Maraşlı final mi, sezon finali mi olacak, son bölüm ne zaman yayınlanacak tartışmaları süre gitsin, biz analizimize odaklanalım. 20. Bölüm ile Total’de 4.21 reytingle 6. AB’de 3.24 reytingle 5. ABC1’de ise 3.44 reytingle 7. oldu. Bölüm yazısı konuk yazar Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Maraşlı’nın bu haftaki bölümünü ciddi anlamda çok beğendim. Fragmanlardan kat be kat iyi bir bölümdü. Keşke bölümler ucu ucuna çekilmese de fragmanda SavCel sahnesinden ve Mahur ile Maraşlı’nın Necati’yi kurtardıkları sahneden birer ufak kesit görseydik. Bölüm boyu her reklam girdiğinde “Yine mi reklam?” diye söylendim, çünkü gerçekten sürükleyici bir bölümdü. Hikayenin girdiği bu yeni yolu çapakları da olsa (Az sonra ne olduğunu anlayacaksınız.) sevdim ve hikaye tıkanmışken toparlanabildiği için mutluyum.
Geçtiğimiz bölümü Mahur ile Maraşlı’nın bir yılın ardından ilk karşılaştıkları anda bırakmıştık. MahCel’in kavuşma sahnesi kusursuzdu. Buram buram aşk, özlem, mutluluk kokan nefis bir sahneydi. Gözden ırak olmanın gönülden ırak olmadığını ispatlayan, aksine özlemin kalplerindeki aşklarını çoğalttığını hissettirdi. Mahur ile Maraşlı’nın bazı önemli şeyleri hemencecik konuşmaları, içlerinde biriktirip daha sonra karşı tarafa kusmamış olmaları hoşuma gitti. Mahur’un hapishaneye sık sık gittiğini ve reddedildiği flasback ile de görmek isterdim ancak duymak da inanmam için yetti. Maraşlı’nın Mahur’a Tolga’yı, aralarında bir şey olup olmadığı sorması bana göre doğru bir davranıştı. Çünkü hayatında biri olup olmadığına göre Mahur’a karşı davranışlarına yön verecekti.
Birbirlerine ne de güzel baktılar, birbirlerinin gözlerinde kayboldular. Tıpkı eski günlerdeki gibi birbirlerine sarılıp huzur buldular. Maraşlı Mahur’un saçlarının kokusunda, Mahur Maraşlı’nın sıcaklığında dünyayı unuttu. Hakikaten öyle oynadılar, öyle hissettirdiler ki sanki gerçekten de araya sezon finali girmiş de aylardır ayrıymışlar gibi hissettim. Halbuki çiftimiz henüz 2-3 bölümdür ayrı. Yine de sahnenin kıskançlıklar yüzünden buruk bitmesi üzücüydü bunu da belirtmek isterim. Bize reva görülen kavuşma böyle bitmemeliydi.
Mahur: “Kaç defa hapishaneye geldim. Saatlerce bekledim. Çıkıp konuşmadın benimle.”
Maraşlı: “Söyledim ama sana, beni unut istedim.”
Mahur: “Sen öyle mi yaptın? Unuttun mu beni?”
Maraşlı: “Denedim.”
Mahur: “Nasıl, başardın mı peki?”
Maraşlı: “Başarmış gibi mi görünüyorum?”
Mahur: “Seni ne kadar özlediğimi biliyor musun?”
Maraşlı: “Yok.”
Mahur: “Çok.”
Maraşlı: “Ben de seni çok özledim.”
Mahur: “Hiç değişmemişsin. Hiç değişmemişsin.”
Maraşlı: “Sen de. Halen çok güzelsin.”
Oh be nihayet SavCel de kavuştu. Neden yan yana geldikleri sahneler bu kadar sevilen Maraşlı ile Savaş kaç bölümdür bir araya gelmiyordu? Yeni mi hatırladınız onların diziye kattığı enerjiyi? Ne çok özlemişim atışmalarını, birbirlerini tehdit etmelerini, cilveleşmelerini. Maraşlı ile Savaş tıpkı Edi ile Büdü. Keşke düşman olmasaydınız da birlikte çalışsaydınız. Bundan böyle tıpkı eskisi gibi her bölüm onları karşılıklı görmek istiyorum. Yine böyle aylarca onları yan yana göremezsek dizi kaybeder.
