Maraşlı final kararının mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Çok kaliteli olduğunu düşündüğümüz dizilerin erken finaline şahit olduk ama onların reytingleri de düşüktü. Maraşlı gün değişikliğine rağmen reytinglerde dramatik bir değişim yok, sosyal medya başarısından hiç bahsetmeyelim hele… Total’de 4,08 reytingle 2. AB’de 2,37 reytingle 9. ABC1’de 3,45 reytingle 6.oldu.
Bölüm yazısı konuk yazar Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Bu hafta bölüm sonu yorumum tam olarak şu oldu: “Bu dizi nasıl final yapar?” Dizi o kadar güzel ilerliyor ki son bölümlerde seyrettiklerimizi 2. Sezonda doya doya seyredemiyor olmak çok üzüyor. Bir de üzerine son 3 bölüm diye kanal ve yapım tarafından saygısızlığa uğruyor dizi. Yerine gelecek dizinin daha ilk bölümden Maraşlı’dan iyi reyting alacağı garantiymiş gibi yapılan gün değişikliği, özet ve bölüm fotoğraflarının pazartesi günü yayınlanması, tek fragman verilmesi, ön izlemenin ise yayına birkaç saat kala verilmesi, yapımın da bizleri üzmek istercesine resmi Maraşlı hesabındaki her paylaşıma “Büyük finale son 3!” yazdırması… Haydi bir kez yazılır ya da sadece fragmanları paylaşırken yazılır, devamlı gözümüze sokmak nedir? Kesinlikle daha erken bir vakitte sezon finali yapıp 2. Sezona iyi bir PR ile bomba gibi dönebilirdik. Ama her şeye rağmen iyi ki Maraşlı hayatımıza girdi, iyi ki ben Maraşlı’yı seyretme şansına eriştim. Eminim ki yıllar sonra Youtube’da bu bölümlerin videolarının altında zamanında diziyi seyretmeyenlerin pişmanlık içeren yorumlarını okuyacağız.
Geçtiğimiz bölümü Mahur’un Maraşlı’nın evlenme teklifini kabul etmesi üzerine çiftimiz öpüşürken Savaş’ın adamlarının eve ateş açmasıyla noktalamıştık. Üzerlerine ateş açılmış bir haldeyken Mahur’un eskisi gibi korkmuyor oluşu, oldukça rahat davranması ve gelecek planları yapabilmesi hoşuma gitti. Kendileri biraz “Köy yanar deli saçını tararmış.” atasözümüzdeki deli gibi davransa da ben bunu Maraşlı’ya güvenmesine ve artık hayatı ertelemek istemiyor olmasına yordum.
Mahur: “Celal. Bana bir söz ver. Buradan çıktığımızda hemen evleneceğiz, tamam mı?”
Maraşlı: “Hemen mi?”
Mahur: “Hemen. Yıldırım nikahı.”
Maraşlı: “Tamam. Söz. Maraşlı sözü.”
Mahur: “Anlaştık.”
Mahur’un ilk bölümdeki kemerinden tutarak Maraşlı’nın arkasında durma detayını unutmamış olması beni de Maraşlı kadar mutlu etti. Çünkü güzel hatıralar hiç unutulmaz. “O anın neresi güzeldi?” diyebilirsiniz. O anın güzelliği Maraşlı’nın onun hayatını kurtarıp kahramanı olmasından ileri geliyor.
Maraşlı: “Haydi gel arkamdan.”
Mahur: “Kemerinden mi tutuyorum?”
Maraşlı: “Unutmamışsın. Haydi.”
Maraşlı onca adamı etkisiz hale getirmesine, Mahur’un kaçmasını sağlamasına rağmen nasıl arkasından gelen adamı fark etmedi ve onlara saldıran adamlar tarafından götürülebildi hayret ettim. Biz Maraşlı’yı böyle bilmezdik. Son bölümlerde önüne gelen bunu başarabiliyor. Bu durumun onun şu anki psikolojik durumuyla, evsiz barksız olmasıyla bir ilgisi var mı acaba? Yalnız çatışma sırasında ormandaki ineklerin istifini bozmadan otlamaya devam ettiği de gözlerden kaçmadı. ^^
Maraşlı ile Savaş’ın sahnelerini çok özleyeceğim. Karşı karşıya geldikleri her sahnede bambaşka bir enerji var. Ah bu ikiliden gereği kadar faydalanmayanlar kafalarını şimdi taşlara vuruyor mudur acaba? Sahnenin tek eksiği Maraşlı’nın Savaş ile o muhteşem İstanbul Türkçesiyle konuşmamasıydı. Savaş’ın ricasını niye kırdın be Maraşlı? Yalnız Maraşlı’nın iyi bir özel kuvvetçi değil de ünlü istihbaratçı Mehmet İnce çıkması Savaş’ı bir hayli memnun etmişe benziyordu. Umarım Maraşlı, iddia ettiği gibi Savaş’ın hakkından gelir. Finalde yurt dışına kaçmış ya da hapse girmiş bir Savaş görmek istemiyorum. Savaş’ın sonu kendisi gibi afili olmalı.
