Maraşlı 7. bölüm ile izleyicisi ile buluştu. Totalde 7.02 reytingle 5., AB’de 6.16 reytingle 4., ABC’de 6.50 reytingle 5. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Gözde‘nin kaleminden. Keyifli okumalar ^^
Bu bölümü tek bir cümleyle özetlemem gerekse direkt şunu derdim: “Fragmanlar bölümden daha iyiydi.” Fragmanlardaki tempo ve heyecan ne yazık ki bölümün son bir saatine kadar yoktu, bugüne kadarki en durağan bölümü seyrettik. Ama bu demek değil ki bölüm kötüydü.
Geçtiğimiz bölümü Savaş ve adamlarının kermes alanına düzenlediği baskın sırasında Zeliş’in bayılmasıyla noktalamıştık. Zeliş’in başına gelenlerden tabii ki Mahur hemen kendini suçladı. Ama Maraşlı’nın onu asla suçlamaması önemli bir detay. Genellikle çoğu insan işin kolayına kaçar ve direkt karşı tarafı suçlar. Ama Maraşlı doğru açıdan bakabildi, sonuçta Zeliş’in oraya gelmesini kendisi de istedi. Bu yüzden araları açılır diye düşünmüştüm ama senaristler beni yanılttı.
Maraşlı, Zeliş ona yüz çevirdi diye hiç yaşamadığı kadar büyük bir acı yaşadı. Çünkü tam içinde umut filizleri yükselirken birden umutları toprağa gömüldü ve Zeliş’in bir daha hiç düzelmeyeceğini düşünmeye başladı. O ağlarken benim de içime bir yumru oturdu. O ne güzel ağlamaktır… Yine de bir daha kirpiklerine yaş değmesin. Zeliş gülsün, babası gülsün. Gören de Burak Deniz gerçek hayatta babalık duygusu tattı sanır. Bu duyguyu hiç yaşamadığı halde baba rolüne bizi bu kadar ikna edebilmek büyük yetenek. O an Celal’e sarılıp onu teselli etmek istedim. İyi ki Mahur vardı yanında. Keşke Mahur sadece eline dokunmakla kalmasaydı da Maraşlı, Mahur’un kollarında ağlasaydı. Ama o ufacık temas bile Maraşlı’ya iyi gelmiştir. Nevzat var ama Maraşlı yalnız bir adam… Unutmadan, şu konuşma sırasında ne kadar yumuşak bir ses tonuyla konuştu karakterlerimiz. Acı, öfke, endişe illa yüksek sesle bağırarak yansıtılmaz dediler resmen.
Mahur: “Ayrıca ben senin ne yapacağını çok iyi biliyorum.”
Maraşlı: “Ne yapacakmışım?”
Mahur: “Savaş’a gideceksin.”
Maraşlı: “Gitmeyeyim mi?”
Mahur: “Hesap soracaksın.”
Maraşlı: “Sormayayım mı?”
Mahur: “Belki öldüreceksin.”
Maraşlı: “Öldürmeyeyim mi?”
Mahur: “Öldürme. Kimseyi öldürme. Sonra ne olacak peki? Hapislerde mi çürüyeceksin?”
Maraşlı: “Burda çürüyeceğime hapiste çürürüm daha iyi.”
Mahur: “Zeliş ne olacak peki? Zeliş ne yapacak? Babasız mı büyüsün?”
Bu bölüm MahCel sahneleri geçtiğimiz bölümlere göre oldukça azdı ama Zeliş hastanede yatarken bu kadarına bile şükür. Zeliş’i kimse zorla kermese götürmedi. Ama sonuçta Mahur ve Maraşlı’nın teklifiydi bu, onlara yüz çevirmesi normal. Şu an her böyle kalabalık ve renkli bir ortama girdiğinde başına aynı şeyin geleceğini sanıyor. Halbuki ne güzel tam tersi olacaktı, Zeliş bu yaşadığının o günle sınırlı olduğunu anlayacak ve bu korkusunu yenmeye başlayacaktı. Sosyal medyada Zeliş’in sevimsiz, duygusuz, suratsız olduğuna dair yorumlara rastladım. Bana öyle gelmiyor. Vurulduğu günü hatırlayın; ne kadar güleç, bıcır bıcır konuşan, tatlı bir kızdı. Şimdi travması olan bir çocuk olarak ondan ne bekliyoruz ki anlamıyorum. Mahur sayesinde yüzü güldüğü zamanlarda yine çok tatlıydı bence.
Mahur: “O adam psikopat. O adam cani. O adam seni öldürür.”
Maraşlı: “Öldürsün bundan sana ne?”
Mahur: “Belki de senin hayatını önemsiyorumdur.”
Maraşlı: “Bayan insanlar ölür. Tamam? Zeliş’im bana yüz çevirmiş, ben daha ne yaşayacağım. Önemseme o kadar.”
Mahur: “Önemsemeyeyim öyle mi? Sen de beni önemsedin ama. Kurşunların önüne attın kendini benim için.”
Maraşlı: “Belki de hata etmişimdir.”
Mahur: “Peki Maraşlı, ne halin varsa gör. Git delik deşik etsinler seni. Ben de sana değil Zeliş’e üzülürüm zaten.”
Mahur, Maraşlı’ya kalpten manevi destek verirken Maraşlı’nın bir sözüyle onu paramparça etmesi hiç hoş olmadı. Mahur için üzüldüm ama yine de Maraşlı’ya kızamadım. Çünkü o an çok büyük bir acı yaşıyordu ve intikam alma konusunda fikri sabitti. İnsan böyle anlarda belki kendisini affedeceğini bildiği için en çok değer verdiklerini kırar zaten. Neyse ki hatasını Şirin Hanım’ın iteklemesiyle de olsa anladı ve Mahur’dan özür diledi, önemli olan da bu. Bence bu büyük bir adım. Mahur da zaten dünden razıydı onu affetmeye, hemencecik pamuk gibi oldu. ^^ Hem kendisi de benzer bir şeyi Maraşlı’ya yapmadı mı ikinci bölümde? Yalnız bu güzelim sahne neden camın arkasından çekilmiş anlamak mümkün değil…
Maraşlı: “Ben size bir özür borçluyum galiba.”
Mahur: Yok canım ne özrü.”
Maraşlı: “Öyle, öyle. Sesim gereksiz yükseldi. Laf da yersizdi.”
Mahur: “Acılıydın ama normal olur öyle şeyler.”
Maraşlı: “İşte insanın kamili böyle anlarda belli oluyor değil mi?”
Mahur: “İnsanın nesi?”
Maraşlı: “Olgunu yani.”
Mahur: “Anladım.”
İlhan’ı bu bölüm çok fazla görmekten benim bir şikayetim yok. Bugüne kadar İlhan kapalı kutu gibiydi. Onun ailesini ihmal eden, işkolik biri olduğunu ve Savaş’ın bulunduğu ortamlarda hızla öfkelendiğini görmüştük sadece. Açıkçası onun için gerçekten üzüldüm. İşkolik olmasına rağmen çok yanlış adımlar atmış ve şirketi ortak alınacak duruma getirmiş. Savaş, Ozan’ın dediği gibi şirketin yeni sahibi falan değil, sadece büyük ortak. Ama İlhan da başarısızlığın ezikliğiyle böyleymiş gibi bir havada. Kendini bu kadar küçümsememeli. Dilşad, Ozan’dan vazgeçmez diyordum ama Ozan’ın ne kadar aşağılık bir adam olduğunu görünce kocasına geri dönecek bir imaj çizdi bu bölüm. Ama neden engel oluyorsun be kadın, bıraksaydın da İlhan şu arkadan iş çeviren aşağılık pisliği öldürseydi. Kardeşim dediği adamın arkasından çevirmediği dolap kalmayan bir şerefsiz eksilirdi dünyadan. En azından İlhan ve Savaş, Ozan’a laf soktu ya bu bölüm, içim soğudu birazcık.
Ozan: “O zaman İlhan’ın şerefine içelim mi ne dersiniz?”
İlhan: “Doğru seninkine içemeyiz. Sende öyle bir şey olmadığı için.”
Şimdi İlhan, dertlenip içeceğine Savaş ile oyunu kurallarına göre oynayıp yeniden ayağa kalkmalı. Bir an önce Dilşad’ın ihanetini de öğrenip onu da hayatından çıkarmalı ve bu yüzden asla acı çekmemeli.
Aziz, şirket yönetimini İlhan’a bırakmış olsa da olan bitenden haberi olması gerekmez mi? Koskoca Aziz Türel bu mu yani? Sonuçta şirketteki hisse çoğunluğu onda ama imza yetkisi İlhan’da olmalı. Aziz şu an kafayı Ömer meselesine taktığı için ziyaretinde İlhan ile Ozan’ın arasındaki soğukluğu fark edemedi diyeceğim ama bize lanse edilen adam bunu da fark ederdi. Aziz’i silik değil aksine gücüyle bastığı yeri titreten bir adam olarak bekliyordum. Şu ana kadar hayal kırıklığı benim için.
Necati’nin Ömer oğlu olup olmadığı kafamda hala net değil. Ama eğer öyleyse bile bunu bilmediği belli. Biliyor olsaydı Aziz onu yanan arabanın içinde bıraktı diye bu kadar içi yanmazdı. Ama Ömer’in ölümüne dair bir şeyler bildiği besbelli. Aziz’in onu ölüme bu kadar kolay terk edebilmesi, Nuran ve Sadık’tan pek hoşlanmıyor oluşu, Savaş’ın kim olduğunu öğrendiğinde onu öldürme konusunda bu kadar hevesli olması bunu gösteriyor. Mahur’un bulduğu eski fotoğrafa bakarken de onu hiç tanımıyor gibi değildi, Ömer’e karşı içinde bir duygu olduğu hissediliyordu. Daha çok tedirginlik gibiydi. Sedef’in Ömer’in hapishanede evlendiğini ona anlatmış olması benim dikkatimi çekti. Belki de sadece Aziz’e ya da hiç kimseye Ömer’den bahsedemiyor diye ona anlatmıştır.
Necati, İlhan ve Mahur arasında o kadar güzel bir kardeşlik ilişkisi var ki iki ağabeyinin de Mahur’u mecbur kalsa bile öldürtmek isteyeceği aklıma yatmıyor.
Mahur, Necati ile konuşurken de “Ayrı dünyaların insanlarız.” diyerek Maraşlı’ya olan aşkını inkar etme yolunu seçti. Ama Necati’den kaçmaz. Kardeşinin dudak hareketinden bile ne hissettiğini anlayabilen harika bir gözlemci. Necati MahCel fandom başkanı olarak Mahur ile Bıyıklı’yı baş göz etmeden bu işin peşini bırakmayacak. Çok seviyorum onun ikisi hakkındaki şakalı imalarını. Bir gün bu aşk resmileştiğinde Mahur gelip ilk ona söyleyecek kesin. (Yazarın notu: Bizi fazla bekletmeyin.)
Savaş’ın evdeki iş birlikçisi Firuzan olmalı. Belki Aziz’le bile Savaş istediği için evlenmiştir. Aziz, Füruzan’ın libidosuna yetecek bir koca değil zaten. Savaş ile Firuzan, çocuk esirgeme kurumundan tanışıyor olabilirler. Ama yine de Savcı cinayetinin arkasında olabilecek biri değil Firuzan. O yüzden Necati-Savaş iş birliği düşüncesi aklımdan çıkmıyor.
Mahur, Ömer’in cezaevinde bir hemşireyle evlendiğini öğrenince bu bilgiyi Maraşlı ile paylaştı. Ömer’in bakım evinde kalan karısına ulaşıp onu ziyaret ettiler. Alzheimer hastası olan kadın Celal’i birine benzetti ama Celal yaş olarak o hapishanede bulunmuş olamaz. O yüzden bunu sadece hastalığına yordum. Ömer’in Sinop Cezaevi’nde hapis yatmış olması ve oradaki koğuş arkadaşıyla devamlı Aldırma Gönül şarkısını söylüyor olmaları çok ince düşünülmüş bir detay. Çünkü Sabahattin Ali şarkının sözleri olan şiiri aynı cezaevinde yatarken yazmıştı. Maraşlı, Savaş’ın rahatsızlığını duyalı çok zaman geçti, bunu hatırladığını düşünmemiştim. Bakım evindeki kadın “Oğlum hasta, Güneş dokunuyor. Kapat perdeleri.” diye bağırdığında Savaş’ın Ömer’in oğlu olduğunu anlamasının sebebi o.
Selma Kutluğ tip olarak tam Savaş’ın annesi olmuş. Yan yana geldiklerinde Savaş hık demiş burnundan düşmüş gibiydi annesinin.
Savaş’ın geçen bölüm holding hisselerini aldığında kurduğu cümleden Ömer’in oğlu olduğunu anlamıştık. Artık bu kesinleşti, Mahur ile Maraşlı bu gerçeği öğrendikten sonra nasılsa bunu herkes öğrenecek diye Savaş da kartlarını açık oynamaya başladı. Ne de olsa kim olduğu belli bir düşman daha korkutucu. Hele ki Ömer’in oğlu olunca.
Savaş’ın Mahur ve Zeliş’e yaptıklarını asla onaylamasam da Türel ailesinden intikam alma isteğini haklı buluyorum. Aziz’in çıkarları için babasız ve annesinden ayrı büyümüş bir çocuk. Ona kaybettiği çocukluğu verebilir misiniz? Bu hale getirdiğiniz annesinin sağlığını verebilir misiniz? Ama Aziz’in suçunun cezasını ailenin diğer bireylerine çektirmek de doğru değil. Neden babaların günahlarını evlatları çekmeli? Babasının ve doğal olarak kendi hakkı olan Türel Holding’in yarı hissesini alsın, hatta şirketin ismini de değiştirsin ama daha fazlasını çektirecekse sadece Aziz’e çektirsin.
Her insanın -psikopat bile olsa- bir zayıf noktası, zaafı vardır. Mahur ve Aziz’in zayıf noktası Sedef. Savaş’ın zayıf noktası annesi ve hiç tanıyamadığı babası. Zeliş de -bunu dillendirmek istemese de- Maraşlı’nın zayıf noktası. Onun için yapmayacağı şey yok. Ölür de öldürür de. Savaş da Maraşlı’nın zayıf noktasını bulunca burdan saldırdı. Peki Savaş’ın derdi Türel ailesiyken neden Maraşlı’ya zarar vermek istedi? Çünkü Maraşlı aileye yakın oldukça Savaş’ın planlarının önünde engel. Ne kadar gözü pek bir adam olduğu belli. Ayrıca Türeller’e zarar verme zevkine ortak istemiyor. Çünkü amacı sadece onları bitirmek değil, onların imkanlarından da faydalanmak. Savaş Türel Holding’in uçakları sayesinde uyuşturucu taşıma işi yapmayı planlıyor besbelli. Tır şirketi olsa anlarım ama uçakla uyuşturucu taşımak neredeyse imkansız değil mi? Bir de tam anlayamadım Türeller şu an bu işin içinde mi, yoksa eskiden mi içindelermiş? İlhan böyle bir ticareti yönetebilecek olsa şirketin yarı hissesini kaptırmazdı herhalde.
Bu bölüme kadar Maraşlı’ya sorgu odasında hep ezber yaptırıldığını, ona dair bildiğimiz çoğu şeyin yalan olduğunu düşünüyordum. Ama şimdi zayıf noktasının ne olduğunun sorulduğu sahneden dolayı ona ezber yaptırılmadığını, aksine kendisi hakkında söylediklerini kayıt altına aldıklarını düşünüyorum. Yani sadece Mahur’a değil, herkese anlattıkları gerçek. Sosyal medyada “Maraşlı’nın eşinin adı Hilal, bu istihbaratçı Hilal aslında Maraşlı’nın eski eşi, Zeliş de tıpkı anne babası gibi suratsız.” şeklindeki teorileri içinse yorum yapmayıp beklemeyi tercih edeceğim.
Ömer’i evin bahçesine gömdüklerini tahmin etmiştim ama bu bölümde emin oldum. Ceset o eve gömüldükten sonra insan bu günahını nasıl unutabilir? Herhalde kimsenin gelip arazide cesedi aramayacağını düşündüler. Pek yakında Sadık’ın mezarın başındaki halinden şüphelenen Maraşlı o cesedi bulur.
Maraşlı, asker olmasına, şu anki görevine rağmen zaafına yenik düştü. Halbuki zaafının ona hata yaptırmasına, duygularına yenik düşmeye aklı engel olmalıydı. Maraşlı, Savaş’ın adamlarını etkisiz hale getirip evden içeri girdiğinde onu gören Aziz’in nasıl da gözleri parladı. Maraşlı sayesinde Savaş’tan kurtulacağını düşündü tabii.
Maraşlı: “Elveda Savaş Gardaş.”
Maraşlı’nın Savaş’ı onun cilt hastalığını kullanarak cezalandırma yöntemi diğer tüm işkence yöntemlerinden daha yaratıcıydı. Benzin döküp cayır cayır yakmaktan hiçbir farkı yok bunun Savaş için. Ama zamana yayılan bir işkence ve daha can yakıcı. Maraşlı adamı piliç çevirme yaptı resmen. Ama Mahur haklı, Savaş’ı öldürmesi yanlış. Ona yüz çevirmiş olsa bile hapse girip Zeliş’i yapayalnız bırakmaya değer mi? Maraşlı Savaş’ı alıp evlerinden çıkarken “O katil olamaz.” demesi de bu yüzden. Tabii içten içe sevdiğinin hapse girmesini de istemiyor. ^^
Mahur, Savaş’ı öldürmesine engel olmak için Maraşlı’nın peşinden evden çıkınca onun hakkında tek bildiği yer olan restorana gitti ama iki gece öncesinden eser yoktu, in cin top oynuyordu. O gece Maraşlı’nın kaybolup bir saat mekanı araması bilinçli miydi? Maraşlı’nın başka bir işi varken Mahur peşine takılınca birden bu organizasyon mu yapıldı? Bence asıl planı istihbaratçılarla buluşmaktı. Maraşlı, Mahur’a bu gördüklerini nasıl açıklayacak merak ediyorum. Yine askerliğiyle ilişkilendirilmiş bir bahane uydurur. Nasılsa Mahur ona inanmaya dünden razı.
Bölüm Maraşlı, Savaş’ı cayır cayır yakarken istihbarat biriminden askerlerin onu alıp Hilal’in içinde olduğu bir araca bindirmesiyle son buldu. Savaş’ı öldürüp hapse girerek işini yarım bırakmasına engel olmak, ona görevini hatırlatmak istediler. Hilal, Maraşlı’nın orada olduğunu nerden öğrendi? Ya peşinde gizlice Maraşlı’yı takip eden adamları var ya da Şirin Hanım onlara çalışıyor. Nedense Mahur, Şirin Hanım’ı arayıp durumu çıtlattığında Şirin’in bakışları bana çok tuhaf geldi, korktum o teyzeden.
Fragmana göre Maraşlı, Aziz’e gerçeği bildiği halde kimseye söylemediğini söylüyor. Muhtemelen bu sayede iyice güvenini kazanmayı amaçlıyor. Necati ile Aziz’in konuşmasına göreyse Ömer’in katili sandığımız gibi Aziz değil, Necati. Bu yüzden kendini alkole vermiş olmalı. Eğer bir de Ömer öz babasıysa baba katili olmuş oluyor. Mahur ise yine Maraşlı’nın evinde. ^^ Ama meraklı kızımız adamın evini karıştırıp ses kayıt cihazını buluyor. Umarım Maraşlı, Mahur çok önemli bir şey duymadan cihazı elinden alabilmiştir. Ama özete göre hiç de öyle değil.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.