Varsın kalbi kırılan izleyici geri dönmesin Menajerimi Ara izlemeye, varsın reytingler düşüşte olsun… Merak edenler için dizimiz Total’de 1,49 reytingle 25., AB’de 2,17 reytingle 11. ve ABC1’de 1,68 reytingle 19.oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Şölen‘den. Keyifli okumalar ^^
EGO’nun emektar çaycısı Bekir Abi’nin dil sürçmesinde dediği gibi biz de Menajerimi Ara’yı izleyerek seviyoruz, severek izliyoruz, ratinglerin canı cehenneme! Dün akşam itibariyle 39. Bölümü geride bıraktık. Genel olarak keyif aldığım bir bölüm olduğunu söylemeliyim.
Bölümün açılışını terastan, 38. Bölümün bıraktığı yerden yaptık, Ceyda, bana göre fazlaca gereksiz “Dicle oyuncumu çaldı” tribiyle ortamı germiş, Kıraç da kızına ayıplar gibi sert bakışlar atmıştı. Kıraç’ın Dicle’ye tepkisi fragmanda göründüğü kadar sert olmadı açıkçası, önceden haberim olsaydı ona göre davranırdık diye çıkıştı sadece. Geçen yazımda da dediğim gibi, Alper konusunda Dicle yapması gerekeni yaptı. Ceyda hariç şirketteki herkes bunun farkında. Ceyda Dicle’ye kafasını o kadar takmış halde ki günün sonunda kazananın Ego Ajans olduğunu henüz idrak edemedi. Hala daha Dicle’yi şirketten sepetlemenin yollarını arıyor. Burada sorun şu ki Ceyda’nın Dicle’den bu kadar hoşlanmamasının sebebi olarak şimdiye kadar izleyiciyi ikna edecek bir sebep/olay sunulmadı. Birkaç kere Dicle’nin menajer pozisyonuna fazla erken yükseldiğinden bahsettiğiyse de bu Ceyda’nın Dicle’ye olan gıcıklığını açıklamada yetersiz kalıyor. Ama tüm bu baskıya rağmen Dicle’nin Ceyda’nın çıkışlarına Z kuşağı coolluğuyla yaklaşması çok hoş. Altta kalmayan Dicleleri hep sevdik.
Kıraç’ı Ceyda ile birlikte izlemeyi seviyorum, enteresan bir ilişki dinamikleri var. Bir kere ikisi de köpekbalığı, ikisi de baskın karakter. Ceyda bir an patronluk taslarken hemen ardından nazlı sevgili gibi davranabiliyor. Bu gelgitli halleri de çoğu zaman sürprizli anlara yol açıyor. Ama bu ilişkinin tam ortasında duran ve hiç konuşulmamış bir mevzu var ki onun adı da Dicle. Kıraç’ın gözbebeği, yıllarca yok saydıktan sonra yeniden bulduğu kızı. Ne güzel söyledi asansörde, daha derinlerde halletmedikleri çok mesele varken onu yeniden incitmeyi hiç istemediğini. Baba kızdan beklediğimiz yüzleşmenin, CeyKır’ın ifşası ve/veya Ceyda’nın olayları bir şekilde tetiklemesiyle gerçekleşeceğini tahmin ediyorum. Bu durum tabii ki CeyKır ilişkisi açısından da bir sınav olacak.
Konuk hikayeleri ve ofis sahneleri son zamanlarda çok keyifli, çok yüksek tempolu olmaya başladı, kalemini Ulan İstanbul’dan bildiğim Uğraş Güneş’in bu dinamizmde büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Hemen her sahnede sektöre, geçmiş ve mevcut dizilere, oyunculara, gündemdeki olay ve konulara o kadar güzel dokundurmalar, göndermeler oluyor ki sahneleri sadece izlemek değil, can kulağı ile dinlemek de gerekiyor. Mesela geçen bölümde Dicle’nin ağzından duyduğumuz “dizi yaz sonuna kadar devam kararı aldı, şimdi pat diye biz ayrılmak istiyoruz diyemeyiz!” repliği acaba hangi MA oyuncusu için göndermeydi? Geçen yazımda yer vermeyi unutmuştum ama bahsetmezsem olmazdı.
Bu hafta, birinci bölümden beri bir bölümünü bile kaçırmadan izlediğim, bir başka canım dizim Çukur’un bi’ tanecik Medet’i Mustafa Kırantepe’nin ortadan kaybolması yürekleri ağızlara getirdi. Seren Serengil sendromuna (!) yakalanmış, kurgu ile gerçeği ayırt edemeyen bir hayranı tarafından Mustafa Kırantepe’yi kaçırılması ve canımız dizimiz Çukur’un final senaryosunun sızma tehlikesi neyse ki Kıraç sayesinde bertaraf edildi. Diğer tarafta ise, aşk ve iş hayatını bir arada yürütmekte zorlanan oyuncu çift Didem ve Timur’un evliliğini kurtarabilmek için Çınar ve Dicle seferber oldular. Dicle’nin o çok sevdiğimiz pratik zekası devreye girince bu kriz de kolayca çözüldü.
Didem ve Timur gibi birbirine çok aşık bir çiftin ayrılık aşmasına geldiğini görmek, kendi ilişkisinde İrem krizini yeni atlatmış olan Dicle’yi sarstı ve ilişkiler hakkında düşünmesine yol açtı. Kıraç ‘kızım yaşından çok olgun’ demekle ne kadar haklı, Dicle ne güzel anlattı Meral’e kıskançlığın ne kadar zehirli bir şey olduğunu.
“Öyle kıskanmakla, kısıtlamakla sadakat sağlayacaksam hiç olmasın daha iyi. Ben onu sadece sevebilirim, çok sevebilirim, güvenebilirim, başka da yapabileceğim bir şey yok.”
İşte sağlam bir ilişkinin en basit reçetesi. Sevdiğimiz insanı çok sevmek ve ona güvenmekten başka bir şey elimizden ne gelir ki… Konuşmak, paylaşmak, sır saklamamak, imalarda bulunmamak, en önemlisi de çok sevmek ve güvenmek…Dicle’nin düşüncelerini Barış’la paylaşması, güvene ve bir şeyler saklamamaya en baştan verdikleri sözleri birlikte tekrar hatırlamaları çok güzeldi.
Bu sahnelerle senaristlerimizin bir “foreshadowing” yaptığını, yani önümüzdeki bölümlerde DicBar cephesinde izleyeceklerimize dair bir ipucu verdiklerini düşünüyorum. Yeni bölümden verilen ilk sahnedeki gergin DicBar da bunu doğrular gibi. Fandomdaki birçok genç arkadaşın aksine yeni bölüm ön izlemesi beni germedi aksine sevindirdi. Her ne kadar tatlılıklarını izlemelere doyamasak da sürekli mıç mıç hallerde ve birtakım müzikler eşliğinde kah gün batımını seyreden kah piknik yapan klip mankeni DicBar izlemek hem hikayeye hem oyunculara haksızlık. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, Barış karakterinin fazlaca hikayesiz kalması hoşuma gitmiyor. DicBar’ı daha fazla klip tadında sahnelerde izlemeye devam edersek bu amaçsızlık ve hikayesizlik katlanarak büyüyecek ki bunu hiç istemeyiz. Gelecek bölüm ön izlemesi olarak verilen sahne, birbirine çok aşık ve profesyonel hayatlarında da birlikte çalışan genç bir çiftin iş/aşk ikilemi üzerinden gerginlik yaşamasını gösteriyor ki bundan daha doğal bir şey olamaz. Çiftler, birbirlerine ne kadar aşık olurlarsa olsunlar, tartışır ve kavga eder arkadaşlar. Bu kavgaların pek çoğunda iki tarafın da aklına ayrılmak gelmez. Hele ki elimizde birbirini deli gibi seven DicBar gibi bir çift varsa… En ufak anlaşmazlıkta herkes bütün gemileri yakacak olsaydı o-hooo…
Bunlar hayatın ve ilişkilerin akışında hep var olacak, elbette Dicle ve Barış’ı da kavga ederken, birbirine trip atarken görebiliriz, sonuçta onların aşkına hepimiz kefiliz, bu aşkı gözlerimizin önünde yeşerttiler. Anlayacağınız bu gerginlikle yaşanacak DicBar sahnelerine dünden razıyım, üstelik kırgınlığı, tutkuyu, aşkı gözlerindeki ufacık mimiklerle yaşayan, yaşatan Ahsen ve Deniz Can bu tarz sahnelerin hakkını fazlasıyla veriyorlar.
Şu da var ki Dicle’nin işkolikliğini biraz dizginlemesi, işlerin o olsa da olmasa da hep var olacağını artık anlaması lazım. Sürekli çalan telefonu en güzel anların katili resmen. Dicle’ciğim biraz relax ol, sal kendini. Bak Barış sana ne güzel söyledi, ‘böyle yaptıkça anları kaçırıyorsun’ diye. 35. Bölümden beri, tam 5 bölümdür Barış bu konuda seni uyarmaya, rahatlatmaya çalışıyor, sen de inatla ille de iş diyorsun. Benden sana bir abla tavsiyesi, biraz daha böyle devam edersen Barış’ı küstürmen yakındır. Yapma böyle, rahatla biraz. Emekliliğine nerden baksan 35-40 yıl var, daha yıllarca çalışacaksın, taş gibi çocuğu da bulmuşsun, hep iş hep iş nereye kadar Dicle’cim?
Son olarak Gülin ve Emrah’ın terastaki ‘haftanın günleri’ konulu sahneleri neydi öyle? Perşembe’nin üstünde çok duruldu. Bence yaz sezonundaki yayın günlerini böyle bir hoşlukla açık ettiler. Siz ne dersiniz?
Göz atmanızı öneririz: Menajerimi Ara Bölüm Yorumları