Uzun zamandır Masumlar Apartmanı övmemiş miyim ben? Kendi içimde yaşamışım övgülerimi. Uzun zamandır dizi sırasında rahatlıkla mutfağa gitmediğim, izlerken elimde telefon ile oyalanmadığım tek dizi, üstelik 17 haftadır.
Nerden başlasak? Ezgi Mola, Açelya Devrim Yılhan ve Çağrı Vila Lostuvalı’nın muhteşem bir iş çıkarttığı bu sahneden mi? Tek plan! Hem de her hafta yayına giren bir yerli dizide. Bizi böyle güzellikle alıştırmayın lütfen.
“Çık artık kafamdan!”#MasumlarApartmanı @trt1 pic.twitter.com/Eh0rg7zjbh
— Masumlar Apartmanı Dizisi (@masumlarapt) January 15, 2021
Önce Safiye’nin bu hale düşmesine ne yol açtı ona değinmek lazım.
Safiye kendine, ailesine, çevresine eziyet de içeren ama kendi düzeni içinde sorunsuz devam eden hayatı Naci’nin gelişi ile tepe taklak oldu. Naci severler -ki ben de bir zamanlar onlardan biriydim- kusura bakmasın, evlenip çocuk sahibi olduktan sonra ölüm döşeğinde olduğunu öğrenir öğrenmez eşinden ayrılıp ömürlük sevdası Safiye’ye koşmasını bencilce buluyorum. Yaşanmamışlıkların peşine düşerken başkalarının hayatlarını altı üst etmeye ne hakkı var?
Safiye’nin kapı önünde posta koyduğu gibi: “Hangi şiir uyuyor buna?”
Bu bölümün şiiri yine tam yerinde okundu. Ciğerin yerinde mi bir bak bakalım sevgili okuyucu?
Ölüme Dair Konuşmalar 2 – Turgut Uyar
… İşte günlerden bir gün Elâgözlüm,
Yeni bir başlangıçla bitecek ömrümüz.
Amenna ve Saddakna,
Bari hoşça geçse günümüz…
Hangisine tasa edeceğiz, şaştık.
“Ölüm derdi, kalım derdi” derken
Dimyata pirince giden misali,
Yolun ortasına ulaştık…
Ölüm bir hatıra gibidir insanda;
Kâh hatırlanır, kâh unutulur.
Fakat bir gün, bir gün nihayet
Gözle görülür elle tutulur…
Şimdi taştan çıkardığım ekmekle,
Çorba içmedeyiz sıcak sıcak.
Fakat yarın kim diyebilir ki Turgut,
Hatıra olmayacak?..
Unutmak istiyorum zaman zaman,
Ne yapsam ne etsem olmuyor,
Kabulleniyorum,
Kabulleniyorum da -gelgelelim-
İçim içimi yiyor…
Nasıl ki, unutamaz insan
Bir kez gerçekten sevdi mi…
…….
Senin anlıyacağın Elâgözlüm şimdiden
Alıştırıyorum kendimi…
Bu şiir sahnesinde de yönetmenin dokunuşundan bahsetmemek olmaz. Pencereden gördüğü ağaçta kalan o son yaprak ölüme yaklaştığının göstergesi, o son yaprak düşmeden yapılacak şeyler var. Akabinde Naci’nin beton içerisinde kendine bir çıkış yolu bulup açan canlı yeşilliği fark edip üzerine basmaktan çekinmesi, o gülümseyiş…
Naci’nin hikayesini çok merak ediyorum:
-“Ben hiçbir felaketten korkmuyorum Safiye. En büyüğünü yaşadım çünkü.”
-“Ne yaşadın?”
-“Sensizliği Safiye. 22 yıl 9 ay 14 gün.”
Bölüm içindeki bir başka güzellik de Neriman ve Ege idi. Kalbimizi bıraktık!
“Hiçbir şey yapmasan, sadece sussan otursan bile, sen yanımdayken hep her şey iyiye gidecekmiş gibi geliyor. Durup dururken umutlanıyorum…”
Ege’nin Neriman’a baktığı gibi bakan biri dileklerinizin ön sıralarına yerleşti mi kızlar?
Neriman’ın mürüvvetini göreceğiz gibi ^^ Mürvet demişken; Gülben’in babasının sözlerine kulak misafiri olmasına o kadar üzüldüm ki.
“Ablalarına kısmet olmadı. Olacağını da sanmıyorum”
Babanın hem onun hem de Safiye’nin evde kaldığını düşündüğünü, sadece Han ve Neriman’ın mürveti beklediğini duyması içimi acıttı. Ah be Gülben; seni üzenler en derin kötülükleri hak eder.
Gülben’in Safiye’ye felaket gördüklerinin aslında felaket olmadığını anlatmasına <3
-“Bilmiyorsun sen, annem benim yüzümden…”
-“Senin yüzümden anneme hiçbir şey olmadı abla, o senin kemiklerini kırarken geçirdi o felci”
İnci – Han masalının sonuna mı geliyoruz?
İnci’yi haksız bulanlara silkelenin ve kendinize gelin diye haykırmak istiyorum. Safiye İnci ilişkisini aklınıza getirsenize; apartmana taşınma arifesinden evliliklerini öğrenip evini basmasına kadar istisnasız her karşılaşmalarında en ağır hakaretleri işitti Safiye’den. Han’ın parasının peşinde olmakla itham edilmesi bir yana basit tabirle fahişe olduğu ima edildi. Aklı gidik babasını parktan bulup sağ salim eve geldiğinde neyle itham edildiğini hiç yazmayayım bile… Bir kez, iki kez, beş kez değil; hep! Merdiven köşelerinde kıstırdı, bas bas bağırdı. Sırf İnci’nin eli eline değdi diye elini tuz ruhuna basan Safiye ile aynı evde yaşamak mı? Felaketlerin en korkuncu. Han’ın İnci’den istediğinin adı ‘fedakarlık’ olamaz; bu benim için, net!
Safiye’nin durumu, Han’a ihtiyacı olması elbette anlaşılabilir. Ailenin önemi yadsınamaz. Ama bu ihtiyaç hali sevdiğin kadını, eşini -fikrini bile sormadan- seninle aynı çukura çekme hakkı verir mi insana?
Uygar konusunun yüzüne vurulması ise nasıl bir iğrençliktir. Hata yapmış olabilir hatta yıllarını heba etmiş bile olabilir ama hayat kısa, neden bir başka sevdiği için hayatının çalınmasına izin versin ki? Çalınmış çocukluğunun üstüne neden gençliğini de heba etsin? Üstelik sahip olduğu çekirdek aileyi sırf Han ile birlikteliği nedeni ile kaybetmişken fedakar olmaması mı sorgulanıyor? Pes!
İnci, tatlım… Gençsin, güzelsin, iyi kalplisin, bıcır bıcırsın… Tamam bir Han Dereoğlu karizmasına, onun maddi gücüne sahip olmayabilir ama sana -kendi şartları dahilinde- dünyaları verecek bir prens elbet bulursun. Kaç, kurtul! Aksi halde o daireden içeri adım attığın anda ne hayatın ne de akıl sağlığın aynı kalacak. Kırmızı balonla, iki gofrete tav olursan da salaksın, kusura bakma…
Han ile Safiye’nin abla kardeş ilişkisinde çarpıklık, ablam bizi bırak gitmesinden Han bizi bırakıp gitmesine evirilmiş. Bu noktada da Han’ın tüm sevenlerim eteğimin dibinde olsun bencilliği ile İnci’ye ma-aile birlikte yaşamayı teklif edebiliyor gönül rahatlığı ile. Gönlünden geçen bu ise neden çözüm bulmaya çalışsın ki?
Artık terapiye başlamaları gerekliliğinin farkındalığına ne zaman kavuşurlar dersiniz? “İnsan sevdikçe iyileşiyor artık anladım” demiş Turgut Uyar. Belki Dereoğlu kardeşlerin de ilacı budur kim bilir…
Masumlar Apartmanı 17. Bölüm reytinglerde de zirvede idi: Total 11,68, AB 15,39 ve ABC1 15,43.
Masumlar Apartmanı bölüm yorumları için tıklayınız.