Sadakatsiz 13. Bölümü ile ekrana geldi bu hafta… Uzun süredir iki haneli reytingler ile en az bir kategoride zirvede… Son hafta ise Total’de 11.82 reyting, AB’de 12.78 reyting ve ABC1’de ise 13.87 reytingle üç grupta da gün 1.si oldu. Bölüm yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…
Yeni yılla birlikte ekranlarda izlediğimiz ya da henüz izleme fırsatı bulamadığımız birçok dizi pandemi döneminin neden olduğu zorunlu aradan sonra kaçan izleyicilerini kazanmak ve reytinglerini artırabilmek amacıyla kendilerine yeni bir yol çizme kararlarını yürürlüğe geçirdiler. Kimisi bunu senaristlerini değiştirerek kimisi ise birtakım karakterlerle vedalaşıp hikayelerinde yeni karakterlere yer açarak yaptılar. Ancak bugün kendinden söz edeceğimiz dizi senarist değişikliklerine ya da eskidiği inanılan karakterlerin yerine yeni karakterlere yer açma çabalarına başvurmaksızın neredeyse her ay kendini yeni bir temayla yenilemeyi başaran ve tam da bu yüzden sektörün geneli çapında yayılmış olma özelliği gösteren düşük reyting oranlarından etkilenmeyen nadir dizilerden biri olan Sadakatsiz dizisi.
Hayatımıza hızlı bir giriş yapan Sadakatsiz dizisi dünya genelinde yapılan ve başarılı olan Doctor Foster uyarlaması olması nedeniyle ilk bölümünü izlemeyi dört gözle beklediğim bir diziydi. Üstelik baş rolü oynama ayrıcalığına erişen Cansu Dere’yi pek de sevmeyen biri olmama rağmen. Çok sevdiği eşinin atkısında bulduğu bir sarı saç teliyle başlayan şüphenin yerini zamanla gerçekle yüzleşmenin verdiği acının, etrafındaki herkes tarafından kandırılıyor olmanın verdiği hayal kırıklığı ve ihanetin sonucu olarak ortaya çıkan nefretle karışık intikam hissinin aldığını gördük. Boşanma sürecinde Volkan ile Asya arasındaki bu tehlikeli tangonun diğer insanların hayatını da nasıl yakıp yok edeceğini düşünürken dizi, Türk dizilerinde eşine az rastlanır bir şekilde ihanet sonrası gelen boşanma sürecini çok uzatıp bir tür entrikalar sürecine çevirmedi. Asya bu süreçte aldatılan bir kadından kendi ayakları üzerinde durmayı başaran, hiçbir erkeğin korumasına da ihtiyaç duymayan bir “Amazon” kadınına evirilmeyi başardı.
Halbuki bizim yapımcılarımız normalde bu durumdan otuz bölüm daha çıkarırdı^^
Bu yazıyla on üçüncü bölümde ne olup bittiğinin bir özetini çıkartmak yerine bu bölümde asıl dikkatimi çeken temaya -başlıktan da anlaşılabileceği gibi- hiçbir suçun bu dünyada cezasız kalmadığının örneklerine değinmek istiyorum. Her insan kendi cehennemini içinde taşırmış. Bu bölümde bunun en büyük örneğini de Volkan, Derin, Mert, Selçuk ve dolaylı yoldan olsa da Bahar oluşturdu. İlk olarak Derin cephesiyle başlayalım.
Dokuzuncu bölümle birlikte karşılaştığımız zaman atlamasının sonucunda değişen ilişki dinamikleri ile, Volkan’ın bir kadın karşısında kaybetmeyi kendine yediremeyen narin egosunu tamir etmeye çalışırken şimdi olan bitenin farkına yeni varmaya başlayan Derin’in gerçeklerle yüzleşmesini izlemeye başladık. Ailesinin el bebek gül bebek büyüttüğü, şımartılarak her istediğini yapabilmeyi özgürlük zannederek yetiştirdiği zengin kızı Derin, belki de hayatında ilk kez gerçeklerle yüz yüze geliyordu.
Uyanmak istemeyen bir insanı hayatın gerçekleri bile uyandıramıyormuş. Değil ki soğuk duş etkisi yaratan o resimler de uyandıramamış.
Kocasının şirketteki odasında gizlenmiş ikinci telefonda Asya ile ilgili çekilmiş resimleri görünce, hayatında ilk kez yetişkin hayatının gerçekleri bir tokat gibi yüzüne vurdu. Eden bulur demek hiçbir zaman adetim olmamıştır. Ancak Derin’in içinde bulunduğu bu durum tam da kimse yaşattığını yaşamadan bu dünyadan göçmez sözünün karşılığı gibiydi. Bir zamanlar “seviyorum” kisvesi altında Volkan ile olan yasak ilişkisini sürdürmesinin Asya’nın hayatında yarattığı büyük yıkımı şimdi kendisi yaşıyordu. Acaba nasıl tepki verecek diye merak ederek bölümün başına oturdum. Ancak o Asya’nın aksine bu gerçeklere sırtını dönmeyi tabir yerindeyse kafasını kuma gömmeyi tercih etti. Tam da bu noktada Asya gibi gerçeklerle yüzlemeyi seçmediği için de Volkan’ın gözünde asla Asya’nın yerini doldurmayacağının bilincinde olmadan yaptı, bütün bunları.
Biz daha ilk sahnede acaba Derin nasıl bir tepki verecek diye düşünürken Derin eve geldiğinde hiçbir şey olmamış gibiydi. Kocasının eski eşini takip ettirmesi, onu takıntı haline getirmesi gibi eylemleri karşısında güçlü bir aileden gelen modern bir kadın olarak kendinden beklenen tepkinin aksine o hiçbir şey ‘olmamış gibi’ davranmayı seçti. Asya’nın ihaneti anladığını öğrendiği andan itibaren “neden hala Volkan’ı boşamıyorsun”, “yok şimdi boşadın da neden peşini bırakmıyorsun” diyerek gurursuz olmakla suçladığı Asya’nın iki yıl önce olduğu yerde bulunma talihsizliğini yaşadığında ise Asya’yı yapmakla suçladığı gurursuz olmayı kendine gayet kolay yakıştırdı. Bu durumu Volkan’ı bir hırs haline getirdiğinden mi yoksa tüm Tekirdağ’a bir heves olmadığını kanıtlama sevdasından mı yoksa sadece Asya’ya yenildiğini kabul etmek istememesinden midir bilinmez ama Volkan’dan vazgeçmemeyi seçti.
Kimse beni bu vazgeçmemenin sevgi olduğuna inandıramaz çünkü sağlıklı bir şekilde seven bir kadın sevdiği adamın ihaneti karşısında kırılan kalbinin sesini bu kadar çabuk susturamaz. O adamı bir daha asla eskisi gibi sevemez.
İlk adımının ne olduğunu kocasını şirkette ziyarete geldiği sahnede anlıyoruz ki hayatının en büyük şokunu yaşadıktan sonra yaptığı ilk eylem, dağıtmış olduğu ofis odasını toplamak olmuş. Sadece kendisinde değil; aynı zamanda ofiste de hakikatlerin ortaya çıkışına dair bir iz bırakmamış. O resimleri gördükten sonra Volkan ile yüzleşmesi ona kendini kandırdığı için hesap sorması gerekirken hala ilk düşüncesi Asya’nın bu evliliği yıkmasına izin vermeyeceği oluyor. Böylelikle Derin’in yas sürecinin bir parçası olan inkâr aşamasını yaşadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Geleneksel zihniyetin bir parçası olan ‘kadını suçlama’ durumunun Derin gibi bir kadında yaşandığını görmek beni üzdü. Belli ki senaristler Asya’nın ne kadar güçlü ve nadir bir kadın olduğuna vurgu yaparken öteki kadın olan Derin’i de bu ihanetin bir parçası olduğu için ellerinden geldiğince basitleştirme peşindeler.
