Maraşlı sonunda zirvede. Total’de 5,23 reytingle 1., AB’de 4,44 reytingle 3. ve ABC1’de 4,42 reytingle 4.oldu. Bölüm yazısı konuk yazar Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Bu hafta ekran karşısından karışık duygularla kalktım. Kesinlikle kötü bir bölüm değildi, oldukça güzel sahneler vardı. Sadece dizi farklı şekilde ilerleyecekken senaryoda değişikliğe gidilmiş ve bu yüzden yer yer eksiklikler var gibiydi.
Mahur: “Ben aslında ne? Anlat.”
Maraşlı: “Böyle bir şey nasıl anlatılır bilmiyorum ki.”
Mahur: “Ne? Nasıl bir şey?”
Maraşlı: “Sen hep beni ben olduğum sevdin değil mi? İçim dışım bir olduğu için, Maraşlı olduğum için, değil mi?”
Mahur: “Celal lafı dolandırıyorsun. Anlat ne anlatacaksan.”
Maraşlı: “Ben aslında göründüğüm kişi değilim.”
Mahur: “Ne demek ben aslında göründüğüm kişi değilim?”
Geçtiğimiz bölümü Maraşlı’nın Mahur’a kendisinin aslında Mehmet İnce olduğunu söyleyeceği sırada bitirmiştik. Mahur bu gerçeği öğrendiğinde ne tepki verecek, Maraşlı’yı affetme sürecinde neler yaşayacağız diye merakla beklerken Maraşlı Nevzat’tan gelen telefon üzerine resmen lafı çevirip topu taca attı. Geçen bölümdeki sözlerine devam ettikten sonra kalkıp Mahur’a evlenme teklif etmesi o kadar saçma, o kadar komikti ki. ^^ Mahur da aslında bunu söylemek için buluştuğunuza inanmaz tabii. Sen en akıl karıştırıcı şeyi yap, her kadının hayalini gerçekleştir yine de inanmaz. Ama Maraşlı’ya şu açıdan katılıyorum: O ilk söylediklerinden sonra kalkıp Mahur’a sadece onu sevdiğini söyleseydi hiç inandırıcı olamazdı. Yüzündeki ifadeden, ses tonundan, ilk kurduğu cümlelerden Mahur’un hoşuna gitmeyecek bir şey söyleyeceği kabak gibi belliydi. Ancak tabii ki Maraşlı’nın Mahur ile bir hayat kurmak istediğine, onunla evlenmek istediğine gönülden inanıyorum. Sadece şu an gündeminde Hurdacı, kimliğinin ortaya çıkmaması ve kişilik bunalımları varken bunu düşünebilmiş olacağını hiç ummazdım. Yani şu durumda bile bunu aklına getirebilmiş olması beni şaşırttı. Demek ki içten içe Mahur ile geçecek bir hayatı o kadar istiyormuş ki aklına evlenme teklifi etmek geldi. İyi bir yalancı, düzenbaz olduğu için değil belli ki ömrünü onunla geçirmek istediği için bu sözler döküldü ağzından.
Maraşlı: “Evlen benimle.”
Mahur: “Şaka değil mi?”
Maraşlı: “Değil. Değil.”
Mahur: “Hayır sen bunu söylemeyecektin, başka bir şey söyleyecektin. ‘Ben göründüğüm gibi değilim’den konu buraya nasıl geldi anlamadım ben. Sen bunu söylemek istediğine emin misin?”
Maraşlı: “Ben seni çok seviyorum benim güzeller güzelim. Seni çok seviyorum ben. Sanmam ki ben bütün hayatımı sensiz geçireyim. Mümkün değil bu.”
Mahur: “Celal sen söylemek istediğin şeyin bu olduğuna emin misin?”
Maraşlı: “Evet eminim.”
