Maraşlı bir kez daha çok daha iyi reytingleri hak ettiği bir bölüm ile ekranlardaydı. 21. Bölüm ile Total’de 4,30 reytingle 5. AB’de 3,46 reytingle 4. ABC1’de 3,52 reytingle 6.oldu. Bölüm yazısı konuk yazar Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
“Beni bende demem bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri”
Yunus Emre
“Maraşlı’nın bu haftaki bölümünden aklında kalan ne?” diye sorsalar cevabım belli: Burak Deniz. O nasıl muhteşem rol yapmaktır, o nasıl karakteri yaşamaktır, o nasıl aynı bedende iki farklı can olmaktır… Sana hayranlığım bir kat daha arttı. Eğer hala Burak Deniz’in yer aldığı bu işi seyretmediyseniz, çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Bir kez daha “İyi ki Maraşlı karakterini sen oynuyorsun.” demek istiyorum. Yolun çok açık, eminim çok daha iyi yerlere geleceksin.
Geçtiğimiz bölümü Mahur’un Necati’den kendisini öldürmek isteyen kişinin Mehmet İnce olduğunu duyması sonucu, Maraşlı’ya Mehmet İnce’nin kim olduğunu sormasıyla bitirmiştik. Maraşlı’nın bu gerçeği söylemeyeceğini elbette biliyordum, ama keşke “Öldüğünü biliyorum.” yerine daha fazlasını diyebilseydi. Keşke Mahur, Mehmet İnce’nin yaşadığını söylediğinde “Yaşıyor olsa bile bir istihbaratçı olarak Necati’yi öldürmeye gelmeyeceğini, böyle adamlarını gönderemeyeceğini, peşlerindekinin Savaş’ın adamları olabileceğini.” belirtseydi. Maraşlı dişe dokunur bir şey söyleyemese de bölümün aksiyonlu ve heyecanlı başlaması iyiydi. E tabii bir de MahCel birlikte aksiyon içinde yer alınca tadından yenmedi. Valla Mahur’a da bravo, onca aksiyon içinde, Necati’nin durumuna rağmen Tolga’nın telefonunu açıp durumunu anlatabiliyor. Aksiyon için doğmuşsun bebeğim. ^^
Neden Mahur ile Maraşlı bir yıllık hasretin ardından o bir yıllık süreçte neler yaşadıklarına dair konuşmuyorlar? Birbirlerini çok özlemiş ve unutmamış olmaları dışında bir şey bilemiyoruz. Dizi birkaç bölümdür Maraşlı’nın gerçekte Mehmet İnce olması; onun Hurdacı’ya ulaşma süreci, geçmişi, çocukluğu, korkuları, yaraları bunlar üzerinde ilerliyor bunu kabul ediyorum. Ancak bazı çok da elzem olmayan sahnelerde kısaltma yapılarak MahCel ve Mahur sahnelerine derinlik katılması gerekiyor. Ben özellikle Mahur’un hayatında olup bitenleri merak ediyorum. Yani onun acılarının üzerinden teğet geçmiş gibi hissediyorum kendimi.
Mahur’un Hamiyet ile konuşurken Necati için söyledikleri beni onun Necati’ye sahip çıkıyor olması konusunda ikna etti. Mahur işi ve stüdyo hariç her şeyi kaybettiği bir süreçte çekirdek ailesinden kalan tek kişiye tutunmuş. Necati de giderse Mahur kendini tamamen ailesiz hissedecek. O yüzden günahıyla sevabıyla Necati’ye tutunmuş durumda. Ve söylediği bir şeyde çok haklı. Necati şu an hasta olduğu için kimseye kötülük yapacak bir durumda değil. Mahur’un yanında halası Hamiyet var, kabul. Ama bugüne kadar adını bile duymadığımız, bir yıl öncesine kadar yakınlığı olmayan bir hala. Bu süreçte Mahur’un Tolga ile arkadaşlık etmesi de bu yalnızlığa, düştüğü boşluğa bağlı gelişmiş. Ona iyi niyetle el uzatan birini hayatına kabul etmiş.
