Kategori: İzledimMaraşlı

MARAŞLI – Ben Seni Her Halimle Sevdim

Maraşlı 25. bölümde reyting kaygısı duymadığımız bir gün; set bitmiş, sadece sadık izleyiciler kalmış…Yine de adettendir; dizi Total’de 2,86 reytingle 4. AB’de 2,58 reytingle 5. ABC1’de 2,65 reytingle 7.oldu. Bölüm yazısı konuk yazar Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^

 

Maraşlı finale doğru yürürken her geçen gün içimdeki burukluk da artıyor. Bu bölümde neler olacak derken bir yandan da finalde ne olacak diye düşünüyorum, gelen fotoğraflardan ve fragmandan teori üretmeye çalışıyorum. Kısa zamanda hayatımın önemli bir parçası haline gelen dizimle önümüzdeki hafta nasıl vedalaşacağım hiç bilmiyorum. 25. Bölümü bile sanki finalmişçesine bir hüzün duygusuyla seyrettim. Tabii bölüm de oldukça hüzünlüydü. Uzun zamandır beklediğimiz yüzleşme gerçekleşti. Ancak beklediğimden çok farklı bir şekilde. Açıkçası Ethem Özışık ve ekibi her hafta beni şaşırtmaya devam ediyor.

 

 

Geçtiğimiz bölümü Mahur ile Maraşlı nikah günü almaya geldikleri sahnede görevli Maraşlı’ya adını soyadı sorduğunda Mahur’un “Mehmet İnce” diye cevap vermesiyle noktalamıştık. Ben Maraşlı’nın yine inkar edeceğini tahmin ediyordum. Ama bunu henüz hazır olmadığı için ya da oyun olsun diye değil, ciddi ciddi yapacağını hiç düşünmemiştim. Maraşlı resmen gerçekte kim olduğunu, Mehmet İnce olduğunu unuttu. O an bir kez daha ne kadar incelikli bir senaryomuz olduğunu gördüm. Kişilik bozukluğunu en ince şekilde yazıyor senaristlerimiz. Zaten bu iki kimlikli hali devam ettikçe, babası da geçmişi hatırlatıp vicdan yükünü arttırdıkça, sahte kimliğinden kurtulmak istemeyip Mahur’a gerçeği söylemedikçe işlerin bu raddeye geleceği belliydi.

 

Maraşlı: “Ben sana söylemedim. Biraz benden hoşlanıyor gibi öyle.”

Mahur: “Ya insan kıskansa gelip biz yattık der. Bu adamın asıl adı Mehmet İnce diye yalan mı söyler? Mehmet İnce diyor. Celal ne oluyor?”

 

Maraşlı’nın Dilara’nın kendisine ilgisi olduğu için böyle söylemiş olabileceğini söylemesi üzerine Mahur’un verdiği tepkiye bayağı güldüm açıkçası. Halbuki böyle bir sahnede hüzünden gözyaşı dökmem gerekmez miydi? Ama Mahur haklıydı, gözü olan kadının söylemesi için saçma bir yalandı bu. O yüzden Mahur’un Dilara’ya inanması yerindeydi. Bir de zaten en başından beri Mahur, Maraşlı’nın sakladığı bir şeyler olduğunu düşünüyor, zaman zaman çok yabancı hissettiğini söylüyordu. Ancak bunu istihbaratçı çıkmasıyla aştığını düşünmüştüm. Ancak sahilde evlenme teklif ederken öncesinde başka bir şey söyleyeceğini, onları birbirlerinden uzaklaştıracak bir şey olduğunu belirttiğini hatırlamış ve yüzden Dilara’ya inanmış olabilir.

 

 

Maraşlı: “Bu Mehmet İnce, kim bu adam? Tanıyor musun sen? Nerede bulurum, nasıl ulaşırım ben bu adam? Gittiğim her yerde karşıma çıkıyor. Gölgem gibi ya. Benim bu işi çözmem lazım Hilal. Nerede olduğunu biliyorsan söyle bana. Merkezden falan. “

Hilal: “Ne?”

Maraşlı: “Ne, ne? Ya Mehmet İnce diyorum, Mehmet İnce. Bulabilir miyim? Bir fotoğrafı neyim, bir adresi var mıdır sizde? Bak varsa ver söyle bana ben gideyim yapışayım yakasına şunun.”

Hilal: “Ne diyeceksin bulunca? Ne söyleyeceksin?”

Maraşlı: “Gardaş diyeceğim senin benimle derdin ne? Ne alıp veremediğin var benimle? Her yerde duyuyorum seni, ne oluyor diyeceğim.”

 

Maraşlı’nın kendi kimliğini unutup Hilal’in kapısına geldiği sahneler hem çok hüzünlü hem çok etkileyiciydi. Maraşlı resmen kendisinin Mehmet İnce olduğunu unutmuş, ciddi ciddi Mehmet İnce’nin kim olduğunu sordu Hilal’e. Üstelik o da Necati gibi peşinde olduğunu, kendisini öldürmek istediğini iddia ediyordu. Zeliş’in ağzından da kendisinin Mehmet İnce olduğunu duyunca düştüğü karanlığı, kendini kaybetmiş olmayı o kadar iyi yansıttı ki ben de sahneyi Hilal gibi şaşkınlıkla seyrettim. Açıkçası Mehmet İnce olduğuna inanmadığı için “Eğer ben Mehmet’sem ben kimim?” diye düşünerek sinir krizi geçirdiğinde bir an Celal’i de unutacağını sandım. Hem asıl kimliğini hatırlamıyor hem de bunu çok iyi bilecek iki kişiden duyduğu halde inkar ediyordu. O an çevresindeki hiçbir şeyi duyamaması, kendini kaybetmesi, asla sakinleşememesi ve kulak çınlaması çok gerçekçiydi. Burak Deniz bu sinir krizi geçirme anlarını çok iyi oynamış. Hilal onu spreyle bayıltmasaydı kendine daha fazla zarar verebilirdi. Ben bu anlarda Maraşlı kadar Zeliş’e de üzüldüm. İleride bu duydukları, gördükleri onda travma yaratabilir.

 

 

Hilal’in Maraşlı baygın yatıyor bile olsa Zeliş’i onunla aynı evde bırakmaması gerekirdi. Uyanmayacağından ya da Zeliş’i kandıramayacağından nasıl bu kadar emin olabiliyorsun Hilal? Ayrıca babası bile olsa yeni bir kriz geçirse Zeliş’e zarar vermeyeceğinin garantisi var mıydı? Saldırganlaşabileceğini söyleyen sendin. Neyse ki böyle korkunç bir şey olmadı, Maraşlı Zeliş’i kandırarak evden kaçmayı başardı. Ancak bu olay Hilal’in aptallığı olarak tarihe geçti.

Mahur’un Hilal’i aramak yerine Tolga’ya gitmesi daha doğruydu. Çünkü Hilal o anda henüz Maraşlı’nın son durumundan haberdar değildi, eğer Mahur Hilal’i arasaydı, Hilal ona yanıldığını söyleyip gerçekleri anlatmayabilirdi. Tolga ise Mehmet İnce’nin fotoğrafını görmüştü, Mahur’a böyle bir durumda yalan söylemezdi. Ancak aslında fotoğraftakinin başkası olduğunu da söylemesi savcılık etiğine uymuyor bunu da eklemeliyim.

Açıkçası Tolga’nın Mahur ile Maraşlı’nın ilişkisi Dilara ile yaptığı telefon konuşmasından öğrenmesine onun adına üzüldüm. Mahur’un öyle elini tutmasına izin vermemek, tamamlanmamış cümleler yerine direkt Maraşlı ile sevgili olduklarını söylemesi gerekliydi ona. Ancak söylememe gerekçesini elbette Tolga da haklı buldu. Adamı hapse attırmak için fırsat kolladığı günleri unutmadık. Tolga’nın bunun üzerine neden savcı olmayı seçtiğini anlatması sahnenin içinde bana göre lüzumsuzdu ancak durumdan bağımsız anlamlıydı. Ayrıca Tolgacığım çok idealistmiş gibi bir havadaydın ama gerçeği biliyoruz bayım, Mahur yer ama biz yemeyiz.

Tolga’nın Hilal’i arayıp “Mehmet İnce’nin Celal Kün olduğunu” öğrendiğini söylemesi ise bence güzel blöftü. Kafası iyi çalıştı savcı beyin. Hilal’in Tolga’nın blöfünü yemesiyse onun kötü bir istihbaratçı olduğu anlamına gelmez. Tolga haklı, Hilal yanlarına geldiğinde eğer gerçeği açıklamasaydı o dosyayı tekrar isteyecekti ve bu Hilal’in görevi için daha tehlikeli olacaktı. Çünkü fotoğrafın değiştirilmesinden dolayı ortada Nevzat ve Hilal için bir görev ihlali söz konusuydu. Hilal yine de oraya geldiğinde hemen görüntüleri onlara seyrettirmedi, önce Tolga’nın söyleyeceklerini dinledi, durumu tarttı.

 

 

Mahur: “Ama bu, bu bambaşka biri. Hilal, kim bu adam?”

Hilal: “Mahur, işte bu adam Mehmet İnce.”

Mahur: “Hayır… Hayır… Ne olur bana böyle bir şey olmadı deyin. Ben sana kimliğini değiştirmiş olabileceğini düşündüm. Ama bu, bu bambaşka biri. Bu Celal değil. Bu benim sevdiğim adam değil. Kim bu adam?”

Hilal: “Maalesef öyle.”

Mahur: “Hayır bu doğru olamaz. Bu kadar şeyi uydurmuş olamaz Hilal. Bu çok saçma. Ben, ben bu adamı tanıyorum. Bu adam bana ailesini anlattı, arkadaşlarını anlattı. Böyle bir şey olamaz ki.”

 

Mahur’un görüntüleri seyrettikçe verdiği tepkileri çok yerinde buldum. Ne eksik ne fazla tam kararındaydı. Sadece bir isim değişikliğinden fazlası olduğunu bilmek, Mehmet’in aslında onun tanıdığı gibi bir adam olmadığını görmenin Mahur’da yarattığı hayal kırıklığı, hayatının aşkından da bir darbe yemiş olmanın verdiği büyük acıyı o kadar doğru hissettirdi ki… Mahur için inanılmaz doğru replikler yazılmıştı. Elbette Maraşlı’nın aşkından şüpheye düşecek, onu bu zamana kadar hep kandırdığını zannedip öfke patlaması yaşayacaktı, Hilal’in söyledikleriyle ikna olmayacaktı. Aksi yanlış olurdu. Delirdiğini duyduğunda yine de onun için endişelenmesi de yerindeydi. Aşk öyle bir anda bitmez ki. Ne kadar kızsa da sevdiği için içten içe üzülebilir insan.

Yalnız bu sahnede Tolga’nın en uygun fırsatta Mehmet İnce ve hapis kelimesini aynı cümlede kullanması beni hiç şaşırtmadı. Tolga’nın etiği işine göre kullandığını biliyorduk zaten.

 

 

Mahur tam öğrendiklerini idrak etmeye çalışırken arabaya bindiğinde aniden Maraşlı’nın da arabasına binmesi bir bakıma iyi oldu. Mahur onun cidden delirdiğine kendi gözleriyle tanık oldu. Hilal’in söylediklerinin onu kandırmak için olmadığına ikna oldu. Seyrettiği görüntülere, Hilal’den duyduklarına rağmen Mahur’un Maraşlı ile konuşması onun ne kadar büyük bir kalbi ve ne kadar sonsuz bir aşkı olduğunu gösterdi bize. Orada kendini düşünmesi gerekirken o Maraşlı’yı, onun akıl sağlığını, iyi olmasını düşünüyordu. Bu güçsüzlük ya da aptallık değil, bu kendinden çok sevmek sadece. Mahur da Maraşlı’yı doktora gitmeye ikna edemezdi. Böyle durumda olan biri çoğunlukla kendi ayaklarıyla gitmez hastaneye tedavi olmaya.

 

 

Hilal o kadar kimseye söylemeleri konusunda tembihlese de Mahur’un o psikolojide bunu unutup evdekilere gerçeği söylemesine şaşırmamalı. Böyle bir gerçekle yüzleşip bunu içinde tutmak kolay mı?

 

Nuran: “Şimdi Celal Bey oğlum diye biri yok mu?”

Mahur: “Yok Nuran Abla. Celal öldü.”

Necati: “Celal öldü mü?”

Mahur: “Öldü ağabey. Öldü. Aslında hiç yaşamadı desek daha doğru olur. Hiç yaşamadı ki. Nasıl olabilir böyle bir şey? Bir hayale nasıl aşık olunur? Olmayan bir adama hissedilen aşk nasıl unutulur ki?”

 

Necati’nin Mahur’un yanına geldiğinde onunla dertleşirken verdiği tepkiler Maraşlı ile empati kurduğunu gösterdi. İkisi de benzer bir durum yaşamıştı çünkü. Mahur, Necati’ye senden başka kimsem kalmadı diyerek sahip çıkarken, onu affetmişken Maraşlı’yı niye affetmesin diye düşündüm yine. Necati’nin yol açtığı şeyler çok daha mı azdı Maraşlı’nınkilerden? Necati delirdi diye tüm suçlarından azat ediliyorsa, hapse girmesi gerekiyorken akıl hastanesi ile yırtıyorsa Maraşlı’nın günahı ne?

Hah ben Mahur bu kadar merhametli biri olmasına rağmen Maraşlı’yı gerçekten unutmak istese, unutsa ve hayatına onsuz devam etse yine onu anlardım. Maraşlı’ya ikinci bir şans verip vermemek onun tercihi. Ancak Maraşlı bana göre ikinci bir şansı hak ediyor, çünkü o bu planı kurarken istihbaratçı kafasıyla hareket etti. Sadece görevini ve kendi duygularını, kızını önemsedi. Ona hala en başta masum olduğunu bilmeden Mahur’u kullanmak istediği için kızsam da bir yandan da onu anlıyorum.

Yalnız ben Mahur’un olmayan birine aşık olduğunu düşünmüyorum. O Celal gibi davranan, konuşan ama Mehmet’ten de izler taşıyan adama aşıktı. Onun için hayatını hiçe sayan Mehmet’e aşıktı. Onun için kendinden vazgeçmeye hazır bir adama aşıktı. Mahur’un Maraşlı’nın artık numara yapmadığını, onu gerçekten sevdiğini anlaması gerekirdi. İnsan kandırmak için bir ilişkiyi bu kadar uzatır mı? Onunla 1,5 yıl sonra evlenmeye kalkışır mı? Daha en başlarda Aziz istiyor diye ayrılmaz, onunla o zamanlar evlenirdi. Bunları ilk şokla, sinirle, acıyla anlamasını beklemiyordum zaten. Ancak bu hüzünlü sahnede Necati sağ olsun tebessüm ettik. Ancak eğer Mahur Celal’i öldürüp gömecekse, sevdiği adam Mehmet olarak kalbinde yeniden doğmalı.

 

Necati: “Celal de mi öldü?”

Mahur: “Belki de böyle düşünmek en doğrusu. Öteki türlü olmayan birini nasıl unutabilir ki insan?”

Necati: Mezarı vardır değil mi? Mezar taşı yaptıralım ona. Üstüne de yazalım. Sivaslıydı, iyi adamdı.”

Mahur: “İyi adamdı değil mi?”

Necati: “Ama geçmişi karanlıktı.”

Mahur: “Hangisinin?”

Necati: “İkisinin de. İnsanın geçmişi karanlık oldu mu yolunu bulması çok zor oluyor. Kayboluyor o yüzden. Gece olup da gözünü bir kere kapadın mı sanki o karanlıktan bir daha hiç çıkamayacakmışsın gibi geliyor.”

Mahur: “Ne var ki ağabey o geçmişte?”

Necati: “Vicdan azabı. Vicdan azabı. O hep seninle.”

 

Göz atmanızı öneririz: MARAŞLI – Ne Kadar İyi Bir İzleyicisin?

 

Bölümde Hilal sahneleri çok fazlaydı. Tamam güzel sahneleri vardı ama bunların yüzde yirmisi olmasa da olurdu, kusura bakmayın. Neden ben dakikalarca erkek başrolüme hasret kaldım?

 

 

Hilal ile Savaş buluşmasında HilSav ship damarı kabarmayan var mı? ^^ Çok yakıştırdığım ikili nihayet sondan bir önceki bölümde yan yana geldi. Tabii ki bir istihbarat mensubuyla bir azılı suçlunun ilişkisinin olmayacağını biliyorum ama sonuçta bu bir kurgu, hayal de mi kurmayalım? Savaş’ın Zeliş’i kaçırdıktan sonra dedesi bile olsa onu Hurdacı pisliğine götürmek yerine Hilal’e vermesi ve annesi için onunla bir anlaşma yapması en doğru adımdı. Ancak her ikisinin de takip edildiklerini fark etmemesi rezaletti. Hilal, Nevzat ve onca askerin Hurdacı’nın mekanına düzenledikleri operasyon boşa gitti.

 

 

Hilal’in nihayet arabasıyla İstanbul turu atmaktan başka vasıfları olabildiğini görmek çok güzeldi. Açıkçası operasyon sahnesi de oldukça güzel çekilmişti. Ancak Hilal’ın tıpkı Maraşlı’nın hayalindeki Mahur gibi görünmesi ve operasyon sahnesinde Maraşlı tema müziklerinden kullanılması tam bir hayal kırıklığı. Dizinin başka hareketli müziği mi yok, ne oluyoruz? Ayrıca koskoca operasyon da güme gitti, Hurdacı ve adamları kaçıp gitmişti. Neyse, en azından elinde şimdilik bir mekanı kalmadı. (Yazar burada kendini avutuyordu.)

 

 

Savaş, Hurdacı’ya Zeliş’i teslim etse bile hem kendisini hem annesini öldüreceğini düşünmekte haklıydı. Ancak istihbarat ile iş birliğinden sonra, Hurdacı’nın yurt dışına kaçmasına yardım etse bile annesinin öleceği besbelliydi. Hurdacı, hem kindar hem de psikopatın önde gideni. Kendi oğluna acımayan, kötü baba olduğunu senin de anladığın adam senin annene mi acıyacak be Savaş’ım? Yaşlı diye ona gerçekten hürmet etmiş olabileceğine inanmak düpedüz saflıktı. Savaş’ın anne acısına üzülmediğim düşünülmesin. En kötü karakterin bile annesinin ölümüne üzülürüm. Çünkü anne sevgisi bambaşkadır. Şimdi Savaş bu acıyla Hurdacı’nın ümüğünü sıkmalı. Böylece Maraşlı baba katili de olmaktan kurtulur.

 

 

Maraşlı’nın bilinçsizce çocukluğunun geçtiği eve gitmesi, orada gördüğü rüya onun kendini yeniden hatırlamasına neden oldu. O hep İsmail’in ve şimdi de annesinin de ölümüne neden olduğunu düşündüğü için, Mahur da Maraşlı’yı sevdiği için Maraşlı Celal olmak istemişti ancak o evde gerçeğin aslında bambaşka olduğunu anladı ve buna kalpten ikna oldu. Vicdanındaki kara lekenin izlerini o rüyada sildi. Özellikle çocuk Mehmet’in Maraşlı ile konuştuğu kısım tam da benim daha evvel belirttiğim noktaya işaret ediyordu: Geçmiş ile barışmak. Geçmişi olduğu gibi ama doğru bir şekilde kabul edip geleceğe bakabilmek. Geçmişte yaşananlar, babasının kötü biri olması, İsmail’in ölümünde istemeden de olsa payı olması onu kötü, pis, suçlu yapmaz. Kim bilir kimimizin geçmişi ne hatalarla, ne yaralarla dolu. Önemli olan bunlardan ders

alabilmek.

 

Mehmet’in geçmişini geride bırakabilmek için babasını öldürmeye gitmesi benim aklıma yatmadı yalnız. Ne yani Hurdacı ölünce mi geçmiş geride kalacak? Ölmese, sadece onu yakalayıp hapse tıksa yetmiyor mu?  Sonuçta kötülüklerinin cezasını çekmiş ve Mehmet elinden her şeyini almış olurdu.

Maraşlı’nın Mahur’a bıraktığı son ses kaydı da oldukça etkileyiciydi. Daha önce de yazdım Mahur’u seven kalp aynı. Davranışları, konuşması Maraşlı Celal gibi olsa da bunları şekillendiren ruh, beyin Mehmet’e ait. Mahur’un yanında içi titreyen, kalbi küt küt atan Mehmet. Maraşlı, Mehmet İnce olarak konuştuğu ses kaydında da tam da üstüne basa basa bunu söylüyordu. Sadece Mahur’u sevmesi gereken Celal’in değil, kendisinin de aşık olduğunun altını çiziyordu. Yalnız kaydı Maraşlı şivesiyle bitirmesi de anlamlıydı. Orada Celal’e de bir veda vardı sanki.

 

“Bu gece bu kaydı yaparken kim olduğumu biliyorum. Bu bedende, bu akılda, bu kalpte her şey aynı. Ben Mehmet İnce. Geçmişimi temizlemek için tek bir yol var. Düştüğüm kuyudan kurtulmak için tek bir yol. Bu bir intikam değil. Bu hak etmiş birine verilmesi gereken bir ceza. Gecikmiş bir ceza. Ama bu gerçekleştiğinde bir daha kimse Maraşlı’yı göremeyecek. Belki bir daha konuşamayız, bir daha karşılaşamayız. Şunu bilmeni istiyorum ki ben seni çok sevdim Mahur. Her halimle, her halinle sevdim. Eğer bizi ayıracak bir ölüm varsa, ben bu gece ona gidiyorum. 

(Şiveli) Mahur çok güzel bir isim. Anısı ve tınısı hep bende saklı kalacak. Elveda bayan.”

 

Mahur, Maraşlı’nın daha doğrusu Mehmet İnce’nin onu gerçekten sevdiğine bu ses kaydıyla mı ikna oldu? Yoksa Maraşlı’nın ölüme gidiyor olmasıyla mı? Yoksa annesinin görüntülerini seyrettiğinde mi kafasında şimşekler çaktı? Açıkçası burada belki geçmişe dair flashbackler gösterilebilirdi. Onu ikna edenin ne olduğu tam anlaşılamadı.

 

Son Sahne…

 

Mahur’un Maraşlı’nın babasını öldürmeye ve belki de ölüme gitmesine engel olmak için onunla buluşması ve onu yakalatması yapılabilecek en doğru şeydi. Onun akıl hastanesine yatması gerektiği ayan beyan ortada. Maraşlı buna çok kırılmış olabilir ama Mahur ile ikinci bir şansları olabilmesi için bu şart. Yine de bu sahnede Maraşlı’nın yüzündeki hayal kırıklığı, o üzüntü bana çok koydu. Ne yazık ki birçok insan kendisinin hasta olduğunu kabul etmediği için tedavi göremiyor ve sorunlarını aşamıyor.

 

Mahur: “Ne ailen ne geçmişin ne yaşadığın bu kimlik bunalımı umurumda değil. Ben ne yapıyorsam seni sevdiğim için yapıyorum. Sadece bunu bilmeni istiyorum tamam mı?”

Maraşlı: Tamam da ne yaptın ki sen benim için? Yani elbette yaptın da bundan mı bahsediyorsun?

Mahur: “Celal! Dur. Celal ne olur direnme artık. Ne olur. Kim olduğunun hiçbir önemi yok. Kalbinin en derinliklerinde beni sevdiğini biliyorum. Bu yüzden de iyileşmen lazım.”

Maraşlı: “Ben hasta değilim ki.”

Mahur: “Ne olur direnme artık. Ne olur.”

(Öpüştükten sonra) Mahur: “Elveda Maraşlı.”

 

Mahur’un onca insanın içinde, özellikle eski karısının önünde Maraşlı’yı dudağından öpmesine de bravo yalnız. Veda busesi olmadan sevdiceğine veda edecek değildi ya. ^^ Acaba Mahur, dudaklarından öpüp Maraşlı’ya veda edince bu sonsuz bir veda anlamına mı geliyor? Yoksa Mahur, onun Maraşlı kimliğiyle vedalaştı da “Bana Mehmet olarak dön.” mü demek istedi?

 

 

Final fragmanında Maraşlı’nın Mahur’un gözü önünde vurulduğunu görüyoruz. Onu vuran da Savaş. Ancak Savaş’ın neden onu vurduğunu bilemiyorum, acaba danışıklı dövüş mü? (Yani anlaşmalı bir plan mı bu?) Mahur’un mezarın başında ağladığı sahnede Celal Kün ile vedalaştığımızı görüyoruz. Ölümünün üzerinden uzun bir zaman geçmiş gibi. Göz yaşlarının gerçekliği eğer Mehmet İnce yaşıyorsa Mahur’un onun yaşadığını bilmediğini gösteriyor. Ya Mehmet İnce gerçekten öldü ya da Celal Kün’ü öldürüp hayatına Mehmet İnce olarak devam edecek. Fragmanın sonunda duyduğumuz replikler ve Mehmet İnce ses tonundan çıkardığım sonuç ise şu: Ya bizi bekleyen bir hayal sahnesi var ya da mezarın başında ağlayan Mahur, yeni bir sahafa girdiğinde Mehmet İnce ile karşılaşıyor ve Mehmet ona ilk tanıştıkları sahneyi hatırlatacak sözler söylüyor. Benim kafamdaki final ikincisi.

Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Sizce bizi nasıl bir final bölümü bekliyor? Dizi mutlu sonla mı bitecek yoksa mutsuz sonla mı? Finale dair tahminleriniz neler?

 

Sizce Maraşlı Final Nasıl Olacak?

 

This poll is no longer accepting votes

 

Maraşlı 25. Bölümde çalan şarkı: Kendime Sarılır Dolarım – Sagopa Kajmer

 

Göz atmanızı öneririz: Maraşlı Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce