52 hafta sonra inanır mıydınız; Masumlar Apartmanı bölümünün merkezinde Gülben’in nikahı vardı. “Düğünümüz var a dostlar!”
Sevgi iyileştirir derler ya; bunun için biraz da istek gerekiyor. Gülben de bunu gördük. Korkularla baş etmenin en mükemmel yolu, onlarla yüzleşmek değil mi? Kibirli olduğu kadar sevgiden yoksun bir baba ile (Hikmet Amca Esat’ın babasının yanında melek gibi kaldı) ancak bu şekilde mücadele edilebilirdi.
Gülben’in ‘son akşam yemeği’nde göz yaşlarım pıt pıt. Ezgi Mola suçlusu sensin! 4 kardeşin ve babalarının birbirine sarılması, tam bir ‘aile’ olmaları çok güzel, güzel olduğu kadar özeldi de… Hele ki Hikmet Amca’nın Gülben’in çocukluk saçlarını okşadığı sahne yok mu? Baba olarak çocuğunun başını okşayamamış ama saçını saklamış bir adam. O da bölümde beni ağlatan suçlulardan.
Belki babası vefat etmiş biri olmamın etkisi ile; Hikmet Amca’nın yeri bende farklı. Hele ki bu sezon repliklerine bayılıyorum. ‘Baba’ sorumluluklarını hakkı ile yerine getirememiş, annelerinin gazabından onları koruyamamış ama içten içe çocuklarını hep sevmiş. Yıllar sonra bir şekilde dile getiriyor, davranışları ile hissettiriyor. Annelerinin evlatlarının hayatlarında bıraktığı arızalar için suçluluk duyuyor. Bugün için kalan tek çıkış yolu; sayılı gününde onlar için (kendince) en iyisi, en doğrusu olarak düşündüğü evlatlarına bir yoldaş bulmak, mürüvvetlerini hala gözü açıkken görebilmek.
Varsın bu bölüm nikahları kıyılmış olsun; Gülben ile Esat’ın hız kazanan ilişkisi beni pek rahatsız ediyordu ki sonunu da gördük. Destek aldığı klinikte kendi gerçek(!) durumu ile yüzleşmesi içimi rahatlatsa da; kusura bakmayın ama Gülben ile Esat için pembe dizi romantizmi tadında bir tablo çizemiyorum. Prangalarından kurtulmuş, kendi ayakları üzerinde durabilen özgür bir birey olamadan Gülben’in Carlos ve Maria masalını gerçeğe çevirme çabasına, Esat’ın bu mantıksızlık içinde at gözlüğü takmış olmasına dayanamıyorum. Belki de tam da bu nedenle Gülben’in en sevdiğim sahnesi geçtiğimiz bölümlerde Anıl ile olan:
Anıl: Nereye?
Gülben: Doktora.
Anıl: Ruhun üşümüş, atkı saracaksın.
Büyüyememiş bir kız çocuğu iken evlilik; zor, hatta yakın zamanda imkansızdı be Gülben…
Bu bölüm düğün ağırlıklı olsa da madem uzun zaman sonra Masumlar Apartmanı’na dair yazıyorum, elbette dizide en sevdiklerime yazımda daha çok yer vereceğim. Kusura bakmayınız…
Hoş geldin Ceylan… Beni yeniden keyifle Masumlar Apartmanı izlemek üzere ekran karşısına geçiren karakter. Öncelikle “İnci öldü, dizi bitti, hayatta izlemem.” diyenlerden değilim, hiç olmadım. Bu dizi Derenoğlu ailesinin hikayesi, salt bir çifti pek sevdiğim, ayrılık ile diziyi bırakacak değildim. Ama İnci’nin ardından hikayeye yön vermek üzere eklenen Rüya karakteri, hem hikayesi ile hem de karakteri canlandıran oyuncunun isminin başrole, tanıtım bannerlarına yerleşmesi ile beni irrite etti ve diziden soğuttu. Rüya sahnelerinin bölüm içinde ileri sarılarak bölümü izlemeyi tamamlamaya meyilli olsam da hep tam bölüm izledim.
Oysaki şimdi anılan kan bulundu. Dizinin genelinde Safiye ile Naci’nin bir gram ileri gidemeyen ilişkilerindeki durgunluk biraz olsun Gülben’in tedaviye sıcak yaklaşması ile hareketlenmişti ama hiçbir ivme Ceylan’ın girişi kadar olmadı. Han ile Ceylan arasındaki o müthiş enerjiyi hisseden sadece ben olamam. Aslıhan Gürbüz’ü pek severim, Birkan Sokullu’nun ise gülüşü ile kalbimdeki yeri epeyce eski, epeyce sağlam. Bu iki oyuncunun arasındaki kimya ekran karşısından bile hissediliyor. Ceylan ile Han’ın yarım kalmış hikayesi, bu hikayede istemeden de olsa birbirini yaralamış, yara almış iki farklı karakterin yarım kalmış bu hikayeyi nasıl tamamlayacağını merak ediyorum. Her bölüm kısa kısa geçmişe açılan her pencere keyif veriyor. Ceylan için öyle bir karakter çizilmiş ki, Han’ın hayatında olduğu dönem içinde tüm Derenoğlu ailesine dokunduğu nasıl dokunduğuna şahit oldukça karaktere daha çok inanıyoruz. Özellikle gidişi ile Han’ı darmadağın etmesine ben inandım. Han ile günümüze ulaşan çatışmalarını zevkle izliyorum.
Sanırım Ceylan’ın en çok sevgi pıtırcıklığı ile bağrımıza bastığımız İnci’den farklı olmasını sevdim. Ceylan Han’ı İnci’nin aksine kusurları ile, değiştirmeye çalışmadan, tam da olduğu gibi sevmiş.
“Onunla yaşayamam diye gittim. Şimdi onsuz yaşayamıyorum.”
Han aradan geçen zamana, ruh eşi dediğimiz İnci’ye rağmen bir noktada Ceylan’a takılıp kaldığını anlıyoruz. Varsın Han İnci’nin ardından yeniden birine aşık olmamak için savaşsın, Ceylan ile her karşılaşmasında öyle bir yıldırım çakıyor ki ikilinin arasında, bitmemişliğin yanı sıra geçmişe özlem de hissediliyor. Ama nasıl Ceylan Han’ı kabul edebilmişse değiştirmeden, Han’ın da kabullenmesi gerek Ceylan’ın kalbinin tamamını kaplayamayacağını: “Sen insanlara çok ama çok geniş bir yer açıyorsun kalbinde ve ben sanırım orada öyle tıkış tıkış olmayı kaldıramadım.”
Ceylan’ın gidişi erken, çok erken…
“Nasıl olacak biz… Aynı şehirdeyken… (Öyle demiştin ya) Nasıl ayrı kalacağız?”
“Aynı şehirde olmayacağız ki.”
Han’ın bu vedaya izin vermeyeceği umudu ile bölüm sonunda kapının önünde Gülben’e yakalandığında Han kime gidiyordu sizce?
Son dönemlerde hemen hemen her bölümde ağzım açık izlediğim tek plan çekimlerini youtube kanalınızda bir araya toplamayı düşünür müsünüz?
Göz atmanızı öneririz: Masumlar Apartmanı Bölüm Yorumları