Savaş: “Dışarı çıkmış olmana ne kadar sevindim anlatamam.”
Maraşlı: “Bir kere bile ziyaretime gelmedin. Çok kırıldım sana.”
Savaş: “Telafi ederiz.”
Maraşlı: “Edeceğiz. Daha yeni başlıyoruz Savaş gardaş.”
Savaş: “Şu aksanına bayılıyorum Maraşlı.”
Maraşlı: “Ben seni bayıltacağım merak etme sen.”
Bölümü beğensem de Dilara ve Tolga’nın, Maraşlı ve Mahur’a ilgisine dair sahnelerinin bir kısmını çok lüzumsuz buldum. Klişeleri sevmem demiyorum, eğer klişeyi sunma şeklinizde bir özgünlük varsa seyir zevki verebilir. Ancak özellikle Dilara sahneleri seyir zevkinden uzak. Bu klişenin benim açımdan olumlu tek yönü Mahur ve Maraşlı’nın kıskançlıkları ve atışmaları. ^^ Önceki bölümlerde birbirlerini kıskandıkları sahneleri hatırlattı bana.
Aferin Maraşlı. Mahur’un hayatında Tolga var diye düşünüp geri çekilmedi. Aksine sevdiği kadının sözüne güvendi, kendisini sevdiğine inandı ve Tolga’nın Mahur’a olan ilgisini kıskanıp depara kalktı. Adamın gözü önünde Mahur’a buluşma teklif etmek, cilveleşmek, geçmişte aralarında bir şey olduğunu ima etmek hem de iki cümleyle muazzam bir hareketti. Mahur da kısa ve öz çok güzel cevapladı o güzel gülüşüyle. Çiftim hem Tolga hem Dilara’ya büyük bir gol atmış oldu.
Tolga: “Siz niye hala buradasınız?”
Maraşlı: “Mahur Hanım’la görüşeceğim.”
Mahur: “Buyrun Celal Bey.”
Maraşlı: ”Müsait bir zamanınızda görüşmek isterim. Size şiir okumamı özlemiş olmanız lazım.”
Mahur: “Çok isterim.”
Maraşlı: “Güzel.”
Dilara’nın Maraşlı’ya olan ilgisini, Tolga’nın Mahur’a olan ilgisini yazmaya devam edeceksiniz de lütfen bunun dozunu azaltın. Dilara’nın aşkını ima eden replikleri beni öyle gıcık etti ki, kendimi televizyon karşısındaki anneanneler gibi ekrandaki karaktere “Sana ne?” diye laf atarken buldum. Bu tip üçgen-dörtgen klişeleri, hele şu anki haliyle Maraşlı dizisine hiç yakışmıyor.
Dilara’nın Maraşlı’ya olan ilgisi gayet normal. Bu dizide daha önce kaç kadın Maraşlı’dan hoşlandı saymaya gerek yok. ^^ Ama Maraşlı Bey sen niye kalkıp Dilara’ya gereğinden yakın davranıyorsun? Fuad’ın kızı, sen içeriden çıkartan avukatın bile olsa, ona minnet duyuyor bile olsan sözler falan vermen çok gereksiz. Sana olan hislerini anlamıyorsun diyeceğim ama kadın kendisine de şiir okumanı isteyip bal gibi asıldı sana. Dilara çok güzel kadınsın lütfen git Tolga’ya, Savaş’a yazıl; az ötede oyna. Maraşlı ile Dilara’nın konuşmaları lütfen sadece Fuad’ın hastalığı üzerine olsun ve çok uzamasın.
Maraşlı Mahur’a yeniden şiir okuyacak derken iki aşığın birbirine karşılıklı şiir okuması ne de güzel bir sahneydi öyle. Romantizm damarım kabarmış olabilir. ^^ Bu sahne 5. Bölümde sergi açılışı sonrası aynı yerde oturup konuştukları sahneyi hatırlattı. O gün farkında olamasalar da aşkın ilk kıvılcımları çakıyordu aralarında.
Mahur: “Boğazdan gemiler geçerdi
Ben seni düşünürdüm.
Balıkçı oltasını denize savururdum
Ben hep seni düşünürdüm.”
Maraşlı: “Geceleri gözüme uyku girmezdi bazen
Sen gelirdin aklıma
Avluda sırtımı dayardım duvara
Gökyüzünü izlerdim
Gök yeşile çalardı
Ben senin gözlerini düşünürdüm.”
Mahur: “Yağmur yağdığında camdan süzülen damlacıkları görüp seni düşünürdüm.”
Maraşlı: “İçerde hücreye attılar beni. Tek başımaydım. Kendi canıma minnet bildim. Dedim ki içinden nasıl geliyorsa çıkana kadar seni düşündüm. Yani Mahur, ben bir sene boyunca hep seni, sadece seni düşündüm. “
Mahur: “Ben de. Her nefes alışımda sadece sen vardın.”
Zeliş’in iyileşmesinde Mahur’un hiç payı yokmuş, bu benim için büyük hayal kırıklığı oldu! Halbuki onların ilk yakınlaştıkları sahne bize Zeliş’in iyileşmesinde Mahur’un büyük katkısı olacağını göstermişti. Mahur’un Zeliş’in sesini duymak için telefon etmesi ve sonra Zeliş’in onları görüntülü araması çok tatlı bir andı. “Maraşlı’nın Mehmet İnce olduğunu Zeliş belli edecek.” derken yanılmamışım. Hemen şiveyi duyar duymaz geçen bölümdeki tepkiyi verdi. Neyse ki Mahur daha fazla işkillenmeden görüşme sonlandı. Şu kısacık görüntülü görüşmede bile aile havası aldım, bir an önce üçünüz yan yana gelmelisiniz. MahCel evlensin, Zeliş yanlarına taşınsın diyeceğim ama şimdilik uzak bir hayal olduğu için bir, iki, üç tıp!
Madem Maraşlı otelde kalıyormuş, neden kavuştukları günün gecesinde birlikte otele geçmediler? Neden Maraşlı Mahur’u evine bıraktı? Peki bunun bir önemi var mı? Aslında yok. Çünkü onlar için artık kavuşmuş olmak, aralarında hapishanenin parmaklıklarının olmaması, birbirlerine nefes kadar yakın olmak yeterli. Mahur’un Tolga halasının evinden çıkıyor diye Maraşlı’yı dudağından öpmesine ve böylece onun bunu görmesine engel olmasına ise ben hiç takılmadım. Mahur orada Tolga olmasaydı da Maraşlı’yı öperdi. O özlemle çoktan bunun yapmaması abesti zaten. ^^
Mahur’un Tolga’ya Maraşlı ile sevgili olduklarını söylememesine kızabilirdim. Ama mantıklı düşünelim, bu kadın ona açıklama yapmak zorunda mı? Adamı hayatında istememesi için illa hayatında başka biri mi olmalı? Bir adam bir kadından illa o kadının hayatında biri var diye mi vazgeçmeli? Mahur’un bu konudaki isteği Tolga için yeterli olmalı. Tolga, Mahur’a rağmen ısrarcı tavırlarından, gelip Hamiyet ile konuşmaktan falan vazgeçmeli. Ayrıca Mahur, bunu Tolga’ya söylediğinde onun Maraşlı’ya daha çok takacağını düşünmekte hiç haksız değil. Tahmin ettikleri bile Tolga’nın Maraşlı’ya takmasına yetti. Resmen onu tekrar hapse atmak için can atıyor.
Hamiyet’in evini basan tefeciler ne kadar gereksiz bir konu diyordum ta ki konu Maraşlı’ya bağlanana kadar. Maraşlı, bir kez daha Mahur’un başındaki bela için kendini ortaya attı. Pelerinsiz kahramanım benim! Ondan önce Tolga mekana gelse ve olayı o çözse sinirlerim zıplardı. Mahur’un kahramanı sadece Maraşlı olabilir Tolga Efendi, anladın mı? Tabii Maraşlı bir yandan Mahur’u ve halasını büyük bir dertten kurtarırken bir yandan kendi işini de gördü. Bir taşla iki kuş diye buna denir. Maraşlı’nın tefeci Vampir İsmet’e beyin yakan genel kültür konuşmaları ve İsmet’in tepkileri aşırı komikti. Vay be Mehmet İnce, sen ne kadar da entelektüel bir beymişsin. Mahurcuğum bunu bilse pek sevinir. Maraşlı İsmet’in adamlarını döverken ben de sahneyi Fuad gibi büyük bir haz alarak seyrettim.
Tam Maraşlı oradayken Tolga’nın baskını ve Mahur üzerinden hava atması sinir bozucuydu. Besbelli kadın senden Maraşlı’ya hislerini saklıyor, sen hala kendi kendine gelin güvey olma peşindesin. Olsun sen böyle cümleler kurmaya devam et, Maraşlı da cevabı yapıştırsın, sen de mosmor ol böyle. Bana uyar. ^^ Yalnız Allah aşkına niye Maraşlı’nın bütün rakipleri / düşmanları kendinden uzun? Burak Deniz 185 cm boyunda ama karşısına 2 metre adamlar koyunca babasına atar yapan çocuk imajı olmasına ramak kalıyor. ^^
Tolga: “Maraşlı. Dua et seni içeri almıyorum. Mahur’un hatırına o da.”
Maraşlı: “Savcı Bey. Mahur’un adını öyle ulu orta yerde kafanıza göre kullanmamanızı tavsiye ederim. Bilmem anlatabildim mi? İyi çalışmalar.”
Hurdacı Yılmaz, besbelli Maraşlı’nın daha doğrusu Mehmet İnce’nin babası. Maraşlı, babasından ve geçmişinden bahsettiğinde gördüğümüz flasback’ten sonra elindeki fotoğrafa bakan Hurdacı’yı görmemiz bunun ilk işaretiydi. Ardından Maraşlı ile Fuad, kendini Hurdacı gibi gösteren onun yardımcısıyla buluştuklarında Maraşlı “Benim babamın bir lafı vardı.” diyerek Hurdacı’nın yardımcısına söylediği şeyleri sıraladı. Bu benim için babası olduğunu kesinleştirdi.
Hurdacı: “Bak parayı koklayacaksın, mutlaka dokunacaksın. Başka türlü sahte mi, gerçek mi ayırt edemezsin.”
Maraşlı: “Bak gardaş. Benim babamın bir lafı vardı. Bir paranın sahte olup olmadığını anlamak için onu koklayacaksın, dokunacaksın. Sen benim namını bildiği adamsan şayet o paralara dokunmadan göndermezdin buradan, değil mi?”
Maraşlı, daha genç yaşta baba evinden ayrılmış, yani anlaşılan onun gibi kötü bir adam olmak istememiş. Peki öyle bile olsa bu, bir babanın evladının ölüm emrini vermesine neden olabilir mi? Oğlunu hiç mi sevmedi, evi terk ettiği için hiç mi üzülmedi ? 4. Bölümde Aziz’in yanan arabadan Necati’yi kurtarmayıp onu ölüme terk etmesini anlayamadığım gibi bunu da anlayabilmem mümkün değil. Babanın yüreğindeki en ufak bir evlat sevgisi bile evladının ölümünü istemesine engel olmalı. Geçmişte yaşananlar, işlenen günahlar, kanunsuz işler asla evlat sevgisinden daha önemli olmamalı. Ama Hurdacı’nın Savaş’a Mehmet İnce’den bahsederkenki tavrına göre kendisinde evlat sevgisi pek yok. Eğer öz oğlu olmasa Savaş’a onun neden ölmesi gerektiğini de direkt söylerdi, üstü kapalı bir cümle kurup geçiştirmezdi.
Hurdacı ile Savaş’ın konuşmalarından Necati’nin üzerindeki “Baba” lakaplı kişinin o olduğu belli oldu. İki bölümdür konuşmalardan çıkardığım sonuç Hurdacı, Ömer’den aldığı Necati’nin oğlu olduğuna dair bilgiyle Necati’ye ulaşmış ve zaten karışmaya müsait olan kafasına girmiş, onu intikamla zehirlemiş. 17. Bölümdeki flasback’te genç Necati’nin kitabın arasında bulduğu not da Hurdacı’ya ait olmalı.
Hurdacı ile Savaş, Necati akıl hastanesine girmeden önce de tanışıyor muydu bilmiyorum ama şu an Hurdacı’nın Necati yerine Savaş’ı kullandığı besbelli. Ve Hurdacı nasıl bir adamsa Savaş da onun dediklerine hiç itirazsız uyuyor, yanına çağırdığında hemen gidiyor. Hurdacı kendisi gibi soğukkanlı bir manyak tabii, onu seviyordur. Unutmadan, Hurdacı Savaş’a savcının yani Tolga’nın zaafını bulmasını tavsiye etti ya, yakındır Savaş’ın Tolga’nın Mahur’a aşık olduğunu öğrenip yeniden Mahur’un peşine düşmesi.
Ben Maraşlı’nın yaşadığı kimlik bunalımına çok üzülüyorum. Mehmet’in kendi yarattığı ve mutlaka kendinden bir şeyler kattığı Celal’i kıskanmasına yani aslında kendini kendinden kıskanmasını çok travmatik buluyorum. Ara ara Fuad’ın deyimiyle frekanslarının karışması, yine uyanıkken geyik görmesi gibi şeyler çok tehlikeli. Maraşlı’nın acilen Mehmet İnce olduğunu Mahur’a söylemesi ve bundan böyle sadece kendisi gibi davranması lazım. Yoksa tekrarlıyorum sonu akıl hastanesinde Necati’nin yanı olacak.
Mahur’un kendisini değil, sadece Maraşlı’yı sevdiğini düşünmesi ayrı, kendisini sanki Maraşlı gibi hissetmesi ayrı bir problem. Onun yanında bir an bile kendin gibi olmadın mı sanki? Ona Maraşlı’nın aşık olması gerektiği için mi aşık oldun sanki? Mahur’a sen aşık oldun be Mehmet. Sen aşık olduğunda Maraşlı da aşık oldu. Mahur’un yanında söylediği yalanlardan vicdan azabı çeken Maraşlı değil Mehmet’ti.
Ama bak Dilara mert biri olduğunu söylediğinde öyle olmadığın için rahatsız olmanı doğru buluyorum. Çünkü hala Mahur’dan gerçeklerin bir kısmını saklıyor olman mertliğe yakışmıyor. Senden vazgeçeceğine, seni böyle de sevmeyeceğine olan inancını bir kenara koyup ona gerçeği sen açıklamalısın. Bir kez daha gerçeği başkalarından duyarsa bu defa aranızdaki şeyin tamir olması çok daha zor olur. O yüzden sen Fuad babanı dinle ve Mahur ile konuş. Zaten önüne gelen Mehmet İnce’nin lafını etmeye başladı. Tolga, Savaş, Hurdacı herkes adama ulaşmanın peşinde. Eğer Mehmet İnce’nin yaşadığını ve onun sen olduğunu Tolga öğrenirse benim iki bölümdür tanıdığım Tolga, bunu koşa koşa Mahur’a gidip söyler.
Maraşlı: “İçimde bir adam var. Adı Maraşlı. Allah biliyor ya ben onun gibi sevemem. Maraşlı gibi sevemem.”
Fuad: “Ama bu Maraşlı senin yarattığın biri.”
Maraşlı: “Öyle mi dersin? Ben hiç öyle olduğunu sanmıyorum. Sanki böyle yıllardır Maraşlı’ymışım da arada Mehmet oluyormuşum gibi.”
Fuad: “Bir insan sevdiği kendisini seviyor diye acı çeker mi?”
Maraşlı: “Mahur beni sevmiyor, Maraşlıyı seviyor. Başkasını seviyor. Mehmet’ten çok başkasını…”
Maraşlı’nın Fuad’ın sayesinde mafyanın içine girip o dünyadan birine dönüşeceğine ben inanmıyorum. Çünkü bu hem Mehmet İnce’nin hem onun yarattığı Celal Kün’ün mizacına ters. Şu an için görünen Fuad’ın gücünden, imkanlarından, çevresinden kendi intikamı için faydalanıyor olduğu. Hilal, onu tekrar istihbarata döndürmek için hiç mi bir şey yapmayacak sanki? Mahur, onun Mehmet İnce olduğunu öğrendiğinde onun belaya bulaşmasını istemediği için yeniden istihbarata dönmesi için ya da en azından temiz bir iş yapması için hiç mi bir şey yapmayacak? O yüzden şimdiden karalar bağlamaya gerek yok. Mafya dünyası Maraşlı’nın hedefine giden yolda bir araç olabilir ancak.
Savaş’ın Necati’yi öldürmeye geldiği sahneyi öyle klasik dümdüz adam öldürme sahnelerinden olmadığı için çok beğendim. Savaş’ın sudaki ve camdaki yansımasının kullanılarak Necati’de yaratılan gerilim duygusu, Necati’nin Dostoyevski’nin Budala eserinden yola çıkarak Savaş’a kendisinin aslında deli olmadığını anlatması, Savaş’ı ısırarak ondan kurtulması gibi ince detaylar beni mest etti. Necati’nin Savaş’ı ısırması nedense bana bir insanın vampiri ısırmasını çağrıştırdı. Ne de olsa Savaş da Güneş’e çıkamayan vampirlere benziyor. Bakalım Necati’nin aslında düzelmekte olduğunu Savaş da anladı mı?
Necati’yi de Türel ailesinin milli kahramanı Maraşlı kurtardı elbette. ^^ Tabii Mahur’un da ona büyük desteğini unutmamak lazım. Maraşlı Savaş’ın adamlarına ve arabalarına ateş edip onların aracını etkisiz hale getirdikten sonra Mahur’un sürdüğü araca uçarak binerken çok karizmatikti. Ama bu duruma rağmen neredeyse hiç panik olmayıp soğukkanlılığını koruyan ve kusursuzca arabayı sürüp Maraşlı’yı alarak oradan uzaklaşan Mahur’un da hakkını yemeyelim. MahCel çiftime aksiyon ne de çok yakışıyor. Aman nazar değmesin.
Necati’nin Savaş’ı Mehmet İnce’nin gönderdiğini düşünmesi normal. Çünkü Mehmet İnce’nin yaşadığını ve onu bulmak isteyeceğini biliyor. Savaş da Necati’nin bu düşüncesini kendi lehine güzel kullandı ve Necati, asıl şüphelenmesi gereken kişiden hiç şüphelenmedi. Yukarıda da dediğim gibi Mehmet İnce ismi o kadar herkesin dilinde ki bunu Mahur’un duymaması kaçınılmazdı. Neyse ki şimdilik kim olduğunu değil, sadece ismini duydu. Ama maalesef çok yanlış bir şekilde. Ve Maraşlı’ya bölüm etiketi olan o meşhur soruyu sordu.
Mahur: “Ne diyorsun ağabey? Savaş değilse kim öldürecek seni?”
Necati :”Mehmet İnce. Mehmet İnce öldürecek beni.”
Mahur: (Necati’ye) “Mehmet İnce mi? (Maraşlı’ya) Celal, kim bu Mehmet İnce?”
Ben Maraşlı’nın bu soru karşısında en fazla böyle panikle korku dolu bir halde Mahur’un yüzüne bakakalacağını ama bundan ötesini şu an için göremeyeceğimizi düşünüyorum. Ona öldüğünü söyleyecektir. Yani Mahur, Mehmet İnce hakkındaki merakı iyice arttığında gerçeği öğrenir. Tam yeniden gözlerinin içi aşkla gülerken, konuşurken kuşlar gibi cıvıldarken bu gerçeği öğrenip yine gülüşü solacak… Keşke Mehmet İnce ismini Necati’yi öldürmek isteyen kişi olarak duymasaydı. Tahminim bu duyduğu şey Mahur’un gelecek bölüm bu meselenin üstüne gitmesine neden olacaktır. Maraşlı ona Mehmet İnce’nin öldüğünü söylese bile Mahur inanmayacaktır.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.