Dizinin son dört haftasında dikkatimi çeken durum ise Asya’nın kolunu bile kaldırmamasına hatta onları dikkate bile almamasına rağmen Derin ve annesinin sanki Asya’nın hayatındaki tek amacın, bu evlilikte huzursuzluk çıkarmak ya da aralarına girmek olduğu yönünde çıkarımlarda bulunmaları. Annesi Asya’nın ne kadar deli olduğuna vurgu yapadursun halbuki kafalarının içindeki paranoya senaryolarıyla yaşayanlar kendileri. Üstelik bu paranoyaları doğrultusunda yapmış oldukları karşı saldırı planları, bana yel değirmenleriyle savaşmaya çalışan Don Kişot gibi beyhude bir zaman ve güç kaybı gibi geliyor. Kendileri kuruyorlar, kendileri inanıyorlar sonra da kendilerince alt etme planları yapıyorlar. Halbuki Asya onları anne kızın kendilerini ciddiye aldıkları kadar ciddiye alıp düşünmüyor bile. Parmağını bile kaldırmadan alt ediyor onları.
Volkan’dan bulaştığı herhalde Asya takıntısı. Çağımızın büyük hastalığı: Bir gün herkes Asya’ya kafayı takacak. Önce Volkan ve Selçuk şimdi de Derin ve annesi.
Belki bir evliliği yıkmış olmanın bilinçaltlarında yarattığı varlığından bile haberdar olmadıkları suçluluk duygusu belki de herkesi kendileri gibi bildikleri için Derin bölüm boyunca sanki kocası eski eşini takıntı haline getirmemiş de kadın ona kendi fotoğraflarını yolluyormuş gibi davrandı. Bu konuda aslında Asya’nın en ufak bir katkısı olmadığını bildiği halde Asya’yı suçlamak istedi. Benim bu konudaki en büyük korkum senaryonun Derin’in inkâr evresini atlatıp öfke evresine geçtiğinde tüm hırsını Asya’nın hayatını zorlaştırmak için kullanmaya doğru evirilmesi olacak. İş yerine gidip Serap ile konuşması sırasında Asya hakkında bilgi almaya çalışması, “Asya boşanmadan sonra çok zorlandı değil mi? Kabullenmesi kolay olmamıştır.” diye laf alma çabası tamamen inkarını haklı çıkarma çabasından ibaretti. Bu durumda Derin’in yasak aşkını sürdürme suçunun cezasının, adına aşk dediği şey uğruna kendini rezil bir hale getirmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Gelelim işin Volkan cephesine ve dolayısıyla Selçuk cephesine. Volkan çok şanslı bir adamdı. Babasıyla yaşadığı hayal kırıklığı sonrası annesinden ibaret olan küçük dünyasında kendini çok seven, ona tamamıyla aşık, güzel ve zeki bir kadınla evliydi. Güzel bir yuvası onu arkadaşı gibi gören ve çok seven bir oğlu vardı. Ancak Volkan ihtiraslarına yenik düşerek hem bu güzel ailesini parçaladı hem de karısının aşkı yerine tercih ettiği genç bir kadının sevgisinin okşadığı egosu için tüm hayatını altüst etti. Ne yardan ne de serden vazgeçemediği ve şuursuzsa ikisini de sevdiğini söylediği bu gönül oyunu Asya’nın gerçekleri öğrenmesiyle eline yüzüne bulaştı. Önce evim dediği yuvasını sonra ise karısının aşkını ve oğlunun gözündeki yerini kaybetti. Şimdi yeni eşi ve ailesiyle ‘sözde’ mutluluk pozları vermekte ama aslında içten içe özlem duyduğu ailesini bu yeni ailesinde yeniden yaratmaya çalışmakla meşgul.
Eski eşinin parfümünden sabahlığına kadar kopyalamaya çalışacağına orijinaline sadık kalsaydın keşke. Taklitler ancak aslını yaşatır:))
Bütün bölüm boyunca iki yıl aradan sonra Asya yüzünden kaçarak uzaklaşmak zorunda kaldığı doğduğu ve büyüdüğü şehre dönen Volkan’ın Asya’nın dünyasını yerle bir etmesini ve onu kendine mecbur bırakma planının Selçuk yüzünden eline yüzüne bulaşmasının neden olduğu sonuçlarla baş etmeye çalışırken izledik. Bu şehri bırakıp gitmek zorunda kalmasından mı yoksa oğluyla arasının açılmasına neden olduğundan mı orası tartışılır. Bir nedenden dolayı tüm bölümü Asya’dan nefret ettiğini söylerken ama bir yandan da Selçuk’un ona herhangi bir fiziksel zarar verme ihtimaline sinirlenerek geçirdi. Volkan’ı bir karakter olarak hiçbir kimsenin sevmemesi bir yana Volkan’ı oynayan Caner Cindoruk bu bölümde kıskançlıktan nefrete, nefretten de özleme duygu geçişleriyle ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu ve bu rol için biçilmiş bir kaftan olduğunu sergilemiş oldu.
On üç bölüm boyunca Selçuk belki de ilk kez doğru bir tespit de bulunmuş oldu. Asya’yı bu şehirden yollama, onu ezme ve korkutarak kaçırma çabalarının hepsi aslında nefretten değil; aksine hala ona âşık olmasından kaynaklanmaktaydı. Asya’nın gözünün önünde başka bir adamla yeni bir hayata başlayabilme, onsuz yaşayabilme ihtimali Volkan’ı mahvediyor. Hatta içten içe çürümesine neden oluyor. Kimse hala sevmediği birini kıskanmaz desturundan olacak ki Volkan kıskançlığını oğluna üvey baba istemediği bahanesiyle maskelemeye çalışıyordu. Tabi bu kıskançlığında oğlunun konuşma isteği duyduğunda babası yerine Turgay’a gitmesinin de mutlaka bir katkısı vardır. Onların kendini dışlayarak o yokmuş gibi yeni bir aile kurmalarından korkması da kuvvetli muhtemel. Ancak Selçuk kalbinden geçen gerçekleri olduğu gibi yüzüne çarpınca inkâr yerini yas sürecinin bir sonraki aşaması olan “öfkeye” bıraktı.
Nefret aşkın düşmanı değil, kardeşidir. Çünkü insan ancak sevdiği ve değer verdiği birinden nefret edebilir.
Zira bölümü de Asya’nın evine giderek -ister öfkesini, ister özlemini deyin- hissettiklerini kusarak tamamladı. Volkan’ın yasak aşkıyla başlayan suçunun en büyük cezası aslında Asya’yı ve kısmen de olsa oğlunu kaybetmesiydi. Asya’yı bu şehirden gönderince mutlu olacağını sanıyor. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur düşüncesini benimsemiş ancak insan gittiği her yere kalbini de götürür. O iki yıl boyunca iyi olduğunu sanırken aslında duygularını bastırmış olduğunun farkında bile değil. Zaten Asya’ya git derken bile aslında yüzünde beliren ifadesiyle ve neredeyse ağlayacak haliyle onu hala ne kadar özlediğini itiraf ediyordu.
Selçuk hakkında söylenecek çok şey yok aslında. Dizide kendisiyle ilk tanıştığımızda sevdiğini söylediği kadına şiddet gösteren bir kadındı. Daha sonra onun insanların zor durumlarından faydalanarak şantaj yoluyla para sızdırabilecek kadar aç gözlü, işe yaramaz bir ‘parazit’ olduğunu da öğrenmiş de olduk. Zira Nil’e yaptıklarının sonucunda suçunun cezasını da iki yıl hapis yatarak çekmiş biri. Ancak eylemleri gösteriyor ki bazı insanlar hatalarının bedeli olan cezalardan iç ders almıyor, aynı suç için defalarca cezalandırılmayı göze alıyorlar. On üç bölüm boyunca şekilden şekle girmesini izlediğimiz hatta kadın düşmanlığıyla hatalarından ders almak yerine faturayı bir başka kadına keserek cinayet işleyebilecek bir konuma kadar gelmesini izledik. Ancak kırk yıl düşünsem bu son bölümdeki hale gelmesini beklemezdim. Suçlarının bedelini hapis edilerek ödemenin ötesinde bir zamanlar sürekli olarak ezdiği kadın tarafından zaafı doğrultusunda manipüle etti. Dün kurt kendisi iken Asya sayesinde içindeki savaşçı gücü bulan Nil sayesinde bugün koyun olarak bedel ödüyor.
Bugün kurt sensin diye yarın koyun olabileceğini asla unutma ve bir kadının öfkesini asla yabana atma.
Son olarak Mert-Bahar cephesine geçecek olacaksak Mert’i -oynayan oyuncu olan Eren Erdem’e duyduğum büyük hayranlığa rağmen- oynadığı karakterin ne olduğunun ilk bölümden belli olduğunu inkâr edemem. Karısına kendini sürekli yetersiz gibi hissettiren ve her zaman sahip olduğundan daha fazlasını isteyen belki de aslında kendi yetersizliğini gizlemeye çalışan Mert, ilk bölümlerde Volkan’ın sahip olduklarını hak etmediğini düşündüğünden mi yoksa çocukluktan beri var olan bir rekabet düzeninden mi olduğu bilinmeyen bir nedenden ötürü Asya’nın peşindeydi. Ancak onunla eğlenemeyeceğine ve ona diş geçiremeyeceğini anladığı anda tüm enerjisini karısına kendini affettirmeye adamıştı. Hayvanlardan korkmasına rağmen bağışlanma konusunda ciddi olduğunu göstermek için bir kediyle bile yüz göz olmayı göze almıştı. Ancak o da hatalarından ve cezalarından ders almayan biri çıktı.
Daha en başında Mert’i o restorana gönderirken kendisinin gelmemesinden tün bunların bir tezgâh olduğunu anladığım aldatma planı bu bölümde tüm gerçekleriyle ortaya döküldü. Mert hatasından ders almak yerine aynı hatayı tekrarlayarak karısını yalnız bırakmayı tercih etti. Hiç beklemediği bir yerden gelen “karının kıymetini bil” tavsiyesine uyup kendini günahlarından arındırmaya ve bir kere olsun tutkularını değil, karısına haliyle ailesine sadakati seçtiğinde ise geçmiş suçlarının bedelini kıymetini geç anladığı karısının aldatmasını öğrenmesiyle ödedi. Daha dün gece aile kurma umudu taşıdığı ailenin temellerini atmak için gittiği hastane koridorlarında ihaneti yüzünden karısını kaybetti.
Bu şekilde dolaylı yoldan da olsa Volkan için bizim arkadaşımız Volkan diyerek ihanetine sessiz kalan ve onun için bahaneler uyduran Bahar da bu suçlarının bedelini bir kez daha kocası tarafından kandırıldığını öğrenmesi yoluyla ödemiş oldu. İki yıllık süreçte karakter olarak en büyük değişikliğe uğrayan ve arkadaşının ne mal olduğunun bilincine varmış olmasıyla atmaya başlamış olduğu adımlarla yavaşça sevgimi kazanmaya başlayan Bahar için böyle bir sonu istemezdim. Hatta baştaki hallerine rağmen geçirdiği değişimler sonucunda kendisi için üzüldüğümü bile söyleyebilirim.
Yazımı tamamlarken açıkça göründüğü gibi hiçbir suçun cezasız kalmadığını ve er ya da geç cezalandırıldıklarını gösteren bölüm temasından dolayı dizinin senaristini tebrik etmek istiyorum. Türk dizilerinde final bölümüne gelene kadar kötülerin suçlarının cezasını asla çekmedikleri bir dünyayı izlemeye o kadar alışmışız ki bu tür senaryoların uyarlama bile olsa olduklarını görmek bir nebze olsun monotonluktan çıkmamıza, adaletin varlığına ve gökkuşağının renklerine yeniden inanmamıza yardımcı oldukları için uzaylı damgası yeseler de ekranımızda daha fazla örneğini görmeye ihtiyaç duyduğumuz işler. Bir sonraki Sadakatsiz bölümüne kadar şimdilik bu kadar.
“Sizce de eden bulur mu? Bu dünyadaki suçlarımız ve günahlarımızın bedelini gene bu dünyadaki hayatımızda cezalandırılarak ödediğimize inanır mısınız? Dizi bazında soracak olursak sizce karakterlerimizin ödedikleri bedeller günahlarına eş mi? Evrenin bir adaleti olduğuna inanır mısınız?” diyerek yorumu size bırakıyorum.
Sadataksiz bölüm yorumları burada…
(henüz yayınlanmadı)
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.