POLDARK – Eve Dönüş

Bırakın ilk bölümü, daha fragmanlarda başlamışta ama Aziz dizisi yayın hayatına başlar başlamaz “Aziz’in bazı sahnelerini Poldark’a benzeten yalnızca ben miyim?” sorularını soran izleyicilerin yalnız olmadıkları ortaya çıktı. İlk bölüm özelinde bile değerlendirsek Aziz dizisi Poldark’tan uyarlama mı sorusuna ‘evet’ dedirten epeyce benzerlik var; “uyarlama” denilmeden “uyarlama” yapmak da bize mahsus sanırım.  Peki biraz da spoiler niyetine ne anlatıyor bu Poldark merak edenler; Gülsüm sizin için derledi.  Keyifli okumalar…

 

Oldum olası hep dönem işlerine bir zafiyetim olmuştur. Bu durum öncelikle Pride&Prejudice ile başlamış ve devamında o kıvamda bulabileceğim işleri araştırmakla geçmişti. Bu noktada da BBC’nin en azından 3 sezonuyla vaat ettiklerini etkili bir dille anlatan hayli entrikalı dönem draması Poldark ile karşılaştım. Poldark sanırım daha ziyade bir yaz dizisi mantığında ekranlara geliyordu. Poldark’ın başrolü, Aziz’deki gibi Murat Yıldırım’dan da ziyade Alp Navruz’a daha çok benzettiğim bir aktörü barındırıyordu. Alp Navruz’u o zamanlar FHvK’dan gelen sinirimle pek sevemediğim ve oyunculuğunu birazcık yetersiz bulduğum hesaba katılırsa Poldark’ı sonuna kadar izleyişim yine de büyük bir olay ama Aiden Turner beni daha fazla ikna eden ve izleten bir oyuncuydu. Bu dediğim olay 5-6 yıl önce gerçekleştiği için Alp Navruz fanları, lütfen üzerime gelmeyiniz.

 

İşte karşınızda Ross Poldark

 

Hikaye, Ross Poldark’ın Amerikan İç Savaşı’ndan sonra kurulu olduğunu düşündüğü düzenine yani İngiltere’ye geri dönüşü ve devamında gerçekleşecek olan bir dizi olayı konu alan bir senaryoya sahip. Tabi izlediğim en doğulu Batı draması olunca entrikasının bolluğundan biraz Ross’a biraz Demelza’ya da kızarak izlemiştim.

Kızgınlığımı şimdilik es geçelim ve Ross’un olumlu özelliklerinden bahsedelim. Amerika’dan döndükten sonra amcasının teklifini reddedip memleketi Cornwall’ı ve miras kalan madenleri yükseltmeye çalışıp, zor durumda kalan Demelza’yı evine hizmetçi olarak alması oldukça takdire şayan bence. Bunun yanında dizinin genelinde oldukça açık sözlü, hak yemez, birazcık fevri, adaletli ve de aksiyon adamıydı. Adamın bir zamanlar terk ettiği o çevre, onu kadar çok istememişti ki inadına kalıp herkesin çıkarlarına ters gitmesini istemiştim. Adamın ailesinden bir tek kuzeni Verity ve büyükanne Agatha teyze deyim yerindeyse Ross’a kucak açmıştı. O bölgenin maden işletmeciliği yönünden dertleri ve babasının mirasının mali yönden sıkıntıları olsa da babasından kalan madeni alıp işçilerine değer veren bir patron olmasıyla, Ross oldukça anlayışlı ve saygı duyulan bir patron olarak yükseldi. Patron deyişim bu anlamda kandırıkçı bile sayılabilir, adam kendi işçileriyle maden çıkarırdı. Tabi Ross keşke iş hayatında olduğu kadar aşk hayatında da başarılı olabilseydi diye içimden sıkça geçirmiştim.

 

Elizabeth Chynoweth (Poldark) (Warleggan)

 

Elizabeth ise Ross savaşa gitmeden evvel nişanlandığı hanımefendi. Döndüğü vakit babasını ölü bulan adam, üstüne bu kadının kuzeni Francis ile nişanlandığını görmüştü. Elizabeth’in karakteri hakkında dizi, başından itibaren açık kitap gibi davrandığını söyleyemem. Hoş bir kadın gibi görünüyordu ve görünürde nazik gibiydi. Sonrasında Ross’u beklemediği için çok pişmanlık da duymuştu ve Ross’u unuttuğu da pek söylenemezdi. Dizide birazdan tanıyacağımız karakter de birbirlerinin ilk aşkı olmaları hasebiyle aralarındaki ilişkiyi bir nevi epik ve ulaşılmaz bulurdu.

