Merak ediyorum Şahin Tepesi Orjinali’ni izleyen kaç kişiyiz? Sağdan say, ben 1…
Konuk yazarım Gözde dizinin ilk bölüm izlenimlerini kaleme aldı. Öncelikle keyifli okumalar ^^ Ardından da yorumlarda buluşalım mı?
Bu sezonun merakla beklediğim işlerinden olan Şahin Tepesi nihayet bu akşam ilk bölümüyle görücüye çıktı. Açıkçası hangi kanalda, hangi gün yayınlanırsa yayınlansın takip edeceğim bir iş olacağını biliyordum. Fragmanlardan sonra da bundan iyice emin oldum. Öncelikle Ay Yapım faktörü, yönetmen koltuğunda daha önce çektiği dizilerde kurduğu dünyalara hayran bırakan Hilal Saral’ın oturması, senaristin çok sevdiğim dizilere imza atan ikiliden Melek Gençoğlu olması, başrollerde yer alan oyuncular, fragmanlarda gördüğüm o muhteşem renkler beni diziyi seyretmeye iten nedenler oldu.
Bu sektörde “İlk bölümün günahı olmaz.” derler ama Şahin Tepesi bana göre eksiksiz bir ilk bölümle çıktı karşımıza. Dizinin orijinali olan Falcon Crest’i seyretmedim, hatta hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama yapılan uyarlamayı sevdim. İyi çekilmiş, baştan sona kadar akıcı, merakla takip edilecek bir iş çıkmış ortaya. Klişe bir konuya sahip olmasına rağmen bir an bile sıkılmadan takip ettim ilk bölümü. Hilal Saral yine kurduğu dünya ile farkını ortaya koymuştu. Kadrajları, dizinin renklerini çok beğendim. Oldukça naif bir dünya kurulmuş. Akdora ailesinin yaşadığı açık mavi renkteki malikaneye aşık oldum diyebilirim. Şirket binasını, eski ev diye geçen ufak ev ve serayı, tümüyle araziyi çok beğendim. Melek ve ailesinin İzmir’deki ev yemekleri dükkanı da çok samimi bir mekandı. Toygar Işıklı yine diziye yakışır müzikler yapmış ve bu müzikler gerekli yerlerde kullanılıp doğru duyguyu hissettirdi.
Öncelikle Hilal Saral’ın favori oyuncusu Zerrin Tekindor’u ilk kez kötü bir karakter olarak seyrediyoruz. Tuna Akdora rolünde yine efsane bir oyunculuk çıkarmış. Rolü öyle bir giyinmiş ki üstüne ilk bölümden karakterden hem nefret ettim ama bir yandan da hayranlık uyandırdı. Hırslı, hem aşkta, hem işte kazandıklarını kaybetmemek için her şeyi yapabilecek, etrafındaki herkesi yönetmeye meraklı, çocukları için her fedakarlığı yapabilecek biri Tuna. Bakalım ilerleyen bölümlerde sahip olduklarını kaybetmemek için ne kadar ileri gidebilecek? Canı çok yanacak belli ama O başkalarının canını ne kadar ve nasıl yakacak acaba?
Ebru Özkan Saban’ın canlandırdığı Melek Özden şu an için dizinin en pasif karakterlerinden biri. Babası tarafından haksız yere evinden kovulmuş, O da ailesini yok saymayı seçmiş, çocukları bile O’nun hakkındaki hiçbir gerçeği bilmemiş. Yaşadıkları yüzünden bu hale gelmiş, sırları O’nu bu hale getirmiş belli. Ama öğrendiği yeni sırlar O’nu çok güçlü bir kadın yapacak ve Tuna ile yaşayacağı savaşı merakla bekliyorum. İleriki bölümlerde seyredeceğimiz Tuna – Melek savaşında tarafımı şimdiden seçtim: Melek.
Murat Aygen yine daha öncekilere benzer bir rolde. Demir Akdora aşık olmadığı Tuna’yla evli, eşini aldatan başarılı bir işadamı. Melek’le geçmişte yaşadığı aşkın hala kalbinde bir yerlerde olduğu O’na olan bakışlarından belli. Küllenen bu aşk yeniden alevlendiğinde ve bunu özellikle Tuna fark ettiğinde ortalık alev alacak.
Üç oyuncunun da hem çocukluklarını, hem gençliklerini oynayan oyuncuları tip olarak çok başarılı buldum, oyunculukları da beni tatmin etti. Özellikle Melek ve Demir’in gençlikleri nerdeyse birebir benziyordu şu anki hallerine. Ay Yapım genç ve çocuk oyuncu seçimindeki başarısını bir kez daha gösterdi.
Tuna-Demir çiftinin oğlu Efe (Boran Kuzum) ve Melek’in kızı Verda (Aybüke Pusat) ‘nın ilk sahnelerinden uyumunu ve enerjisini sevdim. Her iki oyuncu da oynadıkları karakteri bana geçirdiler. Boran Kuzum’u ilk defa günümüzde yaşayan bir karakter olarak seyretmek de ayrı bir zevk olacak. Aybüke Pusat’ı son dizisinde seyretmemiştim ama kimya mühendisliği okuyan, aktivist, Efe’nin deyimiyle “Yaban arısı” olarak çok seveceğimi şimdiden hissettim. Verda’nın aşkının Efe’nin bu serseri karakterinin içindeki aslında duygulu ve düşünceli adamı ortaya çıkartacağından eminim.
[wp_ad_camp_1]
Tuna – Demir’in kızı Deniz (Leyla Tanlar) seyrettiğim sahneler ışığında tip olarak rolüne uygun bir seçim olmuş. Ancak oyunculuk anlamında Paramparça’daki Cansu karakterinden çok farklı bulmadım kendisini. Melek’in oğlu Can (Mustafa Mert Koç) ilk etapta çok itici bir karakter. Oldukça patavatsız ama gerçekçi bir yanı da yok değil. Deniz ile ilk bir araya geldikleri sahneden ilerde aralarında bir şey olacağının sinyalini aldım. Ama uyumlu bir çift olabilirler diyebilecek kadar bir şey de göremedik. Açıkçası Deniz’in şu an birlikte olduğu Mete ile arasındaki ilişkinin ortak sırları yüzünden çok zor devam edebileceği de ortada. Can’ın ise kız arkadaşıyla zaten doğru dürüst bir ilişkisi yok. Bakalım Deniz – Can ilişkisinde neler göreceğiz?
Fatmagül’ün yengesi Mukaddes rolüyle tanıdığımız Esra Dermancıoğlu ilk kez iyi bir karakter olarak Tuna’nın kardeşi Ceylan olarak çıktı karşımıza ve bu rolde hiç sırıtmamış. Kaan Taşaner’in canlandırdığı avukat Erkan‘a karşı da bir şeyler hissettiği belli. Ama aralarında bir şey yaşanmadığında ve muhtemelen Erkan Melek’e aşık olduğunda bunu öğrenmesi bakalım bu O’nun karakterini ne kadar etkileyecek? Kaan Taşaner de avukat Erkan rolüne uymuş ancak oyunculuğunu değerlendirebileceğim bir sahnesi olmadı.
Dizideki diğer oyuncuları da rollerine uygun buldum, hiç kimse oynadığı karakterde beni zerre rahatsız etmedi doğrusu. Bu her zaman olmaz. Ama bugüne kadar Hilal Saral’ın yönettiği tüm dizilerde aynı durum söz konusuydu benim için.
İçinde entrika olan ve bunu başarılı anlatan dizilere eskiden beri zaafım vardır. Bir de içinde aşk olunca tadından yenmez doğrusu. Hikayenin en belirgin özelliği ise bolca sırla dolu olmasıydı. Bu sırları saklamak için verilecek mücadeleler, yavaş yavaş ortaya çıktıklarında yaşanacak depremler merak uyandırıcı.
Dizi hemen konuya girerek, çok hareketli başladı. Deniz ve Mete gizlice buluştukları evde Melek’in babası, Tuna ve Ceylan’ın manevi amcası Mithat’a yakalandılar ve çıkan tartışmada kaza eseri Deniz Mithat’ın yere düşüp ölmesine sebep oldu. Hemen annesi Tuna’ya haber verdi ve ikisi Mithat’ı göle attılar. Meğerse Mithat ölmemiş. Son anda elini sudan çıkardığı an baya irkildim doğrusu. Tuna’nın öldüğünden yeterince emin olmadan bu planı yapması ve elini fark ettiklerinde hiç kimsenin suya atlamaması şaşırttı. Tabii bu anları cep telefonuyla çeken biri olmadan olmaz. Kahyanın diğer oğlu, Mete’nin kardeşi bu anları kaydetti. Bakalım ne zaman elindeki görüntülerle bir şeyler yapacak?
Melek, Verda ve Can İzmir’de yaşıyordu. Melek ev yemekleri lokantası işletiyordu ve bir sürü borcu vardı. Can işsiz, Verda ise hayvan hakları eylemlerinde koşuyordu. Tuna’nın telefonuyla Melek çocuklarıyla yıllar sonra eski evine geldi ve çocukları da O’nun gerçekte kim olduğunu öğrendiler. Melek Demir’le ilişkisi varken bir gece alkollü olarak yakın bir erkek arkadaşının evinde babasına ve Demir’e yakalandığı için her şeyini kaybetmiş: Babasını, evini, aşkını, mirasını. Tabii bunda Tuna’nın parmağı olduğunu hemen tahmin ettim.
Mithat’ın ölümüyle vasiyetinde eski evlerini ve Şeb-i Verda şirketinin kullanım haklarını Melek’e bıraktığı ortaya çıktı. Ancak Tuna borçları olduğunu da öğrenince hemen bunları satın almayı teklif etti. Zarar eden bir şirket ile arsası ve serasıyla birlikte yıllardır kullanmayan bir evi almak istemesi altında başka şeyler olduğunu düşündürdü. Mithat ölmeden evvel şirketi başkalarına satmak için O’nunla kavga ediyordu Tuna. Bana sebep bu gibi geldi. Ev konusunda da Melek’e ait olan her şeyi alma isteğinin sebep olduğunu düşündüm tıpkı Demir’i alması gibi.
Melek’in çocuklarından sakladığı sırların dışında taşıdığı başka bir sır, başka bir yükü daha vardı. Babasını en yakın arkadaşı Rıza’nın karısı, Tuna ve Ceylan’ın annesi Gülşen’le görmüş, bunu Rıza’ya söylemiş ve ölümlerine sebep olmuş. Babasıyla evden gitmeden önceki kavgalarında bunu da yüzüne vurmuş ve o yüzden aralarındaki tartışma ne ölüme ne ölüne boyutuna gelmiş maalesef. Melek bunu kimseye söylememeye kararlı ama bir gün elbet ortaya çıkacak ve o zaman Tuna’nın O’na olan düşmanlığı daha da artacaktır.
Aslında Mithat Melek’le bu yaşadıklarından pişman olmuş ve Erkan’a O’na vermesi için bir mektup bırakmış. Mektupta Melek’i affettiği söylemiş ve O’ndan af dilemiş. Ama mektup önce Tuna’nın eline geçti ve okuyup kıskançlıkla yırttı. Belli ki hayatı boyunca Tuna Melek’i kıskanmış. Zaten sonradan hem Melek hem de biz öğrendik ki Melek’in arkadaşı İlker’in evinde olduğunu bile isteye Mithat’a Tuna söylemiş. Yırtılan mektup tam çöpe gidecekti ki tesadüf eseri önce Verda’nın, sonra da Melek’in eline geçti. Ama Melek geçmişten gelen yükünden dolayı kendini Tuna’ya karşı suçlu hissettiği için bunun çok üstünde durmadı ve babasından kalanları Tuna’ya satmayı kabul etti. Tabii bunun sebebi hem bu yük hem de babasını affedememiş olmasıydı. Bakalım Melek bu yükünden kurtulabilecek mi? Sonuçta o zaman küçük bir çocukmuş.
Tuna’nın Mithat’ın öldüğü gece eski evde düşürdüğü bilekliğini de Cem buldu, tam o esnada Deniz de oraya gelmişti. Ardından Cem Deniz’i kovalarken Deniz’in ayağı takılıp düştü ve birlikte eve döndüler. Ama Deniz sakladığı için ikisinin nerde karşılaştığı ortaya çıkmadı. Bu bileklik ve karşılaşma onların sırları olacak ve ileriki bölümlerde bakalım nelere sebep olacak?
Efe ve Verda’nın her bir araya gelip konuştukları sahnelerdeki atışmalarını çok sevdim. Böyle başlayan ilişkileri severim. Efe’nin takıldığı manken kız zaten inanılmaz kaba ve iticiydi. O’nun yanında Verda gibi tatlı – sert birini görmek daha güzel olacak.
[wp_ad_camp_1]
Cenazede Tuna ölüm ilanında Melek’in adını kullanmamasına rağmen haberciler Melek’in kim olduğunu öğrenmişlerdi ve bilgi almak istediler. Acaba bunu öğrenmelerini kim sağladı? Demir’in de bu olay üstüne hemen Melek’i cenazeden kaçırması O’nun duygularının hala ölmediğini ispatı oldu.
Tuna’nın zamanında Melek’in arkasından iş çevirip her şeyini elinden aldığı da hemen ortaya çıktı ve Melek de bunu öğrendi. Tuna – Melek yüzleşmesinde Tuna’nın kendini acındırma çabası O’nun nasıl biri olduğunu eğer o dakikaya kadar anlamamış olsak inandırıcı olabilirdi. Tuna Melek’i ise kaçmakla, korkaklıkla suçladı. Aslında haklıydı, Melek elindekileri kaybetmemek için hiç mücadele etmemiş, gitmeyi seçmişti.
“Dünya çok vahşi Melek. Ama işte bu vahşi dünyada korkaklara yer yok.”
Ne olacak da Tuna kalmaya karar verecek, evi ve serayı yeniden eski haline getirecek, şirketi zarar etmekten kurtaracak diye düşünüyordum ki Tuna O’na Cem’in kendisiyle yaptığı pazarlıktan bahsedip küstah dedi ve Melek’i aşağılamaya kalktı. Yüzleştikleri sahnede de Melek önce dişlerini gösterecek gibi olsa da daha sonra Tuna’ya cevap vermeyerek beni şaşırtmıştı ama bölümün son sahnesinde beklediğim hamleyi yaptı ve satılık hiçbir şeyi olmadığını ve babasından kalan evde yaşayacağını söyledi.
Ben ilk bölümü sevdim ve ileriki bölümlerde dizinin takipçisi olacağım. Peki sizler ilk bölümü nasıl buldunuz?
Editör notu: Yorumlara geçmeden önce reytinglere de göz atalım: Dizi Total’de 3,10 reyting, 6,77 share ile 13. ; AB’de 2,41 reyting, 5,75 share ile 15. ve 20+ABC1’de 3,10 reyting, 6,77 share ile 16. Pek parlak değil 🙁
Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…
Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…