Necati’ye aslında çok öfkeli olmam gerekirken ona acıyorum. Belki Serhat Kılıç böyle oynamasa hala öfkeli olabilirdim. Babasının sevgisine doyamamış bir çocuk olarak, ölmeyi hak ettiğine inanan biri olarak onun yanına yatmak, o mezara diri diri girmek istedi. Çok kötülükler yaptı ama o da bir kurbandı. Babasının ve annesinin kurbanıydı. Sedef’in bir cümlesi ve Aziz’in ona eksik verdiği sevginin kurbanı… Maraşlı da onun bu durumunu gördüğü için, o da Necati gibi bir baba kurbanı olduğu için onu anlıyor. Çünkü kendisi de Necati gibi sevgi istemiş ancak görememiş bir çocuk. Belki de Necati’de kendi sonunu görüyor.
Necati’nin peşinde Hurdacı ve Savaş varken eve getirilmesi daha mantıklı ama yine de güvenli değil. En azından kaçırılırsa ya da kaybolursa artık Maraşlı’nın ağzından Hurdacı ile ilgili bilgi alabilmek için ona verdiği telefonu var. Acaba Necati, telefonu Hurdacı ve Savaş ile hesaplaşabilmek için mi ısrarla istedi? Sonuçta ya düzeliyor ya da numara yapıyor. Babasına yaptıklarından suçluluk duyuyor, pişman ama bu Hurdacı ile Savaş’tan intikam almak istemesine engel değil. Aziz kısasa kısas için ölmeyi hak etti diye düşünse bile İlhan için intikam almak isteyebilir. Yalnız Maraşlı’nın telefonun şifresine dikkat ettiniz mi? 4649 ^^ Komada kaldığı ve ezberde karıştırdığı gün sayısı, hastanede meşhur oda numarası. Ne var bu 4649’da yahu? ^^ 46 Kahramanmaraş’ın plaka kodu desem 49 ne alaka? Nümerolojik olarak mı araştırmalıyız acaba? Bu konudaki yorumlarınızı benimle paylaşmak isterseniz yazı altı yorumlara gelebilirsiniz.
Ben de Hamiyet gibi düşünüyor ve Mahur’un Tolga ile sınırlarını net bir şekilde çizmesi gerektiğine inanıyorum. Hele kalkıp Maraşlı’yı halanla tanıştırıyorsan, Tolga’yı da yakın arkadaşın gibi görüyorsan bunu onunla paylaşmalısın. Zaten Tolga, Mahur ona gerçeği söylemediği halde görünen köy kılavuz istemez misali onun Maraşlı ile eskiden de şimdi de arasında bir şey olduğunun farkında. Kendince Mahur’a yakıştıramadığı bu adamı saf dışı bırakmaya çalışıyor. Maraşlı ile Tolga arasındaki kıskançlık dinamiğini Maraşlı cephesinden seviyorum ama tahammülüm de bir yere kadar. Ayrıca Maraşlı’nın kıskançlığı normalken neden bunu Mahur’a gösterme şekli maçoymuş gibi yazılıyor? Karakolda Tolga konusunda Mahur’u kibarca ikaz ettiğini söylemesi hoşuma gitmedi.
Tolga bize idealist, işinde iyi bir savcı diye tanıtıldı ama hiç de hukuk etiğine uygun davranışlar sergilemiyor. Düpedüz işle özel hayatı birbirine karıştırıyor. Eski bir istihbaratçı olan Maraşlı’ya tavırları sanki yılların azılı suçlusu gibiymiş gibi. Mehmet İnce konusunda ise Mahur’un bir sözüyle adamı yargılamaya kalkıyor. Senin çoktan öldürülen savcı davası için Mehmet İnce’nin dosyasını istihbarattan istemiş olman gerekirdi Tolga Bey. Mahur, Necati’den duyduğu ismini sana söyleyip, birdenbire manasız ithamlarda bulununca mı aklına geldi istihbaratla görüşmek ve bu dosyayı istemek? Mehmet İnce gerçekten ölmüş olsaydı adamın gül yüzünü görünce ne olacaktı? Tolga garip bir öngörüyle Mehmet İnce’nin Maraşlı ile bağlantısı olduğunu hissetti bence. Bu ani ilgi sadece Mahur’u etkilemek için değil, Maraşlı’dan kurtulmak için, bu çok açık. Eğer gerçeği öğrenirse Maraşlı’nın söylediği gibi faili meçhul cinayetleri üzerine yıkıp onu tekrar hapse gönderebilir. Hapse göndermeme karşılığında Mahur’dan uzak durması için onunla anlaşma yapabilir. Keşke ikisi Savaş ve Hurdacı’yı yakalamak için iş birliği yapsalar. Burada benim anlamadığım bir şey var, Tolga dosyayı ertesi sabah mahkeme kararıyla isteyeceğini belirtirken, dosyaya eklenecek belgeler neden gece hazırlandı?
MahCel çiftini belki de ilk kez tam bir çift olarak görebildik. Yeniden birlikte oldukları gecenin sabahında sevdiği kadına çay demlemiş bir adam, sıcak bir günaydın, aşkla sarılma ve sanki evden işe gitmeden önce birbirine veda edip akşam için sözleşen bir çift gördük. ^^ Gerçekten evli çift gibiydiniz benim güzellerim. ^^ Ama keşke Mahur’un istediği gibi karşılıklı kahvaltı da etseydiniz. Ne yazık ki içimde bu anı uzunca bir süre tekrar göremeyecekmişiz gibi bir his var, bari elimizde daha fazla güzel anı kalsaydı. Keşke Maraşlı, Mahur, Zeliş buluşmasını da görebilseydik… Ne olurdu Zeliş ile annesinin o tatlı sahnelerini Mahur ile de görseydik….
Mahur ve Maraşlı ilişkisinde neredeyse bütün hamleler Mahur’dan geliyor. Yine Maraşlı’yı öpen de o oldu. Bu durum beni hiç şaşırtmıyor. Çünkü Maraşlı, Mahur’a gerçeği söyleyemediği için buna cesaret edemiyor. İstiyor ama ona yaklaşmada hep tereddüt ediyor. Sevdiği kadına dokunmayı, öpmeyi, onunla birlikte olmayı bu kadar isterken bir erkek olarak geride durmak için kendini zorlaması hiç kolay değil. Bu defa da detaylı olarak bir sevişme sahnesi görmedik, benim şikayetim yok. Bu defa sonrasındaki yarı çıplak uyudukları sahnenin kesilmedi, doğallık bozulmadı bu benim için yeterli. ^^
Bence burada asıl önemli olan şey Maraşlı’nın tek mutlu olduğu yerde, aşık olduğu kadının koynunda bile artık tam anlamıyla huzuru bulamayışı, onun yanında kabus görüşü. Onun ilacı olan Mahur’un bile artık onu iyileştiremediğini görmemiz. Bu kabusun en dikkat çeken yönü babasını görmüş olmasıydı. Çünkü bu aralar çocukluğunu eskisinden çok daha sık hatırlıyor. Kabusunda babası onu, daha doğrusu çocuk Mehmet’i av tüfeğiyle kovalayıp duruyordu. Ve en sonunda kendini özdeşleştirdiği geyiği vuruyordu. Bu onun babasının kurbanı olmasını simgeliyor. Kabusun kapkaranlık sokaklarda geçmesiyse babasıyla ilgili anılarının hep karanlık olmasından ve Maraşlı’nın yolunu kaybetmiş olmasından kaynaklı. Şu an Celal ile Mehmet arasında yolunu kaybetmiş bir adam ve rüyasında Celal olarak Mehmet’i görüyor ve ona ulaşmaya çalışıyor. Hem çocuk Mehmet’i hem yetişkin Mehmet’i görmesinin sebebiyse şu an yetişkin olan halini de kaybetmenin eşliğinde olması.
Tabii bu kabus sahnesini gündüz çocukluğunun geçtiği yerdeki sahne, Mahur’un yanına gelmeden evvelki intihar sahnesi ve kabusun ardından lavabodaki sahnesiyle birlikte ele almak lazım. Yani bu sahnelerin tümü Maraşlı’nın içinde bulunduğu kimlik bunalımıyla, yaşadığı çocukluk travmalarıyla ilgili. Mahur’a aksini söylese de berbat bir çocukluk geçirmiş bu adam. Açıkçası ona o kadar üzülüyorum ve acıyorum ki, şu anda Türellere sızmak için kurduğu oyun bile ona kızmama neden olamıyor. Tahminim berbat bir çocukluk geçiren Mehmet İnce’nin istihbarata girmesine sebep olan kişinin Hilal’in Başkan diye görüştüğü kişi olduğu.
Maraşlı, Necati’den aldığı bilgiyle Hurdacı’ya ulaşmaya çalışırken kendini çocukluğunun geçtiği yerde buldu. Sadece ona karşı değil, herkesle kavga eden problemli bir babası olduğunu gördük. Mehmet İnce’nin, Celal Kün olarak kalmak istemesinin sebeplerinden birini de bu işte. O sadece Mahur onu bu kimlikle sevdiği için değil, yarattığı bu adamın böyle bir geçmişi olmadığı için o olarak kalmak istiyor. Onu seven iyi bir babası olduğunu fark etmek ona iyi geliyor. Ben şu an Hurdacı’nın babası olduğunu anladığını da sanmıyorum.
Maraşlı: “Belki de istedim başka biri olmak istedim. Mehmet İnce’den kurtulmak istedim.”
Fuad: “Neden? İnsan kendinden kurtulmak ister mi?”
Maraşlı: “İster. Benim yaşadıklarımı yaşayan biri ister.”
Maraşlı’nın Mahur’un yanına gelmeden önce intiharın eşeğine geldiği sahne, bölümde kişilik bozukluğunu en net gördüğümüz sahneydi. Kısacık bir zamanda o kadar büyük bir Mehmet miyim, Celal miyim ikilemi yaşadı ki… Arabayla kaldığı otele giderken arabanın aynasını kendi yüzünü görecek şekilde ayarladı, Mehmet İnce’nin kendisi olduğu kendine hatırlatmak istedi ama kendinden, geçmişinden, yaptıklarından o kadar tiksiniyordu ki, sonunda dayanamadı ve aynayı kapattı. Otelin önüne geldiğinde ne kadar kendine “Sen Mehmet İnce’sin.” diye telkinde bulunsa da bu yüzden kendini öldürmek istedi. Arabanın camında belli belirsiz kendini görüp onunla Celal gibi, şiveyle konuştu çünkü kendini Celal olduğuna inandırmak istiyordu. İkilemi ölerek sonlandırmak, Mehmet’i öldürmek istedi. Bunu silahı kafasına ve çenesine dayadığında Celal gibi şiveli konuşmasından da anlayabiliriz. Tabii bunu yaparken ölümün ikisini de yok edeceğinin farkında bile değildi. Sonunda bu ikilemi kendi kafasında yendi ve Mehmet olduğunun farkına varıp intihardan vazgeçti.
Maraşlı’nın gördüğü kabusun ardından lavaboda ayna karşısında yüzünü yıkadığında aynada kendi suretini ve yine genç Mehmet’i gördü. Babasının sesini duymamak için kulaklarını, Mahur çığlıklarını duymasın diye ağzını kapatışını; o tükenmiş halini kim görse acırdı… Yine kendiyle yüzleştiği ama bir yandan da kendinden kaçmaya çalıştığı bir andı. Aslında geçmişinden kaçmak, onu silmek yerine geçmişin kendine kattıklarıyla barışsa yoluna Mehmet olarak daha sağlıklı bir şekilde devam edebilir. Keşke Mahur yanına gelseydi de onun bu halini görseydi. Belki o zaman Mehmet İnce olduğunu öğrendiğinde onu affetmesi, anlaması daha kolay olurdu.
Maraşlı ile Fuad dostluğunda bence bir art niyet yok. Yapayalnız, baba sevgisi eksiliğiyle büyümüş bir adam olan Maraşlı bu eksikliğini kapatacak birini buldu sadece. Dilara karakteri hakkında inanın hiçbir şey yazmak istemiyorum. Ne güzel esas çift belli, üçgen yok derken burnumuzun dibinde bitiverdi. Fuad onu neden Maraşlı’ya emanet etti? Fuad’ın hiçbir akrabası yok mu? Neyse ki Maraşlı’nın onunla evlenmesi için bir baskı yapmadı. Bence Maraşlı’dan ona ağabeylik yapmasını istedi. Dilara’nın baba göre buna ihtiyacı yok tabii ki, kadın diye niye illa başında biri olmalı? Maraşlı’nın ona yumuşak davranmasını da sevmiyorum ancak yadırgamıyorum. Bana göre asla kadının duygularının farkında değil ve ondan uzak durması gerektiğini düşünemiyor. Kendi alemine daldığı için bu konuda gözü kör.
