışıkla Fırat’ın kaçışı devam etti. Ve nihayet birinci bölümün açılış sahnesine 11.bölümde yeniden geldik. Fırat’ın önüne çıkan tırın sürücüsü Sasha olacak diye korkuyordum neyse ki Fırat’ı kaçıracak tırmış o. Plakayı doğrulayıp tıra binecekken , polislerin dur ihbarıyla yine yüreğim ağzıma geldi yakalanacak diye. Fırat’ın ellerini başına koyması, polislerin yaklaşması, Fırat’ın birdenbire gülerek bir çocuk sevinciyle yerinde zıplaması, polislerin tek tek maskelerini indirmeleriyle Paşa, Kamber ve Beybabayı görmemiz.
Birbirlerine sarılmaları, Fırat neşeyle, sanki kırk yıllık dostunu görmüş gibi “Hacııı” diyerek ona sarılması. Tır şoförüyle Beybaba’nın bakışması- eski dost oldukları izlenimini aldım ya da hatırını sayan biri- aracı onun ayarladığını düşündürttü bana. Beybaba’yı kaçmaya kim ya da ne ikna etti acaba? O anda kaçış planının ayrıntılarını izlemeye başladık. Ekibin Berbo’yu dehlize göndermeleri, polisin dehlizi sorması, Beybabanın onları yönlendirip ardından çıkışı kapatması, mahkumun orada yakalanması ve Fırat sanılması, patlamış mısır kolisinden alçı ve polis kıyafetlerinin çıkması, Kamber’in dehlizdeki duvarı örmesi, ekibin polis kıyafetini giyip cezaevinden çıkmaları, Eren’in müdürün odasına girişi, telefondan silah sesini açışı ve ardından hoparlörden cezaevine yayılan Cem Karaca : Bu son olsun parçası… Hem mutluluk verici hem de hüzünlü bir andı.
Mahkumlar sırayla tıra binerken Eren’in camdan bakıp gülümseyerek “Güle güle abilerim benim” deyişi, gözlerindeki yaşlara karışan gurur ifadesi çok dokundu. Polisler içeri daldığında onları gülümseyerek karşılaması ve muhtemelen akıl hastanesine sevk edilecek olması üzdü. Gürberk Polat’a 12 bölümdür bize izlettiği Eren karakteri için, emekleri için çok teşekkürler. İnşallah kendisini final bölümünde konuk oyuncu olarak görür, tedavisini tamamladığını, Fırat’ın davasıyla ilgilendiğini ve beraatını sağladığını, mahkumların onu karşıladığını izleriz.
Mahkumların, masumiyetlerini ispatlamak için çıktıkları bu yolculuğa, şarkıyla birlikte koğuştaki günlerinden kesitler eklenmesi sahneyi duygusallaştırmıştı. Mutlulukla şarkı söylerlerken bölüm sona erdi.
Yeni bölümün ipuçları ve fragman bize Fırat’ın Nazlı’ya gideceğini ama kızının yatması gereken yatakta Barış’tan gülen yüzlü “Bugünü Asla Unutma” mesajı bulacağını gösteriyor. Fırat polis kıyafetleriyle bir arabanın barajını açmış ama şaşkın gibi de. Cinayet bıçağını bulmuş olabilir mi? Ya da o günle ilgili eksik kalmış bir detayı mı hatırlıyor. Rafi – Barış görüşmesi köstebekle ilgili olmalı. Fırat’ın nasıl bir planı var merak ediyorum. Barış, Savaş yüzünden yeterince köşeye sıkışmış durumda zaten, hatta onun yerine geçtiği için pişman bence. Aslında Fırat’ın Barış’a vereceği en büyük ceza onun gerçek kimliğini ifşa etmek değil, onu Savaş kimliğine mahkum etmek. Zamanında Barış’a ne demişti Fırat : “Ben Barış Yesari. Kendi ağzınla kuracaksın bu cümleyi.” Barış’ın bu noktaya gelmesi yakındır. Onu Savaş’ın dünyasından koruyabilecek tek kişi Savaş’ın kendisiydi onu da kendi elleriyle 25.kattan aşağıya attı. Barış olduğunu ispatlayacak parmak izi de yok artık. Barış’ım diyemeden Savaş’ın ödeyeceği bedellerden nasıl sıyrılarak bakalım.
İkinci fragmandan pek bir şey anlamasam da Barış Fırat buluşmasını izlemek keyifli olacak gibi duruyor. Fırat bıçağı bulmuş sanki. Barış köstebeğin kim olacağına karar vermiş. İnşallah bu işi de bir şekilde Fırat’ın üstüne yıkmak değildir niyeti. Tahir olay gecesiyle ilgili itirafta mi bulunuyor Erol Başsavcıya yoksa bana mı öyle geldi. Senin aşık olduğun kadın Fırat’ı seçtiyse, bunda Fırat’ın suçu ne acaba Tahir?
Hikayemizin cezaevi sayfası şimdilik kapanmış duruyor. Mahkûmlarımız arasındaki tek suçlu Paşa piyangodan parayı alabilecek mi? Tekrar hapse girecek mi? Beybaba, Zahit’in hapse attırdığı Cemre’nin babası mı? Eğer öyleyse kızıyla buluşmasını ve Zahit’le yüzleşmesini merakla bekliyorum. Fırat ona suçunu öğrendiğini söyledi mi?
Yeni bölümü yine büyük bir merakla bekliyorum. Yeni bölümde buluşmak dileğiyle. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.