Kategori: İzledimMahkum

MAHKUM – Roller Değişecek, Ben Özgür Olacağım Sen Mahkum

Mahkum 10. bölüm’de oranları bir önceki haftadan düşse de hala birincilik koltuğunda. Son bölüm reytingleri Total’de 9,01 reyting, AB’de 8,70 reyting ve ABC’de 9,36 reyting ile üç kategoride de zirvede. Bölüm yazısı konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

 

Mahkum 10.bölümüyle ekranlarımızdaydı bu hafta. Bölüm önceki haftalara kıyasla bir tık daha durağandı( temposu düşüktü), bir nevi geçiş bölümü havasındaydı diyebiliriz. Yeni bölüm fragmanına bakacak olursak önümüzdeki hafta tempo yine yükselecek gibi duruyor. Şimdiden yeni bölüm için heyecanlıyım.

Geçtiğimiz haftayı Barış’ın Büge ve Sasha arasında bir tercih yapmak zorunda kalmasıyla eş zamanlı olarak Fıratların yangın çıkan mutfakta kilitli kalmalarıyla noktalamıştık.

Yeni bölümü jenerik öncesinde yangın sahnesiyle açtık. Gardiyanlar kapıyı açmaya çalışırken, mahkumlar dumanın etkisiyle bayılmak üzereyken, Barış- Büge – Sasha tercih sahnesine geçiş yaptık. Barış için iki kadından da vazgeçmek kolay değildi bunu açıkça görmüş olduk. Ve nihayet beklediğim Sasha –Barış tanışma sahnede tam da bu anda geldi. Barış, Savaş Büge evlilik haberini aldıktan sonra intihar etmek için çıktığı çatıda içerken, Sahsa da çalıştırıldığı adam tarafından öldürülmek için çatıya çıkarılmış. Barış durumu anladığında elindeki silahla adama ateş ederek gözdağı veriyor ve adamın kaçması üzerine ikili tanışıyor.

 

 

Sasha: Ne yapıyorsun sen, ne yapıyorsun sen ya. 

Barış: Ben mi? Valla müsaade edersiniz intihar edecektim ben ama… Sinirlerim bozuldu.

Sasha: Sebep?

Barış: Sebep? Sebep… Sebepsizlik.

Sasha: Yaşama sebebin yok yani. Benim de yaşanacak bir hayatım yok. Ver o zaman beraber intihar edelim.

Barış: Aaa ooo… Saçmaladın ha sen de iyice. Bak sen yanlış anladın beni ha. Yani benim az evvel yaptığım şeyin seninle bir ilgisi yok. Gerçekten yani. Kafamı açtığı için ben öyle davrandım. Lütfen. Yoksa ben seni tanımam etmem. Bana ne.

Sasha: Madem ölüm bu kadar güzel bir şey, öldürecekti beni, niye kurtarıyorsun o zaman. BENCİLLL… Şu güne kadar kimse benim için bir şey yapmadı. Sen az önce bana en önemli şeyimi geri verdin: Özgürlüğümü… Bırak ben de sana yaşayacak sebepler bulayım. Bulurum. Sasha… Rusçada “Koruyucu Melek” demek.

Barış: Ben de Barış.

Sasha: Barış.

 

O günden itibaren de Sasha hem özgürlüğüne kavuşmuş ( Bir adama bu kadar sadık olmak, onun için cinayetler işlemek ne kadar özgür bir hayat orası tartışılır, bunun adı özgürlükten ziyade gönüllü tutsaklık izlenimi yarattı bende)  hem de Barış’ın koruyucu meleği, suç ortağı olmuş.

Ardından Barış Büge’yle olan bir anısını hatırladı. İzledikleri filmde adam öldükten sonra Büge’nin isyanı, kim kimsiz yaşar, kim kimsiz yaşayamaz muhabbetinin ardından Barış kararını vermişti. Adamlar için kendisinin önemli olduğunu, onu ölmesini göze alamayacaklarını anladığında, Barış’ın kendi kafasına dayadığı silahla yüzünün donması sonrasında jenerik girdi.

 

Barış: Bak. Hayatta herkes herkessiz yaşayabilir. Hayattır bu devam eder. Ama ben herkes değilim.  Barış’ım ben. Ve ben sensiz yaşayamayacağımı seni gördüğüm ilk an anladım.

 

Şu an geldikleri duruma bakarsak, geçen altı yılda ikisi de birbiri olmadan yaşayabilmiş. Büge Savaş’la evlenip Yesari gelini olmuş, oğlunu büyütmüş. Barış Sasha’nın ona sunduğu yaşama sebepleriyle hayatına devam etmiş.

Sonraki Büge- Barış sahnesinde flashback eşliğinde Bay Tarçın’ın Barış’ın blöfü karşısında paniklediğini, iki kadına da dokunmadığını, onları bıraktığını, Barış’ı ise iki gün sonra saat sekizde arayacağını, özel telefonunu açması konusunda uyardığını izledik. Eğer telefon açılmazsa bu sefer seçme şansı olmayacağını da ekleyerek ona gözdağı verdi.

 

 

Jenerik sonrasında tekrar yangın sahnesindeydik. Uzun bir uğraşıdan sonra kilit kırılabildi, mutfağın kapısı açıldı ve mahkumlarımız derin birer nefes, biraz temiz hava alabilmek için cezaevinin önüne çıkarıldılar. Panik halinde olmasalar Mücahit kesin Bekir’in Fırat için bu kadar endişe etmesini, onu kurtarmak için canını dişine takmasını,  Fırat’a “Abi” diye seslenmesini sorgulardı da şimdilik arada kaynadı gibi duruyor. Geçen bölüm yazısında Mücahit’in intikamı acı oldu, mahkumları mutfağa kilitleyip yangın çıkardı demiştim. Günahını almışım Mücahit’in. Elindeki bidonunda benzin varmış evet ama mutfağı yakmak için değil, arabasına koymak için cezaevi araçlarından çektiği benzinmiş o. Üstelik de ilk değil, düzenli olarak yaptığı bir olaymış bu. Müdür- Mücahit benzin muhabbetiyle günümüzdeki akaryakıt fiyatlarına güzel bir gönderme yapılmıştı. Sevdim…

 

Müdür: O çaldığın benzinin de parasını da getireceksin.

Mücahit: O günkü fiyatından mı efendim?

 

Mücahit sadece benzin değil senin paralarını da çalıyor Yurdaer Efendi. Bakalım bunu öğrendiğinde ne tepki vereceksin.

Mahkumların çoğu gibi benim düşüncemin de aksine kapıyı kilitleyen müdürmüş meğerse. Yangınla Fıratların bir ilgisi olabilir mi diye düşünmüştüm tencere kapaklarını açıp buhardan acil durum alarmını çalıştırma konusundaki konuşmalarından dolayı ama yaşadıkları panikten ve yangının büyüklüğünden dolayı onların yapmış olduğu fikrinden uzaklaşmıştım. Oysa yangın gerçekten bizimkilerin işi, büyüklüğüyse Hacı’nın içindeki yangının dışavurumuymuş (!) Yangından değil, kapının kilitli olmasından dolayı paniğe kapılmışlar.

Dışarıda oldukları sürede kaçma durumunda nelerle karşılaşacaklarını da gözlemlediler. Yaptıkları durum analizine göre mutfaktan çıkıp gözlem kulesine gitmeleri mümkün görünmüyordu. Hacı onun planına göre kaçamayacaklarından bahsederken, Fırat’ın aklında bir şeyler vardı elbette. Fragman sonrası Beybabanın ölmesini isteyen adam da kim, bu da nerden çıktı demiştim ki geçmişten bir sahneymiş. Fırat, yangın sonrası logar kapağından dumanların çıktığını fark ettiğinde,  o adamla yaptığı konuşmayı hatırlamış. Tabi biz bunu kilerde Beybaba – Fırat konuşurken araya giren flashbackle öğrendik.

 

Beybaba: Ne yaptın? Doğru hatırlamış mısın?     

Fırat: Ben yapmadım. Buradan çıkmam lazım.

Müslüm: Savcı çok mu istiyorsun buradan çıkmayı? Seni buradan çıkarayım mı?

Fırat: Nasıl?

Müslüm: Firar edeceğiz. Benim amcaoğlu buranın inşaatında çalışmış. Binanın altında bir dehliz varmış. Mutfaktaki kilerden iniliyor. Zor iş, tehlikeli iş ama özgürlük için denemeye değer. Gel benle, birlikte kaçalım. Ama karşılığında ne istersem yapacaksın.

Fırat: Ne istiyorsun?

Müslüm: Beybabayı öldüreceksin.

Beybaba: Neden yapmadın. Zaten dışarı çıkmak istiyordun. Kızına daha erken kavuşurdun.

Fırat: Ailemi öldürmediğimi seni öldürerek ispatlayamam değil mi Beybaba? O adamı bir gün sonra başka cezaevine gönderdiler zaten, hafızam gitti. Bu dehlizleri hatırlamıyordum bile.

Beybaba: Pekala Müslüm’ün beni niye öldürmek istediğini sormayacak mısın?

 

Mücahit gelmeseydi o anda, Beybaba adamın onu neden öldürmek istediğini anlatır mıydı, biz de onun cezasını öğrenir miydik acaba?

Adamın bahsettiği, kilerden yer altındaki dehlize açılan kapak, kaçma planlarının yeni rotasını belirlemiş oldu.

Bölümün en kritik iki sahnesinin ardından bölüm geneli mahkumların dehlizlerde ilerleyip cezaevi dışına çıkmalarını sağlayacak yolu ve Barış, Sasha ikilisinin Savaş’ın özel telefonunu bulma çalışmalarıyla geçti.

 

 

Araya Büge- Nazlı tanışması, Büge’nin Nazlı’yı babasına götürmesi, Barış’ın annesinin verdiği sandığı açıp Savaş’la olan anılarını hatırlaması ve onu çok özledim itirafı bölümün duygusal sahneleriydi. Tabi bir de Fırat’ın Tahir’in gerçek yüzünü öğrendiği sahne vardı. Cemre’nin anlattıklarından sonra kardeşi kabul ettiği adamın para için kendisine ihanet etmiş olması gerçeğinin yarattığı hayal kırıklığı yerini öfkeye bıraktığında kaçmak için yeni bir motivasyonu daha oldu Fırat’ın.

Dizide önceliğim olan kısımlar, baba çocuk, anne çocuk ve koğuş sahneleri olduğu için Büge ve Barış’ın Nazlı’yı Fırat’a getirmesini, Barış’ın buna nasıl ikna olacağını, Nazlı ve Fırat’ın neler konuşacağını merakla bekliyordum. Bölümün sonlarına doğru geldi o sahne.

 

 

Öncesinde Büge’nin Nazlı’nın yaşadığını öğrenince yaşadığı şok anı, Can’la birlikte onu şirkete getirip, Barış’ın karşısına dikilmesi, onun sözlerini yine onun yüzüne çarpması sevdiğim sahneler arasındaydı.

 

“Bu çocuk babasını çok özlemiş. Çok mutsuz bir çocuk bu. Bu çocuğun ruhunu öldürmek de bir cinayettir, anlayabiliyor musun?”

 

Bu sözler onun vicdanına dokundu mu, kızını Fırat’a götürmesinde etkili oldu mu bilinmez ama bana büyük ölçüde mecbur kaldığı için götürdü gibi geldi. Fırat’a dediği gibi o sadece eş durumundan oradaydı.

 

 

Fırat’ın kızını gördüğü anda yaşadığı buruk sevinç, kızıyla birbirinin yüzünü okşaması, Nazlı’nın babasının gelmemesine artık dayanamadığını söylemesi, oranın hapishane olduğunu doğruladığında Fırat, Tahir amcasının sözlerinin doğruluğundan şüphelenip babasına annesine bir şey yapıp yapmadığını sorması karşısında Fırat’ın yaşadığı şaşkınlık, kızını ikna etmeye çalışması… Burada Barış’a bakması Büge’nin dikkatini çekmiş olmalı, çekmemesi tuhaf olur çünkü. Nazlı’nın babasıyla kalmak istemesi, Fırat’ın mümkün olmadığını çünkü yakında çıkacağını söylemesi, geleceğim deyip, gelmediği için Nazlı artık sana inanmıyorum demesi karşısında Fırat’ın yüzünde beliren çaresizlik, kızından ayrılabilmek için kendini zorlaması, kızından gözyaşlarını saklaması, Nazlı’nın onun yüzüne mahzun mahzun bakışı, babası koğuşa götürülürken, arkasından bağırması, son sarılmaları, babasının ardından bakarken Nazlı’nın tutamadığı gözlerini minicik elleriyle silmesi yüreğime dokundu yine.

 

 

Fırat ve Barış koruma odasında konuşurken kapıda duran Cemil Gardiyan, Fırat’ın Barış’a “ Bana gözdağı mı veriyorsun? Kızıma bir şey olmayacak anlıyor musun? Büge ne kadarını biliyor? Nazlı’nın yaşadığını biliyor, peki karımı öldürdüğünü de biliyor mu?” dediğinde, Barış “ Aramızdaki sır devam ettikçe Nazlı güvende olacak, Büge bilmesi gerektiğini kadarını biliyor, ben bu oyunu sürdürmek için kardeşimi öldürdüm” dediğinde, onları duydu mu merak ediyorum. Mücahit olsa kesin bu bilgileri müdüre iletirdi de Cemil ağzı sıkı ve ciddi bir adam. Laf taşıyacağını sanmıyorum. Sadece duymuş olabileceği bu gerçekler ileride Fırat’a bir yardımının dokunmasını sağlar mı diye düşünmeden edemedim. Bu sahnede Bekir’in bir yerlerden çıkıp Nazlı’yı görmesini bekledim açıkçası. Büge dayısı ve anneannesinin varlığını bilse kızı onlara götürür kesinlikle ki bu da Barış’ın işine gelmeyeceği için alttan alttan Bekir’e sahip çıkması konusunda uyardı Fırat’ı tehdidiyle.

 

 

Merakla beklediğim diğer sahne Barış’ın sandığı açmasıydı. Savaş’la ikisine ait eşyalar, fotoğraf, anılar ortaya döküldüğünde Barış’ın önce gülerek bunları Sasha ile paylaşması, Sasha’nın elindeki fotoğrafa bakarken birden bakışlarının Barış’a kayması, Barış’ın Savaş’ın gözlüğünü tuttuğunda ellerinin titremesi, “ Benim gözlerim niye bozuk değil diye kıskanırdım onu. Hem nefret ederdim,  hem de çok severdim. Nasıl oluyor diye sorma, bilmiyorum. Ben onu çok özledim” sözleri karşısında Barış’la birlikte üzülmeyen olmamıştır herhalde. Duygu yoğunluğu fazla ve etkileyici sahnelerden biriydi benim için. Barış’ın gözyaşları sadece bizlere değil Sasha’ya da dokundu. Sadece bu değil babasının fotoğraf çektirilirken Barış’a tokat atma nedeni de aynı etkiyi yarattı onda.