Savaş: “Ne haber Mehmet nasılsın? Var mı bir ihtiyacın?”
Maraşlı: “Var. Şu ellerimi çöz de seni rahatça boğayım.”
Savaş: “Çok acil bir ihtiyaç değilmiş bekleyebilir.”
Savaş’ın kaçak yollardan yurt dışına kaçmasını normal karşılayabilirdim ta ki bir bölüm önce İstanbul’un kralı olmaya soyunmasaydı. Hurdacı, Tolga, Maraşlı saldırılardan kurtulmuş olabilir, pekala üçünü de yeniden öldürmeyi deneyebilirdi. Ama Hurdacı’ya Mehmet İnce’yi vererek barış sağlamak da fena fikir değildi.
Maraşlı’yı Savaş’ın elinden alan Hurdacı’nın amacı besbelli önce geçmişin öfkesini çıkartmak, sonra da onu öldürmekti. Onunla eski evlerinde yüzleşmek istemesine ne demeli? Bu nasıl bir kin, bu nasıl bir öfkedir? Ben bu öfkenin Maraşlı’nın İsmail’in ölümünde payı olmasından ziyade o korkak, sünepe bulduğu Mehmet büyüyüp ünlü bir istihbaratçı olduğu için olduğunu düşünüyorum. Ne yani Hurdacı İsmail’i çok mu seviyordu sanki? Flashbackte Hurdacı İsmail’i seviyor, o öldüğü için bayağı bir üzülmüş gibi yansıtılmış. Mehmet’i ise sevmiyormuş, İsmail’i öldürdüğü için suçluyor gibi. Bence bunun da nedeni Mehmet’in kendisine değil annesine benziyor olması, ona göre sünepe olması. Bence İsmail’i kendi istediği şekle sokabileceğini düşündüğü için onu oğlu olarak görüyordu.
Hurdacı’nın Maraşlı’ya yaptığı psikolojik işkence ve Maraşlı’nın bu hali yine çok etkileyici sahneler seyretmemize neden oldu. Burak Deniz yine o kadar iyi yansıttı ki karakterin vicdan azabını, çektiği acıyı, İsmail ve annesine duyduğu sevgiyi, babasına duyduğu öfkeyi… Onun sayesinde Mehmet’e bir kat daha üzüldüm, acıdım. Hurdacı’dan bir kat daha nefret ettim. “Pek çok ailede dayak var, her dayak yiyen evlat evden mi kaçacak?” diyebilirsiniz. Ama bu, dayağın doğru bir şey olduğunu mu gösterir? Hurdacı’nın kötü, vicdansız, merhametsiz olmadığını mı gösterir? Karısı intihar ederken bunu zevkle seyredip onu kurtarmayan adamın attığı dayakları asla normal karşılayamayız. İki tokat attı diye basitleştiremeyiz. Kim bilir kaç tokat attı? Kim bilir kaç kere Mehmet’in sırtına kemerle kırbaçlarcasına vurdu? O yaralar öyle bir kereyle olacak iş değildi.
Hurdacı’nın yüzleşme sırasında söylediği tek bir şey bana doğru geldi. O da Mehmet’in vicdan azabından kurtulması gerektiği. Ama Mehmet, vicdan azabından kurtulacağı yerde duyduğu azapla yine Celal’e sığındı. Celal olarak yine geçmişini, kim olduğunu, babasını, İsmail’i, annesini unutmak istedi. Mehmet’ten Celal’e bir anda öyle bir dönüşüm geçiriyor ki onu böyle görünce gerçekten korkuyorum. Onun akıl odalarında gezinmek beni cidden ürkütüyor. Ve Mehmet’in her zora düştüğünde Celal’e sığınması çok ciddi bir problem. Her zora düştüğünde resmen kendini kaybediyor, unutuyor. Ya bir gün Celal’i de unutur ve kimliksiz kalırsa?
Hurdacı: “Anlat oğlum babana. Anlat da rahatla. Ben senin babanım oğlum anlat. Mehmet’im anlat.”
Maraşlı: “Mehmet? Ben Celal Kün’üm. Maraşlı derler bana. Sen kimsin?”
Hurdacı: “Ne Maraşlı’sı lan? Sen benim oğlum Mehmet’sin.”
Maraşlı: “Ben Mehmet değilim tanımıyorum.”
Hurdacı: “Neyi tanımıyorsun lan? Neyi tanımıyorsun? Oğlumsun işte sen benim. Mehmet adın senin. Mehmet. Mehmet. Sünepe Mehmet!”
Maraşlı: “Ben Celal Kün’üm. Celal Kün’üm ben.”
Resmen Celal Kün olduğunu söylediğinde Hurdacı’nın attığı dayaklar yüzünden Mehmet’e geri dönmek bile istemedi. Çünkü Mehmet’e dönmek onun için şu an ona dayak atan adamı, babasını, sünepe Mehmet olduğunu kabul etmekti. Ben bu sahnede bir kez daha anladım bu adamın neden Celal Kün olmayı bu kadar benimsediğini.
Ben Necati’nin kötü biri olmadığını düşünmüyorum. Behiye’nin de ısrarla bunu görmek istemeyişi, olayı “Kandırıldınız.” diyerek basite indirgemesi hoş değil. Necati annesinin sözüne güvenmiş olabilir, ama insan yine de DNA testi yaptırmaz mı? Bak Aziz’e, o da bilirdi direkt Sedef’e inanmayı. Yine de Necati’nin yaptığı kötülüklerden dolayı vicdan azabı duyması, bunları telafi etmek için çaba göstermesi iyi bir şey. Mahur üzülüyor diye Maraşlı’yı kurtarmak istemesi neden olduğu kötülükleri temizlemez, ama en azından boş yere affedilmiş olmaz, biraz olsun bunu hak etmiş olur.
Necati’nin Hamlet’ten kesitler eşliğinde Hurdacı’nın mekanını basıp onca adamını etkisiz hale getirmesi absürttü. Ama böylesine deli cesareti derler. Kurtarmaya geldiği adamın ellerini çözmeden oradan ayrılmaya kalkması bence adamları öldürebilmesinden daha komikti. Necati’nin akıl sağlığı kısmen yerinde ancak deli numarası da yapmıyor. Gözlemim bir yıllık süreçte iyileşmeye yaklaştığı. Yalnız Maraşlı ile Necati kesinlikle çok iyi, çok eğlenceli bir ikili. Keşke Necati, Zeliş’in vurulmasına neden olmasaydı…
Necati: “Bana bak hemen gitmemiz lazım. Mahur seni çok merak etti, çok üzgün. Fırla.”
Maraşlı: “Necati. Necati. Necati. Beni çözmeden nereye gidiyorsun?”
Necati: “Kim bağladı seni?”
Maraşlı: “Kötü adamlar bağladı beni. Haydi çöz hemen beni.”
Şimdi Hurdacı, Necati Maraşlı’yı kurtardığı için tam kaçacakken Savaş’ı aldı. Bence bu olayın sonu Savaş’ın Hurdacı’yı öldürmesiyle bitecek. Geçen hafta da dediğim gibi Maraşlı’nın babasını öldürmesinden yana değilim.
Mahur’un Tolga’nın vurulduğunu öğrenip onu hastanede ziyaret etmesi bir yıllık arkadaşlıkları gereği normal. Ama eğer evlilik kararı üzerine de hala ona Maraşlı ile birlikte olduğunu hissettirmeseydi kızardım. Tolga elini tuttuğunda elini geri çekmesi ve son sözüyle Maraşlı’nın onun için kim olduğunu söylediği için Mahur’u son bölümlerdeki saçmalıklarını unutabilirim.
Mahur ile Maraşlı’nın aşk dolu kavuşması ve aile içindeki damat özeni çok hoştu. Mahur, ağlamaktan bitap düşmüş haliyle, Mehmet dayak yemiş, psikolojisi berbat halde de olsa MahCel o kadar güzeldi ki böyle bile bu çifte hayran olmamak imkansız.
“Yok, yok, ölmek yok. Düğün var, düğün. Sivaslı ile İstanbullu’nun düğünü.”
Maraşlı, Mahurların evinde uyandığında Mahur ile cilveleşmeleri o kadar doğal, o kadar güzeldi ki. Ama asıl güzel olan Maraşlı’nın aşkını ifade ediş şekliydi. Aslında Mehmet’in Mahur’a duyduğu aşkın ifadesiydi. Maraşlı aksini iddia etse de Mehmet, Mahur’u çok güzel seviyor. Yalnız aşağıda ailecek yemek yedikleri sahneyi de görsek çok güzel olurdu. 2 dakikalık bir aile sofrasını bize çok mu gördünüz?
Maraşlı: “Mesela her sabah kalktığımda bu gözleri gördüğümde ilk ne hissedeceğimi bilmiyorum. İstediğim zaman sana sarıldığımda daha iyi bir adam nasıl olacağım onu da bilmiyorum.”
Mahur: “Sen zaten çok iyi bir adamsın.”
Maraşlı: “Öyle mi?”
Mahur: “Öylesin tabii. Öyle olmasan teklifine evet demezdim. Bir anlaşmamız var, unutmadın değil mi?”
Maraşlı: “Mesela hatırlamasam ne olur onu da bilmiyorum.”
Mahur: “Ben biliyorum. İster misin anlatmamı?”
Maraşlı: “Adımı unuturum da o verdiğim sözü unutmam. En kısa zamanda o sözü tutacağız.”
Maraşlı’nın Hilal’in telkiniyle psikiyatra gideceğine ihtimal vermemiştim. Durumunun farkında olduğu için kaçmaya çalışacağını düşünüyordum. Zaten çok istekli bir hali de yoktu psikiyatrın karşısında. Burada da tıpkı Hurdacı ile yüzleşme sahnesinde olduğu gibi gerçekleri anlatması gerektiği, zora düştüğü an Celal’e sığındı. Mehmet gibi Mehmet’in geçmişinden bahsederken birden bire şiveyle Celal’in uydurma geçmişini anlatmaya başladı. Açıkçası bu hali çok endişe verici. Üstelik Celal’e geçiş yaptığının farkında bile değil.
Maraşlı’nın rüyasındaki mesajı doğru algılaması ve Mehmet olarak gerçeklerle yüzleşmeyi kabullenmesi, Celal’e sığınmaktan vazgeçmesi lazım. Çünkü Celal, İsmail’in ağabeyi değil. İsmail’in biricik ağabeyi, istemeden ölümüne neden olan Mehmet. İsmail Mehmet’i sevip güvenmiş ki annesinden bile ayrılmayı kabul etmiş.
Psikiyatrın Maraşlı ile yaptıkları seansı, seans kaydını Hilal ile paylaşması hasta hakları ihlaline mi giriyor, yoksa böyle bir durumda danışanın bir yakınına bilgi verilebilir mi, inanın tam anlamıyla bilgi sahibi değilim. Ancak ciddi durumlarda danışanların yakınlarına bilgi verilir diye biliyorum. Şimdi Hilal bu kayıtları kurumla da paylaştı. Maraşlı ile Mahur nikah masasına otursalar bile Maraşlı evlenemeden gelip onu akıl hastanesine yatırmak için götürebilirler. Sonunun böyle olacağı çok belli.
Düğün gerçekleşmeyecek, MahCel evlenmeyecek bile olsa evlilik ritüeline dair bir şeyler görmeyi çok istiyordum. En azından Maraşlı’nın tek taş yüzük aldığını ve Mahur’un gelinlik provasını görebildik. Ne erkeğe tuzlu kahve yapılmasından yanayım, ne de kına gecesi severim ama isteme ile kına gecesini görmek; hatta Firuzan, Dilşad ve Oğuz’u da yeniden görmek gibi hayallerim de vardı. Yalnız Maraşlı’nın evi yok barkı yok, evlenince otelde mi yaşamayı düşünüyorsun Mahurcuğum? Yoksa adamı içgüveysi mi almak niyetin? ^^
Maraşlı nikah dairesinde başvuru yapmak için Mahur’u beklerken ne de heyecanlıydı. Onu dizi boyunca en heyecanlı gördüğüm an bu olabilir. O kadar sevinçliydi ki gördüğü her çiftle sevincini paylaşmaya çalışıyordu. Artık ne kadar heyecanlıysa Mahur yanına geldiğinde onun yüzündeki ifadeyi bile fark etmedi, hiç sorgulamadı. Halbuki yanına geldiği andan itibaren yüzünde çok dikkat çekici bir şok ve öfke ifadesi vardı Mahur’da. Biz ekran başında Mahur gerçeği öğrenmiş diye düşünürken Maraşlı resmen alık balık gibiydi. Zaten dizilerimizde en büyük acılar hep çok mutluluktan sonra yaşanmaz mı?
Açıkçası Mahur’un bu halinden dolayı gerçeği bildiğini saklayacağını ve nikah günü herkesin içinde Maraşlı’yı reddedeceğini düşünmüştüm. Ancak Mahur, o kadar beklemedi ve görevliye başvuru için ad soyadı belirtilirken öyle güzel bir şekilde öğrendiği gerçeği Maraşlı’nın yüzüne vurdu ki bir tebriki hak etti. Çok şık bir hareketti doğrusu. Valla reklam boyunca ekran karşısında aynı Maraşlı gibi kalakaldım.
Görevli: “Sizin adınız soyadınız beyefendi?”
Mahur: “Mehmet İnce.”
Mahur’un Maraşlı’nın aslında Celal Kün değil Mehmet İnce olduğunu öğrenmesine sevindim. Ancak bunu söylemek Dilara’ya düşmezdi. Sanki basit, sıradan bir kimlik değişimini haber vermeye gelmiş gibiydi. Halbuki unuttuğu bir şey var bu adam bir istihbaratçı. Sen ister babanın ölümünün intikamını almak iste, ister kıskançlık sebebiyle onları ayırmak için bunu bir fırsat olarak gör, kalkıp bu bilgiyi alelade bir insana söylemezsin. Gidip Tolga’ya söylesen daha yerinde olurdu. Şayet önüne gelene söylenebilecek bir şey olsa baban canını hiçe sayar mıydı? Bir de eğer Maraşlı, Fuad’ın vasiyetini yerine getirecek ve onun yerine geçecek olsa bu bildiğini saklayacak mıydın acaba merak ediyorum Dilara Hanım? Dilara, Mahur’a bu gerçeği babasının ölümüne neden olduğu için söyledi ancak kurduğu cümlelerin içinde bu yoktu. Eğer Mahur’a bu detayı söylemiş olsaydı Mahur’un ona inanması temellendirilmiş olurdu. Şu an inanmışlıktan çok büyük bir şüphe havasında.
Şu an ben “Oh ne güzel Mahur artık Mehmet tarafından kandırılmayacak, Mahur ona tekmeyi basacak, hiç affetmeyecek ve Mehmet cezasını çekecek.” gibi sert cümleler kuramıyorum. Asla Maraşlı hatasız demiyorum. Ancak yaptığı hatalar, söylediği yalanlar affedilmeyecek kadar büyük değil. Bunu keyfi için değil, görevi ve kızının başına gelenler için yaptı. Şu anda da bu gerçeği Mahur’u kandırmak için değil, kendisi Celal’e saklanmak istediği için saklıyor. O Mehmet olmak istemiyor. Celal olarak geçmişi ve bugünü bambaşka bir adam olarak yoluna devam edebilmek istiyor. Kendinden kurtulmak, kaçmak istiyor. Mehmet’in sevilmeyeceğini, sevemeyeceğini, sevmeye ve sevilmeye hakkı olmadığını düşünüyor. Hem geçmişte yaşananlar hem Hurdacı’nın söyledikleri onun kafasında böyle bir kodlama yapmış. İyi bir istihbaratçı olması bile bu gerçeği değiştirememiş ne yazık ki. Sadece gerçekleri geçici bir süre bastırmasına neden olmuş. Ona göre sevmeyi ve sevilmeyi hak eden Celal. Mahur da onu sevmeli.
Şimdi ne olacak? Maraşlı bir kez daha Mehmet İnce olduğu gerçeğini ret mi edecek? Mahur’un karşısında önce afallayıp sonra “Ben Mehmet İnce değilim, ben Celal Kün’üm.” diyerek gerçeği inkar mı edecek? Dizinin finaline iki bölüm kalmışken artık Mahur’un bir isimden fazlasını, çocukluğu da dahil tüm detayları öğrenmesi gerektiğine inanıyorum. Zaten yüzleşmeleri, ayrılıkları, affetme ve barışma süreci çok kısa sürecek. O yüzden bu bölümde dolu dolu yüzleşmelerini ve ayrılıklarını seyredebilmeliyiz. Ben Necati’yi affeden Mahur’un Maraşlı’yı da affedeceğine inanıyorum. Çünkü Mahur merhametli biri, yüreği sonsuz bir sevgiyle dolu. Ve ne olursa olsun Maraşlı’nın aşkı şu an onun gerçek olduğundan emin olduğu tek şey. Umarım bize düğünden gelen kareler Mahur ile Tolga’nın düğününden değildir.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Maraşlı 24. Bölüm’de çalan şarkı: Şeyhim Beni Işınla – Kaan Boşnak Dinlemek için tıklayınız
Kapak fotoğrafı için fuskivardi ‘ye çok teşekkürler.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.