Mahur’un yerinde olsam ben de zart diye edilmiş bu teklife orada cevap veremezdim. Eğer bu durumda olmasaydık, Maraşlı ona evlenme teklif etseydi Mahur hemencecik kabul eder miydi buna da kesin bir cevap veremem. Çünkü Maraşlı ilk bölümden bugüne hep gözlerinin ardında başka şeyler gizli bir adamdı Mahur için. Ancak Mahur’un şüphelendiği bir durum olmasına rağmen evlilik teklifine, Maraşlı ile evlenmek düşüncesine daha fazla odaklanmasını, önceliğini bu konu haline getirmesine de şaşırmadım. Sevgilinizden böyle bir teklif alsanız, ne kadar şüpheleriniz olursa olsun bu güzel şeyin gölgelenmesini istemezsiniz. Mahur’un da gün boyunca yapmaya çalıştığı şey buydu. Sadece mutluluğu şüpheleriyle bozulmasın istedi. Mahur’un Maraşlı’nın evlilik teklifinden Hamiyet’e bahsetmesi, ona akıl danışması hatta birlikte geleceğe dönük planlar yapmalarını da asla yadırgamadım. Şartlar ne olursa olsun sevgilisinden evlilik teklifi alan biri sevinir, sevincini de en yakınındaki insanla paylaşmak ister. Zaten Mahur, Hamiyet’e endişelerinden de bahsetti. Aralarında tamamıyla her şey çok güzel temalı bir konuşma geçmedi. Hamiyet’i bugüne kadar tam olarak benimseyememiştim, yabancılık çekiyordum. İlk kez bu sahnede tam olarak Mahur’un halası olduğunu hissettim. Ortamdaki düğüne en hevesli kişi ise Behiye’ydi. Behiye, Mahur’un nikah şahidi olmalı. ^^
Nevzat, Maraşlı’nın dosyadaki fotoğrafını kendi fotoğrafıyla değiştirmiş ve Tolga şimdi onu Mehmet İnce sanıyor. Yalnız geçtiğimiz bölüm sonunda Tolga dosyadaki ilk sayfada köşedeki ufak bir fotoğrafa bakmıştı, bu bölümmdeyse ortada kocaman bir Nevzat fotoğrafına baktı. Açıkçası hem bu olay hem de Maraşlı’nın gerçekleri Mahur’a anlatmayışı bende senaryonun değiştirildiği, konunun uzatılmak istendiği hissini uyandırdı. İdealist diye lanse edilen Tolga’nın hukuk etiğini çiğneyen davranışlarından sonra birden nasıl aklına hukuk etiği geldiyse, Mehmet İnce sandığı Nevzat’ı delilsiz bir şekilde hapse atamayacağını, onun anlattıklarıyla yetinebileceğini ve Mahur’a Mehmet İnce’nin kim olduğunu söyleyemeyeceğini hatırladı. Eğer o dosyada Maraşlı’nın fotoğrafını görseydin koşa koşa Mahur ile bu gerçeği paylaşacağını hepimiz biliyoruz. Mahur’a söylemesi doğru olmazmışmış. Yemezler Savcı Tolga Bey. Pabucumun idealisti.
Savaş ile Hurdacı’nın, Tolga’dan Mehmet İnce dosyasını almak için yaptıkları plan çok başarılı olmuş. Arabanın altındaki bombanın patlamayacağını, sadece Tolga’yı korkutmak için oraya yerleştirildiğini biliyordum. Yalnız Tolgacık sen Hurdacı’ya dua et, yoksa Savaş seni tahtalı köye postalamıştı. Tolga’nın bomba patlayacak sanıp Mahur’un üzerine kapanması çok komikti. Sanki sen üstüne abanınca Mahur arabayla birlikte havaya uçmayacak. Başkası olsa arabanın altında bomba var diye önce o arabadan Mahur’u indirir, sonra yoluna devam ederdi.
Yalnız Savaş’ın bu önüne geleni atari oyunu oynar gibi öldürme isteği çok fena. Onun düşmanı olanın vay haline. Hurdacı ile kesinlikle çok iyi bir ikili oldular. Kötünün alası olduklarını biliyoruz ama sahnelerinde kahkaha atabiliyoruz. Bizi güldürüyor olmaları onların kötülüklerini ciddiye almamamıza sebep olmuyor. Hiç mizah yönleri olmasaydı kötülükleri çok boğucu bir hal alırdı seyrettiğimiz pek çok dizideki gibi. Açıkçası bu da insanı yoran bir durum. Yalnız Hurdacı’nın bugüne kadar yaptığı kötülükleri normal karşıladığını gördük. Demek ki çocuk Mehmet’e yaptıkları da ona normal geliyordu. Hak ettiğine inandığında bir çocuğu cezalandırmayı gerekli görüyordu. Kötülük yapmayı peynir ekmek yemek kadar doğal bulan bir adamın öz oğlunu öldürtmek isteyişine hiç şaşırmamak lazım. Tam tersi bir insanı seviyor olmak ona anormal geliyor olsa gerek.
Nevzat’ın dosyadaki fotoğrafı değiştirmesi riskli ama çok güzel hareketti. Hem görev adamı hem vefalı bir arkadaşlık örneği. Ben onu zaten hain olarak görmemiştim ama Maraşlı’nın ona duyduğu sevginin gerçek olduğunu hissedebilmiş olması, onun fikirlerine hala değer veriyor olması, onları yeniden yan yana görebilmek şahane. Yalnız Maraşlı ile Nevzat yan yana gelsin dediysek Hilal yine arabasına binip şehir turu atsın demedik. Bunu hiç özlememiştim. ^^ Bölümden üçünün yan yana olduğu fotoğrafı görünce Maraşlı yeniden istihbarat için çalışmaya başladı diye düşünüp sevinmiştim ama yanılmışım. Yalnız gözlemim Hilal de Maraşlı’ya hala güveniyor olmalı ki Nevzat ile birlikte Hurdacı’yı yakalamak için plan yapacak olmalarına göz yumdu. Tolga ile görüşmesinde de ser verip sır vermedi. Tam bir profesyonel. Niye 13. Bölüm civarında bize Hilal Maraşlı’yı hala seviyor, onu kıskanıyor gibi hissettirip bizi ondan soğuttunuz ki? Şu anki çizgide, eski eşiyle ortak çocukları ve aynı işyerinde olmaları gereği medeni bir şekilde görüşen, sohbet eden Hilal ve Maraşlı’nın seyri inanın daha keyifli. Dizilerin böyle bir misyonu olmak zorunda olmasa da, bu boşanmış çiftler için güzel bir mesaj da içeriyor.
“Belki Mehmet İnce’den sonsuza kadar kurtulurum.”
“Hayatta en zor şey ne biliyor musun? Kendin olmak. Yaşamak bazen bana lanet gibi gelirdi. Kurtulmaya çalıştığım biriyle yaşıyormuş gibi. Bu bedende bu adamla. Böyle günümde, gecemde, rüyalarımda hep bir takip ediliyormuşum hissi. Kaçsan kaçamazsın, öldürsen ölmez. Nereye gitsem peşimden geliyor gibi. İnsan hiç kendini yabancı biri gibi görür mü? Ben görürdüm. Maraşlı koşup yetişti imdadıma. Beni benden aldı. Bu adamı aldı benden. Sen hiç istedin mi yani işte başka biri olmak?”
Maraşlı tam hayatına Mehmet İnce olarak devam etmeye karar verdi derken resmen Nevzat’ın dosyadaki fotoğrafı değiştirmesini Mehmet İnce’den, onun geçmişinden, yaralarından kurtulmak için bir fırsat olarak gördü. Maraşlı’nın yerinde kim olsa geçmişinden kaçmak ister. Ama geçmişinden kaçmanın yolu bir başkası olmak mı, yoksa geçmişini geride bırakıp arkana bakmadan Mehmet olarak yeni bir yolda yürümek mi? Mehmet İnce, besbelli bu yüzden beklenenden çok daha iyi bir Maraşlı Celal Kün’e dönüşmüş. Sorgu odası ve şivesiz sahneleri olmasaydı onun sadece istihbaratçı olduğundan dolayı böyle şüpheli davranışlar sergilediğini düşünürdük, öyle değil mi?
Maraşlı’nın Fuad’ın yanında gündüz vakti gözü açık rüya görmesi durumun ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. Rüyası şu an arzu ettiklerinin dışa vurumundan başka bir şey değil. Celal olarak Mehmet’i öldürmek, kendinden kurtulmak istiyor. Başka biri olmak isteğini gerçekleştirebilmişken bunu bırakmak istemiyor. Babasından, çocukken ona yaptıklarından, onun kirli bir adam olmasından kurtulmuş tertemiz bir Celal olmuşken, yeniden Mehmet olmak istemiyor. Mehmet’in geçmişini bir suç gibi görüp Mahur tarafından sevilmeyeceğine inanıyor. Rüyasında da Mehmet’ten kurtulmak isteyen ruh haline tanık olduk yine. Bu sahnenin siyah beyaz olması da önemli bir detaydı. Maraşlı’nın içindeki karanlığın dışa vurumu gibiydi. Sahne genel anlamda ürkütücüydü, ekran karşısında gerildim. Maraşlı’nın ilk içeriye girdiği kapının kapı numarasının da 9’u yerinden oynamış bir 49 olması dikkat çekti. Demek ki bu 46-49 Maraşlı’nın çocukluğunun geçtiği evin kapı numarasından geliyor. Rüyada camda Kaybolan Yıllarım kitabının kapağındaki el figürleri de bulunuyordu ve Mehmet İnce’nin kaybolmuş yıllarını simgeliyordu. Rüyada dikkatimi çeken bir diğer şey de Celal olarak aynadaki Mehmet’i öldürürken bir yandan da aslında Celal’i de kaybediyor olduğu. Bu yüzden Maraşlı’ya ait ezber kağıtları yanıyordu, ses kaydı almak isteyip alamıyordu. Maraşlı iki kişilik arasında gelgitler yaşıyor. Çünkü Mahur için Celal olarak kalmak isterken, Zeliş içinse Mehmet olarak kalması gerekiyor. Fuad psikolojik destek alması gerektiğini, bir an önce Maraşlı’dan kurtulması gerektiğini söylerken sonuna kadar haklı. Çünkü Maraşlı, istese de Mehmet olmaktan vazgeçemez. Rüyasında aynadaki yansımasını bu kadar geç yok edebilmesi de bunun göstergesi. Aynanın yani aynadaki yansımasının parçalara ayrılması aynı zamanda ruhundaki parçalanmışlığı gösteriyor bize. Zaten ateş ettiği, beyninden kan gelen Mehmet’in göz yaşları da çektiği acıların, parçalanmışlığın göstergesiydi. Maraşlı’nın bölüm boyu en mutlu olması gereken anlarda bile içi kan ağlayan, kendi gerçeğinden nefret eden, kendini kaybetmek üzere olan hali beni yine çok üzdü. Biraz da bu yüzden bir an önce Mahur gerçeği öğrensin de Maraşlı hayatına Mehmet İnce olarak devam etsin, bu kimlik karmaşası son bulsun istiyorum.
Hilal: ”Karışan işler değil, sensin. Sen Maraşlı olmaktan vazgeçemiyorsun farkında mısın?”
Bu bölüm Hilal’i çok sevdim. Maraşlı ile yaptığı konuşmalarda ona çok doğru şeyler söyledi. Yalnız madem daha önce bu tip kimlik değişikliği yapan başka istihbaratçılarda böyle kimlik çatışmaları görüldüyse neden Maraşlı’nın rutin psikolojik muayenesi yapılmadı? Böyle bir risk olduğu biliniyorsa neden hiç önlem alınmadı? Mehmet İnce’nin Maraşlı’yı yarattığı zamanki tavırları o hissi uyandırmamış olabilir ama bu şu anki durumun yaşanmayacağı anlamına gelmez. Kusura bakmasınlar ama Hilal ve Kemal bu konuda çok sorumsuz davranmışlar. Sahi Kemal nerelerde?
Mahur, Maraşlı, Zeliş buluşması tam da beklediğim gibi geçti. Zeliş’in konuşmaya başladığını öğrendiğimiz an onun artık konuşuyor olmasının Maraşlı’nın gerçek kimliği için tehlikeli bir hal aldığını söylemiştim. Maraşlı istediği kadar Zeliş’e durumu anlatmaya çalışsın bir çocuk nasıl bu kadar büyük sırrın yükünü omuzlarında taşıyabilir ki? Hem “Çocuktan al haberi.” diye boşuna dememişler. Çocuklara bir şey tembihlersen, istenilen şeyi başaramayacağım diye panikleyip daha çok hata yapar zaten. Zeliş birlikte oldukları akşam boyunca o kadar çok pot kırdı ki Mahur aptal bir kadın bile olsa yine şüphelenirdi. Zeliş her konuştuğunda Maraşlı soğuk terler döktü, lafı nasıl kıvıracağım diye debelendi durdu ama onun tam tersi ben ekran karşısında kahkaha attım. Yürü be kız Zeliş. Sen de olmasan babanın Mahur Abla’na “Ben aslında Mehmet İnce’yim.” diyeceği yok. Yalnız hem arabada yemeğe giderken hem restoranda üçü birlikte tam bir aile gibi değiller miydi? ^^ Maraşlı, bir an önce Mahur’a gerçeği açıklasa da onları yeniden böyle görsek. Ayrıca Mahur ve Maraşlı’nın, Zeliş’in en sevdiği renk olan gri giyindikleri de gözden kaçmadı. Zeliş ile Mahur arasındaki o samimi anlarda bunu da duysak hoş olurdu.
“Sen böyle şarkılar dinlemezsin ki.”
“Baba sen sebze çorbasını seversin.”
Maraşlı: “Ben öyle mi konuşuyorum bir kere.”
Zeliş: “Evet, yani görevde olduğun zamanlar.”
“Ben ikinizi de çok seviyorum. Tabii babam babam gibi olduğunda onu daha çok seviyorum.”
Zeliş lavaboya gittiğinde Mahur ile Maraşlı’nın baş başa kaldığı anlar belki de onları son kez böyle mutlu göreceğimiz anlardı… Mahur gerçeği öğrendiğinde bir daha kim bilir ne zaman Maraşlı’nın yüzüne böyle aşkla bakar… Yalnız masa neden bu kadar büyüktü? Çiftin arasından tır geçecekti resmen. ^^
Maraşlı: “Çok güzel bir gece.”
Mahur: “Çok.”
Maraşlı: “Sen gibi.”
Zeliş’in bu durumdan bu denli etkilenip Mahur ile gizli gizli konuşmak isteyecek hale gelmesini beklemezdim. Ne de olsa o bir çocuk. Ama çocuk da olsa Mahur’un babasını başka biri gibi görmesi onu mutsuz etti. Çok güzel bir şekilde İstanbul Türkçesi konuşan, üç dil bilen, kibar, garip isimli yöresel yemekler yemeyen, yani onun tanıdığı ve hayran olduğu babasını Mahur bambaşka bir adam olarak tanıyıp seviyor. Zeliş’e göre Mahur babası Mehmet’i değil, Maraşlı Celal’i seviyor. Küçük bir çocuk olarak Mahur’un stüdyosunu arayıp ona ulaşmaya çalışmasını ise hiç garipsemedim. Yeni nesil çocuklar iki yaşında tablet kullanmaya başlıyor, Zeliş on yaşında telefonla Mahur’a ulaşmış çok mu?
Zeliş’im şimdi Mahur’a babanla evlenmesini istemediğini söyledin ya, lafın gerisini de getireceksin değil mi benim güzelim? Bak ikinci kez Mahur, babanın Mehmet İnce olduğunu öğrenemezse fena söverim senaristlere. Mahur öğrensin, isterse bunu gizlesin, Maraşlı’yı düğünde nikah masasında terk etsin ama öğrensin yahu! Kiralık Aşk dizisindeki gibi nikah günü de öğrenebileceğini düşünüyorum, ama Zeliş bu evliliği neden istemediğini babasının gerçek adını vermeden nasıl açıklayacak? Evet, bana kızmayın ama bu kadar lafı edildikten sonra o kına gecesi de olur, MahCel nikah masasına da oturur. Açıkçası sonu kötü bitecek bile olsa MahCel’in kız isteme, kına gibi güzel anlarını görmeyi arzu ediyorum.
Dilara’yı bölümde göremedik, jenerikte de Burcu Karakaya’nın adı yoktu. Üç bölüm için diziye katıldığını, kendisi için karakter tanıtımı yazıldığını sanmıyorum. Acaba Fuad’ın ölümüyle Maraşlı-Dilara birlikteliği yazılma ihtimali tamamen çöpe mi atıldı? Bu yüzden mi Dilara her bölüm olmazsa olmaz diye düşünüldü? Bana göre Dilara diziye devam edebilir ama Maraşlı ile sadece dost olacak şekilde.
Mehmet İnce dosyası ellerine geçtiğinde Suat da Savaş da hayal kırıklığı yaşadılar. E haksız sayılmazlar Nevzat bu kadar önem atfedilecek bir adam imajı çizmedi hiçbir zaman. Başrol oyuncu değil yardımcı oyuncu gibiydi hep. Dosyayı değil direkt Nevzat’ı Hurdacı’ya götürmek de Savaş için daha doğru bir hamleydi. Zaten dosyayı götürse sonra yine Nevzat’ı alıp getirmesini isteyecekti Hurdacı. Nevzat’ın yeniden Maraşlı ile operasyona gidecekleri için duyduğu heyecan görülmeye değerdi. Savaş’ın adamlarını ne güzel dövdü ama. Yine diyorum Savaş’ın bu adamlarıyla bir arpa boyu yol alınmaz. Nevzat kendini yakalatmak istemeseydi o adamlar onu asla etkisiz hale getiremezdi.
Maraşlı’nın Nevzat ellerindeyken Hurdacı ve Savaş’ın adamlarını etkisiz hale getirip Hurdacı’ya ulaşması gerekiyordu. Ancak beklediğim çatışma sahneleri yaşanmadan Maraşlı birdenbire Hurdacı’nın ofisinde beliriverdi. Hurdacı, Nevzat’ın aslında oğlu Mehmet İnce olmadığını anladığı andan beri bu anı beklediği için tabii ki çok rahattı. Yüzündeki ifade, ses tonu hiç de duygusallık içermiyordu. Sadece kendisinden kaçan oğluyla yüzleşmek isteyen bir tavır içinde geldi bana. Maraşlı, Hurdacı’nın yani babasının yüzünü gördüğünde sadece yüzüyle, gözleriyle değil; tüm varlığıyla irkildi, geriye çekildi. Bu tepkiyi onların ilişkisini tahmin ettiğimde çok yerinde buldum. Bu tepkisi aslında çocuk Mehmet’in tepkisiydi. Sanki babası o günlerdeki gibi ona kötü davranacaktı, kafasına vuracaktı, dövecekti. Tıpkı narin bir geyik gibi geriye adım attı. Maraşlı’nın gözlerinde sevgi, korku, şaşkınlık gördüm; Hurdacı’nın gözlerinde ise sadece galibiyet sevinci. İki oyuncu dizide ilk kez bir araya gelmelerine rağmen bize o baba-oğul oldukları, tanışıyor olduklarını hissettirdiler. Hurdacı’nın çocukken onca eziyet ettiği oğluna “Mehmet’im.” diye hitap etmesine gıcık olmayan var mı? Sen git huyu suyu sana benzeyen Savaş’a “Savaş’ım.” de, bizim kırılgan, nahif Mehmet’imizi rahat bırak.
Maraşlı: “Buraya kadarmış Hurdacı.”
Hurdacı: “Demek geldin Mehmet’im. Bu kadar çabuk beklemiyordum.”
Maraşlı: “Dön bana. Dön de yüzünü göreyim.”
Hurdacı: “Hay hay. Sen nasıl istersen.”
Tahminim dikkatsiz Savaş’ın telefon sinyali yüzünden polisler ve Tolga’nın mekanı basmasıyla bu karşılaşmanın yarım kalacağı yönünde. Zaten babasını tanıyan Maraşlı bir süre kendine gelemeyeceği için konuşmaları uzamadan oradan gitmek zorunda kalsa daha hayırlı olur. Yoksa Hurdacı ona yeniden zarar verebilir. Açıkçası Nevzat’ın kafasına vuruş şekli geçmişin bir işaretiydi. Maraşlı’nın sırtındaki yaraların rol için değil Hurdacı tarafından çocukken dövülmesiyle oluştuğunu düşünüyorum. Ve açıkçası Twitter’da gördüğüm bazı yorumlarda belirtildiği gibi Mehmet İnce’nin geçmişinde istismar olma ihtimali de yüksek.
14 Haziran Alina Boz’un doğum günüydü. Bunun için sette eğlenceli bir kutlama yapılmış. Sete fotoğraf makinesi olan bir pasta ve “İYİ Kİ DOĞDUN BAYAN” yazan bir çelenk getirilmiş. Ben de İYİ Kİ DOĞDUN BAYAN demek istiyorum. Nice yaşlara sevgili Alina Boz.
Emeği geçen herkesin eline sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Maraşlı 22. Bölümde çalan şarkı: Dostum Dostum
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.