Barış, geçen hafta babası için bana ait olan bir şeyi daha benden almasına izin vermeyeceğim demişti annesini kastederek ancak bu bölüm Zahit’in Tomris’i “akıl sağlığı yerinde değildir” raporu almak için hastaneye götürmesini engelleyemedi. Babasına bir kez daha gücü yetmedi. Tomris’in Barış’a kendi olmasıyla, kimsenin onu değiştirmesine izin vermemesiyle ilgili sözleri Barış’ı etkiledi. Belki de Barış annesinin etkisiyle yavaş yavaş kardeş katili olmanın pişmanlığını hissetmeye başlıyor.

 

Büge’nin Sasha’nın kim olduğunu öğrenme çabaları, o canından olmasın diye kendi kafasına silah dayayacak kadar neden önemli olduğunu – bir nevi neden beni kurtarmak için onu seçmedi de kendisini seçti sorusuna bulmaya çalıştığı yanıttı aslında- anlamaya çalışması, Barış’ı ondan kıskanması da bölümün diğer olaylarıydı. Bu arada Büge’nin yatakta kabus görmesinin ardından Barış’ı yanında bulamayınca onu panikle aramasının alt metni, Barış’ın nihayet amacına ulaşıp Büge’yle uyumayı başarmasıydı sanırım. Sasha birden sahnede belirince Büge’nin tepkisi çok komikti. Barış da Büge’nin bu kıskanç hallerinden pek keyif alıyor belli. Büge’nin bir anda yumuşayıp kollarına atılacağını bilse çok daha önce kafasına silah dayardı kesin.

Büge’nin bu halleri, Barış’ın yaptıklarını ve neden hala Barış’ın yanında olduğunu unutturmaz ona inşallah. Dokuz bölümdür Barış’tan sözünü esirgemeyen, ona yaptıklarını her fırsatta hatırlatan Büge’nin bir bölümde herhangi bir sebepten onu haklı bulması hayra alamet değil çünkü.

 

Büge: Barış ya biz neden hiç kimseden yardım isteyemiyoruz, polis molis hani bir şey. 

Barış: Ben kendi yediğim haltların cezasını çekmemek için Savaş oldum, onun yediği haltların cezasını mı çek diyorsun bana.

Barış: Sen de haklısın öyle deyince.

 

Hadi bu durumu haklı buldu diyelim, Savaş’ın da temiz olmadığını anladığı için, ama Nazlı’nın yaşadığını öğrendikten, onu Fırat’la buluşturduktan sonra, önümüzdeki bölüm bu durumu sorgulamazsa, şimdiye kadar yazılan Büge karakteri açısından büyük hata olur. Barış ona açık açık “Benim Barış olduğumu bilen iki kişiden bir Savcı” demedi mi, “Onda bana ait bir şey var” demedi mi? Büge onun sürekli müdürü arayıp Fırat’ı sormasını sorgulamadı mı? Müdür bile ona kızın yaşadığını önceden bilip bilmediğini sormuşken, Büge “Bu kızı nerden buldun, yaşadığını biliyor muydun?” diye sormayı es geçmez inşallah. Normal şartlarda Büge’nin bu andan itibaren Fırat’ın hapishanede olmasıyla Barış’ın bir ilgisi olduğundan şüphelenmesi gerekir normal şartlarda ama bu gerçekleşecek mi ilerleyen bölümlerde göreceğiz.

Tahir her bölüm bir öncekinden daha itici oluyor. Cemre’nin ondan sözlerini sakınmamasını, damarına basmasını seviyorum. Onun varlığı hem Tahir hem de Barış için huzursuzluk kaynağı tam da Fırat’ın istediği gibi. Bu nedenle Cemre’yi avukatlığından çekilip, şirkette kalması için zorladı.

 

Fırat: “Benim bir avukata değil Cemre’ye ihtiyacım var.”

 

Tahir’in beklediği tam tersiydi muhtemelen, Cemre’ye Fırat’ın davasından çekilmezse şirketle ilişkisini keseceğini söylerken. Cemre’nin şirketten ayrılmasını sağlamaktı amacı ama avukatlıktan çekilmesinden de memnun kalmış gibi görünüyordu orası da ayrı konu. Fırat’ın niyeti zaten mahkemeye gitmek değil, kaçmak olduğu için avukatının olmaması onun için önemli değil. Tahir onun amacını bilmediği için, Fırat’ı bu şekilde saf dışı bıraktığını sanıyor.

Ceyda kimin için çalışıyor merak ediyorum. Telefonda konuştuğu, Savaş’ın yaptıklarını anlattığı kişinin Zahit olduğunu düşündüm geçen hafta ama bu hafta Tahir’le ilgili düşüncelerini aktardığı kişi o mu emin değilim. Sanki şirket dışından biriyle bağlantısı var. Adının Rafi olduğunu bölüm sonunda öğrendiğimiz Bay Tarçın ya da onun bahsettiği Sinyor lakaplı kişi belki.

Ceyda’nın Tahir’in yeni evinde gördüğü Zeynep’in fotoğrafını, Cemre’nin araştırdığı dosyada da görmesi üzerine onun Tahir’in sevgilisi olduğunu söylemesinin – ki Tahir sevgilim değil sevdiğim bir kadındı dediği halde- ardından Cemre ne yapacak merak ediyorum. Bu konuda Tahir’le konuşacağını düşünüyorum ama işin gerçek yüzünü öğrenmeden hatta öğrense bile bunu Fırat’a söyleyeceğini sanmıyorum. Tahir’in bu sözleri bile hislerinin tek taraflı olduğunu anlatıyordu bence. Ceyda’nın “Sevgilin mi?” sorusundan bu kadar tedirgin olacağına, çok yakın ve sevdiğim bir arkadaşımdı, kısa süre önce kaybettim” deseydi daha yerinde olurdu. Cemre Zeynep meselesini Tahir’e açtığında ne tepki vereceğini, kendini nasıl savunacağını merakla bekliyorum.

Cemre’nin annesine ait olan, her ölüm yıldönümünde olduğu gibi o gün de üzerine giydiği paltoyu Zahit hemen tanıdı. Bakışlarından belli oluyordu. Annesi ile Zahit arasında nasıl bir ilişki vardı, ailesine neler yaptı merak ediyorum. Teyzesi, Zahit’i tehdit ederken söylediği gibi, bir gün bunları Cemre’ye anlatır mı, yoksa Barış Cemre’yle ilgili gerçekleri, Savaş’ın sakladığı, Zahit Yesari adına gelmiş zarftan mı öğrenir de Cemre’yle paylaşır ilerleyen bölümlerde göreceğiz.

Sasha bölüm boyunca Savaş’ın özel evinde buldukları kasayı açamayınca, Barış kasanın anahtarını bulamayınca, saat de akşam sekize yaklaşınca, Rafi’nin Savaş’a verdiği süre dolmaya yaklaşınca, Sasha adamların olası ziyaretine karşı önlem almak için bir valiz dolusu uzun namluluyla eve gelince Büge’nin verdiği tepki son derece yerindeydi. Neyse ki Can’ın babasıyla piyano çalma isteği sayesinde o silahların kullanmaya gerek kalmadı. Bir bölüm boyunca aradıkları anahtar piyanonun altından çıktı. Nihayet kasa açıldığından içinden sadece telefon değil, pasaportlar ve tapular da çıktı. Barış ve Büge neler döndüğünü, Savaş’ın ne işler karıştırdığını anlayamamanın şaşkınlığı içindeyken telefon çaldı. Rafi önce kendini tanıttı, ardında Sinyor’la büyük buluşmanın iki hafta sonra yapılacağı haberini verdi. O telefonu açmasıyla Savaş görünümlü Barış tekrar aralarına hoş gelmişti. Barış ve Büge’yi bu saatten sonra daha zor günler bekliyor gibi hissettim bu konuşmanın ardından.

Cezaevi cephesi hep mutfakta, yemek dağıtımında ve dehlizde geçti bu hafta. Koğuşta tek bir sahne vardı o da yangın sonrasındaydı. Fırat, Paşa, Hacı, Kamber, Eren ve Beybabanın birlik içinde hareket etmeleri, koğuşta bir aile gibi olmalarını seviyorum. Kaçabilmek için Fırat el feneri, Paşa balyoz çaldı. Kamber Paşa’ya yardımcı olabilmek için gardiyanları oyaladı. Kimse üstüne düşen görevi yapmaktan çekinmiyor. Bir yandan Fırat artık kaçsın ve özgürlük mücadelesini dışarıda versin, cinayet bıçağını bulsun ve Barış’ı hak ettiği yere yollasın istiyorum, bir yandan da oradan kaçarsa, Fırat –Hacı başta olmak üzere diğerleriyle karşılıklı sahneleri bir daha izleyemeyeceğiz diye hayıflanıyorum. Sahi hapishaneden hepsi birden firar edebilecek mi yoksa bu kaçış sırasında bazı karakterlere veda mı edeceğiz? Yoksa bu planın sonunda diğerleri vazgeçecek de kaçabilmesi için Fırat’a mı destek olacaklar?

Hacı hapishane sahnelerinin neşe kaynağı, yüzümü güldüren sahnelerin temel taşı. Hakan Karsak’ı izlemekten aşırı keyif alıyorum. Bu hafta da sahneleri hem güldürdü hem duygulandırdı. Öncelikle el feneri çalması ve yer altına inmesi konularında “ Sen de suç işlemeyi sevdin iyice, hoş değil mi? Devletin savcısına bak yer altına iniyor, aramıza hoş geldin ” diyerek Fırat’a takılması, kepçeyi bir kere iki kere vurma muhabbeti, dehlizden dönmediğinde onun için endişelenmesi, Fırat karşısına çıkan duvarı kırabilmek için balyoz çekiç bir şeyler bulmak lazım dediğinde “ Nalbur please” diyerek onunla dalga geçmesi güldüren sahneleriydi.

 

 

Fırat dehlizde kapalı kaldığında az sabırlı olsa iyi olacaktı. Mutfak elemanları oyalamasaydı, son anda Bekir gelmeseydi az daha Mücahit’e yakalanacaktı çünkü. Adamlar gelmiyorsa vardır bir nedeni deyip sessizce bekler insan değil mi ama… İkinci defa da müdürün telefonu sayesinde yakalanmaktan kıl payı kurtuldu Fırat.

Kafama takılan bir şey var. Fırat dehlizin bir ucundan kilerden vurulan kepçe sesini duyabiliyorken cezaevinden kimse aşağıda duvara inen balyoz sesini duymadı mı?

Mücahit Kambere Hacının annesi ölmüş dediğinde üzülmeyen oldu mu acaba? Ben “Ah Fırat adamı içeri attın, annesini bir kez daha göremeden kaybetti ” dedim valla. Müdürün yanında annem öldü diye ağlarken abarttığını hissettiğimde ise dışarı çıkmak için bahane mi bu cenaze acaba diye aklımdan geçti. Helvayla geri döndüğünde, tepsi öttüğünde kesin içinde telefon var dedim. Helvayı dağıttıktan, müdür mutfaktan çıktıktan sonra, herkes başsağlığı dilerken, gülme krizine giren Hacı nihayet bombayı patlattı.

 

“Ne anası savcı analığımdır o, babamın üçüncü karısıdır. Anama çok eziyet etti, beni de sopayla dövmüştü küçükken. Yine de Allah rahmet eylesin tabi de dünyadan bir zalim eksilmiş oldu.”

 

Fırat’ın cenazeye niye gittin sorusu üzerine de onun şaşkın bakışları arasında kardeşinden aldığı akıllı telefonu uzattı. Fırat, kardeşim dediği adam kızını düşmanına vermişken, suçsuz yere hapse attırdığı Hacı’nın ona bu kadar saygı duyması ve her istediğini yapması üzerine başta o olmak üzere, kendine inanan ve her türlü desteği veren koğuş arkadaşlarının değerini daha iyi anlamış olmalı bence bu andan sonra. Gerçek dostluğu bu insanlardan gördü çünkü.

Hacı’nın kızıyla yaptığı konuşma dokunaklıydı. Kızının ona katil demesine dayanamıyor adam haklı olarak. Kirli işler yaptığını kabul ediyor, itiraf da ediyor ama “Senin baban eli kanlı değil delikanlı bir adam” diye kendini anlatmaya çalışıyor.15 yaşında bir kız için, katilin kızı denmesi kolay bir şey değil. Babasına tepkisinde haklı bu açıdan. İnşallah Fırat’la birlikte Hacı da özgürlüğüne kavuşur da katil damgası silinir üzerlerinden en azından.

Hacı eski karısı Çimen’le konuşurken, onunla evlendiği güne lanet ederken, astroloji bilgisini de konuşturdu hani.

“Merkür geriliyor, evlenmeyin bu dönemde Retro olursunuz dediler. Bak seninle evlendim retro oldum”

Senin bilmediğin şey var mı Hacı ?

 

 

 

Delikanlım!.
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..

Delikanlım!.

Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.

Delikanlım!.
Sen ki, ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin belki bir daha…

Nazım Hikmet Ran

 

Bölümü Fırat’ın arkadaşlarıyla helalleşip dehlizin sonuna kadar gitmesiyle, Nazım Hikmet’in “Delikanlım” şiiri eşliğinde cezaevinden çıkış noktasını bulmasıyla, yüzünde gülümseme, özlem ve hayranlıkla gökyüzündeki yıldızları izlemesiyle, etrafına bakınırken, son anda arkasını dönüp gözetleme kulesini görmesi ve yüzüne vuran ışıkla sonlandırdık.

 

 

Yeni bölümle ilgili ipuçlarında Barış’ı elinde Savaş’ın Büge’ye verdiği zarfı tutarken, Eren’i dehlizde koşarken gördük. Kapanışı Fırat’ın gülümseyen görüntüyse yaptık. Barış zarfı tesadüfen mi bulacak acaba, yoksa ona Büge mi verecek? Fragman bize koğuşun nihayet kaçacağını gösteriyor. Fırat belli ki bölüm başında geri dönecek, çıkarsa yakalanma ihtimalinin yüksek olduğunu fark edip. Müdürün müfettişlerin gözünü boyamak için onların geldiği gün mahkumlar için yapacağı film gösterisi sırasında, Paşa’nın keşfettiği mazgaldan kaçacakları anları izlemek için sabırsızlanıyorum. Umarım bölümün final sahnesine denk gelmez bu anlar da bir hafta da yakalanacaklar mı kurtulacaklar mı diye bekleyerek geçirmeyiz. Barış’ın o geceye katılmaktaki amacı ne olabilir ki. Fırat’ın kaçacağını tahmin etti de kontrol etmek, engellemek için geldi desem o kadar şaşkın durmazdı fragmanda. Barış Fırat sahnelerini izlemesi yine keyifli olacak gibi hissediyorum. Barış yavaş yavaş panikliyor çünkü Fırat hatırladım dedikçe. Yalnız onlar kaçıp uzaklaştıktan sonra fark etseydi Barış daha iyi olacaktı. Anında Sasha’ya haber verir çünkü yola çıkıp savcıyı bulması için, hatta belki ölüm emrini bile verebilir bu sefer.

Yeni bölüm yazısında buluşmak dileğiyle … Yazı altı yorum kısmına bölümle ilgili duygu ve düşüncelerinizi yazabilirsiniz. Keyifli okumalar.

 

 

Göz atmanızı öneririz: Mahkum

 

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce