Mahkum 21. Bölümde haftaya göre reyting oranlarında düşüş var. Dizi Total’de 5,73 reyting, AB’de 4,93 reyting ve ABC1’de 5,27 reyting ile tüm kategorilerde 2. oldu. Bölüm yazısı konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Mahkum bu hafta hesap zamanı dediğimiz 21.bölümüyle ekranlardaydı. 20.bölümü Barış’ın Savaş’ı öldürdüğü evde Fırat’a yakalanmasına bir adım kala, Savaş’la konuştuğu sahneyle sonlandırmıştık.
Bir hafta boyunca “Savaş hayal mi yoksa gerçekten yaşıyor mu?” sorusu tartışıldı sosyal medyada mahkum severler arasında. Kanal ve yapımın paylaşımları da bu tartışmaların alevlenmesinde etkili oldu tabi ki.
Sorunun cevabını bu hafta ilk sahnede aldık ama yalan yok, Savaş “Ölmedim işte oğlum buradayım” dediğinde Barış’a, bir anlık bir hayal kırıklığı yaşadığım doğrudur. Savaş’ın Barış’a attığı ikinci yumruk, ardından boğazına yapışması karşısında “Ne oluyor?” desem de Fırat’ın gelişine paralel ekrana gelen kamera görüntüsünde Barış’ın kendi boğazına yapışmış hali sayesinde Savaş’ın halüsinasyon olduğu tescillenmiş oldu. Haklı çıktığım için memnunum çünkü Savaş’ın hayatta olmasının hiçbir mantıklı açıklaması olmayacaktı.
Fırat ve Barış’ın sevgi, aşk, vicdan, sevgisizlik, kötülük üzerine yaptıkları konuşma, ikilinin karşılıklı paslaşması her zamanki gibi çok iyiydi, izlemesi çok keyifliydi. Fırat Barış’ta normal olmayan bir durumun olduğunu fark etti sanki. Onun ruhundaki yarayı da gördüğünü hissettim Barış bir çocuğun ruhunu öldürmenin de cinayet olduğunu bir kez de Fırat’a söylediğinde. Duygularıyla mantığı arasındaki o anlık savaşı gördük Fırat’ın gözlerinde. Mantığı galip geldi ve vicdanına yenilmeyip katil olduğunu onun yüzüne bir kere daha vurdu.
Fırat’ın Barış’ı yakalamasıyla es zamanlı olarak Büge Zahit’e gelip Barış’ın aleyhinde ifade vermemesi için onu ikna etmeye çalıştı. Zahit Büge’ye söylediklerinde haklıydı, tam da dediği gibi, Büge Barış’tan kaçmak, oğlunu alıp gitmek istiyordu ve bu onun için bir şanstı aslında ama atladığı şey, Büge artık eski Büge değil. Aklına, mantığına değil kalbinin sesine teslim olmuş durumda. O nedenle de işlediği tüm suçlara rağmen Barış’ın özgür kalması için elinden geleni yaptı.
Öncesinde kapı önünde Sasha’yla yaptığı konuşmada artık kimsenin ölmesini istemediğini- Sasha Barış serbest kalsın diye Zahit’i öldürmeyi bile göze almıştı ne de olsa- konuşarak bir çözüm bulması gerektiğini söyledi ona.
Sasha: Sen bana baby mi dedin.
Büge : Demiş olabilirim.
Sasha oradan uzaklaşırken pusuda bekleyen Bekir onu bayılttı.
Hacı: Bana bak, kes sesini. Kes sesini yoksa canını yakarım. Bu bağlı olduğun kamyon nedir hatırlıyor musun? Bu İbrahim Alagöz’ü öldürdüğün kamyon, masum benim 24 sene ceza almama sebep olduğun kamyon. Şimdi bunun hakkı bu kamyonla senin üzerinden bir ileri bir geri geçmektir ama biz sizin gibi cani değiliz.
Sasha: Çok sıkıcı. Duygu sömürüsü mü bu? Beni gerçekten duygu sömürüsü yapmak için kaçırmış olamazsınız. Ya ufff…
Bekir: Senin ağzını burnunu kırarım, bak vallahi senin ağzını burnunu kırarım burada. Öldürürüm seni. Senin duygu sömürüsü dediğin şey bu insanların hayatı. Ablamı aldınız lan benden. Hiçbir suçu olmayan, gül gibi insanı kopardığınız bu hayattan. Hiç mi canın acımadı lan. He… Hiç mi gözünü kırpmadın.
Sasha: Valla açık konuşayım. Hiçbir şey hissettiğimi hatırlamıyorum.
Bekir: Vallahi geberteceğim seni. Ağzını kırarım senin.
Hacı : Beko. Abim… Kurban olayım. Bana bak. Bana bak. Konuştuk bunları seninle.
Bekir: Abi ama.
Hacı: Abim… Abim… Kurban olayım. Biz bunları konuştuk. Sen insansın. Cani olan onlar, sen değil. Bak birini öldürmekle intikam alınmaz. Bak ben kan davasının içinde büyüdüm. Abim… Katili öldürürsen katil olursun. Ama sen katil değilsin, sen insansın. Katil olan onlardır. Sen kimsin biliyor musun? O Nazlı var ya o Nazlı. Sen onun dayısının oğlum, sen o güzel ablanın kardeşisin değil, sen bizim kardeşimizsin değil. İnsan olan sensin, onlar canidir.
Bekir, Hacı Sasha konuşması bölüm içindeki en sevdiğim sahnelerden biri oldu. Sasha’nın insanların acılarına karşı olan alaycı, umursamaz, vurdumduymaz ve yüzsüz tavrı onun savunma mekanizması aslında. Hacı’nın sözleri canını yaktığı halde dolan gözlerinden süzülen yaşlara inat yüzüne yerleştirmiş olan gülümse de aynı şekilde.
Sasha: Hacı sana bir şey soracağım. Sen bu Fırat’ı ne kadardır tanıyorsun?
Hacı : Sebep?
Sasha: Bir sene bile olmadı değil mi? Onun için neler yaptın. Belki de yapmaya devam edeceksin. Bilemiyorum. Ama ben Barış için her şeyi yaparım, her şeyi. O benim bu hayatta değer verdiğim tek şey. Benim bu hayata tekrar tutunma sebebim. Onun için siz insanların cesaret bile edemeyeceği, hatta kanınızı dolduracak ne varsa, onun için gözümü kırpmadan yaparım. Anlıyor musun?
Hacı : Kadın arkadaş sen hayırdır ya? Ya ben sana çok üzülüyorum. Dünyada o kadar insan varken, gidip o saykolojik katilin yoldaşı olmak ne demektir ya? Senin anan, baban, kardaşın, arkadaşın, ya bunların hiçbiri mi sevmedi seni he? Ya söyle bana sen hiç mi sevilmedin?
Sasha : Hiç… İnanamazsın. Hiç kimse sevmedi beni. Ne oldu Hacı? enin aşiretin sana sırtını döndü. O zamandan beri ağlanıyorsun. Ben doğduğum günden beri herkes tek tek bana sırtını döndü. Kim dönmedi biliyor musun? Aynen öyle. Barış. Sen koşulsuz sevgi ne biliyor musun? Bilmiyorsun. Umarım öğrenirsin.
Hacı: Suşi kardeş. Hayat senin gördüğün gibi değil be. Ay yüzüne vurmadı diye, Güneş pencerenden girmedi diye sen ol ne Ay’a küs ne Güneş’e. Sen sadece o gözünün önündeki perdeyi kaldır. Belki o zaman görürsün sevgi nedir, işte o zaman belki şu kadarcık birini seversin, belki o zaman şu kadar da olsa insan olursun.
Bu sahne üzerine haftalar önce serzenişte bulunduğum konuyu tekrar dile getirmem gerekiyor. Biz mahkum izleyicilerin Barış’tan başka bir karakterin geçmişini, varsa yaralarını, acılarını öğrenmeye, bunları izlemeye hakkı yok mu? Burada Hacı “Sen hiç sevilmedin mi?” diye sorduğunda Sasha’nın geçmişiyle ilgili bir flashback giremez miydi? Bazen, sanki diğer karakterlerin hikayesi Barış’ı gördükleri tanıdıkları ilk gün başlamış da öncesi yokmuş gibi yazılıyor hissine kapılıyorum. Gerek Fırat gerek Sasha, hatta Savaş’ın bile geçmişiyle ilgili bildiklerimiz sınırlıyken, Barış’ın Büge’yle olan geçmişini en ince ayrıntısına kadar öğrendik neredeyse. Büge Barış’ın yokluğunda Savaş’la ne yaşadı mesela? O olmasa ben ölmüştüm gibi bir cümle kurmuştu Savaş’la söz kestikleri flashbackte Tomris’e. En yaralı Barış, uğruna öldürmeyi göze alacak kadar en aşık Barış, en ruhu ölmüş çocuk Barış, babası tarafından en sevilmeyen Barış, o yüzden her yaptığını haklı gören de Barış anladık ama tek yaralı, tek acı çeken, tek mağdur Barış edebiyatını bırakmanın zamanı gelmedi mi? Barış ve Büge’yi de izleyelim tabi ama diğer karakterlerin de bireysel hikayeleri olduğu unutturulmasın izleyiciye istiyorum. Karakterlerin yer yer derinliklerine inilmesi gerçeklik hissi yaratır ve izleyicinin onlarla bağ kurmasını sağlar. Bütün karakterler bunu hak ediyor diye düşünüyorum.
Fragmanlar ışığında, Zahit’in ifade vermekten vazgeçeceğini ve buna Sinyorun tehdidinin sebep olacağını tahmin etmiştim zaten. Tehdit konusunda yanılmışım sadece. İnci cinayetini kullanır Sinyor sanmıştım ama Karteldeki konumuyla tehdit etti onu. Hapse girmemek için şirketinden vazgeçti Zahit. Barış ve babasının bir ortak yönü daha ortaya çıkmış oldu : Özgürlüklerine düşkünlükleri. Barış özgürlüğü için kardeşinden vazgeçmişti. Zahit’in özgürlüğü seçmesinde Yesari adına leke gelmemesi de etken olabilir tabi. Barış içinse soyadını ve şirketi kaybetmenin bir değeri yok yanında Büge ve Can olsun yetiyor ona.
Geçen hafta da dediğim gibi Fırat Barış’ı almak istiyorsa önce Sinyorun peşine düşmeli, onu içeri atmalı. Kara para ile ilgili bir şeyler bulmuşlardı Barış’la birlikte, çocukları kurtarmak için zamanında. Ne oldu acaba onlara? Videoların paylaşılmaması için Barış ve Sinyor anlaşma yapmıştı da Fırat’ın elinde hiç mi bir şey yok ki Sinyora karşı.
Barış bir kez daha elini kolunu sallayarak ailesiyle adliyeden çıkarken Fırat’a söylediği söze hak vermemek mümkün mü?
Barış: Oğlum ben babama güvenmiyorum. Sen niye güveniyorsun ki benim babama.
Zahit kesinlikle güvenilecek bir adam değil bunda herkes hemfikirdir. Şirketi için oğlunu satan adam, özgürlüğü için şirketinden vazgeçiyor, sonra yine şirketi kurtarmak için Fırat’la iletişime geçiyor. Gel de inan bu adamın sözüne. Çıkarına ne uyarsa o yöne eviriliyor işte.
Fırat Barış’ın fotoğrafıyla kavga ederken başsavcı içeri girmese iyiydi. Neyse ki kendi kendine mi konuşuyorsun falan diye sormadı Fırat’a. İmalarıyla yeterince deli muamelesi yapıyor zaten adama. Fırat elinde Barış’la ilgili bir kanıt olmadıktan sonra derdini kimseye anlatamayacak. Artık mahkum değil ama Barış’ı yakalamadan ruhu da kalbi de aklı da tam anlamıyla özgür olamayacak. Zeynep’in katili özgür olduğu sürece, Fırat’ın bir yanı hep tutsak kalacak. Ancak Barış’ı adalete teslim ettiğinde, ona hakkettiği cezayı aldırdığında, adliyedeki odasına koyduğu o aile fotoğrafına gözlerini kaçırmadan bakabilecek, Zeynep’in mezarına gidebilecek belki de.
Fırat’a, Yesari adını ağzına almak bir kez daha yasaklandı. Bunu ilk önce Erol Başsavcı yapmıştı şimdi de Asaf Başsavcı. Onun yerine kaçak mahkumların dosyalarını tutuşturdu eline ve onları yakalamasını emretti. Firar ettiklerinde bilgisayara tüm mahkumların dosyalarını yüklediklerini söylemişti Fırat. Kendisi aklanana kadar onların davalarıyla ilgili delilleri toplayacaklardı Cemre’yle birlikte. Geçen süreçte, Cemre ölene kadar, dosyalar üzerinde çalıştılar mı göremedik ama an itibariyle Fırat’ın harekete geçmesi gerekiyor. Mahkumları teslim etmeden davalarını yeniden açıp masumiyetlerini ispatlamak zorunda Asaf’a rağmen. Ve bu işte tek başına artık.
Fırat aylar sonra görevine kaldığı yerden devam etmek istese de hiçbir şey onun bıraktığı gibi değil maalesef. 9 ay kadar bir sürenin 8 ayında ülkenin gözünde cani bir katil, cani bir savcı olarak anıldı bu adam. Şimdi tekrar adliyede, eski odasında ama insanların gözünde tamamen aklandı mı acaba? Arkasından konuşan, şüpheyle bakanlar var belki de. Fırat herkese her şeye inat başı dik mesleğini icra etmeye çalışsa da başta Başsavcı olmak üzere dürüstlüğünden masumiyetinden şüphe edenler olacaktır illaki. Boşuna “Çamur at izi kalsın” denmiyor. Fırat eski itibarını tekrar kazanana dek pek çok cephede mücadele etmek zorunda kalacak gibi duruyor. Bir an önce davalara girmeli ve kazanmalı, suçluları adalete teslim etmesi ki insanların gözünde yeniden güvenilir bir savcı olabilsin.
Bir insanın yüzüne şans hiç mi gülmez? Hiç mi işi rast gitmez? Geçen hafta, Hacı, Paşa ve Bekir İbrahim Alagöz’ün aracını aldıklarında, içinde yatan adam başlarına bela olmaz inşallah demiştim. Belanın hası oldu maalesef . Ben adam bizimkileri ihbar eder diye korkarken, adam ölü çıktı iyi mi? Hadi adamı öldü buldular. Peki öldürülmüş olması şart mıydı sayın senarist. Pekala kalp krizi falan geçirmiş olabilirdi. Aşırı alkolün tetiklediği bir sebepten ölebilirdi. Suçun Hacı’nın üzerine kalmasına ne gerek vardı ama olur mu Fırat’a-onu zora sokmadan-mücadele etmeden bir dava kazandırmak. Adamın cesedinde Hacı’nın parmak izi var diye suçlu ilan edildi.
Fırat tam Hacı davasında ilerleme kaydedecekken polisin cesedi bulmasıyla Hacı’nın üzerine ikinci cinayet suçu da yüklendi. Fırat zaten Hacı’nın başına açtığı beladan dolayı üzgünken, onu temize çıkaracak bir yol ararken, yeni vakayla eli kolu bağlandı. Cesedin yerini de kesin Sinyor ya da Rafi haber verdi polislere. Bizim üçlü cesedi mekana sakladıklarında takip ediliyorlardı gibi hissettim. Başsavcının Fırat’a izlettiği görüntü de sanki telefonla çekilmiş gibiydi, kamera kaydı gibi değildi.
Hacı’nın annesiyle yaptığı görüşmede Fırat onun masum olduğunu ima etse de onu aklayacak delili olmadan kadına oğlunun masum olduğunu söyleyip onu umutlandıramazdı ama bir an için acaba her şeyi kadına anlatacak ve oğlu aklanana kadar kimseye bir şey söylememesini mi isteyecek diye düşünmedim değil.
Annesinin ona sütünü, hakkını helal etmediğini öğrenmek Hacı’yı depresyona soktu. Fırat sen de bu ayrıntıyı neden söylersin Hacı’ya. Adam zaten dayısını kaybetmenin onu bir köşeye bırakmış olmanın acısını yaşarken, annesinin yasayacağı hayal kırıklığını dert edinmişken, bir de onu suçlu bellediğini ve affetmeyeceğini öğrenmek Hacı’yı tehlikeli bir yola soktu.
Bölümün Büge Barış cephesindeyse Barış nihayet terapiye gitmeye ikna oldu. Büge’nin seni sevmekten utanıyorum ile başlayan sözleri Barış’ı etkiledi ama bir izleyici olarak bana bu saatten sonra Barış’a istediğini yaptırmaktan başka bir amaç gütmüyor hissi veriyor. Barış ona ne istersen yaparım dediğinde verdiği tepki de bunu gösteriyor zaten. Önce terapi, ardından İstanbul’u terk etme kararı Yesari çifti için yeni bir döneme yelken açmak anlamına geliyordu. Büge yeni hayatlarında Sasha’yı istemediğini üstü kapalı ima etti. Beni bundan ziyade Barış’ın bu isteğe tamam demesi şaşırttı. Gerçekten de Büge’ye söz verdiği gibi Sasha’yı arkasında bıraksaydı hayal kırıklığı yaşardım. Neyse ki Barış Büge’den gizli Sasha’ya da bilet almış. Kızın da gönlünü almış oldu böylelikle.
Savaş’ın hayali Barış’ı bu hafta da yalnız bırakmadı. Önce terapide, ardından Tomris’i anma gecesinde ve son olarak evde.
Terapi sahnesinde Barış ne kadar oynadı ne kadar samimiydi emin olamadım. Ama eğer vicdanı olmadığı, insanlarla empati yapamadığı itirafını gönülden yaptıysa Fırat’ın sözleri onu gerçekten etkilemiş demektir. Savaş’ın hayalinin belirmesiyle Barış’ın tepkileri değişmiş olacak ki Kadın ona sanrı görüp görmediğini sordu. Savaş’ın yönlendirmesiyle Barış hayır demiş olsa da kadın bu konunun peşini bırakmamalı. Benim merak ettiğim “Kendin için en son ne yaptın?” sorusuna “Adam öldürdüm” diyen Barış’ı ciddiye aldı mı bir anlığına da olsa. Bu sözü aklının kenarına yazdı mı? Bunun üzerine gidecek mi ilerleyen seanslarda. Barış terapiste Büge’den bahsederken yanı başında oturan Savaş’a meydan okuyordu bir nevi.
Dizimizin son yarım saat kırk dakikasında anneler günü teması işlendi Tomris Yesari adına düzenlenen gece aracılığıyla. Keşke Fırat, Bekir ve Nazlı’yı o gecede görmeden önce, baba kızı Zeynep’in mezarına en sevdiği çiçeği koyarken görebilseydik. Mezarlık sahnesinden umudunu kesmeyen kaç kişiyiz?
Nazlı için hep babasının kızı diyoruz ya bunda galiba babasının sözlerine verdiği değer de etkili. Babası ondan üzülmemesini istedi, kalbi her attığında annesinin onu sevdiğini söylediğini ekledi diye belki de , küçücük yaşında baba ve dayısı üzülmesin diye annesinin kalbinde ve mutlu olduğunu söyledi o gece. Onlardan üzülmemelerini istedi.
Bir çocuk olarak annesi için ağlamak üzülmek doğal bir tepki olur Nazlı için. Ama o ağlarsa annesi üzülür diye belki de hep mutluluk oyunu oynayacak. O nedenle baba kızın Zeynep için birlikte göz yaşı döktükleri bir sahne olmalı bence.
Barış Nazlı konuşması bu hafta da gelmediğine göre artık anne temalı bir sahne beklemiyorum ikili arasında.
Fırat o gece Barış’ı köşeye sıkıştıracak belgeleri ele geçirmek için oradaydı Zahit sayesinde. Ben belgeleri Ceyda aracılığıyla ulaştırır savcılığa diye düşünmüştüm Zahit ama o bizzat Fırat ele geçirsin istedi. Bu aşamada da görev işin piri Paşa’ya düştü.
Paşa: Fıro içerdeyim ben.
Fırat: Helal lan Paşa. Bana bak, normalde savcılar polisle girer ben hırsızla giriyorum ha.
Barış annesiyle ilgili konuşurken bir yandan Fırat’ın gözü onun üstündeydi, diğer yandan Savaş’ın hayali tepesinde rahat vermiyordu. Barış tabi ki sözlerinde samimiydi, acısı hala tazeydi ama Nazlı’nın annesini öldürdüğünü de birilerinin ona hatırlatması gerekiyordu. Kendi yaşadığı o acıyı küçük bir kıza yaşatırken gözünü bile kırpmamış, aksine zevk almıştı. Hala da pişman değil adam.
Günün sonunda Fırat istediğini elde ederken evde Kamber ve Hacı anneleriyle ilgili dertleşiyordu. Bu hafta Hacı’nın sözleri genel olarak izleyicileri üzecek türdeydi. Hacı ne olursa olsun annesine gitmeyi, ona her şeyi anlatmayı ve helallik istemeyi kafasına koymuştu. Ondan sonra müebbete de idama da razıydı. Kamber’in de annesi ölmüş bunu da öğrenmiş olduk. Kamber ne kadar dil dökse de Hacı’yı niyetinden vazgeçiremedi . Sonunda onunla birlikte gelmektedir koşuluyla gitmesine tamam dedi. Fırat mekandan ayrılıp adliyeye geldiği sırada Hacı da annesine gelmişti. Önce annesi elini vermese de hesap sorsa da sonradan oğluna inandı ve getirdiği papatyaları kabul edip ona elini uzattı. Hakkını helal etti.
Barış ve Büge için artık toplanma ve yeni bir hayata başlama zamanıydı. Bugüne kadar ikilinin geçtiği yolları Nazan Öncel’den “Gidelim Buralardan” eşliğinde akan sahnelerle hatırladık. Ardından çiftin hayranlarının 21 bölümdür beklediği birliktelik gerçekleşti. Bu anı bekleyen herkesin gözü aydın olsun diyelim.
Yalnız çekilen 40- 50 sn’lik sahne madem internet sayfasından ve bölümden kesilecekti neden çekildi, neden yayınlandı? Madem yayınlandı neden arkasında durulmadı?
Barış ve Büge mutlu ve eski günleri yad ederken, kendilerini hala masum hissettiklerini dile getirirken çalan kapıyla mutlulukları kısa sürdü. Polislerle gelen Fırat Barış ve Büge Yesari’yi sordu hizmetçiye. O da buradalar dedi. Hadi hizmetçinin Savaş olarak bilinen Yesari’nin aslında Barış olduğunu bilmesi anlaşılır da polislerin tepki vermemesi ilginç. Aynı şekilde geçen hafta Fırat Can’ın yanında babasına Barış diye hitap etti, çocuk benim babam Savaş demedi. Hayır aile içinde çocuğa sen baban Savaş değil Barış dendiyse bilelim yani. Gerçi çocuk evdeki konuşmalara şahit olmuş olmalı şimdiye kadar. Büge de Sasha da ona evde hep Barış diye hitap ediyor. Barış’a nasıl hitap edileceğine artık karar mı verse acaba senaristimiz.
Fırat’ı karşısında görmenin şaşkınlığını atlatamadan Barış, Büge’nin göz altı kararıyla iyice şok oldu. Büge adliyeye getirildiğinde Fırat’ı da kötü bir sürpriz bekliyordu. Başsavcı dışarıda gelecek başka bir tutukluyu beklediğini Fırat’a müjde verir gibi söylerken, araçtan indirilen Hacı’yı gören Fırat şaşkınlığını gizleyemedi. Hacı’nın yakalanması Barış ve Başsavcıyı mutlu ederken, herkesin birbirine bakmasıyla bölüm sona erdi.
Hacı kendini yaktı peki biz onu izlemekten mahrum mu kalacağız? Umarım böyle bir şey olmaz. Başsavcı onu yakalama görevini Fırat’a vermişti. Muhtemelen sorgusuna da Fırat’ın girmesini isteyecektir. Belki de halini tavrını gözlemlemek, üzerinde baskı kurmak için onunla birlikte girer sorguya. Fırat hazırlıksız yakalandığı bu durum karşısında nasıl davranacak? Dostlukla savcılığı birbirinden ayırıp mesleğinin gereğini yapacaktır ama kolay da olmayacak bu gibi geliyor bana. Hacının en azından mahkemesi görülsün ve İbrahim Alagöz cinayetinden beraat etsin. Fırat’ı yeniden cübbeyle göreceğimiz ilk dava da Hacı Alagöz duruşması olacak galiba.
Bakalım Büge’nin kara para aklama suçundan göz altına alındığını öğrenen Barış’ın yeni hamlesi ne olacak? Fırat’ın amacı Büge’yi alıp Barış’tan bir itiraf almak muhtemelen. Onu köşeye sıkıştırmak için Büge’yi kullanıyor. Büge için Savaş’ın günahlarının bedelini ödeme vakti gelmiş gibi duruyor. Savaş’ın da planı buydu zaten. Kendi kaçarken Büge’nin yakalanması. En azından bu izlenim verildi seyirciye.
Fragman oldukça hareketli. Barış birine ya da birilerine ateş ediyor gibi. Bekir korkmuş durumda. Fırat’ın mahkumlara evinin alt katında ayarladığı mekan ya deşifre oldu ya da Barış orada birine ateş etti. Bekir’in hali Nazlı’ya mi bir şey oldu dedirtti bana ilk etapta. Umarım mahkumlar orayı boşaltmış olur başsavcı ve polisler giriş yaptığı sırada. Fırat’a arabasının içinde silah çeken Barış olmalı. Acaba polisler mekanda yaralı haldeki Fırat’ı mı bulacaklar. Bir ihtimal Barış’ın ateş ettiği Savaş’ın hayali de olabilir. Terapist sahnesi olacak gibi görünüyor belki de orada kendini kaybedecek Barış. Büge’nin hali hal değil. O da Savaş kabusu görüyor sanki. İlk etapta Can’ın “Hani annemi getirecektin?” sözü üzerine Büge’nin cezaevinde ilk günü ve onun şokunu, korkusunu yaşıyor dedim çünkü üzerine atılan suç nezaretten eve salınacak kadar basit bir şey değil. Ama belli de olmaz. Belki de evde görüyordur o hayali. Savaş yüzünden bunları yaşıyor olsa da , kocasının katiliyle birlikte ve onun suçunu sakladığı için vicdan azabı çekmeye başladı belki Büge. Fırat’la gerçekleşecek bir sorguda duyacağı sözler de onu etkileyebilir tıpkı bu haftaki Fırat Can kabusunda olduğu gibi. Keşke bu sahne gerçek olsaydı.
Fırat: Buge hanim kötülük sizin sandığınız gibi simsiyah bir renk değil. Gri de kötü olabiliyor. Kötülük sadece masum insanların canını yakmak değil. Masum insanların canı yanarken susanlar… Ah o susanlar…
Sasha’nın haline bir anlam veremedim fragmanda. Barış affetmeyi bilmediğini, ona kimsenin acımadığını ( Ah Vartolu Sadettin’i gel de anma burada), kendisinin de kimseye acımayacağını söylemesi, Sasha’nın onu yanlış bir harekete karşı durmaya çalıştığı izlenimini verdi. Sasha da sanki korkmuş ya da şaşırmış gibiydi. İkinci fragman daha açıklayıcı olacaktır.
Sezon finali için 2 Haziran tarihi söylenmiş bugün sosyal medyada. Bu durumda ilk sezonun son 3 bölümüne girmiş oluyoruz. Muhtemelen Fırat bu hafta da Barış’ı almayı başaramayacak. Umarım yanılırım. Barış tutuklanır, cezaevine atılır ve sezon finalinde kaçar. İkinci sezon firari suçlu Barış Yesari’nin yakalanma sürecini izleyebiliriz, mahkumların masumiyetini ispatlarken bir yandan. Zahit Yesari’nin suçlarının ortaya çıkması, hiç istemesem de Sinyorun yakalanma süreci de ikinci sezon konuları arasında olabilir.
Yeni bölüm yazısında buluşmak dileğiyle keyifli okumalar.
Göz atmanızı öneririz: Mahkum Bölüm Yorumları