Hurdacı ile Savaş bence çok iyi bir ikili oldular. Yalnız Savaş’ım çok dikkat et, bu adam işine gelmedi mi seni de harcar, tıpkı Necati’yi harcamak istediği gibi. Hurdacı ile Savaş, Fuad’ın dostu Namık’ı öldürdüler, Hurdacı’nın bundan zevk aldığını da gördük ama hala ben Hurdacı’dan “Vaaav!” diyeceğim bir kötü imajı alamıyorum. Evet, bilgi ağı sağlam, Zeliş’in yaralandığı saldırı ve umursamazlığı kötülüğüne somut bir örnek, ruhundaki kötülüğü de hissedebiliyorum ama örneğin başlardaki Savaş kadar, Necati kadar kötü olduğunu bana geçirebilen biri değil. Hurdacı bence Mehmet İnce’nin dosyasını Tolga onun kim olduğunu öğrenmesin diye değil, oğlunun nasıl biri olduğunu, neye benzediğini görmek istediği için almak istedi. Aslında bu kadar geniş bilgi ağı var gibi görünürken bugüne kadar nasıl öğrenememiş hayret. Savaş da o da Maraşlı’nın aslında Mehmet İnce olduğunu öğrendiklerinde çok şaşıracaklar. Savaş, Maraşlı’nın aksanına bayılırdı, yıkılacak. Neyse ki bıyıkları gerçek. ^^
Hurdacı: “Bu herifin tipi neye benziyor?”
Savaş : “Bıyıkları var.”
Hurdacı: “Bıyıkları mı var? Valla çok sağ ol Savaş’ım, çok yardımcı oldun.”
Maraşlı ile Nevzat’ın yeniden bir araya geldikleri sahneyi bölümden sonra kaç kere seyrettim hatırlamıyorum. Başından sonuna kadar duygu geçişleri, oyunculukları, aksiyonu, müzik kullanımıyla benim için bölümün en iyi sahnesiydi. O kadar beğendim ki sahnede Maraşlı ile Savaş birbirlerinin yüzlerini neden görmediler diye sitem bile etmiyorum. ^^ Yalnız Savaş sana tavsiyem adamlarını değiştir. Karşılarına Maraşlı’nın çıktığı hiçbir görevi yerine getiremiyorlar.
Meğer Nevzat, Maraşlı Celal Kün’ün aslında Mehmet İnce olduğundan haberdar değilmiş. Nevzat’ın gerçeği duyduğunda verdiği tepkiler o kadar doğaldı ki… Adam haklı, Maraşlı o kadar güzel rol yapıyordu ki kim olsa Mehmet İnce olduğuna başta inanmaz. Hele bir de böyle şiveden çat diye İstanbul Türkçesine geçince karşısında ucube görmüş gibi davranmasına şaşmamak lazım. Bir de konuşurken fazla yaklaşma diyor omuz omuza çarpıştığı adama. ^^ Nevzat onu, başka biri gibi davranmasını şimdi anlayamadı, tam olarak kabullenemedi de. Ama zaman geçince Maraşlı Celal’in yanında durduğu gibi Mehmet İnce’nin de yanında duracak. Mahur’u seven kalp aynı demiştim ya geçen yazılarımda, aynısı Nevzat için de geçerli. İnsan gerçekten değer vermediği biri için kurşunların önüne atlayamaz, canını ortaya koyamaz. Yalnız Nevzat öyle ağır konuştu ki Maraşlı’nın böğrüne hançer saplasa ona daha az acı çektirirdi.
“Mahur benim komutanıma aşık. Ama sen benim komutanım değilsin ki.”
Hilal de Maraşlı’ya evde konuşurken benzer bir şey söylemişti. Her ikisinin de söylediklerinde haklılık payı var. Ama Maraşlı Mahur’a aşık gibi davranırken, ona bakarken, dokunurken, en önemlisi kalbi atarken Mehmet’ti. Mahur’un aşık olduğu da her ikisinden de izler taşıyan bir adam, asla sadece Celal değil. Maraşlı, Mahur’un hayatını kurtarırken tıpkı Nevzat’ta olduğu gibi ona Mehmet olarak değer verdiği için bunu yaptı. Hem de kaç defa.
Hilal: “Bak eninde sonunda Mahur bu gerçeği öğrenmeyecek mi zaten? Ayrıca onun açısından bak bu olaya. Yani hayatındaki aşığım dediği adamın hayali bir karakter olduğunu öğrenmeye hakkı yok mu sence?”
Maraşlı: “Mahur bana aşık, anladın mı?”
Hilal: “Emin misin?”
Sosyal medyada ve Youtube kanalında bu sahneyi Nevzat’ın Maraşlı’ya ihaneti olarak paylaşan admini hiç anlayamadım. Herhalde ilgi çekmek isteniyor. İçinde Mehmet İnce’ye ait gizli bilgilerin olduğu dosyayı Savcı’ya götürmek için Maraşlı’ya silah çekmeye kalkması mı ihanet? Bir istihbaratçı, devlet adamı olarak ona verilen görevi layıkıyla yerine getirmek istemesi mi ihanet? Lütfen görev adamlığıyla ihanet etmeyi birbirine karıştırmayalım. Ben eminim Nevzat’ın elindeki dosyayı Tolga’ya verirken Maraşlı için endişelendiğini. Elbette dosyayı götürmeden önce değiştirmiş olabilir. Ancak ben gerçek dosyayı götürmüş olmasını ve Tolga’nın Mehmet İnce’nin kim olduğunu öğrenmesiyle birlikte bozulmuş yüzünü görmeyi tercih ederim. Eski istihbaratçı olduğunu bile bile Maraşlı ile konuşurken takındığı çirkin üsluptan dolayı ufak da olsa bir rahatsızlık duymasını isterim.
Maraşlı’nın Mehmet İnce ile ilgili dosyanın Tolga’ya gitmesinin ardından Mahur’a gerçeği anlatmaya karar vermesi çok doğru bir hareket. Daha önce de söylediğim gibi Mahur’un bu gerçeği bir başkasından öğrenmesi tamir edilemeyecek kırılmalara neden olur. Maraşlı, Nevzat’ın son sözleriyle bir kez daha bu gerçekle yüzleştiğinde seçilen türkü çok doğru bir seçimdi. Mahur’a aşık olduğunu kendine de itiraf ettiği bölümde, birbirlerine ilk defa o kadar güzel baktıkları anlarda çalan türküydü bu. Maraşlı’nın Mahur’dan ayrılmak, ona hasret kalmak istemeyişini de dile getiriyor bu türkünün sözleri:
Hasret kimseye kalmasın
Sevdalılar, ayrılmasın, ayrılmasın
Ben yandım eller yanmasın
Sevdanın aşkın narına, cananıma
Maraşlı, Mahur’u kaybetmekten o kadar korkuyor ki ondan gerçekleri onca zaman aslında istihbaratçı olduğu için değil Mehmet İnce olduğu için saklamıştı. Ama şimdi her şeyi göze aldı ve nasıl intihar etmeyip Mehmet İnce olduğunun farkına vardıysa, şimdi de Maraşlı’yı geride bırakmaya, yoluna kendi gerçeğiyle devam etmeye karar verdi. Ve sana tavsiyem artık bu arabayı da kullanmaktan vazgeçmelisin Maraşlı.
“İnsan kim olduğunu bilmeden yaşayabilir mi Mahur? Kim olduğunu bilmeden insan aşık olabilir mi? Olamaz değil mi? Bak beni seni çok seviyorum. O kadar çok seviyorum ki kim olduğumu bile unuttum.”
“Her şey yalan olsa bile tek gerçek şey sana olan sevgim. Bunu unutma tamam mı?”
Maraşlı için Mahur’a Mehmet İnce olduğunu söylemek o kadar zor ki. Hele bir süredir Mahur Mehmet İnce hakkında yalan yanlış şeyler düşünüyorken… Şimdi daha önce duysa vermeyeceğinden daha sert bir tepki verebilir. Maraşlı gerçeği söylemeden önce son kez Mahur’un saçlarına dokundu, ona olan aşkından güç almak istedi. Belki de uzunca bir süre dokunamayacağı saçlarına son kez dokunmak istedi. Bölüm tam Maraşlı gerçeği söyleyecekken son buldu. Umarım bildiğimiz klişe sahnelerin aksine sahne Tolga’dan gelen bir telefonla bölünmez. Maraşlı son anda bambaşka bir şey söylemez. Ben artık Mahur’un gerçeği öğrenmesini, tam bir ayrılık yaşanmasını ve sonrasında yaşanacaklarını seyretmek istiyorum. Mahur ve biz Mehmet’i iyice tanıyalım; Mahur onun yaralarına derman olup onu iyileştirsin istiyorum.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Maraşlı 21. Bölümde çalan şarkı: Cem Adrian – Telli Turnam (Live)
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.