Kategori: İzledimMahkum

MAHKUM – Yeni Sezon Yeni Mahkum

Uluslararası Seul Drama Ödülleri’nde Drama kategorisinde “En İyi Dizi” ödülünü kazanan Mahkum ikinci sezon reytingler sıralamasında ilk sezondaki yerini kaptırmış olarak başladı. Total’de 3,57 reyting ile 6. ,AB’de 3,24  reyting ile 5. ve  ABC’de 3,45 reyting ile 7. oldu. 25. Bölüm yazısı konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

 

Yaklaşık üç buçuk aylık bir sürecin ardından yepyeni hikâyesiyle Mahkum, 2.sezonun ilk bölümüyle ekranlarımızdaydı. Sezon finalini yayın hayatının en düşük reyting oranlarıyla kapatmış olsa da merak uyandırıcı bir finalle bitmişti bölüm. Tanıtımlar da merak uyandırıcıydı ancak diziye 8 tane yeni oyuncunun dahil olacağı haberleri, ana hikayeden sapılabileceği endişesi oluşturmuştu bende. İlk bölümün çok yüksek reyting alacağını düşünmüyordum, beklentimi yüksek tutmamıştım,  yayınlanan diziler arasında üçüncü ya da bir ihtimal ikinci olur diyordum.  Yine de büyük bir heyecanla geçtim ekran başına tabi ki. Açılış sahnesi çok iyi olsa da genel hatlarıyla eski Mahkumdan çok farklı, bambaşka bir dizi izliyor hissine kapıldım ara ara. İzleyici yorumları da benim bölümle ilgili duygularım gibi karmakarışık. Çok iyi bunlar olduğu gibi , ne iyi ne kötü diyenler de var, hiç beğenmediğini belirtenler de. Ben de ne mükemmel ne çok kötü diyenlerdenim. Kendi adıma mahkum tayfanın eksikliğini hissedenlerdenim.

Yeni sezonu 3-4 bandında açtık. Sonuç çok kötü değil ama perşembe gibi çekişmenin çok yoğun olduğu bir günde yarışa yeni bir dizi daha eklenecekken ikinci bölüm çok önemli. Barış ve Fırat’ın ön planda olduğu, elimizde kalan bir avuç ana karakterin ekranda yeni oyunculardan daha çok göründüğü, adalet savaşının kızıştığı bir bölümle eski kitlesini bir ihtimal geri alabilir gibi geliyor bana. En azından öyle umuyorum.

Sezon finalinde 3 aylık bir zaman atlaması olmuştu. Yeni sezonda tahmin ettiğim gibi üç ay öncesine giderek bölümü açtık. Yeni bölüm yorumuna geçmeden önce sezon finalinde neler yaşanmıştı kısaca hatırlayalım:

Sezon finalinde Barış nihayet yakalanmış ve mahkeme gününe kadar hapishane sevk edilmesiyle içime bir nebze de olsa su serpilmişti. Bir şekilde kaçacağını bilsem de yine de adaletin kısa süreli de olsa yerini bulması beni mutlu etmişti. Aylar önce suçsuz yere Fırat’ı attırdığı hapishaneye, hücreye kendisi atılmıştı. Barış için yaşattıklarını yaşama zamanı artık gelmişti. Fırat ise her anında nefes gibi peşindeydi. Bir oyun çevirmesine izin vermeyecekti tabi ki. Ne de olsa Barış’ı çok iyi tanıyor ve özgürlüğünü kaybetmemek için her şeyi yapabileceğinin farkında. Tıpkı Savaş’ın suçlarından yargılanmamak için Barış olduğunu itiraf etmesi gibi. Kendi işlediği cinayetleri ona Savaş’ın yaptırdığını savunması gibi.