 

Kimyası tutmayanlar köşemizde bugün.

 

Elizabeth’i en başından Ross ile birlikteyken de pek sevememiştim. Kimyaları pek uygun değildi sanki. Ross’u bekleyememesinin ve aşkın, kadının öncelikler listesinde bir numaraya oynayamamasının yanında, kadında hoşlanamadığım şeyler zuhur etmişti. Çıkarcılığının, bencilliğinin, paragözlüğünün ve kendi ölümüne yol açmasının ötesinde, sözde Ross’a olan aşkı ve kendisini sevimli göstermek için belirli kılıflar altında yaptığı hesapçı hareketleri nedeniyle Elizabeth’i biraz soğuk izliyordum. Ross’un kuzeni Francis ile olan evliliğinin mutsuzluğundan bahsetmek için eski nişanlısı en ideal dert ortağı değildi ve bu kadın adamı ziyarete gelmesiyle ilk falsosunu vermişti benim için, sonra da Demelza ile karşılaşıp onu biraz aşağılamış gibiydi. Ross, şok bir karar eşliğinde Demelza ile evlendikten sonra, Demelza’nın sosyeteye tanıtılması anlamında yaklaşımı da biraz küçük düşürücüydü. Böyle şeylere tahammülüm sınırlı. Demelza, Elizabeth’in bu koca şikâyeti ziyaretleri hakkında gönül koyduğunda; Ross, Demelza ile biraz Elizabeth’e nispet gibi görünen, kafasını dağıtmak diye böyle yaptığı çok belli olan ve hiç sağlam pabuç olamayan bir evlilik yaptı ama sonuçta Elizabeth artık yengesiydi. RoMelza’nın meşruiyet kazanması Ross’un bulunduğu konum itibariyle gerekliydi. Gerçi buradaki yenge kavramı da en az Aşk-ı Memnu’daki kadar travmatik ama neyse. Bu konuya daha sonra tekrar değineceğim.

 

Canım Demelza’m (Carne)

 

Ross’un her ilk aşk dramına girip kendisini derbeder etmesine biraz üzülüyordum. Neyse ki o arada da babasından parayla satın aldığı canım Demelza’m duruyordu. Eleanor Tomlinson’un canlandırdığı Demelza her yönüyle kendisini geliştiren bir kadın oldu dizinin yayınlandığı 5 yıllık süreçte. Demelza ilk geldiğinde yol yordam bilmeyen bir kadındı lakin hem Ross’un eşi olarak hem de kendi kimliğiyle toplumda kendisine saygı duyulmasını sağlayan güçlü bir kadın olmuştu ve ilk görüşte RoMelza diye vurulmasam da Ross’a, boşluktan Elizabeth’e sarmasın diye Demelza’yı layık bulmuştum. Ross böyle yüksek sosyete kadınlarıyla ve çalımlarıyla uğraşacak kalibre bir adam değildi. Ross da beni yanıltmayarak Demelza’yı kendisine eş yapmıştı. Gerçi bu evliliğin temellerini çok sağlam bulamamıştım ama sonuçta meşru bir yol diye çok sevinmiştim Ross için. Ross ilk aşkı konusunda bana pek olumlu titreşimler vermiyordu. Sanırım bir eşe karşı duyacağı sorumluluğun onu bir seviye dizginleyeceğini düşünmüştüm. Kendisi de böyle düşünmüş olacak, Elizabeth’ten uzaklaşmanın yolunu böyle bulmuştu.

 

Kimyası tutanlar köşemizde ertesi gün.

 

RoMelza evliliği tabi o toplumda yankıları olan bir olaydı ve de yeni yeni kurulmaya başlayan madeni de riske atıyordu. Ross’un rakibi George Warleggan biraz Gargamel’den hallice bu evliliğin işlerini olumsuz etkileyeceğini bekliyordu. Demelza’nın yol yordam bilmeyişini hatırlayalım. Ancak sosyal hiyerarşiyi anlamasında, Demelza’ya Verity oldukça yardımcı olmuştu. Verity, Ross tarafından Blamey ile ilişkisi anlamında desteklenmemiş olsa da Verity’nin Demelza’ya dostane yardımı benim onu daha da çok sevmemi sağlamıştı. Bu yardımlarla birlikte Mrs. Poldark yetenekleriyle de büyüleyici birisine dönüştü. Tabi buradaki şans aynı zamanda Ross’un aşkı bulması ve Demelza’nın ilk kızı Julia’ya hamile kalmasıydı. Bunun da ötesinde bakırın Ross’un madeninden çıkması bir diğer baht açıklığı olmuştu. İşte Allah yürü ya kulum deyince Ross’un maden ve işçiler için epey didinmesi neticesinde elde ettiği sonuç bakır olabiliyor. Dizinin zaman algısı ise beklenenden çok daha hızlı bu arada. Demelza veya diğer hatunların hamile kadın fizyolojisine hemen kavuşamayacağı düşünülürse belki tek bölümde atlanan en az 9 aylık zaman dilimleri çok daha mantıklıydı.

 

I’d pluck a fair rose for my love…

 

Konumuza dönersek Demelza özellikle, Ross için çok güzel bir dayanak noktası oluyordu. Her zaman bu tip el ele kol kola senaryolarını daha çok sevmişimdir. Demelza, Ross’a aşık olduğunu kadife gibi sesiyle haykırırken çiftin tutkusunun olması gerektiği ölçüde geliştiğini de görmüştük. Ross’un kendi aşkını anlayabilmesiyle kendi duygularının da Demelza için çok güzel geliştiğini anladık. Bu noktaya kadar dizinin romantik tarafa çalıştığı da barizdi. Arkada kalmış gibi gözüken maden ve bankacı gerilimleri ise benim bu romantik yazımdan ziyade daha çok dikkatimi çekiyordu. Verdikleri mesajlar nedeniyle Ross’un çalışkanlığı ve çevikliğine daha çok hayranlık duymuştum. Bu arada Francis ile yaşanan miras ve Elizabeth sebepli aile çatışması söz konusuyken Warleggan bir noktaya kadar da bekletilmiş düşman olarak göz kırpıyordu.

 

Verity & Blamey

 

Dizinin romantik tarafı tatlı ve nazik kuzen Verity ve isteklerinde ailenin anlayışsızlığıyla çelişiyordu. Poldarklar genel anlamda fakirleri zengin etmede daha ataerkil davranabiliyordu ama Verity’den daha fakir olan ve hiyerarşide daha aşağıda bulunan hizmetçileri kaptan Andrew Blamey için aynı şekilde işleyemiyordu. Kızı kullanacağı, ona kötü davranacağı hesaba katılarak Francis ruh hastası gibi düelloya falan çıktı. Sonunda da Francis’in kendisi yaralandı. Adam tabi ki karısını öldüren bir alkolik gibi nam salınca istenmeyen talip olması doğaldı. Aile, birlik ve Verity’i korumak anlamında yapılanların altındaki iyi niyeti görebiliyorum ama kendileri bu kadar ön yargılı davranıp, hasar almadan adamı ve samimi duygularını dinlemeye çalışsalar belki daha kolay olurdu her şey. Ross’un kuzeni Francis yaralanınca da koştur koştur Demelza gitti ilkyardıma zaten. Demelza’nın her şeye atlaması macerası da tam burada başladı galiba. En sonunda da Verity, Blamey ile evlenip adamın soyadını aldı. İlişkisini kabul ettirmesinin bir başka yolu da kalmamıştı. Aile Verity’nin mutlu olması yerine şanına, şöhretine mirasına, adamın mesleğine takıldı. Verity o karakterler içinde sanırım kendime en yakın bulduğum insandı. O sebeple tattığını düşündüğü aşkı sonuna kadar yaşamayı da hak ediyordu. Dost hayatı da yaşamayacağına göre kocasının neden olduğu zorluklara da göğüs germeliydi ve bu ölçüde de göğüs gerdi. Aşkını yaşaması da evliliğini kabul ettirmesi de, fıtratı sebebiyle ona iğrenç bir şekilde davranan ailesine karşı kocasını savunması Demelza’nın desteğiyle mümkün oldu. Neyse ki Francis de en sonunda mantığını dinleyerek ve Verity’i böylelikle daha fazla üzdüğüne kanaat getirerek Blamey’i kabullendi. İşte aile dramlarının çözülmesi bu açıdan rahatlatıcı bir şey. Aile ve birlik vurgusu Francis ve Ross arasında oldukça dağılmışken ve Elizabeth hep kanayan yara olarak kalmışken Poldark ailesi içinde Verity açısından bu sorunun olmayışı oldukça sevindiriciydi. Bu Ross ve Francis açısından gelecek vaat ediyordu. Demelza’nın aile içindeki güvenilirliğinin de en somut örneklerinden birisi oldu. Belki bu sorun da bilinçli olarak yazılmıştı. Ne olursa olsun aile içinde bir tarafın özveride bulunarak çözümsüz hiçbir konunun kalmayacağına dönük genel geçer bir önermeyi tasdikliyordu.

 

Francis Poldark

 

Francis en başından Elizabeth’e vurgun olduğundan ama Ross sebebiyle yaklaşamadığından fırsatını kullanıp Elizabeth’i elde etmişti. Adama birazcık iltimas geçip onu çok şeker bulduğumdan Elizabeth’e de bir yerde hak vermiştim. Ne kadar fırsatçı olursa olsun Francis’e de çok kızamamıştım. Ross da kızamamıştı. Tabi ki çekişmişlerdi ama aralarındaki meseleyi halletmeyi bilmişlerdi. Aile içinde olan aile içinde kalmıştı. Elizabeth’in de neden o aile içinde kaldığını anlayabilirsiniz bu hesapta. Karakter anlamında zayıflığı ve Elizabeth üstünden değişmeyen Ross şüphesi de aile içindeki parçalı yapının her daim bizimle olmasını sağlıyordu. Warleggan’ların da bu parçalı yapıdan olabildiğince faydalandığını söylemek mümkün. Kendisi borç içinde olduğundan ortamın bankeri George Warleggan ile gerektiğinden fazla ilişkilerini geliştirmişti. En sonunda Francis, ailenin parçalı yapısını kullandığını anlayınca George’un oyunlarına gelmeyip dostluğunu sona erdirmişti. Bu da Ross ile kurulacak aile bağlarının sağlamlaşacağını gösteriyordu. Ancak maalesef Ross ile barışmasının ardından Ross ile ortak olduğu madende bulunacak bakırı ararken onun altında kalmıştı. Bu da ölümün zamansızlığı üstüne de tekrar düşündürmüştü beni. Tabi 18.yy sularında evliliklerin bozulabilmesi için tek şartın da eşlerden birinin ölümü olduğu hesaba katılırsa Francis’i görüşümüzün pek uzun olamadığı da tahmin edilesi olmuştu benim için. Senaryo Elizabeth ve Warleggan üzerine çok keskin titreşimlere daha ilk sezonundan sahipti.

 

 

Poldarkların karı-koca çekiştirmecesi

 

Francis, Ross ile George ile ilişkileri ve Elizabeth nedenli elbette çekişiyordu, kendisi de ölmeden önce Demelza ile son kez konuştuklarında bunu kabul etmişti ve ikisi de bunun acısını çektiklerini belli etmişlerdi. İlk aşkın unutulmazlığı davasına Elizabeth ve Ross ilintili herkes fazlasıyla acı çekti. Bunun üstüne Elizabeth bile duyguları olduğunu ve unutamadığını söylüyordu. Bu açıdan Francis’in yaptığı her hatada yine de sevimliliği sebebiyle kızamamıştım. Yine de Francis’in o zaman bunları düşünerek evlenmeyip aradan çekilmesi gerekiyordu. Yaptıkları odadaki fili önce görmezden gelmek, ardından buna üzülmek gibiydi. Bunların yanına sonrasında da Warleggan’ı yazmak gerekiyor tabi.

Francis ölmesine yakın yaptığı hataların farkında olarak ailesine dönüp hatalarından ders de çıkarmıştı. Bu yüzden de üstüne gitmenin yersiz olduğunu da düşünmüştüm. Öldüğünde arkasında bıraktığı çocuğuna sanırım daha fazla üzülmüştüm. Elizabeth her türlü yolunu bulurdu ama babasız yetişecek bir çocuk için daha fazla kaygılanmıştım.

 

George Warleggan

 

Romansa çalıştılar dedim diye dizi tamamen romantik kalmadı tabi, Ross madenin kuruluşu için para aldı, borçlandı başkalarına ama borcunu satın alan Nampara’daki banker George Warleggan’ı tam anlamıyla tanıtmanın yeri de şimdi geldi. George zamanına göre anlaşılabilir, kibirli ve biraz da tavırlarıyla ve halleriyle Medcezir’deki Orkun’u anımsatan bir arkadaştı. Ben George’u ve Ross düşmanlığını da anlardım. Adamın tüm değerlerinin karşısındaydı Ross. Adam para dedikçe Ross sosyalist kesiliyordu. Üstüne üstlük Ross adamın madeninde çalışan işçileri kendi madenine kazanmış, George’un kiracılarının saygısını da hak etmişti. Bu anlamda George biraz hırçın ve Ross antisi olarak karşımıza çıkıyordu ama dizinin çatışmasını, çekişmesini, gerilimini amcasıyla birlikte o küstah haliyle taşıyordu. Adama büyük bir sinir besleyemezdim. Sadece son anına kadar Ross ile sürekli çekişmesi onu da çok yoruyor olmalı diye düşünmüştüm. Senaryo da zaten son anında bundan vazgeçmişti de dizi açık bir finale gidebilmişti.

Söylediğim bu gerekçeler hesaba katılırsa Poldark madenlerinden birisine sahip olmak veya buna yeltenmek bile en saldırgan tavrıydı bence. Tabi arada kendisinin fakirlikten gelmesiyle kendi gözünde kendisini Ross’a hiyerarşik anlamda denk görmeyişi karakter açısından kendisine eziyet gibi bir şeydi zannımca. Bu kadar toplum sınıflarının ve geldikleri ailenin kendilerine ve karakterlerine leke sürdüğünü düşünmelerine üzülmüştüm. Sonuçta adam bankacı olabilmiş, yatırımları olan ve para kazanan bir insan. Ardından meclise girebilmiş ve kendisini ait hissettiği topluluğun meclisteki sesi olabilmiş. Tüm sahip olduklarına rağmen, Ross yüzünden Elizabeth’in kalbine tamamen sahip olamayacağını bildiği için Ross ile çatışmalarında daha ileri gidebilmişti. Sahibi olduğu yüksek değerleri George’un kendisi belki biraz yetersiz buluyordu ama bunun altındaki nedenin, öncelikle hiyerarşik sınıflanma nedeniyle, ardından da Elizabeth dolayısıyla Ross olması da biraz gurur kırıcıydı. Kendi duygularının yanlış anlaşılmaması için elinden geleni yapan adamın bu tür bir eziklik psikolojisinde olması karakterin sanırım en zayıf yönünü temsil ediyordu. Bu açıdan George Warleggan’ı kendi koşulları içinde anlamaktan zevk alıp, yaptığı kötülükleri bir noktaya kadar da anlıyordum.

 

 

Çıkarcılar ve meyveleri

 

 

Anlıyordum dediysem tamamıyla desteklemiyordum tabi ki. 4.sezonun baskınlaşan konusunda kendisi ve Elizabeth başka insanların hayatları üstünde tahakküm kurmaya kalkmışlardı. Çocukları Valentine’ın mürebbiyesi olan Morwenna’yı sırf politik çıkarları için eşyaları gibi varlıklı bir papaz olan Whitworth ile evlendirmeye çalışmışlardı ve de başarılı olmuşlardı. Bu açıdan da ne Elizabeth ne de George Morwenna’nın hissettiklerini anlamaya yakınlaşmadı. Kızdan özür bile dilemediler. Resmen o kızın ahı kaldı bence o çiftin üstünde. Morwenna üstüne üstlük kocası öldükten sonra, kendi evladından da ayrılmak zorunda kalmıştı. Evliliği boyunca yaşadığı evlilik içi tecavüz vakası da kızın sevdiği adamla evlenmesinin ardından da psikolojisini çok olumsuz etkilemişti. Kız evliliği içinde uğradığı tecavüz nedeniyle, o anlamda daha fazla hizmet veremeyeceği gerekçesiyle bozulan psikolojisi yüzünden akıl hastanesine dahi kapatılmaya çalışılmıştı. Bu tecavüzden kaçınabilmek için Dwight’ın yardımını aldığı zamanları unutmadım. Bu anlamda Morwenna’nın ahı hep Elizabeth’in ve George’un üstünde kaldı bence. Elizabeth’in bu açıdan çıkar gözetmesi ve hemcinsini anlamak için hiçbir adımının olmaması da Elizabeth’ten biraz daha uzaklaşmama yaramıştı.

 

Bayık çift: Morwenna&Drake Carne ve Büyük Birader Vaiz Sam

 

Mowenna’nın ilişkisi de Drake ile gelişen zengin kız&fakir oğlan hikâyesiydi. Oyunculardan kaynaklı pek ilgi çekici olduğunu düşünmüyorum. Drake Carne, Demelza’nın erkek kardeşi. Evliliklerinin büyük bir itirazla karşılanması kadar normal bir şey de yok. Malum epey fakir bir çocuktu ve de George’un tüm çıkarlarının önünde duruyordu. Yine de Ross&Demelza gibi büyükler olaya ağırlıklarını koyup çocuğun işini gücünü geçimini kazandırmak için ellerinden geleni de yapmıştı.

Demelza’nın diğer erkek kardeşi Sam ise vaaz verip duran ve herkesi din açısından kurtarmaya çalışan bir tık sıkıcı bir karakterdi. İlgi duyduğu kadından hemen yüz çevirip başkalarının peşine koşturmaya başlamıştı. Biraz kullanılmaya açık bir yapısı vardı. Herkesin dediklerine de hemen inanıyordu.

 

Karşımızda George & Elizabeth Warleggan

 

Bu Carne dramalarını pek ilgi çekici bulamadığımdan gayet farkında olarak, yaklaşık 1.5 sezonun üstünden atlayıp en iyisi tekrar Warleggan’a geri döneyim. En son raddede çıkarlarından ziyade devlet vatan millet için Ross ile birlikte çalışabilmesiyle George’un tüm misyonu olması gerektiği en güzel biçimde karşılanmış oldu bence. George bu anlamda Ross’un karşısında olmasına, yaptığı kötülükler ve çıkarları için insanlara zulmetmesine rağmen ona karşı olan insanların da ona pek nazik olmayan şekilde yaklaştığını düşünüyorum. Zaten en kibarı da Elizabeth idi. O da paragöz ve çıkarcı olduğu için her zaman birlikte zenginliklerini katlamak üstüne planlar yapıyorlardı. Tencere kapak misali balolarda müşteri kovaladılar.

 

Şüpheler… Şüphe insanın ruhunu kemirirmiş. Vol. Bilmem kaç.

 

Yine de Elizabeth’in ölmesini istemezdim. Kadın bir azize değildi elbette ama ölünün arkasından kötü konuşmamak için de böyle yaklaştıkları da biraz gerçekti. George’un Ross üstüne haklı şüphelerini gidermek için George’dan olan çocuğunu da erken doğurmaya çalışmıştı. Kadın George’un gözünü öyle bir korkutmuştu ki George şüphelerine rağmen Valentine’a babalık yapacağına söz vermek zorunda kalmış, üstüne de özür dilemişti. George’un böyle davrandığını görünce Elizabeth diğer çocuğunu erken doğurmak için aldığı ekstra ilacın yan etkisiyle ölüp gitmişti. Sırf George’un şüphelerini gidermek için böylesi büyük bir risk alıp hayatını feda etmesi de Elizabeth’in çocuklarının parasız yetişmemesini istemesiyle alakalıydı ama sonuçlarını hiç düşünmeden davrandığı için de hayatından oldu. Bu açıdan öldüğü zaman hayatlarına dokunduğu iki adamın da pişmanlıkla kavrulup acı çekmesine neden oldu. George’un kadın öldükten sonra gördüğü sanrıların üzüldüğüm tarafı da buydu zaten. Elizabeth’in adamı hayaletlerle dövüşmek zorunda bırakması, George ne kadar kötü birisi olursa olsun can yakıcıydı.

 

Geoffrey ve yavuklusu

 

George’a en son nazik davranamayan karakter de Geoffrey Charles idi. Kendisi Elizabeth’in Francis’ten olma velediydi. Bu anlamda George’un da üvey evladı oluyordu. Elizabeth öldükten sonra bakımı konusunda söz vermesine karşın çocuğa Poldark ismine duyduğu derin nefret neticesinde pek yatırım yapmamıştı. George’un son sezonda para bağlantısı bulduğu Mr. Hanson’un kızı Cecily ile evlenecekken, Geofrey Charles ile gönül maceraları nedeniyle olası çocuklarının kime ait olacağını tam olarak bilemeyeceği üstüne kilisede dalga geçmişlerdi. Valentine üstüne acısı olan adama böyle yaklaşmaları biraz acımasızdı, üstüne üstlük Valentine’ı onun yanında Ross’a benzeten de bu adamdı. Tabi Geoffrey güzel bir hayat yaşasın da sevmediği bir adamın damarına böyle basarak ihtiyacı duyduğu parayı almasının hiçbir yolu da yoktu. Zaten o noktada da tüm bu olanların öncesinde Ross aklıselim ve bir tık da fırsatçı davranıp George’un hastalığı bahanesiyle Geoffrey Charles’ın askerliğe yazılmak için ihtiyaç bulduğu parayı sızdırmıştı.  Bazen düşmanını böyle yönlendirmek gerekir. Ross’u 3.sezonun ardından takdir edebildiğim ender anlardandı.

 

Dr. Dwight Enys

 

Dr. Enys aramıza dizi başladıktan bir süre sonra katılan, Ross’un Amerikan Savaşı’ndan yüzünde kalan yarasını diken, ölümüne kankası olan doktor. Zamanının ilerisinde sayılabilecek tıbbi görüşleri ve uygulamalarıyla Cornwall’ın yerel doktoruyla oldukça yerinde çekişmeleri söz konusuydu. Ve de oldukça yardımsever, açık sözlü ve mantıklı bir insandı. Her tabakadan hatırı sayılır sayıda hastası vardı. Yani Elizabeth’in ölümünün perde arkasını bilecek kadar aile sırlarına vakıftı. Lakin bunları bir kez bile yararına kullanmadı. Bu adamın tabi ki hasta-doktor gizliliğine verdiği değer o zamana göre üstün sayılırdı. Toplum biraz dedikoducu gibiydi. Kendisi fakirlerden ücret talep etmezdi. Bu noktada Enys’in maalesef evli bir hastasıyla istemediğim şekilde derinleşen, Enys’in kendisini de üzecek yasak ilişkisi, diziye girdiği ilk zamanlarda bu profesyonelliğine zeval getirmişti. Devamında ise pişmanlığı inandırıcıydı. Ancak her halükarda, kavgada kullanılabilecek bir zayıflıktı. Bu da senaryonun mesajı anlamında en uygun noktada Caroline ile çatışmasında kısa süreli kullanıldı.

 

Caroline Penvenen (Enys) <3

 

Dwight’ın düşüncelerine darbe niteliğindeki genç varis Caroline’nın, Enys’in dengesini şaşırtması da çok hoşuma gitmişti. Caroline tamam biraz damara basan bir hanımdı ama Enys’i onunla ilk gördüğümde yazılan repliklerin gücü ve kadının güzelliğine hayran kalmıştım. Caroline da baştan beri kararlaştırılmış bir evliliğe karşı çıkarak Enys ile evlenebilmeyi başarmıştı. Tabi henüz reşit olmayışı ve Enys ile tahmin edilesi aralarındaki yaş farkı da Enys’i sübyancı diye eleştirilesi yapardı ama RoMelza’da yapmadığım eleştiriyi bunlara getirmek de içimden gelmemişti. Caroline Penvenen evlenirken de amcası Ray’i neredeyse üzmeden Enys’i kendisine eş yapmıştı. Sonuçta evlenirken her türlü reşit olması gerekirdi ancak evleneceği adamı seçerken de üstüne baskı kurabileceği insanın ölümü yaklaşırken de Enys muhabbetleriyle hiç üzmemişti. Caroline’nın belki de en tuttuğum özelliklerinden birisi bu ferasetsiz ve süper yardımsever başroller arasında Dwight ile birlikte aranan kan olmasıydı. Caroline fakir halinden anlamaz falan diye Dwight tarafından ön yargılarla izlenmiş bir kadındı ancak Dwight da yapılan şeylerin kıymeti konusunda hiç nankör değildi. Caroline, o dönemler grip gibi bir salgına pek pahalı olan portakalları getirip Enys’e yardımcı olmuş ve artık birbirlerine olan alakalarını da saklamaya pek gerek duymamışlardı.

 

 

Ne tatlısınız ya. Yerim <3

 

Genel anlamda ilişkilerinin gidişatı çok ideal görünüyordu ve çok eğlenceliydi. Olması gerektiği kadar tutkululardı ve de olması gerektiği kadar da anlayışlılardı. Ross ile Fransa’da ülke kurtaran Dwight’ın travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde de konuyu tam olarak anlayamayan ve sürekli uzak tutulan Caroline sadece anlayışlı davranmaya çalışıp üzüntüsünü içine atabilmişti. Ee böyle kadın sadece anlayışlı diye sözünü sakınmaz da değildi. Dwight’ın ne denli büyük acı çektiğini görüp onunla en azından ortak bir zemin bulmaya epey çabalamıştı. Toplumunun genel geçer görüşlerini büyük bir bağnazlıkla savunmazdı. Yenilikçiydi. Epey zekiydi. Günü kurtarırdı ve bununla çok aşırı övünmezdi. Ross’u sivri dili sebebiyle düştüğü çetrefilli hallerden ve maddi sıkıntıları gibi zor durumlarından çoğunlukla kurtaran bu kadının desteği olurdu. Algıları o ortamın kadınlarına göre oldukça açıktı. Karakter analizi konusunda pek haksız da sayılmazdı. Yerinde önermeleri vardı.  Kendisini ve sevdiklerini asla ezdirmezdi. Sözleri de bir nebze sivri ve yer yer de yanlış anlaşılabilirdi. Bu yanlış anlaşılma konusunda zenginlik avantajıydı zaten. Bu karakteriyle Ross ve Demelza’nın haklı davalarında doğrudan sokağa çıkıp görüşlerini paylaşmaktan da çekinmemişti.

 

Enys çiftinin acıları

 

Tüm bu güzel kişiliklerine rağmen, Dwight ile çocuklarını doğuştan kalp hastalığı nedeniyle kaybettikleri vakit de her iki karakter, hem beraber hem de ayrı ayrı tam anlamıyla bunu atlatabilecek olgunluğu gösterememişti. Zaten çiftlerin çoğu bir çocuk ölümü sonucunda çoğunlukla boşanıyormuş diye okumuştum. Dwight&Caroline da biraz bu minvale yaklaştılar. Dönemin boşanma şartı sadece ölüme bağlandığından birbirlerini yokluklarıyla ıslah ettiler. Islah ettiler dediğime de bakmayın, bence tekrar birleşmek zorunda kaldıklarında eskisinden de soğuk ve tutuk kaldılar. Birbirlerine destek olamamalarının yanında Caroline kocasını ne kadar seviyor olursa olsun bu ölüm nedeniyle onunla tekrar yakınlaşmak istememişti. Aynı kaybın olası acısını tekrar çekebilecek kadar da kudreti kendisinde bulamamıştı. Caroline, kızını ve kocasını başarısızlığa uğrattığını düşünerek kendisini uzaklaştırmayı seçmişti. Dwight ise daha acısı bir doktor olarak kızının sorununu anında teşhis etmiş ve öleceğini bilerek o andan acı çekmeye başlamıştı. Kızları Sarah’ın öleceğini nasıl söyleyeceğini bile bilememişti. Karakterlerin acılarını kıyaslamaya çalışmıyorum ama her iki karakter de bu ölümle karşılaştıklarında çok çaresiz kaldı. Üstüne keşke bir daha birbirleriyle kendilerini çaresiz bırakmasalardı. Bu anlamda her iki karakter de beraber bu acıyı çekmeyi tercih etmedi. Ardından çift arasına giren yanlış anlaşılmalar ile birbirlerinden biraz daha uzaklaşmalarını hicap duyarak izlemiştim. Dediğim gibi ideal bir ilişkinin tanımı olabilmişlerdi ama başlarına gelenler her iki karakterin birbirlerine verdiği tepkileri maalesef oldukça acımasız yapmıştı. Son sezonda özellikle Enys’in yeni karakterimiz Ned Despard ve haklı davası sonucunda arkada kalan eşine destek olma biçimi Caroline’a haklı olarak kocasını kıskanma hakkı vermişti. Mimli olan bir doktor olduğu için, her türlü Enys’in bu kadına aşırı düşkünlüğü zaten bir tür tartışmaya neden olmalıydı.

Aşağı yukarı tanıttığım asıl karakterlerimizle birlikte burada yazıya ara veriyorum. Atladığım çok önemli bir karakter olduğunu düşünmüyorum ancak karakterlerde unuttuğum, eksik anlattığımı düşündüğünüz veya merak ettiğiniz başka herhangi bir konu için yazı altında görüşlerinizi mutlaka belirtmenizi isterim. Okumaktan büyük bir zevk duyarım.

 

 

Çok az da ‘Aziz’ üstüne

 

Bu arada Aziz’in olay akışıyla, Poldark’ınkinin artık tam anlamıyla örtüştüğünü söyleyemem. Yukarıda bahsettiğim hikâyenin en başı göz önüne alınırsa, Aziz ile Poldark’ın kesişimi Ross gibi Aziz’in ülkeye dönmesi ve nişanlısını kuzenine kaptırması olabilir. Belki Ross’un adaletli yanı, söz sakınmazlığı, aksiyon adamı olması ve milliyetçiliği de Aziz karakteriyle örtüşüyor olabilir. Ve ayrıca kast anlamında Poldark’ın bazı karakterlerini karşılayan karakterler vardır. Tahminlerim de şöyle: Efnan=Demelza, Dilruba=Elizabeth, Kenan=George, Maksude=Verity, Adem=Francis, Nigar=Agatha teyze gibi. Bunun dışında benzerlikleri veya farklılıkları da okumak çok isterim.

Devam yazısı ise çok daha olay patlaması içeren bir yapıda olabilir. Bunun ilginizi celp etmesini umarım. İkinci yazı için de tekrar sizleri Aslı’nın Sureti ’ne bekliyorum.

O halde görüşmek dileğiyle. Kendinize iyi bakın

 

Diğer Yabancı Dizi Yazıları için: Tıklayınız

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce