Yeni bir uyarlamaya çabuk kanımız ısındı. Orijinal kore dizisi “Innocent Defendant” den uyarlanan Mahkum 3. bölümünde reytinglerini yükseltti. Total’de 7,36 reyting ile 4, AB’de 6,67 reyting ile 3. ve ABC1’de 8,27 reyting ile 2. Bölüm yazısı konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Mahkum bu hafta 3.bölümüyle karşımızdaydı. Hafta boyunca yayınlanan üç fragmanın etkisiyle yüksek bir beklenti, bol heyecan ve merakla geçtim ekran başına. Deyimi yerindeyse gözümü kırpmadan izledim ve zaman nasıl geçti, ne zaman sona geldik anlayamadan, yeni bölüm için sabırsızlanarak kalktım ekran karşısından.
Bölümü jenerik öncesi Zeynep-Fırat cinayet gecesi sahnesiyle açtık. Fırat’ın aldatılma kuşkusuyla nasıl delirdiğine, karısını öldürmekle tehdit edişine, eli kanlı olarak Zeynep’in cansız bedenine bakarak gözyaşı döküşüne ardından kızının odasına girişine ve valizin evden çıkarılmasına şahit olduk. Bu izlediklerimiz gerçekte olan sahne mi yoksa Fırat’ın okuduklarının etkisiyle kafasında canlandırdıkları mı bilmiyorum ama cinayeti işleyenin Fırat olduğuna inanmıyorum. Sonuç olarak Fırat bu kez katil olduğunu kabullenerek ve sinir krizi geçirip koğuşunu dağıtarak bir kez daha hücreye kapatıldı. Öncesinde sakinleştirici yapılması için revire götürülürken “Öldürün beni” diye yalvarışı inletti hapishaneyi.
Geçen hafta Zeynep doğum günü gecesinde öldürülmüş olamaz, en az 4-5 gün sonra öldürülmüş olmalı demiştim yanılmışım. Birinci bölümde Hacı tutuklandıktan sonra Fırat’ın, odasında, önünde Barış Yesari dosyasına bakarak oturduğu detayını atlamışım. Meğer beş ay öncesine döndüğümüzde doğum gününün de günler öncesine dönmüşüz. Sasha’nın iş teklifinden sonra Barış’ın ellerinin sarılı olmasına anlam vermemiştim o zaman. Dün ilk iki bölümün üzerinden tekrar geçerken fark ettim Barış’ın elini yaktığı sahnenin daha önce yaşanmış olduğunu. Bu arada el yakma sahnesinde Barış Fırat’a “Nasıl gidiyor? Karınla arayı düzelttin mi ?” diye sordu. Demek ki cinayet öncesinde büyük ihtimal Barış’ın müdahalesiyle, Fırat ve Zeynep arasında bir şeyler geçti. Flashbacklerle cinayet gecesinin öncesine dönüp bu konuyla ilgili bir şeyler izler miyiz acaba?
Barış – Fırat sahnelerinin hepsi birbirinden iyiydi. İsmail Hacıoğlu ve Onur Tuna çok güzel paslaşıyor, karşılıklı döktürüyorlar deyimi yerindeyse. İkili seyir zevki çok yüksek anlar yaşatıyor izleyiciye.
Barış her karşılaşmada Fırat’ı başına gelecekler konusunda uyarmış, açık açık tehdit etmiş. Fırat bu tehditlere neden kayıtsız kalmış merak ediyorum. Karşısındaki adamın ne kadar manyak olduğuna şahit olmuşken üstelik. “Havlayan köpek ısırmaz” atasözünden yola çıkarak tehditlerini sadece dilde olup bir icraatta bulunmayacağını mı düşünmüş yoksa “Düşmanını asla hafife alma” sözünü mü unutmuş? Belki de sadece adaletin gücüne inandığı için ona her türlü yakalayacağına güvendiği için gardını düşürmüştür bilemiyorum ama şu an tam da Barış’ın dediği noktada Fırat. Döktüğü gözyaşları, en mutlu gününde kaybettiği ailesini geri getirmeyecek maalesef. Masum olduğunu kanıtlasa da beraat etse de eğer Zeynep ve Nazlı’dan en az biri hayatta değilse ne Fırat eski Fırat olur ne de hayatı eskisi gibi olabilir.
Fırat Barış’ı kendini en güvenli ve mutlu hissettiği anda alacaktı ama ailesiyle son mutlu anında kabusun içine düştü. “Ben kaybetmem ya kazanırım ya öğrenirim” diyen – büyük lokma ye büyük konuşma diye boşuna dememişler- Savcı şu anda kaybetmiş görünüyor. Bu raundu Barış kazanmış gibi duruyor. Tabi tüm bu izlediklerimiz savcının kurduğu bir oyun değilse. Barış kazandım sanırken kendi kazdığı kuyuya düşmüyorsa.
Dışarıda Barış’ın Savaş olmadığını bilen biri var. Önce fotoğrafı yollayan ardından notu bırakan bu kişi kim? O her kimse muhtemelen Barış’ın ses kaydının olduğu kalem de onda. Barış geçen hafta “Savcıda bana ait bir şey var” derken bu ses kaydından bahsediyordu belki de. Ben Barış’a fotoğraf ve kartı yollayan Zafer diyorum. Hatta Fırat’la ortak hareket ettiklerini, Zeynep’in muhtemel sahte cinayetini birlikte tasarlamış olabileceklerini düşünüyorum. Siz de fikrinizi anketimizi oylayarak yazı altı yorumlarda belirtebilirsiniz.
ANKET
Barış’ın, bu cinayetleri işleyip ya da işletip suçu Fırat’ın üstüne atmaya, Baş Savcı ile konuştuğu anda karar verdiğini düşünüyorum. Adam, sicili çok temiz olduğu için Fırat’ı açığa almanın zor olacağını söylerken, Barış’ın aklına karpuz kabuğu düşürdüğünün farkında mıydı acaba? Fırat’ı siciline işleyecek en kara lekeyle tutuklatacağı aklına gelir miydi hiç?
Bölüm boyunca bir yandan Barış’ın Savaş olarak var olma savaşını, diğer yandan Fırat’ın neden hayatta kaldığını anlamak için olay gecesini hatırlamaya çalışmasını, Cemre’nin Fırat’a rağmen davanın üzerine gitmesini izledik. Barış’ın eskrimle imtihanı yüzümü güldüren sahnelerdendi. Sasha ve Barış’ın enerjisi çok güzel, sahneleri çoğalsa güzel olur.
Sasha’nın da on parmağında on marifet var maşallah. Elinden gelmeyen şey var mı merak ediyorum. Uçağı durdurmayı başaranın, Büge ve Can’ın kaçmasını engelleyenin de o olduğunu gördük bu hafta. Tüm bu meziyetlerine rağmen Barış’ı cezaevine girmekten kurtarabilecek mi? Büge istediği kadar video çekip Barış’ı ihbar etmeye kalksın, arada Can olduğu müddetçe Barış’tan kurtulması kolay olmayacak gibi duruyor.
En sevdiğim sahnelerden biri Tomris’in doğum günü sahnesi ve ardından gelen Yesari Kardeşler doğum günü kutlama flashbackiydi. İsmail Hacıoğlu öyle bir oynuyor ki Yesari Kardeşleri, iki karakteri canlandıranın tek bir oyuncu olduğunu unutuyor, adeta birbirinden farklı tek yumurta ikizleri Savaş ve Barış’ı izliyorum. Kocaman bir alkışı hak ediyor. Bu sahnede Savaş’ın da Barış kadar hayatından memnun olmadığını gördük. Baba baskısı bir kardeşi isyankar yaparken diğerini itaatkar yapmış. Biri kalıplarını kırmış geçmiş, diğeri kalıpların içine sıkışmış. Sonuç olarak ikisi de bir şekilde kaybolmuş.
Barış: İyi ki doğdum ben. İyi ki doğdun sen. Mutlu yıllar bize.
Savaş: İyi ki doğdun Barış.
Barış: Sen de. Oğlum ben senden nasıl nefret ederim ya. Sen benim canımın yarısısın.
Kardeşine “canımın yarısı” deyip, sonra da hapse girmemek için onu 25.kattan atmak, yetmedi kendi yalanına inanıp, üstüne gelmeseymiş Barış hayatta olurdu bahanesine sığınıp, tek suçlu savcıymış gibi, adamın hayatıyla oynamak, deliliğin kaçıncı seviyesidir. Barış acilen yarım bıraktığı terapiye devam etmeli ve ilaçlarını almalı yeniden.
Barış ve Savaş arasındaki farkı Tomris’in ağzından dinledik.
“Barış farklıdır. Bakışları farklı bir kere. Derin… Tıpkı benim gibi. Savaş babasına benziyor. Ne müzik sever ne dans sever.”
Bölümde beni eğlendiren diğer sahneler Hacı ve Fırat’tan geldi. Hacı’nın hücrede yazanları söylemek için şart koşmaları, birbirlerinden hazzetmedikleri halde varlıklarına katlanmak zorunda kalıp iş birliği yapmaları, Fırat’ın hücreye atılmak için kavga çıkarması, alıştığım hücrede kalmam lazım muhabbeti… Fırat koğuş yerine hücreye götürülmek istediği sırada Baş Gardiyan izleyicinin iç sesi gibiydi bu hafta.
Mücahit: Bak savcı kendini iyice deli gibi bir şey yaptın. Beni de manyak edeceksin sonunda.
Mücahit: Sen mi bana zorluk çıkarmak istemiyorsun. Sen benim psikolojimi bozdun savcı geç içeri.
Bölüm boyunca o kadar çok dillendirildi ki bir ara savcı aslında hatırlıyor da hafızasını kaybetmiş gibi numara mı yapıyor demedim değil. Bölüm boyunca her hareketini, sözünü dikkatli dinlesem de bir sonuca varamadım. Mesela Bekir’e Nazlı’yı gömdüğü yeri hatırladığını söylediğinde ciddi miydi yoksa sırf Hacı’yı hücreden çıkarttırıp yerde yazanları öğrenebilmek için yalan mı söyledi? ( Bana yalan söyledi gibi gelse de aklımdan bir acaba da geçti hani)
Bekir haftaya Fırat’ın söylediği yerde mi bulacak valizi? Bekir’in Nazlı diye haykırışları umarım valizden çıkan şey Nazlı olmadığı içindir. Nazlı’nın hayatta ve Barış’ın yanında olduğuna o kadar emindim ki valizdeki Nazlı çıkarsa büyük hayal kırıklığı yaşarım çünkü Nazlı Fırat kavuşma anı sahnesi var hayallerimde.
Tahir Fırat’a avukatını azletmesi için dilekçe getirdiğinde Fırat’ın kaleme bakıp gülümsemesi, Barış’ın sesini kaydettiğini hatırladı mı yoksa zaten biliyor mu? sorusunu getirdi aklıma.
Bölüm sonunda Fırat’ın o gece çaldığını hatırladığı iki kapı zilinden ilkinin Tahir’e ait olduğunu gördük. Peki Zeynep gerçekten Fırat’ı Tahir’le mi aldattı? Yoksa Tahir’inki karşılıksız aşk mı? Zeynep o sarılma anında Tahir’in aksine bayağı huzursuzdu çünkü. Bu içeride kocası uyuduğu için miydi yoksa Tahir’in kendisine karşı hissettiklerinin farkında olduğu ama belli etmemeye çalıştığı için mi? Tahir, Fırat’ın Zeynep ve Nazlı’yı gerçekten öldürdüğüne inandığı için mi ağırlaştırılmış müebbet istedi onun için, yoksa üstten gelen emirle mi hareket ediyor? En yakın arkadaşını masum olduğunu bile bile mi mahkum ettirmeye çalışıyor? Sevdiği kadının katili diye ondan böyle mi intikam almak istiyor?
Son olarak Savaş’ın sevgilisiyle – demek ki Savaş çok da iyi çocuk değilmiş- karşılaşan Barış için haftaya yeni bir imtihan var. Kız onun Savaş olmadığını anlayacak gibi duruyor. Bu gerçek kızın hayatına mal olabilir. Barış Savaş görüntüsü altında yapacağı hatayla deşifre olmaya bir adım yaklaşacak mı? Fırat’ın olay yeri keşif sahnelerini merakla bekliyorum. Aylar sonra evine gittiğinde neler hissedecek, neler hatırlayacak?
Fırat’ın hapishaneden kaçışı ikinci duruşmadan önce mi olacak yoksa duruşmada suçu sabit görülüp ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılınca mı? Dört bir yanı ihanet edenlerle, para için kendini satanlarla doluyken – başsavcısından hapishane müdürüne, baş gardiyandan Tahir’e- Fırat , Cemre’nin desteğiyle masumiyetini ispatlayabilecek mi?
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle… Keyifli okumalar. Yazı altı yorumlarda buluşalım.
Göz atmanızı öneririz: Mahkum