Fırat hücrede Barış’a olan kinini kusarken, gözlerindeki o deli bakış eminim ki izleyicinin gözünden kaçmamıştır. Aynı ifadeyi Nazlı’nın doğum günü sonrasında, kızının yanına uzanmadan önce fotoğraflara bakıp yaşadıklarını hatırlarkenki bakışında da gördüm. Her ne kadar normal hayatına devam ediyor gibi görünse de arkadaşlarıyla gülüyor eğleniyor gibi dursa da yaşadıklarının yarattığı travma ve onda bıraktığı izler kolay kolay silinmeyecek belli. Doğum günündeki durgunluğunu, kızı pastayı üflerken ondaki hüznü hissettim ben. Zeynepsiz ilk doğum gününde, ailecek kutladıkları son doğum gününün flashbackle verilmesi sahnedeki duygu yoğunluğunu artırmıştı.

Fırat da normal değil kesinlikle ki bunu yadırgamıyorum. Başka biri olsa onun yerinde ya delirir ya da kendini öldürürdü. Barış cezasını çekmediği sürece hatta belki de çekse bile Fırat sanki hiç huzura eremeyecekmiş hissi uyanmıştı bende bölüm boyunca.

Barış ve Savaş sahnelerini her zaman sevmişimdir ama favori sahnem sezon finalindeki heyet önündeki restleşme oldu diyebilirim. Barış ne kadar deli rolü yapmaya çalışsa da doktorları ikna etmeyi başaramadı ta ki Savaş’ın hayali odada belirene kadar. O anda koskoca odada sadece iki kardeş kalmıştı adeta. Savaş geri dönüğünden beri yanında taşıdığı valizden Barış’ın çocukluk acılarını birer birer ortaya döktükçe,  Barış’ın duygudan duyguya geçişi muazzamdı. O an itibariyle hem doktorlar hem de Fırat Barış’ın gerçekten hasta olduğuna ikna olmuşlardı. Sonuç olarak akli dengesinin yerinde olmadığına karar verilerek tedavi edilmek için akıl hastanesine sevki yapılmıştı. Hastanede tüm itirazlarına rağmen o iğne yapılırken Barış’a, Savaş alnına bir öpücük kondurarak kardeşine veda ederken sanıyorum ki bizler de izleyiciler olarak Savaş’a veda ettik.

Mahkum tayfanın piknik sahnesini çok sevdim. Fırat’ın kaçacakları gece söylediği gibi aynı güneşin altında buluşmuş ve özgürlüklerine kavuşmuşlardı artık. Beybaba, Paşa ve Kamber’in özgür kaldıkları anları da izlemek isterdim ama sözle geçiştirildi o sahneler. Bir de Eren’i anmalarını dilerdim, Fırat’ın onun davasıyla ilgileneceğinden bahsetmesini. Bu sahnedeki diyaloglar, bahsettikleri hayaller karakterlerin diziye veda edeceği izlenimini vermişti bana. Maalesef yanılmamışım.

Barış tedaviye olumlu yanıt verir gibi görünürken sahneye çıkan Sasha onu akıl hastanesinden kaçırmayı başardı ki bu beklenen bir durumdu zaten. Kaçma kovalama uçurum kenarında son buldu. Derya Sasha’yı yakalarken, Barış da kaçabileceği son noktaya gelmişti. Bir adım sonrası ya cezaevi ya ölümdü. Büge’nin gelişi ve hamile olduğunu söylemesiyle teslim olacağını söyleyen Barış’a Fırat ve Büge  yine yeniden inandı. Hata yaptıklarını anlamaları saniyeler sürdü orası ayrı. Barış bir anlık boş bulunan Fırat’ı uçuruma itti. Sonrasında da Fırat “gidersem tek başıma gitmem” der gibi adeta Barış’ı yanına çekti ve ikili Büge’nin gözleri önünde uçurumdan aşağıya uçup denize düştüler.

 

Bu sahneyle mezarlık sahnesi arasında ne kadar zaman geçti merak ediyorum. Büge’nin başında ağladığı mezara bakılırsa birkaç ay geçmiş olması gerekiyor. Çünkü mezarın etrafı çevrilip mezar taşı yapılmış. O sahnede Barış’ın cesedi bulunamadığı için temsili bir mezar yapıldığını düşünmüştüm. Büge’nin Barış’ı ziyaretiyle eş zamanlı olarak Hacı, Bekir ve Nazlı’yı mezarlıkta görünce bir an Fırat da mı bulunamadı acaba denizde dedim. Onun mezarına mı gidiyor üçlü diye düşündüm bir an. Neyse ki aylardır beklediğimiz, baba kızın annelerini ziyareti nihayet gerçekleşti. Tam da Zeynep’in ölüm yıldönümünde, Nazlı’nın altıncı doğum gününde. Üçünün baş başa olduğu, birbirlerine sarılıp ağladıkları, duygularını saklamadan içlerini döktükleri bir sahne vardı hayalimde ama Hacı ve Bekir’in de ziyarete eşlik etmesini uygun bulmuş senaristimiz. Nazlı’nın annesiyle konuşurken ağlamaması, babasının ondan hep mutlu olmasını istemesiyle, o ağlarsa annesinin üzüleceğini söylemesiyle alakalı olabilir diye düşünüyorum. Onun aksine Fırat, kızına belli etmeden, gözyaşlarıyla, karısına sözünü tuttuğunu, katilini yakaladığını haber verdi. Karısının ellerine bulaşan kanı hiç geçmeyecekti belki ama katili de cezasız kalmamıştı. Nazlı’nın hep mutlu bir çocuk olacağının sözünü verdi. Bölümün en beğendiğim sahnelerinden biriydi. Yeni sezonda da Zeynep’in mezarını ziyaret etmelerini isterim kendi adıma. İnşallah bu ilk ve son ziyaret değildir.

Doğum gününden üç ay sonrasında beyazlar içindeki Barış’ı bir kumsalda piyano çalarken görmemiş olsaydık da yaşadığından şüphemiz olmayacaktı. Eline ulaşan zarfla dünyası bir kez daha başına yıkılırken, çoğu izleyici zarftaki evli Fırat-Büge ve çocuklar fotoğrafına takılmışken, ben Fırat’ın mezarlıkta başının ağrıdığı ana takılıp kalmıştım. Yaşadıklarının stresinden miydi, düşme anından mı yoksa bir hastalığı mı vardı? Sorumun cevabını yeni bölümde aldım. Almaz olaydım.

Yeni bölümü önce Barış onun devamında Fırat’ın iç sesiyle açtık. Bölümün en iyi sahnesi olabilir bu. Barış onu denizden kurtaran Rafi’nin teknesinde gözlerini açarken, Fırat sakallı ve dağılmış bir şekilde karşımızdaydı. Oysa düğünün üç ay öncesi Nazlı’nın doğum günüydü, Fırat’ın yanında mahkum tayfa vardı ve böyle dağılmış bir halde değildi. Bölüm geriden başlayınca Beybaba, Kamber ve Paşa’yı son kez görürüz, Fırat’la vedalaşmalarını izleriz diye umut etmiştim ama hikayede sanki hiç var olmamışlar 4 vardı bölümde. Kuş olup uçmuşlardı sanki. En azından bahisleri geçseydi keşke.

 

 

Fırat’la Nazlı’yı izlemeyi özlemişim. Baba kız yine çok güzellerdi. Fırat mesleği bırakmış, tüm zamanını kızına ayırmaya karar vermiş.  Adalara çocukluğunun geçtiği eve dönmüş. Nazlı’nın her anını resmetmesini istemesi, sevdiği her şeyi not alması, tuttuğu sayısız defter Alzheimer, Demans gibi bir hastalığa işaret etse de , devam eden baş ağrısı beyin tümörüne bağlı ve unutmayla sonuçlanan bir hastalığı da olabilir diye düşündürttü. Fırat’ın, yaşadıklarının sonucunda sağlığında bozulma olması normal ama bu kadar ciddi bir hastalık yazmaya gerek var mıydı bilemedim. Mesleğine geri dönmek , aklanmak ve kızına tekrar kavuşmak için yaptığı, göze aldığı onca şeyden sonra mesleğine kızına doyamadan 3 ay gibi bir süreçte her şeyi unutacak olması biraz acımasızca değil mi sayın senarist?

 

 

Bu arada düğünden 3 ay öncesindeysek Fırat hastalığını ne zaman öğrendi? Doğum gününden önce mi sonra mı? Ve ne arada o kadar defter tuttu. Düğünden 3 değil de 2 ay öncesine gidilmiş olsa aradaki 1 aylık süreçte oldu derdim ama zamanlama tutmuyor.

Fırat evin içinde dolaşırken gördüğümüz aile fotoğrafında babasının yüzünün görünmemesi, beyaz bir boyayla kaplı olması dikkatimi çekti. Onun da bir baba ya da aile travması olması olası. Geçen sezon   hapishanede Barış ona benimki bir ailede yaşamanın nasıl bir şey olduğunu nereden bileceksin dediğinde Fırat bilirim cevabını vermişti. Bunun üzerine Barış, ona bir ailesinin bile olmadığını, olsaydı yaptığı araştırmalarda kesin bulacağını söylemişti. Bunun üzerine Fırat o istemediği sürece kendisiyle ilgili bir bilgiye ulaşamayacağını belirtmişti. Bu sahnenin ardından ikinci sezonda Fırat’ın geçmişine inilebileceğini hissetmiştim. Fotoğraf sahnesi bu hislerimi güçlendirdi Umarım yanılıp hayal kırıklığına uğramam. Belki de hastalanmasını tetikleyen olay Zeynep’in ölümüyle başlayan süreç olarak görülse de temeli çocukluğuna, gençliğine, geçmişine dayanıyor olabilir. Bakalım senaristimiz bize ne gibi sürprizler hazırlıyor bu konuda. Merakla bekliyorum.

 

 

Fırat’ın tüm itirazlarına rağmen onu yalnız bırakmayan Hacı’ya kalp benden. Herkese böyle bir dost lazım valla. Fırat da onu kebapçı açılışında yalnız bırakmadığı gibi Barış’ı yakalamak için kurduğu ekibe de aldı.

Fırat’ın hastalığını sadece Bekir biliyor tahminimce. Nazlı’nın çektiği video sayesinde ilk öğrenen Hacı mı olacak Büge mi acaba?

 

 

Bu arada Fırat iyileştirecek etmenin, Barış takıntısı olacağını düşünüyorum. Onunla ilgili haberler, hayatta olma fikri ne kadar baş ağrılarını tetikliyor gibi dursa da hayatta olduğunu öğrendiği andan itibaren onu yakalama,  kahraman olmasına izin vermeme motivasyonun akıl sağlığını korumasında etkili olacağını sanıyorum.

 

 

Barış yine aynı Barış. Yaptıklarının sorumluluğunu başkalarının üzerine atıp her daim kendini haklı görüyor hâlâ. Mahkemede ona cinayetleri işletenin Savaş olduğunu savunuyordu şimdi ise cinayetlerinin sorumlusu olarak gidip gelen aklını suçluyor. Zaten katil olmasının temel nedeni tek suçlusu babası ona göre. Artık iyileştiğini ve sadece kötülere zarar vereceğini iddia ediyor. Barış da adaleti kendi yöntemiyle sağlama peşine düşmüş. Bunun için de bir ihtimal haksızlığa uğrayıp hapse atılmış- ki bu insanları muhtemelen Fırat’ın baktığı davalar sonucu içeri atılmış olanlardan seçiyor- mahkumları kaçırıp onlara intikamlarını alma fırsatı sunarak yapıyor. Ama bence asıl amacı Fırat’ı tekrar peşine takmak, onunla tekrar kaçma kovalama oynamak. Fırat’ın göreve dönmemesi bu yüzden memnun etmiyor onu. Çünkü Fırat’ın ona olduğu kadar o da Fırat’a takıntılı. Fırat’ı alt etme motivasyonu onu hayatta tutuyor . Bunun için de şehri birbirine katıp kaos çıkartarak Fırat’ın dikkatini çekme yolunu seçiyor.

 

 

Oluşum, müritler, Barış Yesari’ye koşulsuz   (ölümüne) bağlılık üzerine kurulan hikaye beni çok cezbetmedi maalesef. Barış Yesari maskeli insanların türemesi, sorguda yakalanacağını anlayan müridin kendini öldürmesi, fonda Barış’ın onlara taktikler vermesi vs. La Casa De Papel’de Profesörün ekibe flashbacklerle verdiği taktikleri hatırlattı.

Büge’nin kendi ayakları üzerinde durma ve bunu yaparken Zahit’in olan hiçbir şeyi kabul etmemesi takdir edilesi bir davranış.

 

 

Her ne kadar Barış maskelilerin türemesi onu korkutsa da Barış’la ilk karşılaştığı anda ona olan aşkı ve özlemini, hayatta olduğunu sakladığı ve onu bebeğini kaybetmesine sebep olarak gördüğü için duyduğu öfkeyi iyi yansıttı. Barış’ın bu ziyareti Büge ve Fırat ilişkisi için de bir dönüm noktası oldu. Büge Can’ı da alıp Adalar’a, Fırat’ın karşı evine taşındı. Yeni bölüm fragmanlarından da anlaşıldığı gibi Büge ve Fırat arasında gelişen bu komşuluk durumu Barış’ın daha da delirmesine neden olacak.

Büge Fırat evliliğine giden yolun ilk adımı bu oldu. Fırat’ın iyi olmadığını sadece Büge değil, Hacı hatta Giryan ( Gökçe Eyüboğlu) da fark etti. Onlarınki aşk evliliği olmayacak ondan kimsenin şüphesi yoktur eminim. Fırat için Büge kızını emanet edebileceği bir dost olacak büyük ihtimalle. Evlenmeyi belki de Büge teklif edecek ve Fırat’ın durumu kötüleştiğinde yanında olup ona bakmaya gönüllü olacak. İkinci ihtimal de yine anlaşmalı bir evlilikle Barış’ın yer altından yer üstüne çıkmasını hedefleyecekler. Böylece onu yakalayıp adalete teslim edebilecekler.

Yeni giren karakterlerden Defne müsteşar, Mami Defne’nin boşanma aşamasında olduğu kocası ve Fırat’ın ekibine aldığı polis, Giryan Barış’ın müritlerinden Eylül’ün ablası. Barış’a ulaşıp kardeşini ondan kurtarmak istiyor ve Fırat onu da ekibine alarak Barış’a giden yolda ondan faydalanmaya karar verdi. Ayşe, Fırat’ın ekibinden bilgisayar dehası, Fukara, Azamet Barış’ın müritlerinden diğerleri. Dadaloğlu Hacı’nın babasının arkadaşı . Aynı zamanda Barış’a öldürülecekler listesi veren adam. İlk öldürülecek hedefin Hacı olmasına Barış da şaşırıyor. Giryan sayesinde Hacı’ya yetişiyor Fırat.

Dadaloğlu kimsesizlere babalık ediyor, fakirlere evsizlere yemek veriyor.

 

Yeni karakterler içinde en çok Giryan’ı sevdim sanırım. Fırat’la Adalar’daki ilk tanışmaları aralarındaki muhabbet güzeldi. İkilinin enerjisini beğendim.

Yeni bölüm fragmanında kime “ Annene çok benziyorsun?” diyor merak ediyorum. Fırat olabilir mi? Bu adamın Fırat’ın babası olma ihtimali var mı? Ya da Barış’a mı söylüyor. Annesi de Barış’ın kendisine Savaş’ın babasına benzediğini söylerdi.

Dadaloğlu fragmandan sonra ilgimi çekmeyi başaran diğer karakter oldu. Bölümler ilerledikçe diğer karakterler konusunda ayrıntılı analiz yapabilirim sanırım.

Bölümün en beğendiğim sahnelerinden biri yeraltına giriş mülakatında Barış ve Fırat’ın yazışmasıydı. Bu sayede Giryan’ın Barış’ın ekibine girme yolu açılmış oldu. Fırat ve Barış birbirinin dilinden o kadar iyi anlıyor ki kısacık bir sahneleri bile çok keyifli oluyor.

Giryan verilen adrese tek başına gitse sorunsuzca girerdi içeri belki ama Fırat onu yalnız bırakmadı. İyi hoş da kızı yakın takibe alırken, her yerden çıkma potansiyeline sahip Sasha’nın kızın her hareketini takibe alacağını nasıl hesaba katmadı? Hiçbir önlem almadan kızı içeri alacak değillerdi yani. Sonuç olarak Fırat bir kez daha Barış’ın oyununa geldi. İkilinin karşı karşıya geldiği sahnede Fırat bir kararın eşiğine geldi. Eylül’e tecavüz edecekken kızın kendini korumak yaraladığı adam, hayatta kalabilmek için şimdi de Giryan’a saldırmak zorundaydı, tabi Fırat önce davranıp onu öldürmezse. Fırat, zamanında tecavüz eylemini gerçekleştirmediği için adamı serbest bırakırken, kendini korumak için adamı yaralayan kadını cezaevine göndermişken, şimdi masum bir kadını kurtarmak için   saldığı o adama ateş etmeliydi. Bu arada Eylül olayı 1.sezon ilk bölümde avukatlığını Cemre’nin yaptığı dava değil miydi? Fırat’la bu dava nedeniyle tartışmışlardı sanki. Barış’ın bu sahnede adaletle ilgili söylediği söyler günümüz adalet sistemini özetliyordu, kurduğu sistemi ve yaptıklarını onaylamasam da haklı olduğu noktada hakkını vermek lazım.

 

Barış : Siz suçu cezalandırıyorsunuz biz nedenleri cezalandırmaya geldik.

 

Adalet sistemi işlenmiş olan suça ceza veriyor. Suç işlenemeden suçlu yaralandığı için ceza almazken kendini korumak için suç işleyen -ki bu nefsi müdafaa da olabilir – cezalandırılabiliyor. İnsan bazen böyle durumlarda adaletin bu mu dünya demekten kendini alamıyor. Bir de Barış gibi işlediği cinayetler yanına kalan, hak ettiği cezayı çekmeyenler var tabi. Ya da suçu işlediği halde iyi hal indirimi alan, kadının,  çocuğun  her şartta suçlu görüldüğü bir sisteme isyan etmemek mümkün mü? Tabi ki bu herkese kendi adaletini sağlama hakkı vermiyor. Öyle olsa kaos çıkar, kan gövdeyi götürür. Çare adalet sistemini iyileştirip gerçek mağdurun yanında olan, suçluya hak ettiği cezayı veren bir sistem oturtabilmekte.

Yeni bölümde Fırat’ın kararı ateş etmekten yana olacak gibi duruyor tabi fragman yanıltmacası yoksa. Fırat ve Barış arasındaki savaş büyürken arada kaynayanlar zarar görenler olacaktır. Merakla bekliyorum.

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle..  Sizler bölümü nasıl buldunuz? Yazı altı yorumlarda buluşalım.

 

Göz atmanızı öneririz: Mahkum Bölüm Yorumları

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce