Maraşlı ikinci bölümünde reytinglerini her kategoride birer puan artırarak Total’de 6.99 reytingle ve AB’de 6.30 reytingle 3., ABC’de ise 6.47 reytingle 5. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Gözde‘nin kaleminden. Keyifli okumalar ^^
Bu hafta bölüm sonunda kafası karmakarışık olmayan var mı? Sizin de aklınızda pek çok teori dolaşıyor mu? Maraşlı’nın gizemlerinin çözülmesi için siz de sabırsızlanıyor musunuz? Eminim bu yazıyı okuyan herkesin cevabı “evet”.
Bölüm sonu ekran karşısından beynim yanmış olarak kalktım doğrusu. Kafamda birçok soru: Celal aslında kim? Askerlik geçmişine dair anlattığı hikaye gerçek mi? Yoksa Maraşlı değil mi? Neden kızıyla ve sorgu odasında konuşurken şive kullanmıyor? Savaş evine geldiğinde ona gösterdiği fotoğraflar, Mahur’u ikinci kez kurtarmaya giderkenki telefon görüşmesi ve sırtındaki yaralardan dolayı asker olduğuna eminim. Ancak Türel ailesine ve Mahur’a anlattığı askerlik geçmişinin bir kısmı muhakkak sahte. Emekli asker olduğu doğru ancak emekli olma nedeni farklı olabilir. Belki gerçekten komada kaldı, ama 46 değil 49 gün. Ve ona sorgu odasındaki sahnede gördüğümüz gibi 46 demesi ezberlettirildi. Karısından boşandığı ve bir kızı olduğu gerçek, bu konunun yalan olduğunu düşünmüyorum. Zeliş’e olan sevgisi asla rol olamaz. Gerçekten Kahramanmaraşlı olabilir ancak aslen şivesiz konuşan biri. Ailesine dair anlattıkları da sahte olabilir. Belki de yaşayan hiçbir akrabası yok. Gerçekten babası vefat etmiş olsa, annesi torunu hasta diye onun bakımında yardımcı olmak için oğlunun yanına taşınmaz mıydı?
Celal, yeniden Mahur’un özel koruması oldu. Mahur’un onu istemeyişini anlıyorum, ona göre Celal kaba adamın teki. Ama ortada bir tehdit var. Ben Aziz olsam, Mahur’un durumu ciddiye alması için ondan ikinci kez kurtarıldığını saklamazdım. Başka türlü ciddiye alacağı yok çünkü. Babasının vesvese yaptığını düşünüyor. Neyse ki Celal, Zeliş’i vuranları bulabilmek için sabır küpü olmayı kafasına koymuş. Ama karşısında Mahur gibi dik başlı, saygısız, karşısındaki insanı aşağılamaktan çekinmeyen biri olunca bir yerden sonra sabrın taşmaması da pek mümkün değil. Mahur karşısındakini öyle bir kışkırtıyor ki kadın olmasa Celal Mahur’a tokadı yapıştırırdı eminim.
“Kızımı, Zeliş’imi bu hale sokanlar bu evin içinde. Unutma Maraşlı, aldığın her nefeste hatırla. Kızını hatırla. Ona bunu yapanı bulmak istiyor musun, o zaman herkese ve her şeye eyvallah diyeceksin. Sabredeceksin Maraşlı. Sabredeceksin.”
Aslında ben aralarındaki bu çatışma halini sevdim. E karşımızda iki deli olunca, yan yana gelince bu durum kaçınılmaz. Bu halleri bana çok sevdiğim bir çift olan Siyah Beyaz Aşk’ın AsFer’ini hatırlattı. Ama ne demişler: Ateşle barut yan yana durmaz. Elbet bir gün çiftimiz aşka düşecek ve ortalık alev alacak. Sonrası ise süt liman.
Ben Celal, zaman içinde yüzü gülen bir adam olur diyordum ama o daha şimdiden Mahur’un sözleriyle gülmeye başladı. Mahur onu aşağılayarak bezdirmeye çalıştı ama Celal de hiç altta kalmadı maşallah. Ben eminim Celal aslında Mahur’un arzu ettiği gibi kibar konuşmasını da çok iyi biliyor ama bilerek böyle kaba bir adammış gibi davranıyor. Bir gün Celal Mahur’a güvendiğinde, Mahur karşısında şivesiz, kibar konuşan Celal’i bulacak ve bayağı şaşıracak. Tam onun istediği gibi maskesini çıkartmış birini bulacak karşısında. Yalnız aralarındaki bu tatlı-sert atışmalardaki replikler dizinin genelindeki gibi çok iyi. Her biri akılda kalıcı.
Mahur: “Bak içerde Türkiye’nin en ünlü oyuncularından biriyle buluşacağım, sakın beni rezil etme tamam mı?”
Celal: “Rezil olmanız, ölü olmanızdan daha iyi benim için bayan.”
Mahur’un bir oyuncuyla görüşmeye gittiği restoranda Celal’in soğan kırdığı sahne sanırım pek çoğumuzun bölümdeki favori sahnesi olmuştur. Açıkçası önce ben de ne kadar kaba bir hareket olduğunu düşünüp, Celal’e içimden kıra demiştim. Evinizde, sofranızda istediğinizi yapabilirsiniz ama dışarıda masada soğan kıramazsınız. Halbuki Celal, başta kumaş peçeteyi dizlerinin üzerine örtünce görgü kurallarını bildiğini düşünmüştüm. Yazık ya hamsi yiyeceğine Mahur’dan azar yedi adamcağız. Bir de ciddi ciddi anlatmıyor mu soğanın nasıl kırıldığını? ^^
Mahur: “Ne yapıyorsun sen? Ne yapıyorsun?”
Celal: “Yemek yiyordum.”
Mahur: “Ya bu nasıl yemek yemek, hiç mi öğretmediler?”
Celal: “Öğrettiler.”
Mahur: “Ne öğrettiler?”
Celal: “Yani şöyle şimdi yandan vurmayacaksın. Dik koyma, tam üstüne denk gelmesi lazım.”
Mahur: “Tamam, tamam, tamam yeter. Rezil ediyorsun beni herkese. Hiçbir şey yapma tamam mı? Otur, sus, yeme, içme.”
Celal: “Peki.”
Sanırım bugüne kadar Aşk-ı Memnu’da Bihter’inkinden sonra en çok üzüldüğüm “Peki.” deyiş buydu seyrettiğim dizilerde. Meğer Celal bunu kabalıktan değil, kendilerini takip eden adamın dikkatini çekmek için yapmış. Böyle olunca bir kez daha hayran oldum kendisine.
celal kün ile soğan kırma sanatı.??♂️ #burakdeniz • #maraşlı pic.twitter.com/YaH0wYEPdE
— liya (@oyleyorgun) January 19, 2021
Tabii babasını ciddiye almayan Mahur, bir kez daha ölümle burun buruna geldi. Ama ben Savaş’ın bu hamleyi Celal’i denemek, ona ne kadar güçlü olduğunu göstermek için yaptığını düşünüyorum. Fotoğrafların Celal’de olduğunu biliyordu çünkü. Mahur ölse, Celal fotoğrafları polise verebilirdi pekala. Yalnız güpegündüz kalabalık bir meydanda silah sıkana polisler bir işlem yapmıyor mu, Celal nasıl elini kolunu sallayarak uzaklaşabildi oradan?
Celal nerdeyse sabrı taşmış işi bırakacakken Mahur onun yarasının kanadığını gördü ve Celal ilk defa Mahur’un gerçek yüzüyle karşılaştı. Ben Mahur, yaranın nasıl olduğunu öğretmek istediğinde Celal gerçeği söyler diye beklemiştim ama o sözünün eri olduğu için Aziz’in sözünün dışına çıkmadı. Mahur’un Celal’in yarasına pansuman yaparken onun sırtındaki yara izlerini gördüğü o sahne birbirlerini tanımaya başladıkları ilk sahne oldu diyebiliriz. Celal ilk defa çevresinin bahsettiği o gerçek Mahur’u orda gördü. Anne kaybı nedir iyi bilirim, o yüzden Mahur’un bu süreçte neler yaşadığını tahmin edebiliyorum. Acısını dışarda gizlemeye çalışan biri. Tepesi attı mı sözünün sınırını bilmiyor maalesef. Ama aslında nahif, iyi kalpli biri Mahur, insanları bile isteye kıracak biri de değil. Yalnız Celal de çok alem adam. Kızcağız gömleğini çıkartıp pansuman yapmak istedi, sanırsın namusuna zarar getirecek. ^^ Bu adam evlenip çocuk yapmış, nasıl bu konuda böyle davranabiliyor hayret. Mahur’dan hoşlandı, ondan diyeceğim ama o ana kadar öyle bir his oluşmadı bende. Mahur, Celal’in yaralarını görüp ondan nasıl olduklarını öğrendikten sonra Celal’e daha farklı bakmaya başladı. Yaraları olan tek insanın kendisi olmadığını, en az kendi acıları kadar derin acılar yaşayan başkaları olduğunu fark etti. Sanki tek acı yaşayan kendisiymiş gibi bir bencillik vardı üzerinde.
Celal gözlemlerinde çok haklı. Türel ailesinde kimse göründüğü gibi değil. Necati neden kendini kitapların arasına gömmüş ve devamlı içiyor? Bu esprili adamın arkasında karanlık sırlar mı var?
“Dünyayı sevgisiz büyüyen insanların savaşları mahvetti…”
Acaba bahsettiği sevgisiz insanlardan biri de kendisi mi? Bu yüzden kardeşini öldürecek bir savaşın mı içinde? Yoksa bu, sadece gözlerimden yola çıkarak söylediği afili bir cümle mi?
İlhan işkolik bir ağabey ama belki şirketin başına geçmek uğruna kardeşini bile harcayacak biri. Ozan ile bu uğurda bir iş birliği içinde olabilir. Belki de Mahur’la iyi anlaşan, bu bölüm ilk defa kendisiyle tanıştığımız karısı Dilşad’ın bu tatlı yengeliğinin ardında bir amaç gizlidir.
Firuzan hakkında geçen bölüm tüm söylediklerimi geri alıyorum. Kesinlikle üvey çocuklarını sevmiyor. Kendini kabul ettirme çabası içinde ve bu uğurda hatıralara bile saygısı yok. Eğer gerçekten Mahur’u sevseydi, onun bu tepkiyi vereceğini bile bile annesinden kalan fidanlığı yıktırıp misafirhane yaptırmaya kalkmazdı. Mahur, annesinin hastalıkla boğuşurken yanında olamadığı için derin bir vicdan azabı çekiyor belli. Ama annesinin ölümüne o sebep olmadı. Yanında olamaması da onun suçu değil. Firuzan’ın onu yaralamak için bu vicdan azabını kullanması tek kelimeyle iğrenç. Aziz de Firuzan’a bu isteğinde hayır diyebilmeliydi. Ama besbelli kadını mutlu edebileceği yol bu. Mahur ile Firuzan’ın kavgasında kesinlikle Mahur’u haklı buluyorum. Keşke o evde yaşamaya devam etmese, kendine bir hayat kursa.
Mahur, bu kavganın ardından evi terk edip kendini yollara vurduğunda yanında Maraşlı vardı ve ona belki de en yakın arkadaşından bile daha iyi geldi o anlarda. Mahur son sürat araba sürerken Celal’in onu takip ettiği anların tansiyonu gerçekten çok yüksekti. Mahur’un kaza yapacağını, bir yere çarpıp durmasını bekledim. Celal, vazife için yanında olduğunu söylese de kalpten dert ortağı oldu Mahur’a. Doğrusu bu kadar konuşan bir Maraşlı, beni de şaşırttı.
“Bayan alkol hiçbir sorunu çözmez, çözseydi ben alkolik olurdum.”
Celal haklı. Alkol sorunları çözmez, sadece geçici süre için rahatlama sağlar, hatta bazen daha da arttırır acıyı. Ve genelde insan vücuduna zarar verir böyle. Mahur da gittiği partide kendini içkiye vurdu ve sonunda bayıldı. Celal’in onu kucaklaması, yardım etmesinden çok kendi evine götürmesi şaşırttı beni. Üstelik evde o kadar güzel ilgilendi ki onunla. Fark ettiniz mi senli benli konuşmaya da başladılar. Aziz’e onu telaşlandırmamak için bu olanları anlatmayıp yalan söylemesi, evde onun yüzünü yıkaması, bahçede otururken üstüne kalın bir şey örtmesi, midesine iyi gelsin diye ona salep yapması, bilse onu eğlendirmek için fıkra bile anlatacak olması Celal’in kaba görüşünün altındaki o düşünceli adamı gösterdi Mahur’a ve bize. Bu soğuk günlerde içmek lazım, ancak kilosu 1200 TL olmuş. Bu kelimenin iki farklı yazımına rastlarız: Salep ve sahlep. Celal doğrusunun h ile sahlep olduğunu söyledi bölümde ancak TDK’ya göre doğrusu salepmiş.
Celal’in gecenin o saatinde sokaktan arabalarıyla gürültü yaparak geçen gençlere ayar çektiği sahne de soğan kırma sahnesi gibi çok iyiydi. Gençlere öyle iyi ders verdi ki, yöntemlerine bir kez daha hayran kaldım doğrusu. Ama çok haklı gecenin o saatinde gürültü yapıp bir de marifetmiş gibi üste çıkılmaz. En sinir olduğum tiplerdir böyle etrafını umursamadan bangır bangır müzik dinleyenler.
Celal’in bu bölümde gördüğü rüyası biraz farklıydı. Rüyada kendisi de vardı, oldukça gergin ve öfkeliydi ve sağanak yağmur yağıyordu. Hala bu erkek geyiğin Celal’i temsil ettiğini düşünüyorum. Peki bu öfke neden?
Mahur ile Zeliş’in arasında güzel bir ilişki kurulacağını düşündüğümü söylemiştim. Birbirlerine hemen kanları kaynamış olmalı ki Celal onları sabah bir arada buldu. Mahur, daha önce hiç binmediği salıncakta Zeliş’i sallarken küçük kızın yüzü gülüyordu. Mahur, Zeliş’in yüzündeki karanlığı Güneş gibi aydınlattı resmen. Celal’in onları öyle görünce yüzünde görünen umut ışığı o kadar anlamlıydı ki. Bir yıldır ilk defa Zeliş’i öyle mutlu görüyor gibiydi. İleride üçü ve Şaşkın çok tatlı bir aile olacaklar.
Aziz’in Mahur’un canı için bir baba olarak Savaş’la buluşacak cesareti göstermesini takdir ettim. Onu gözünü kırpmadan öldürürdü de. Ama Celal’e katılıyorum. Fotoğrafları vermesi Savaş’ın Mahur’u öldürmekten vazgeçeceği anlamına gelmez. Çünkü Mahur, onun yüzünü gördü. Celal, fotoğrafları kendi evinde saklayarak doğru bir şey yapmıştı. Açıkçası Aziz ile akşamki buluşmaya giden İlhan ile Savaş arasında bir bağ var gibi hissetmedim. Ya da her ikisi de çok iyi rol yaptılar gerçeği gizlemek için.
Ertesi gün flash belleği vermek için Aziz ile Celal, Savaş ile buluştuğunda Mahur’un yaptığı şey gerçekten sürpriz oldu. Flash diski bulup kendi konuşmasının olduğu başka bir flash bellekle değiştirmiş ve Savaş’ı ihbar etmiş. Savaş tutuklandı ama içerdeyken Mahur’a adamlarının zarar vermeyeceği ne malum? Ayrıca başrol kötümüz içeriden en kısa sürede çıkmanın yolunu mutlaka bulur.
Savaş’ın artık Mahur’a zarar veremeyeceğine inandıkları için Celal’in görevi son buldu tabii.
Mahur ile vedalaşmaları da yine sürprizliydi. Celal iki arada bir derede Mahur’un aradığı “Kaybolan Yıllarım” adlı kitabı bulmuş, şimdi de ona hediye etti. İşte Celal, Mahur ile olan diğer sahnelerinde de gördüğümüz gibi aslında odun gibi görünen ama ince düşünceli bir adam. Mahur ile Celal, ikisi de hayatlarının son yıllarını kaybetmişti. Şimdi birbirlerinde kaybolan yıllarını bulacaklar. İkisinin de yaraları o zaman kanamamaya başlayacak.
Savaş Celal’e en son Afganistan’da görev yaptığını söyleyince başta ne var bunda denebilir elbette. Savaş gibi bir adam Celal’in görev yaptığı yerleri elbette kolaylıkla öğrenebilir. Ama muhtemelen Celal hiç Afganistan’da görev yapmadı ve aileye anlattığı hikayenin bu kısım yalan. Böylece Celal, Savaş’ın aileden biriyle iş birliği yaptığına emin oldu. Emin olmasına şaşırmadım elbette ama Mahur’un peşinden koşup ona bunu söylemesi karşısında ben de Mahur gibi donup kaldım ekran karşısında. Mahur’u uyarmak istediğine göre ona gerçekten değer vermeye başladı.
Mahur: “Ne oldu Maraşlı?”
Celal : “Ailenden biri.”
Mahur: “Ne ailemden biri?”
Celal: “Seni öldürmek isteyen kişi ailenden biri.”
Mahur: ….
Celal: “Senin ölmeni isteyen kişi ailenin içinden biri.”
Bakalım Mahur bu duydukları karşısında Celal’e inanacak mı? İnanmasa dahi mutlaka aklında bir şüphe olacaktır. Çünkü Celal’in az ve öz konuştuğunu öğrendi artık, boşa konuşmayacağını da.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Tweet’iyle yazıma renk katan liya’ya çok teşekkürler.
Maraşlı Bölüm Yorumları burayı tıklayın.